Bilge Okuyucu - Bölüm 29 – Arazi Sahipleri (3)
Bölüm 29 – Arazi Sahipleri (3)
Yoo Jonghyuk, Lee Hyunsung dışındakilere bakmaya başladı.
Diğer üçü yan yana durdukları için kime baktığını kestiremedim.「…Nasıl olur? 」
Kime bakıyor bu ya? Sormak için can atıyordum ama sorduğumda, YJH’a yeteneğimi açıklamak zorunda kalabilirdim. Sessizliğimi korudum.
Jung Heewon’a dair bilgileri okuduğunu tahmin edebiliyordum şuanki ortamdan.
Jung Heewon da YJH’nin bakışlarını görünce hemen kılıcını çekti.“Ne bakıyorsun be?”
「······.」
Harikasın, Jung Heewon.
「 Öldür-… 」
“Yoo Jonghyuk.”
Hemen devreye girdim. “Aklıma bir şey takılıp duruyor.”
Dikkatini bana çevirdi.
“Gong Pildu’yu neden öldürmüyorsun?”
“Kahinsen, bunu bilmen gerekir.”
“Her şeyi bilmiyorum maalesef.”
Aslında bilmiyor değil, hatırlamıyordum.
[Karakter‘Yoo Jonghyuk’, ‘Yalan Dedektörünü’ aktive etti.]
[Karakter Yoo Jonghyuk, doğru söylediğinizden emin oldu.]
Ne de garantici tip.
“…Demek öyle. ‘gelecek bilgisi’ düşük bir kahinsin yani.”
Ne düşünürse, düşünsün. Umurumda değildi.
Yoo Jonghyuk konuşmasına devam etti:
“Gong Pildu’ya canlı ihtiyacım var.”
“İlerki senaryolar için değil mi?”
Yoo Jonghyuk cevap vermedi, ne kadar bildiğimi anlamaya çalışıyordu büyük ihtimalle.
“Gong Pildu’ya ilerdeki senaryolar için ihtiyacın olduğunu biliyorum fakat sadece ona ihtiyacın var. Onun kuyruklarına değil.”
「······.」
“İhtiyacın olmayanı temizleme gibi bir politikan yok muydu senin? Neden herkesi kendi haline bırakıyorsun?”
「…Ne kadar can sıkıcı bir karakter böyle. 」
Ne dedi bu şimdi bana?
“Yapacak işlerim var.”
Yoo Jonghyuk gözlerini benden ayırmadan kısık bir ses tonuyla devam etti: “Sen asla anlayamazsın.”
“Dur! Harekete geçmezsen, Chungmuro’daki çoğu insan öle–!”
Yoo Jonghyuk, soğuk bakışlarıyla cevap verdi.
“Bana ne onlardan.”
Hümanist değilim.
Bu dünyadaki herkesin yaşamayı hak ettiğini de düşünmüyorum.
Beni sinirlendiren bunlar değildi zaten: Yoo Jonghyuk’tu.
“Yoo Jonghyuk. Seni dövebilir miyim?”
“Kendine bu kadar güveniyorsan dene.”
Sinirle yumruğumu sıkmıştım ki bir mesaj sesi duydum.
[Karakter Yoo Jonghyuk, ‘Güçlü Savunma Yeteneği Lv. 5’i aktive etti.]
Vaz geçtim..
“Diyecek bir şeyin kalmadı herhalde?”
“…”
“Hadi gidelim.”
Lee Jihye, Yoo Jonghyuk’un seslenmesine önce irkildi. Sonra bana garip bakışlar atıp YJH’nin peşinden gitti.
[Takımyıldızı ‘Dazlak Adalet Komutanı’ cesur tavırlarınızdan etkilendi.]
[100 puan ile ödüllendirildiniz.]
Tabii ki, yanlış yönlendirmenin peşindeydim.
* * *
[3.senaryonun başlamasına 90 dakika kaldı.]
Fazla zaman olmadığı gibi kafam karmakarışıktı.
[Takımyıldızı ‘Dazlak Adalet Komutanı’ hayatınızdan endişe ediyor.]
[Takımyıldızı ‘Dazlak Adalet Komutanı’ isyan çıkartmak istiyor.]
Samyeongdang’un sesleri sanki kafamın içinde yankılandı. Düşüncelerimi toparlamak daha da zorlaştı.
3.senaryo tam 1 hafta sürecek.
Yoo Jonghyuk, bu senaryo boyunca başka işlerine peşine düşüp güç kazanabilirdi…
Bu işin peşini bırakamazdım. Hele hayatımdan hiç vazgeçemezdim. Güzel bir mücadele vermem gerekiyordu.
[ Takımyıldızı ‘Altın Taç Esiri’ ne düşündüğünüzü merak ediyor.]“Lanet pislik, Yoo Jonghyuk.”
[ Takımyıldızı ‘Altın Taç Esiri’ tavrınızı beğendi.]
[100 puan ile ödüllendirildiniz.]
Şuan dert edineceğim kişi, Yoo Jonghyuk değildi. 3.senaryoyu tamamlamak için, Gong Pildu’nun yardımına muhtaçtım.
Onun yardımını alamazsam eğer…
Birden, Jung Heewon önüme geçip güldü.
“O kimdi?”
“…Efendim?”
“O adam işte. Yoo Jonghyuk’a bahsettiğin.”
Gong Pildu ile ilgili durumu hemen ona kısaca bahsettim. Jung Heewon bilinci kapalı olduğu sırada onu görme fırsatını kaçırmıştı.
Konuyu değiştirmedim özellikle tepkisini bekledim. Jung Heewon da hemen tepki verdi.
“…Bu adamlar da neyin nesi be? Halka açık alanları özel mülkiyete çevirmişler bi de utanmadan?”
“Evet, o pislikler tam da üst kattalar.”
“Ben gider onların üstesinden gelirim şimdi.’
Jung Heewon kılıcını çekmesiyle silahlarımızın eskidiğini fark ettim. Değişiklik yapmak lazımdı.
Yapılacak çok iş vardı.
“Dur, nereye….” diyerek devam ettim:
“….Hep beraber hareket edersek, kazanırız. Gumho istasyonunu hatırlamıyor musun?”
Jung Heewon’un kendine güvenir gibi bir hali vardı.
Özgüveninin olması normaldi de.
Jung Heewon’un ‘hesap zamanı’ diye joker kart niteliğinde br yeteneği vardı. Rahat adapte olabiliyor, yeteneklerini kolay kavrıyordu. Çoktan yetenekleriyle özel yeteneklerini çözmüştür.
“Hadi boş konuşmayı bırakalım da gidip işlerini bitirelim!”
Rakipleri ‘kötü’ olduğu sürece, hesap zamanı yeteneği yüksek performans sergileyecekti.
[Karakter‘Jung Heewon, ‘Hesap Zamanı’ yeteneğini aktive etti.]
[Mutlak İyilik Yönetimi Takımyıldızları, Jung Heewon’un isteğini reddediyor.]
[Yeteneğin aktivasyonu iptal edildi.]
Jung Heewon’un yüzünde şaşkın bir ifade vardı.
“Ne?…. Ne oldu? Bozuldu mu yoksa?”
Jung Heewon defalarca aktive etmeye çalıştı yeteneğini. Ancak yetenek aktive olmadı.
“Hayır…neden aktive olmaz ki? Yukardakiler kötü değiller mi yani?”
Jung Heewon’un sorusuna güldüm.
“Biz insanlar olarak öyle düşünüyoruz, evet.”
“…ne demek istiyorsun, açık konuşsana?”
“Takımyıldızları farklı düşünüyor olmalı. Onların bildiği kötü ile bizim bildiğimiz kötünün aynı olmama ihtimali var diyorum.”
“Ah…”
“Adaleti, her zaman çoğunluk belirler.”
Şuan için, çoğu takımyıldızları, onları ‘iyi’ olarak görüyordu.
İnsanların artık ‘adil olma’ konusunda karar verme yetkileri yoktu. İnsanlar olarak, biz, sponsorların kuklalarıydık artık.“Oo…”
Arkadaşları tek tek inceledim, tavırlarını gözlemledim.
Kimseden ses çıkmadı ama hepsi Jung Heewon ile hem fikirdi.
Lee Hyunsung iç çekip büyülü kurşunlara maruz kalan demir kalkanını silmeye başlarken, Yoo Sangah ile Lee Gilyoung yere çöküp oturdular, hamam böceklerini izlemeye daldılar.Umutusuzluğa kapılmışlardı, normaldi.
Gumho istasyonundan sonra işlerin daha kolay olacağını düşünmüşlerdi. Malum onların üstesinden gelmek de kolay olmamıştı. Fakat bu 3 durak ilerdeki istasyondaki canavarı, gumho istasyonundakiyle kıyaslamak mümkün değildi.
Umutlarını biraz daha yıkmanın zamanı gelmişti.
“Fakat bu, şansımız olmadığı anlamına gelmiyor.”
“Ha?”
“Zor fakat imkansız değil. Onları yenebiliriz.”
Birden bakışlar üzerimdeydi. Lee Hyunsung hemen sordu.
“…bir planın var mı gerçekten?”
“Söyle hadi?”
Etrafa bakındıktan sonra kısık sesle söyledim:
“Gong Pildu’yu silahlı alnından çıkarmamız gerek.”
“Silahlı alan derken?”
“Mührü, silahlı alan. Bir alanı korumak için kurulmuş bir mühür.”
Silahlı Alan.
Gong Pildu’ya karşı temkinli olma nedenim: Bir alanı silahlarla donatabilen hileli yeteneği idi.
Şuan için sadece Silahlı Alan yeteneği aktifti. ‘Silahlı Hisar’ mührünü kazandığı zaman da, onu yakalamak daha çok zorlaşacak ve kuşatma yapmaktan başka çaremiz kalmayacaktı.
Fakat şuan Gong Pildu’nun bir zayıf noktası vardı.
“Belirlediği alandan uzaklaştığı sürece, silahlı alan’ı kaybolacak. Silahlı ateşleri tamamen etkisiz hale gelecek. Bu kadar büyük bir savunma yeteneğinin her zaman açık noktası vardır.”
Aynı anda Lee Hyunsung ile Jung Heewon bana hayran hayran baktı.
“Ah…Şimdi anladım.”
“Görür görmez mi anladın zayıf noktasını? Dokja, bu da senin özel yeteneğin mi?”
Yine benzer sorular soruluyordu. Yoo Sangah hariç herkes tavırlarıma alışmış gibiydi.
“Ama onu oradan nasıl uzaklaştırabiliriz ki?”
“Bunun için bir plan düşünmemiz gerekiyor işte.”
“Ah, düşünmek bana göre değil, arkadaşlar.” Jung Heewon şikayet eder gibi düşüncesini dile getirdi.
Ardından bir süre sessizlik çöktü.
Lee Hyunsung, ilk öneriyi sunan kişi oldu.
“Lavaboya gittiğinde saldıralım…”
“Oturduğu banktaki eşyaları görmedin mi?”
Gong Pildu, silahlı alanından hiç dışarı çıkmamıştı, bu kesin bilgiydi.
Oturduğu bankta yığılı olarak, ihtiyacı olduğu her şey vardı: uyku seti, battaniye, yiyecek, su, hatta lazımlık dahi.Büyük ihtimalle hepsini, kiracılarından almıştır..
“Deli be o adam. Yoksa orada bir şeyler gizliyor olmasın?”
“Chungmuro’daki en büyük odaya sahip olduğu için.”
“…Oda mı?”
Jung Heewon’nun hala oda olayından haberi yoktu tabii. Şaşkınlığını gizleyemiyordu.
Fakat anlatmama gerek yoktu.
[3.senaryonun başlamasına 60 dakika kaldı.]
Yakında öğrenir.
“Bizim de oda bulmamız lazım.”
Ekip olarak oturduğumuz yerden ayağa kalkınca, etrafımızdaki insanlar bir anda ürktüler.
“Ya–ya–yaklaşmayın sakın!”
-
- hat platformunda tek kişilik bir odayı elindeki bıçakla korumaya çalışan bir adam bize bağırmaya başladı. Fakat bize kalmadan başka birisi ona arkadan saldırdı.
-
- “Def ol, pislik!”
Adamı linç etti resmen. Yeşil Alandan çıkarılınca da alanın üzerindeki yazı değişti.
[Yeşil Alan 1/1] –> [Yeşil Alan 0/1]
Oda için kanlı bir mücadeleye tutuştular. Birisi kalçasına bıçak darbesi alırken diğerinin burnu kırıldı.
Jung Heewon kaşlarını çattı.
“El atıp yardımcı olmayacak mıyız?”
“Yardım etsek dahi, sonuç değişmeyecek. Er ya da geç birileri ölecek.”
“İnsanlar niye ölmek zorunda ki?”
“Bu senaryonun olayı bu çünkü.”
Cümlemi bitirir bitirmez Bihyung havada belirdi.
[Oooo manzaralar fena değil. Ana senaryonun 3.gününe başlayalım mı ne dersiniz?
Yeni insanlar da katılmış aramıza, ne güzel değil mi? Hahaha!]
Bihyung bana doğru bir bakış attı.
Chungmuro senaryosundan sorumlu 3 ddokkaebi vardı.
Bihyung büyük ihtimalle geçici sunuculuk yapıyordu, üç kanalın içinde en küçüğü onunki idi.
Senaryo bilgileri düştü önümüze.
+
[Ana Senaryo #3 – Yeşil Alan (3 Gün)
Kategori: Ana
Zorluk: C
Görev: İstasyondaki ‘Yeşil Alan’larda kalarak gece yarısı ortaya çıkan canavalardan korunma. Senaryo 7 gün sürecektir.
Süre: 8 sa
Ödül : 1,000 puan
Ceza: ―
+
Lee Hyunsung’un gözleri büyüdü.
“A-aama…!”
[Çok basit, dostlar. Başkalarından önce Yeşil Alan’lara sahip çıkmak zorundasınız. Tabii ki herkes bulunduğunuz yeşil alana sahip olabileceği gibi, siz de başkalarının yeşil alanlarına sahip olabilirsiniz. Son bir hatırlatma yapıyorum. Senaryo başlamadan önce bir yeşil alanda bulunmazsanız, kötü sonuçlara katlanmak zorunda kalacaksınız. Bol şanslar!]
Bihyung’un sözleri insanlarda daha çok paniğe sebep oldu.
Çığlıklar artmaya devam etti.
-
- Peok! Peok! Peok!
-
- “Öl! Geber!”
-
- “Be–benim sizinle bir sorunum yok. Ama hayatta kalmak zorundayım!…”
Buraya kadar geldiğimizden beri duyduğumuz hikayeleri, canlı olarak görüyorduk artık. Kimsenin kafasında soru işareti kalmamıştır gerçeklik paylarına dair.
Yoo Sangah titrek bir sesle sordu.
“Bi-biz de bu insanlar gibi sa-vaşmak zorunda kala-cak mıyız?”
“Savaşmamıza gerek yok. Fakat hepimizi alacak büyük bir oda bulmaya ihtiyacımız var….”
“…..Yeşil Alan odaları epey çeşitlilik gösteriyor. Tek kişilikten, Gong Pildu’nun özel mülkü gibi 70e kadar çıkıyor….’’ diye devam ettim.
“…..Tabii oda kaldıysa.”
Jung Heewon bu cümlelerimden sonra aklına takılan şeyi söyledi.
“Dokja, senin insanı huzursuz eden özel bir yeteneğin olduğunu düşünüyorum… neyse. Hadi etrafı kolaçan edelim, oda kaldı mı diye bakalım.”
“Gruplara ayrılalım daha hızlı oluruz. Hyunsung ile Sangah-ssi bir grup, Heewon-ssi ile Gilyoung da 2 grup olsun.”
“Dokja, ya sen?”
“Ben kendi başımın çaresine bakarım.”
Ekstra cümle kurup kendimi savunmama gerek kalmadı. Herkesin bana güveniyordu.
Lee Gilyoung: “Abi, peki…oda bulamazsak ne olacak?”
“Senaryo başlamasına 20 dakika kalaya kadar oda bulamazsak tekrar burda buluşuruz.”
“Tamam o zaman.”
Jung Heewon ile Lee Gilyoung, B2 tarafına giderken diğer ikili B3’e doğru hareket ettiler. Telefonumu açmadan önce onların gittiğinden emin oldum.
HKY’yi açar açmaz bir mesaj belirdi.
「 Chungmuro’da oda kalmadı. 」
Böyle olacağı belliydi. Oda bulamayacaklardı.
Şuan geriye tek bir seçenek kalıyordu: birini öldürüp yerini, Yeşil Alanını, almak.
Fakat…Lee Hyunsung ile Jung Heewon bunu yaparlar mıydı?
Burada ‘kötü’ diyebileceğimiz çok fazla insan yoktu.
Gong Pildu gibi insan sömüren tipler vardı evet. Çoğu insan da onun gibilere katlanıyor, dişini sıkıyordu kendilerini korumak için.
Peki ya Yoo Sangah ile Lee Gilyoung… diş sıkacak insanlar mıydı?
Birazdan aradığım soruların cevabını bulacağım.
-
- ÇN: Dokja’nın YJH’den korktuğuna %1500 eminim –