Bilge Okuyucu - Bölüm 37 – Güneş Balığı (2)
Bölüm 37 – Güneş Balığı (2)
Tiranozor, sarı renkli gözleriyle bizi görür görmez, korkunç bir çığlık salıverdi.
Kuoooooh!
[7.seviye, Tiranozor, sizi fark etti.]
[Tiranozor ‘Avcı Korkusu’ Yeteneğini aktive etti!]
[Özel Yetenek 4 Duvar, ‘Avcı Korkusunu’ etkisiz hale getirdi.]
4 duvar sayesinde zihnim sakinleşti fakat tüylerimin diken diken olmasına engel olamıyordum. Avcı korkusu böyle bir şey olsa gerek.
“Herkes yoldan çekilsin!”
Korkudan dona kalan Jung Heewon ile Lee Jihye, sözlerimle kendilerini topladılar. Lee Gilyoung ile beraber arkaya doğru koşmaya başladık.
Kwa kwa kwa kwa!
Ormandaki ağaçları yararak uzun bir kuyruk önümüze geçti.
“Kuaaack!”
Önümüzden koşan 2 adam kan kusarak oldukları yere yığılıverdiler. Çok şükür, Heewon ile Jihye tehlikeli bölgede değillerdi.
Yanımda yatan Lee Gilyoung’a bağırdım.
“Gilyoung arkana yaslan, Heewon ile Jihye hemen etrafa dağılın.”
Bir mesaj belirdi.
[Karakter Lee Gilyoung, ‘Dinozor Kitabı’ yeteneğini aktive etti!]
…Ha, n’oluyor?
“Tiranozorlar, boylarına göre çeviktir ama dar görüş alanlarından dolayı savunmasızlardır.”
“…ne?”
“Küçükken bir kitapta görmüştüm.”
“Küçükken mi?”
“…Şuan olduğumdan daha küçükken…”
Boş gözlerle Gilyoung’a baktıktan sonra gözlerimi devirdim. Büyümüşte küçülmüş gibi davranıyor.. garipti fakat şimdi bunu düşünecek zaman yoktu.
Kuoooooh!
[Özel Yetenek ‘Saf Ak Yıldız Enerjisi’ aktif.]
Tiranozorun dikkatini dağıtmak için ışık saçan kılıcımı havada sallamaya başladım. Lee Jihye ile Jung Heewon yeterince hızlı değillerdi, Lee Gilyoung’dan bahsetmiyorum bile. Bu riski alabilecek tek kişi bendim, kısacası.
“Ben onun dikkatini çekerken ona arkadan―”
Ne yaptığımı çoktan anlamış, sözümü bitirmeden çoktan arkasına geçmişlerdi.
Kuoooooh!
Ön dişleri ile yeri titreten dev ayaklarından zar zor kaçındım. Ben daha kılıcımı havaya kaldırmadan kuyruğu başımın üzerinden geçti, hafif sarsıldım. Heyecan ve titreme tüm vücudumu sardı. Dayanıklılık seviyem 20’nin üzerinde olduğu için, öldürücü bir darbe almadım, fakat başım dönmedi değil.
Şimdiye kadar şansım yaver gitmişti belki de.
Yoo Jonghyuk’dan önce ‘güneş balığına’ dönerim diye düşünmeden edemedim.
Sukak! Supaak!
Bu sırada, Jung Heewon ile Lee Jihye, onun arka tarafında kalmaya çalışarak vücuduna zarar vermeye çalışıyorlardı. Kendo ile Kungfu karışımı bir gösteri yapıyorlardı sanki. Hatta tiranozorun büyük bacaklarında gözle görülür çizikler bile oluşmuştu.
Bu gidişat ile onu yenebilirdik, epey zaman alır, tabii..
“Abi! Onun dikkatini dağıtırım ben!”
Arkada kal diye boşa demişim ben, ha. Bu çocuk beni hiç dinlemiyor.
“Hayır, Gilyoung sen―”
“Ben hallederim!”
Öne çıkıp bilmediğim birkaç hareket yaptı. Tam bir şeyler söyleyecektim ki aniden çalıların arasından dev peygamberdevesi çıktı ve tiranozorun gözünü hedef aldıktan sonra zıplayarak gözden kayboldu. Lee Gilyoung’un az önce konuştuğu titano idi.
Kuooooh!
Tiranozor, gözünü hedef alıp kaçan titanoyu takip etmeye çalıştı fakat hareketleri dengesizdi. Lee Gilyoung ise kafa karıştırıcı el hareketleri yaparak titanoyu kontrol altında tutuyor, onu yönlendiriyordu.
Şimdi Lee Gilyoung’un ne kadar değerli olduğunu daha iyi anladım. Demek YJH bu yüzden onu yanına çekmeye çalışmıştı.
Normalde ölmesi gereken bir karakter… değil miydi?
Aklımda deli sorular vardı. Fakat yeri burası değildi, maalesef..
Kuwoooh!
Lee Gilyoung’un başarısı sayesinde, avantajlı bir konumdaydık.
Tiranozorun görüş açısı gitgide kötüleşirken Jung Heewon ile Lee Jihye’nin gözleri kırmızıya çaldı.
[İblis Avcısı]
Nasıl desem, gaza geldiklerinde efsane güçlü oluyorlar fakat bunun da bir bedeli var: zihinsel bir saldırı karşısında savunmasız kalıyorlar.
2 kadının gözlerinden ateş fışkırırcasına yağmur ormanını gözlemlemeleri, görülmeye değerdi.
Jihye’yi, YJH’ye kaptırmış olmama üzülmedim değil. Teselliyi, Jung Heewon’da buluyordum. Onun yeteneği de benzersizdi ve geliştirme potansiyeli çok yüksekti.
Hesap Zamanı yeteneği harikaydı ve hala sponsoru yoktu.
Tiranozorun dayanıklılığı azalmışa benziyordu. Fırsattan istifade etmeliydim. Sıra, son darbedeydi.
[İnanç Kılıcı aktif!]
Kalan büyü gücüme odaklanmaya karar verdim. Sponsorum olmadığı gibi, Jung Heewon ya da Lee Jihye kadar hızlı da değildim. Fakat bu, saldırılarımın güçsüz olduğu anlamına gelmiyordu. Fakat bu işin üstesinden gelmek için, küçük bir hilem vardı, he he.
Kuoooooh!
Eter Kılıcı.
[Kesintisiz İnanç aktif.]
[Eter özelliği, ‘ateşe’ dönüştürüldü.]
Büyü gücümün çoğunu, kılıcın içine çekmesiyle aniden dizlerimin bağı çözülecek kadar yorgun düştüm. Aldırış etmemeye çalıştım, sonra kendimi toparlamak için bir fikrim vardı.
Kılıcın boyu ortalama 1 metre kadar uzadı, etrafını alevler sardı.
Tiranozorun üzerine doğru koşmaya başladım.
“Herkes kenara çekilsin!”
Tiranozor tereddütle hareket ederek yavaşladığında, kuyruğuna tırmandım. Birkaç defa düşme tehlikesi geçirdim. ‘Denge Duyum’ olmadığı için, düşmek üzere olduğum zaman bıçağı üst derisine saplayarak kendimi kuyruğunda tutmayı başardım. Kılıcımı olabildiğince vücudunun her yerine saplamaya çalıştım.
Kuoooooh!
Uzun uğraşlarım sonucunda, tiranozor kan kusarak yere doğru yavaşça devrildi. Kılıçtaki alevlerin etkisiyle, açılan yaralar alev almaya başladı.
Kesik kesik nefes alan tiranozor, sarı gözleriyle acı içinde son kez bana baktı.
[7.seviye canavar ‘Tiranozoru’ avlayan ilk kişi sizsiniz!]
[Ödül olarak 1,000 puan kazandınız.]
“Ah…gerçekten başardık.”
“Yapacağımızı biliyordum, hu huuu.”
Jung Heewon yüzünde gururlu bir ifadeyle konuştu. Haklıydı da 7.seviye canavarlar arasında tiranozor en güçlü olanlardan birisiydi. Lee Jihye koşarak geldi.
“Başardım!!”
“Ne? Senin saldırılarınla anca 5 güne ölürdü.”
Ona cevabımı verirken kılıcımı sildim.
Heewon : “Bu filmde, tiranozor öldürülüyor muydu ki?”
“Bilmem ama böyle daha eğlenceli olmadı mı?”
“…anlamadım?”
“Filmin türü: fantastik, aksiyon ve macera idi. Yeterli olmuştur bence.”
Sözlerimin ardından sistem mesajı geldi.
[Tiyatro Ustası, filmin sonunun değişmesinden memnun olduğunu belirtiyor.]
Jung Heewon şaşkın bir ifadeyle bakakaldı.
“Ne diyorsun..?”
Evet. Tiyatro zindanının stratejisi, ‘gerçek sonu’ görmek değildi. Aksi halde, Yoo Jonghyuk bu zindandan hiç başarılı bir çıkış yapamazdı. Bu zindanın sahibi, Tiyatro Ustası için, öngörülür veya beklenebilen sonu görmek çekici gelmezdi.
Nasıl desem… tiyatro ustası tam bir psikopattı. Ona bekleneni değil, beklenmeyeni vermek gerekiyordu.
“Şöyle deyim: Tek yapmamız gerek değişiklik.”
Kısacası, filme konu olan sorunu, engelleri, ortadan kaldırırsak film de otomatikman biterdi.
[Bir sonraki kata çıkmaya hak kazandınız.]
[Araştırma laboratuvarının çatısındaki helikopter pistine gidin.]
“Tekrar filme gireceğiz. Ama önce gelsin ödüller.”
Tiranozorun etrafında dolaşmaya başladım. Bizden önce giren adamları gördüm… Kimisi sakatlanmıştı kimisi de çoktan Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu.
“Hey, uyan.”
“U-uff…”
Tiranozorun açtığı yaralardan kan akmaya devam ediyor, vücudunun bazı bölgelerinde kemikleri bile belli oluyordu. Sağ çıkmaz diye düşünmekten kendimi alakoyamıyordum.
“Yavaş nefes al.”
“Ö-Öhü! …yaşıyo-…”
Yanımda taşıdığım bir şişe suyu adama içirdim. Adamın suyu yudumlamasıyla, kan kusması bir oldu. Onu zorlamak istemezdim ancak soru sormam gerekiyordu.
“Buraya nasıl geldiniz?”
“K-kahinler…”
“Hangi kahinler?”
Adam, kesik kesik nefes almaya başladı.
Öksürerek, “Gelecekten bilgi…almış…” dedi.
…vahiy gibi bir şey mi diyor yani? Sözlerinden tam anlaşılmıyordu.
“Yaşamak… istiyo…”
Tekrar kan kustuktan sonra son nefesini verdi. Bizimkiler yanıma geldiler.
“Bu adam…?”
Kafamı sallayıp az önce vefat eden adama baktım..
Kahinlerden vahiyler, ha.. saçmalığın daniskasıydı.
Benim bildiğim kadarıyla HKY’de ‘gelecekten bilgiye’ sahip tek kişi, Anna Croft’du. O kızın da böyle bir şey yapmayacağı belliydi.
Geriye tek bir seçenek kalıyordu…bu işte bir bit yeniği olduğu. Fakat bilgili bir insandan, yani benden, haberleri yoktu. Dahası, bilgiyi kontrol etmek için kendilerini riske atmamış, başkalarını göndermişlerdi.
“Dokja?”
“Mola verelim, olur mu.”
Ölen tiranozorun yanına yaklaştırarak büyük yapraklarla adamın cesedinin üzerini kapattık. Yoo Jonghyuk’a yetişmek için acele etmemiz gerekiyordu. Fakat yeterince dinlenmeliydik de. Aksi halde YJH’ye yetişemeden ekip kendinden geçecekti.
Tiranozorun vücudunu incelemeye koyuldum. Özünü bulamadım hiçbir yerde. Yine de ondan yararlanamayacağımız anlamına gelmiyordu.
Tiranozorun etini ateşte pişirmeye başlayınca, Jung Heewon’nun ağzı sulandı.
“…bunu yiyebiliriz, değil mi?”
“Olgunlaşmamış parçaları, büyülü ocakta büyülü alevlerle pişerse, yenir.”
Tiranozorun sağ bacağının yanına oturup yavaş yavaş taze etini kesip pişirmeye başladık. Kestikçe etten buharlar yükseliyordu. Vücudu hala sıcaktı.
“Oley, taze ett!”
Lee Jihye etrafta dolaşmayı bırakıp koşarak bir parça kaptı.
Ben de dahil herkes büyük parçalar alıp yemeye koyulduk. Bu boyutta bir eti, bu lüksü, bir ofis çalışanı olarak hayal dahi edemiyordum.
Lee Jihye gözlerini kapatarak etin tadını çıkarırken mest olmuş bir ses tonuyla mırıldandı.
“Off, bu nasıl bir tat…muhteşem…”
3 öğün yenebilecek bir lezzette idi. Bayılmıştık ete.
Farelerin etine kıyasla, vücudundaki iç yağlar kaslarının etrafını sarıyordu. Her ısırışta sıkılmadan yenebilecek bir tadı ağzınızda hissediyordunuz.… Yoo Sangah burada olsaydı, kesin sevinçten ağlardı.
Eti yedikten sonra, dayanıklılığımın arttığını hissettim. Gelişimi yüksek seviyede olan tüm canlıların, insan vücuduna etkisi de farklı oluyordu. Ancak yine de dikkatli olmak gerekiyordu, her ihtimale karşı yani. Jung Heewon iç çekti.
“Ohhh… ne yedim, be. Tadı efsane ama daha fazla yersem, başıma ne gelir bilemiyorum.. belki oturduğum yerden bile kalkamam.”
Gücümüzü toparlamak için biraz dinlendikten sonra, adanın merkezindeki laboratuvara doğru yola çıktık.
Yolda bazı farklı kuş türlerine rast geldik. Fakat tiranozora kıyasla onları avlamak zor olmadı.
Laboratuvara girince direkt küçük şişeler ile ampuller göze çarpıyordu. Ek olarak, dinozor embriyoları ve kan örnekleri içeren küçük kuluçka makineleri vardı.
Gözlerimle ‘eksik olanları’ taradım.
Koridorun içerisine geçince gözüme birkaç ürün kestirdim.
[Dayanıklılık Arttırıcı Ampul]
[Büyü Gücü Arttırıcı Ampul]
[Çeviklik Arttırıcı Ampul]
[Güç Arttırıcı Ampul]
Tam tahmin ettiğim gibi ürünler burdaydı. Hemen ampulleri toplamaya başladım. Ihtiyozor özü gibi, istatistik arttıran ürünler, ilk senaryolarda bulunabiliyordu.
1-2 tane ampul yoktu. Nerdeyse 20 adetti. Istatistiklerimi mucizevi bir şekilde arttırma şansım vardı artık. Bu gizli senaryodan beklentimi karşıladı. Aksi halde, puanlarımı harcamak zorunda kalacaktım.
Bu ampuller, istatististikler level 30’dan aşağı da ise, uygundu.
“Ahjussi, ne buldun?”
…offf, hayalet kılıklı kız, ya. Geldi buldu beni iyi mi..
“Ne? Dayanıklılık Arttırıcı Ampul, ha?”
Lee Jihye elimden bir ampulü kaptı. Gözleri ışıl ışıldı.
“Hepsini kendine saklıyordun, demi?”
“Kendime saklamak mı? Tabii ki paylaşacaktım.”
“Abla, yetiş! Bu ahjussi…!”
Etrafı gezen ekip arkadaşlarım, gürültüyü duyunca yanımıza geldi. Jung Heewon ürün bilgilerini okuyunca şok oldu.
“Amanın!… bunlar da ne böyle?”
“…gizli bir senaryo..Normal bunlar.”
Ses tonum biraz iğneleyiciydi. Tiranozuru tek haklamadığım için, bu ürünlerin üzerine de tek başıma konamazdım. Işte tam da bu sinirimi bozuyordu.
[Bazı takımyıldızları, durumdan hoşnut değil.]
Lee Jihye, güç arttırıcı ampulü göz ucuyla işaret ederek, “Güç Arttırıcı Ampulden verebilir misin? Güçten düştüm bayağı.”
[Özel Yetenek, Karakter Listesi aktif.]
Önemli istatistiklerin yer aldığı özet bir liste açıldı.
[Karakter Listesi Özeti]
Adı: Lee Jihye
Özel Yetenek: Yaralı İblis Kılıcı (Nadir)
Yetenekler: Kılıç Eğitimi Lv. 4, İblis Avcısı Lv. 1, 6.his Lv. 2, Hayalet Yürüyüşü Lv. 2.
Mühür: Deniz Savaşçısı Lv. 1, Ordu Komuta Yeteneği Lv. 1.
Genel İstatistikler: Dayanıklılık Lv. 13, Güç Lv. 17, Çeviklik Lv. 13, Büyü Gücü Lv. 10.
Bıktım bu kızdan, ya…
“Ha? Heewon abla, bana vermiyor musunuz yani?”
“Um, Dokja bulduğuna göre, karar onun…”
Açıkçası, ekipten birisine veririm seve seve. Fakat Lee Jihye’ye vermek… tam bir israftı. Bizim gruba ait bile değildi: YJH’nin ekibindendi.
[Takımyıldızı ‘Şeytani Ateş Yargıcı’ adil davranmanızı bekliyor.]
Adalet, ha… evet. Hadi o zaman şansın büyük rol oynadığı en tarafsız oyunu seçeyim ve adaleti sağlayalım bakalım.
Gülümseyerek bir teklif sundum.
“Taş-kağıt-makas’ nasıl? Tek bir kazanan olacak.”
Hınzır bir gülümseme kapladı Jihye’nin yüzünü.
“Tamamdır!”
Heewon : “Eh… Dokja, sen karar ver, tamam da… emin misin kararından?”
“Şansını zorladığını düşünmüyor musun, he he?”
Lee Jihye alaycı bir tavırla konuştu. Ürünlerden pay alacağını sanıyor herhalde.
“Hadi, Güç Arttırıcı Ampulden başlayalım.”
Güç Arttırıcı Ampulü ortaya koyup, ona meydan okudum.
“Benimle yarışacaksın.”
“Taş -kağıt-makasta ustasıyımdır. Emin misin?”
“Ah, öyle mi?”
Lee Jihye’ye gülümsedim.
[Özel Yetenek, Bilge Okuyucu Sahne 1 aktif.]
[Karakter, Lee Jihye, ‘makası’ seçmeyi düşünüyor. ]
Merhaba arkadaşlar, çevirilerin gecikmesi ile ilgili özür diliyorum. Bazı kişisel sebeplerden dolayı gecikti. En kısa zamanda telafi etmeye çalışacağım.
DÜŞÜNCE VE GÖRÜŞLERİNİZİ YORUM YAPARAK ÇEVİRMEN VE EDİTÖR ARKADAŞLARIMIZI CESARETLENDİRİNİZ 🙂
BONUS: Çevirmen arkadaşlarımızdan birisinin açtığı bu özel ve güzel web sitesinin linkini aşağı bırakıyorum. İngilizce ve Türkçe özlü çok güzel sözler paylaşıyor. Sitesini mutlaka ziyaret edin <3