Bilge Okuyucu - Bölüm 31 – Arazi Sahipleri (5)
Bölüm 31 – Arazi Sahipleri (5)
Canavarların dalga dalga gelişini izlerken gücümün tamamını ayaklarıma verdim.
Tüm gücümle saldırınca etrafa saçılan trolleri ve fareleri gördüm.
Lv 15 dayanıklılığıma rağmen, trollerin boynuzlarından dolayı vücudum yara bere içinde kaldı.
[Birinci ayraç aktif.]
Kim Namwoon’un Kara gücü tüm vücudumu sarmasıyla önden gelen canavarları geri püskürtebildim.Ardından koşmaya başladım. Pençe darbeleri, ısırıklar ve boynuzların vücuduma saplanışını hissediyordum.
Fakat durmadım, koşmaya devam ettim.
Biraz ilerledikten sonra orijinal duvar belirdi. Yeşil Alanı görünce zıpladım hemen duvarın olduğu yere.
..fakat…..bu neydi şimdi?
[Yeşil Alan 1/2]
İçeride çoktan birisi vardı.
“…”
Arkamdan gelen canavarları unutarak ona dik dik baktım. Bu çocuğun, burda olmaması gerekiyordu.
“Hey.”
Bana döndü.
“Çıksana? Burada kalmak zorunda bile değilsin.”
“Olmaz, bugün çok yorgunum.”
Bu pisliğin yüzüne okkalı bir yumruk atma isteğimi bastıramıyorum, off.
Bu Yoo Jonghyuk, 3.seferindeki hal ve tavırları sergilemiyordu. Onu tanıyamıyordum.
HKY’de, Yoo Jonghyuk ilk gizli Yeşil Alanı 4.seferinde buluyordu…. kahretsin! Yoksa 2.seferinde fark etmişti de hikayeye mi yansımamıştı acaba?
Peki o zaman neden 3.seferinde avantajına kullanmadı…?
Grrrr!
Arkamdan gelen farelerin çığlıkları kesilmiyor, gittikçe güçleniyordu. Yazarı suçlamanın da manası yoktu şu an. Lee Gilyoung’un sırtımda zar zor nefes aldığını hissedebiliyordum. Yoo Jonghyuk ile göz göze geldik ve aynı anda konuştuk.
“Çocuğu al.”
“Çocuğu ver.”
Takımyıldızlarının sesimi duyarlar diye düşünüyordum. Gösteriş yapmaya, krizi avantaja çevirmeye ihtiyacım vardı.
[Yeşil Alan 2/2]
Lee Gilyoung’u ona bıraktıktan sonra Yeşil Alanın işareti değişti. Lee Gilyoung artık güvendeydi.
“Abi! Dur! Abi!”
Lee Gilyoung arkamdan gelmeye kalkıştı ama Yoo Jonghyuk onu iki eliyle sımsıkı sararak bırakmadı. Ben de kılıcımı farelere doğru yönelttim.
[Takımyıldızı ‘Dazlak Adalet Komutanı’ heyecandan gözlerini açamadığın belirtiyor.]
[Takımyıldızı ‘Şeytani Ateş Yargıcı’ sizin için endişelendiğini belirtiyor.]
Yoo Jonghyuk’un bakışlarını çevirdiğini hissettim, artık arkamdan bakmıyordu.
「 Sana öleceksin demiştim. 」
Canavarlar bana doğru gelmeye başladı. Artık boş yeşil alan da kalmadı.
“Ölmeyeceğim.”
Canavarları görmezden gelip elimi cebime attım. Bu kozumu kullanmak istemiyordum, sonrasında nasıl bir yan etki bırakır emin değildim çünkü.
Şuan tek güvencem, Dört Duvar yeteneğimdi.
「 Yoksa…? 」
Yoo Jonghyuk şaşkınlıkla bana bakıyordu. Fark etti mi acaba?
Eh, o olmadan bu kozu elde etmem mümkün değildi.
Avucumun içinde parıldayan beyaz taşa baktım.
[Hayalet Taşı]
Chungmuro’ya gelirken avladığımız hayalet canavarlardan almıştım bu taşları.
Fareler vücudumu ısırmaya başladı.
Küçük ısırıklar ve trollerin boynuzlarını omzumda hissedince akan kanları fark ettim. Vücudumun direnci hızla düşerken ağzıma taşı attım.
Çok geçmeden ağzımdan su buharları çıkarak vücudumu bir sis kapladı.
[Huzur Evi aktif.]
Farelerle troller bana saldırmayı aynı anda bıraktılar.
Etrafımdaki her şey bulanıklaşmaya başladı. Yoo Jonghyuk ile Lee Gilyoung’un bana seslendiğini duyar gibiydim.
Artık ‘hayalet’ idim.
* * *
「 Dokja. 」
Annemin sesini duyunca anladım, rüya gördüğümü.
Bu tuzağa düşmemeye, yakalanmamaya çalışıyordum ama maalesef başaramadım. Zemin bataklık gibiydi, ben direndikçe beni içine çekti.
[Huzur Evinin baskın etkisi sebebiyle, Dört Duvar’ın gücü azaldı.]
Engel olmaya çalışsam da o sahne bir bir önümde tüm detayları ile belirmeye başladı.
Kana bulanmış bir oturma odası.
Yerde yatan bir erkek cesedi.
Cesede bakan bir kadın.
Hayır, bunu hatırlamam mümkün değildi. Hayır, hatırlamayacaktım bu sahneyi.
Başımı sinirle salladım. Gözümde canlanan sahne dağılmaya başladı. Bu lanet travmadan kurtulmanın yolu yok muydu gerçekten?
Hatırlamak istemediğim bir anımdı.
Hayalet taşını yutmakta tereddüt etmemin sebebi tam da buydu. Hayalet taşı, canavarlara karşı kişiyi geçici olarak ‘hayalete’ çevirip görünmez yapıyordu, evet. Ama yan etkisi de kişinin travmasını gözler önüne seriyor, kişiyi rahatsız ediyordu.
Diğerlerine bu taşı vermeme sebebim de buydu. İnsanı delirtirdi. Kendime de 4 duvar yeteneğim olduğu için güveniyordum zaten.
-
- ····.
Baş ağrısından çileden çıkacak derecede olsam da katlanmak zorundaydım.
Dört Duvar’ın maskarası oldum… bu yeteneğin, bu taşı alt etmesi gerekirdi.
‘Mental Bariyer’e bile dayanan bu yeteneğin, şu hali içler acısıydı.
Hmmm, bu ne şimdi? Değişik bir şeyler oluyor sanki…bu yetenek…?
「 Yoo Jonghyuk? Sen misin? 」
Travma tekrar canlanıyor sandım ama benim sesim olmadığı gibi, tanıdığım bir ses de değildi. Etrafa bakındıktan sonra birisini fark ettim.
「 ….Yoo Jonghyuk değilsin. Korelisin galiba ama kim olduğunu bilmiyorum? 」
Göz kamaştıran sarı saçlarıyla, zayıf küçük bir kadın belirdi. Ne olduğunu çözmeye çalışır gibi beni uzun süre süzdü.
「 Hmm…geleceği defalarca görmüşlüğüm var ama seni daha önce hiç görmedim… 」
Kadıın sol gözünde, meşum kırmızı bir renk görülüyordu.
Kafamın içinde romanın sayfaları dönmeye başladı. Tanımadığım birisi olamazdı diye düşünüyordum..Bu kadını tanıyordum…
[Özel Yetenek, Karakter Listesi aktive edildi.]
[Karakter ‘Anna Croft’, ‘Mental Bariyer Lv. 6 aktifleştirdi.]
[Karakter Listesi, Mental Bariyere rağmen çalışıyor.]
[Bu kişiye dair çok fazla bilgi olduğu için özet liste yayınlanmaktadır.]
+
[Karakter Özeti]
Adı: Anna Croft
Özel Yetenek: Kahin (Efsane), Kurtarıcı (Efsane)
Yetenekler: Gelecek Görüşü Lv. 5, Geçmiş Görüşü Lv. 4, Sezgi Yeteneği Lv. 8, 6.His Lv. 4, Gelişmiş Büyü Kullanımı Lv. 4, Mental Bariyer Lv. 6, Yalan Dedektörü Lv. 7, Dev Şeytani Gözler Lv. 1…
+
Alan kısıtlamalarını yok sayıp insanların bilincine rahatça girebilen, geleceği görüp bu dünyanın geleceğini tasarlamaya çalışan, bir kadın. Ve HKY’de, böyle farklı bir düşünceye sahip olan tek bir kadın vardı.
“Anna Croft.”
「 …beni nereden tanıyorsun? 」
Gözlerini kocaman açıp bana dik dik bakmaya başladı.
Sakince cevap verdim, “Ben de kahinim.”
[Karakter Anna Croft, Yalan Dedektörü Lv. 7 aktive etti.]
[Yalan Dedektörü, sözlerinizin doğru olmadığını belirledi.]
Gerçek kahini kandırmak kolay değildi, tabii.
「 …Kimsin sen. Kimliğini açıkla? 」
Küçük dudaklarını sıkıca kapattı. Beni protesto eder gibi bir hali vardı.
Bu olayın nasıl olduğunu az çok anladım. Dört Duvar’ın geçici olarak etkisini yitirmesiyle bu kadın varlığımı fark etmiş olmalı.
4 duvar, beklediğim yetenek olsaydı keşke. Şuan büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Sadece Anna değil, travmam dahi gün yüzüne çıktı..
“Gerçekten kim olduğumu bilmiyor musun?”
「 …Nasıl? 」
“İhtiyozor özünü gönderenin kim olduğunu bilmiyor musun?”
Anna dudaklarını büzdü.
“Dev şeytani gözler yeteneği için, özü kullandın. Doğru mu tahmin ediyorum?”
「 S-sen miydin..? …Bozuk İnanç’ı isteyen…? 」
[Dev Şeytani Gözler]
1 milyon puan değerindeki bu ürünü, bu kadının altın yumurtlayan sponsoru almıştı.
Kıskanmadan edemiyordum.
「 Peki…?! Adın ne? Nasıl… 」
[Özel Yetenek ‘Dört Duvar’ etkisini geri kazanmaktadır.]
「 Neden…n’oluyor…? 」
Gözleri bulanıklaşmaya başladı. Diğer insanların bilincin müdahale edebilen Dev Şeytani Gözler yeteneği yavaşlamaya, figürü kaybolmaya başladı.
“Bir gün karşılaşacağız. Beni bekle.”
[Huzur Evinin yoğun etkisiyle, Dört Duvar etkilendi.]
[Özel Yetenek Dört Duvar artık aktif.]
Anna’nın görüntüsü, tamamen yok oldu.
Derin bir oh çektim. Anna Croft ile konuşurken ruhumun gidip geldiğini hissediyordum çünkü. Çok kötü bir histi.
…Kahretsin, çok geç çalışmaya başladı, off…
Bilincim yerine geliyordu.
Huzursuzluğum devam etse de içim rahatlamıştı bittiği için. Tekrar derin bir nefes alıp verdim. Kendimi kontrol etmek için nerde ne yaptığımı hatırlamaya çalıştım.
Tek okuyucusu olduğum HKY romanı gerçeğe dönmüş, ben de bu gerçeklikten nasibimi almıştım. Şuan bulunduğum yer de…Huzur Evi idi.
Hayalet taşını yutarak geçici bir süre hayalet oluverdim. Evet, bunu da…. yer altı canavarlarından korunmak için yaptım.
Evet, aynen olanlar bunlardı….buradaki hayat böyleydi.
Uyuşturucu almış gibiydim. Zaman kavramını bilmiyordum. Bu sefer de bunun huzursuzluğu sardı bedenimi.
Yoo Sangah, Lee Hyunsung ve Jung Heewon ne yaptı acaba? Jonghyuk, Gilyoung’u öldürmüş müdür…?
-
- senaryo hala devam ediyor muydu? Fareler hala tünelde miydi? Troller beni bekliyor muydu..?
Bir an bilincim yerine gelmeseydi demeden edemedim. Kafamdaki sorular arttıkça artıyordu…
-
- …abi.
-
- …lütfen.
-
- …Dokja!
Kafamın içinde sesler duymaya başladım.
[Özel Yetenek ‘Süreklilik Lv. 1’ aktif.]
(ÇN:Bu terim geçicidir.Yetenekle ilgili detaylı bilgi yoktur, olduğunda güncellenecektir.)
Evet, uyanma vakti.
* * *
Zar zor nefes alarak uyandım. Yanağıma bir yumuşaklık hissediyordum.
“Dokja!”
Sis hızlıca kaybolarak görüş açım netleşti.İlk gördüğüm ise, Yoo Sangah’ın yüzü oldu. Etrafıma bakınınca Lee Hyunsung ile Jung Heewon’un endişeli bakışlarını fark ettim.
“…senaryo…?”
“Bitti, Dokja. Başardık. Başardık!”
…demek öyle. Güzel.
Senaryo konusu açılınca sevinen arkadaşlarımı görünce vücudumu hareket ettirmeye çalıştım. Fakat vücudum beni dinlemiyordu.
“Dur…lütfen.”
“Ne?”
“Daha bir gün geçti. Dünde 3.gündü…”
Lee Hyunsung ayağa kalkmaya çalışırken beni tuttu.
“Dokja! Dur, hiç dinlenemedin.”
“Şuan saat kaç?”
“8.30. senaryo biteli daha 30 dakika anca oldu.”
8.30 demek… çok fazla zaman geçmemiş.
Birisi eksikti aralarında.
“Gilyoung nerde?”
“Ah, Gilyoung…”
Jung Heewon konuşmadan önce, nerede olduğunu anladım.Biraz ilerde Lee Jihye ve Yoo Jonghyuk, Lee Gilyoung ile konuşuyorlardı.
…pislik Yoo Jonghyuk ne yapmaya çalışıyor be?
Yoo Jonghyuk’un ekibime baktığında şaşırdığı zaman aklıma geldi.Yoksa, Yoo Jonghyuk Bilgili Gözler yeteneğini mi aktive etti acaba…?
“ne zaman….? seçim senin…..sana seçim şansı veriyorum.”
Taşın yan etkilerinden dolayı sesler bulanık gelmeye başladı.
“İyi, peki.”
“…benimle gelmeyecek misin yani?”
“Evet.”
“Benimle devam edersen, daha güçlü olacaksın. Kararından emin misin?”
“Evet, eminim.”
“…salak çocuk.”
Yoo Jonghyuk kaşlarını çatıp bana doğru baktı.
[Özel Yetenek, Bilge Okuyucu Sahne 2 aktif!]
「 …şanslı çocuk. İşe yarayacak kesin, biraz daha yaşasın bakalım. 」
Bir şeyler söylemek istiyordum ama enerjim yoktu.
“Dokja abi!”
Uyandığımı görünce Lee Gilyoung bana doğru gözleri yaşlı koştu.
Yoo Jonghyuk’un düşünceleri kafamın içinde dönmeye başladı.
「 Vakit yok. Bugün saldırıyı gerçekleştirmeliyim, yoksa… 」
…Saldırı mı? Ne saldırısından bahsediyor ki?
Düşünmek zorundaydım… ama çok yorgundum. Dahası vücudum gerindikçe, yanağımda aynı yumuşak dokunuşu hissediyordum. Galiba, birinin kucağında yatıyorum..
“Yoo Sangah…”
“E-efendim!”
“Ben..ben biraz uyuyacağım…”
Ardından güzel bir uykuya daldım.
* * *
Uyandığımda aradan 2 saat geçmişti.
[Hey, daha ne kadar uyuyacaksın acaba?]
Gözlerimi açtığımda hoşnut olmayan bir ses tonuyla karşılaştım. Bu sefer yanağımda hissettiğim dokunuş daha kalın ve sertti.
“…Ah, Dokja. Uyandın mı?”
Jung Heewon gülümseyerek bana baktı.
“Yoo Sangah da ara verdi. Gece uyuyamadık.”
Gözlerimle Yoo Sangah’ı aradım. Bir duvara dayanmış uyuyordu. Jung Heewon gülümsedi.
“Bu arada, Lee Hyunsung’un kalçası ne durumda?”
Kafamı çevirip Lee Hyunsung baktım, ağzından salya akarak uyuyordu.
“Bu sabah nöbetinde… memur görevini yerine getirecektir…..” (Hyunsung sayıklıyor)
…kafamı koyduğum yerin sert oluşundan belliydi. Lee Hyunsung’un kucağındaydım yani.. Buram buram kan kokusu gelen bir yastık görevi görüyordu. Ne güzel….
“Dokja abi…”
Karnımda bir ağırlık hissedince hafif kafamı doğrultup baktım. Lee Gilyoung da bana yaslanarak uyuya kalmış meğer.
Onu rahatsız etmeden oturma pozisyonuna geçtim. Ardından Bihyung’un sesini duydum.
[Haha, uyandın mı? Al bakalım.]
Mesajlar kulaklarımı çınlattı.
[Takımyıldızı ‘Şeytani Ateş Yargıcı’ travmanıza üzüldü.]
[Takımyıldızı ‘Abisal Siyah Ateş Ejderhası’ geçmişinizi beğendi.]
[Takımyıldızı ‘Gizli Entrikacı’ annenizi merak ediyor.]
[Takımyıldızları, sizi 1,800 puan ile ödüllendirdi.]
…Pislikler. Geçmişime dair bilgi edindiler, offf.
Mesajların ardı arkası kesilmiyordu.
[Chungmuro’da Yeşil Alan olmadan bir gece geçirdiniz.]
[Chungmuro İstasyonunda ‘Bitmeyen Şafak’ başarısını elde ettiniz!]
[Başarı ödülü olarak 1,000 puan kazandınız.]
[Toplam Puan: 22,650 ]
Beklediğim puana ulaşabilmiştim: emeklerim boşa gitmemiş, bu zorlu geceyi boşa geçirmemiştim.
Jung Heewon : “Bugün ne yapıyoruz? Dünkü gibi mi.…”
“Hayır, bugün onu yapamayız. Artık o çözüm yolu işe yaramaz.”
Biraz şanslıysak, rastgele yerleştirilen yeşil alanları bulabilirdik. Fakat HKY’de bu konuda detaylı bilgi olmadığı için riskli idi.
“Peki..”
Jung Heewon yüzü soldu. Fakat endişelenecek bir durum yoktu.
“Bugün 3.senaryoyu tamamen bitireceğiz.”
“Ne?”
Lee Gilyoung’u uyandırmadan yere yerleştirip ayağa kalktım.
Şimdilik böyle bir planım yoktu ancak Yoo Jonghyuk’un düşüncelerini duyduktan sonra fikrimi değiştirdim.
Dün zaman kazanmaktan başka çaresi yoktu. Ama bugünki hikaye farklıydı.
“Arazi sahiplerini dışarı çıkartacağım.’’
Jung Heewon: “…Nasıl yani?”
Derin uykudaki Lee Hyunsung’a bakarak konuştum.
“Sakladığım gizli silahımı kullanacağım.”
Chungmuro’nun sahibini değiştirmenin vakti gelmişti.
✭✭✭ ⚝⚝⚝⚝⚝ ✭✭✭ ⚝⚝⚝⚝⚝