Bilge Okuyucu - Bölüm 39 – Güneş Balığı (4)
Bölüm 39 – Güneş Balığı (4)
Maalesef, Yoo Jonghyuk 6.katta değildi.
Tek sevindiğim nokta ise, bu kattaki filmin zor olmaması idi. Bryan Singer yönetmenliğinde klasik bir korku filminden ibaretti. Katilin kim olduğunu biliyordum: bu bize avantaj sağlayacak filmi bitirmek için.
[Tiyatro Ustası, filmin sonundaki değişimden memnun.]
[Ödül olarak 500 puan kazandınız.]
Lee Jihye şaşkına dönmüşcesine sordu : “…Katil…o muydu yani?”
“Spoiler mı verdin şimdi? Bu filmin sonunu görmeyenler vardır.” (Ç.N:Bir film/dizinin gidişatı/sonu hakkında bilgi vermek)
[Takımyıldızı ‘Gizli Entrikacı’ spoiler verilmesinden hoşlanmıyor.]
Her neyse. Onlar tartışa dursun, ben de ödül kazanmanın sevincini yaşayayım.
Filmin benzersiz özelliklerinden dolayı, bir ürün ile ödüllendirildim.
[Yetenek Kitabı: Soğuk Gözlem.]
Soğuk Gözlem… çok kullanışlı bir yetenekti.
Bu yetenek, hedef aldığınız kişinin hareketlerini ve genel istatistiklerini görmenizi sağlıyordu.
Karakter listesi yeteneğimden dolayı, pek ihtiyacım olan bir ürün değildi. Ama
Yoo Sangah ve Lee Gilyoung gibi karakterler için iyi oldu.
Dahası, numara yaparak insanları dolandıran düşmanlar için bu yetenek paha biçilemezdi.
[Özel Yetenek ‘ Soğuk Gözlem’e sahipsiniz.]
Gladyatör gibi bir filmin içine girmek isterdim. Kısmet değilmiş.
Henüz pasif savaş yeteneği kazanamamıştım. YJH’nin, Silah Eğitimi tarzı şeylerin peşinde olma ihtimali yüksekti. Şuan puanlarımı bu alana yatırmak istemiyordum ama.
“…İşte şimdi filmlerden sıkıldım.”
Jung Heewon’a hak verdim. Uzun süre tiyatro ya da film özlemi çekeceğimi sanmıyorum. Bunaldık artık. Şu çucuğu bulsak da bitse bu zindan artık.
Belki YJH’yi arkadan yakalama şansımız olabilir diye hiç beklemeden direkt olarak 7.kata çıktık.
Kahretsin ya. Bu kattaki posterlerin çoğu yırtılmıştı. Evet, şimdi her şey daha net anlaşılıyordu. YJH, patronun odasındaydı. Bu şartlar altında zaman kaybetme lüksümüz yoktu artık.
“Koşun. Nerdeyse son kata çıktık.”
Koşmaya başladık. O çocuğa yetişmemiz gerekiyordu. Hayatından vazgeçmeden önce ona yetişmemiz lazımdı.
Konferans salonlarının içinden geçip koridora ulaştık. 7.kattaki filmlerin hepsi, meşhur kore filmleriyle doluydu.
Off, umarım hepsi yırtıktır..
Maalesef, işler umduğum gibi bitmedi. Bir poster yırtık değildi.
“Off, bıktık ya…”
[Film başlıyor.]
Mavi spot ışığının üzerimizi kaplamasıyla sahne değişti. Başım dönmeye başladı ve genzimde tuzlu su varmış gibi hissediyordum.
Evet, yeni sahnemizde deniz vardı… ama lüks bir gemide değildik. Barut kokusu etrafı sarmıştı. Panokseon’un sert dokusu, hissedilir haldeydi. (Ç.N: Panokseon, kürekli ve yelkenli bir savaş gemisi) [1]
Sallanan gemiye doğru kafamı çevirdiğimde birinin sesini işittim.
-
- “Herkes yere yatsın—!”
Refleks olarak hemen kendimi yere attım, etrafta kurşun bombardımanı başladı.
Bang Bang Bang Bang
Vücudundan kanlar akan askerler oldukları yere bir bir yığıldılar.
-
- “Gemiyi koruyun―!”
Eski üniformalardan giyen askerler etrafta koşuşturmaya başladı. Savaşın ortasında kalmıştık. Dahası, savaşta tedirginlik hakimdi. Myeongnyang boğazındaki girdap büyüyor, etraftan davul sesleri kesilmek bilmiyordu.
Kahretsin ya.
Bu filmi bilmeyen koreli yoktur. 7’den 70’e herkesin izlediği bir filmdi…
Jung Heewon ufuga bakarak mırıldandı.
“Biz… bunu nasıl bitireceğiz ki?”
Tiyatro zindanının kapısı ancak ustası sondan memnun kaldığı sürece açılırdı.
Kukukukung!
300 Japon savaş gemisi etrafımızı sardı. Hemen bulunduğumuz bölgedeki savunmanın ne kadar güçlü olduğuna baktım. Film, tarihi gerçeklere bağlı olduğu için, hala bir umudumuz vardı çok şükür.
“…bu ne şimdi?”
12 Panokseon olması gerekirken sadece bir tane vardı. Etraftaki denizcilerden birinin yakasına yapışıp hemen sordum.
“Komutan nerde?”
“Komu-tan…?”
“Amiral Yi!”
“…?”
Denizcinin hiçbir şeyden haberi yoktu.
Aniden bir titreme sardı vücudumu. Film, bildiğim hikayeden farklıydı. Zindan ustası değişiklik yapmış olsa gerek…
Her an düşman etrafımızı sarabilir, bize saldırabilirdi. Bizi zora sokmak için elinden geleni yapıyordu.
Myeongnyang savaşını, sadakat ve deniz savaşı komutanının yardımı olmadan nasıl kazanabiliriz ki?
Etrafa bakıp gözlerimle onu aradım : “Lee Jihye!”
(Filmin adı: Kasırga Denizi — The Admiral: Roaring Currents 2014)
* * *
İhtimalleri göz önünde bulundurarak Lee Jihye’yi yanımıza almıştım, sadece gücü değil sponsorunun da yardımına ihtiyacımız olabilir diye. Şimdi gerçekten ihtiyacımız olabilir bu kıza…
[Takımyıldızı, Deniz Savaşları Komutanı, Lee Jihye için üzülüyor.]
Lee Jihye’yi bulmak zor olmadı zaten tek bir gemi vardı ve bu geminin içinde bir yerlerdeydi. Dahası, takımyıldızının mesajının gelmesi onun çok yakınlarda olduğuna işaretti.
“Öğğğ-gg…”
Geminin güvertesinde bir köşede kusmaya devam ederken buldum onu. Ne kadar da güzel bir sahne, ha.
“Hey, iyi misin?”
Lee Jihye gözlerini devirerek bana baktı.
“Dayanamıyorum, olmuyor!”
Fakat bana verdiği bir cevap değildi.
[Takımyıldızı, Deniz Savaşları Komutanı, Lee Jihye’yi cesaretlendiriyor.]
“Hayır, yapamam diyorum! Oof…!”
Bu sözlerinden sonra tekrar kustu.
Jihye’yi deniz tutmasına rağmen, bu sponsor tarafından seçilmesinin sebebini biliyordum. Bu düşüncelerimin ardından bir sistem mesajı aldım.
[Özel yeteneğinizin etkisi sebebiyle, okuyacağınız kitap anıları arttırıldı.]
Kafamın içinde HKY’nin 40.bölümünden bir sahne geçmeye başladı.
「 “Sadakat ve Savaş Komutanı, deniz tutan birini neden seçer ki, aklım almıyor?”
“Bilmem….Hmm…belki de ailesinden birisi amiral olduğu içindir?”
“…Sadakat ve Savaş Komutanının soyundan birisi mi diyorsun yani? 」
HKY’nin 40.bölümüne kadar dayanıp okuyan birkaç okuyucudan kayda değer bir eleştiri gelmişti bu bölüme hatta.
Jihye’nin, Sadakat ve Savaş Komutanının soyundan birisi olması, mantıklı gelmemişti kimseye.
HKY’nin sonsözü hariç tüm bölümlerini okuyan birisi olarak gerçeği biliyordum ben. Lee Jihye’nin, Sadakat ve Savaş Komutanının soyundan olmadığını yani.
[Takımyıldızı, Savaş Komutanı, ‘Lee Jihye’yi görünce eski bir arkadaşını hatırlıyor.]
「 “Deoksu ailesine mi mensupsun?”
“Hayır, Jeonju ailesindenim.” 」
[Takımyıldızı, Savaş Tanrısı, eski bir arkadaşının varisçisine bakıyor.]
Lee Jihye, Sadakat ve Savaş Komutanının yoldaşı, Lee Eokgi’nin soyundan geliyordu.
Metanet ve Merhamet Komutanı, Lee Eokgi.
Sadakat ve Savaş Komutanıyla beraber Tanghangpo ve Hansan-do deniz savaşlarında, donanmayı beraber yönetip orduyu zafere götürdüler. Lee Eokgi, Sadakat ve Savaş Komutanını destekleyip yardımcı olan birisiydi. Yi Sunshin’in üzerine kötü iftiralar atıldığına ona yardımcı oldu. Fakat yeterince güçlü efsanelere sahip olamadığı için sponsor olamadı.
[Takımyıldızı ‘Savaş Tanrısı’ Lee Jihye’ye üzülüyor.]
Işte bu sebeple, Lee Jihye’yi seçmişti varisçisi olarak. Kendi soyundan birisi değil, en yakın yoldaşının soyundandı.
En yakın yoldaşı ile onun torununun kendi ellerinde can verip iblise dönüşeceğini öngörememişti belki de. Eh, bu HKY’ye göre gerçekleşen kısmıydı tabii.
[Ödüllü senaryo geldi!]
+
[Ödüllü Senaryo – Ölmeyi seçenlere, yaşasın. Yaşamak isteyenler, ölsün]
Kategori: Alt
Zorluk: B+
Görevler: ‘Savaş Komutanı’ yardımınızı talep ediyor: Lee Jihye’yi cesaretlendirerek Myeongnyang savaşını kazanın.
Süre: 2 sa
Ödül: Sadakat ve Savaş Komutanından bir mühür hediye
Ceza: ―
+
Bir an gördüğüm mesaja inanamayıp gözlerimi defalarca açıp kapattım.
Ödüllü senaryolar genelde birden fazla takımyıldızının isteği ile gerçekleşirdi. Tekrar tekrar okuyarak doğru anladığımdan emin oldum. Ödül de olağan dışıydı.
Sadakat ve Savaş Komutanının mührü demek!?
Eğer senaryodaki görevi tamamlarsam, Sadakat ve Savaş Komutanının mührünü onunla sponsorluk bağı kurmadan kullanabilecektim.. off, harika bir ödüldü.
Hemen fırsattan istifade edip Lee Jihye’yi kolundan tutup salladım.
“Lee Jihye, yeter. Hadi.”
“Hayır, istemiyorum! Öğğ… siz kendiniz halledin!”
“Hiç mi dayanamıyorsun?”
“…dayanmak mı? Ahjussi ne çektiğimi bilmiyorsun.”
Eh yine bu kızın ergen konuşma tarzına maruz kaldım. Çocuksu tavırlarına katlanmak istemiyordum zaten süre de kısıtlıydı.
“Tabii ki biliyorum. Seni deniz tuttuğu için bu halde değilsin.”
“…ne??”
“Vefat eden arkadaşın bu filmi sevdiği için bu haldesin.”
Lee Jihye bir anda söylediklerim kafasına dank ettiği için sarsıldı . Daepo kız lisesindeki yaşananlar aklına gelmiş olmalı. Elleriyle arkadaşını nasıl boğduğunu… hatırlamış olmalıydı.
“S-sen… nerden biliyorsun bunu…?”
“Nerden bildiğimi boş ver. Hadi diyorum.”
Lee Jihye kafasını kaldırıp boş gözlerle bana baktı.
“Arkadaşının boğazını 10 gün daha fazla yaşamak için mi sıktın gerçekten?”
Birinci kattaki güverteye büyük bir kanca isabet edince büyük bir sallantı ile parçalar koptu. Jihye’ye doğru bir kanca daha geliyordu ki iki elimle yakaladım. Onu koruduğumu gören Lee Jihye şaşırdı.
“İstersen burdan kaçıp gidebilirsin. İşlediğin günahtan dolayı, kendini sen bile affedemiyorsun.. farkındayım ama―”
Bağırışlar daha çok yükseliyor, sesler anlaşılır hale geliyordu: Japon akıncıları gemiye hızlıca çıkıyorlardı. Sesleri duyunca bir an duraksayıp sözlerime devam ettim.
“Şimdi burada kalıp savaşmaya karar verirsen, en azından birkaç kişinin canını kurtarmış olacaksın.”
Lee Jihye’nin kolundan tutarak 2.kattaki güverteye çıktık.
Lee Gilyoung ile Jung Heewon’un etrafı çoktan sarılmıştı. Kılıcımı havaya kalırdım.
Gemideki düşmanlar sıradan Japon askerleriydi. Teke tek bir mücadelede kaybetmezdik. Tek sorun, sayıca fazla olmalarıydı.
“Kuaaak!”
Önüme gelen askerleri kılıcımla alt etmeye başladım, fakat sonu gelmiyordu.
Etrafta çok fazla düşman gemisi olmasının yanı sıra, uzaktaki birkaç gemiden alevler yükseliyordu. Bizim gemiye bomba atmaya hazırlanıyor diye düşünmeden edemiyordum. Gemi batarsa, film biter, hatta biz biterdik.
“Lee Jihye!”
Yi Sunshin aklıma geldi. Sahi, o donanmasını nasıl zafere götürmüştü?
“Hadi ama!”
Filmin içeriği değiştirildiği için, Song Yeojung ya da Jung Eungdoo’a rastlamadık… (Yi Sunshin’nin emrindeki askerler)
Elimizdeki tek silah, güçlü bir sponsora sahip bu zayıf kızdı. 2.katın güvertesinde titremeye devam ediyordu, off.
“B-ben iğrenç birisiyim, iyi biri olamadım… yaşamayı hak etmiyorum…”
Evet, gerçekten iğrençti.. Onu kullanarak ben de iğrençleşiyordum.. Bu durumu, göz ardı edemiyordum bile…
“Kimse yaşamayı hak etmiyor bence.”
“U-Ughhh…”
Jihye’nin gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Hercules’ın kalkanını tutup onun önüne geçtim.
Kwang! Kwaang! Kwaang!
“Yaşayıp sorumluluk al! Ya hayatının geri kalanını telafi ederek geçir ya da böyle devam et. Ama yaşa, Jihye!”
Bombardımanın artmasıyla gemi yavaş yavaş parçalanmaya başlıyordu. Gidişatın kötüleştiğini fark edince ona soğuk bakışlar attım.
“Yoksa burada mı ölmek istersin?”
[Karakter ‘Lee Jihye’e olan bilginiz arttı.]
Lee Jihye’nin süzülen göz yaşlarında bir sürü farklı duygu vardı: Kendisine ve dünyaya olan kızgınlığında, hayal kırıklıkları, kini, öfkesi artıyor, sakinleşmek nedir bilmiyordu. Bunların yanı sıra tek bir arzusu ön plana çıkıyor, bunca kötü düşüncenin içinden sıyrılıyordu.
「 ben.. ölmek istemiyorum…. 」
Takımyıldızları bencildi. Varisçilerini desteklemeyen, hatta ölmelerini zevkle izleyenler dahi vardı.
Fakat bir Takımyıldızı, varisçisinde kendi ‘efsanesine’ dair bir iz görürse, asla onu yalnız bırakmazlardı.
[Takımyıldızı, Savaş Komutanı, Lee Jihye’nin isteğine cevap veriyor.]
Jihye’nin vücudunu parlak kırmızı bir ışık sardı. Yoo Jonghyuk’a puan kazandırıyordum şuan, ha. Benim kazandığım yoktu..
[Karakter ‘Lee Jihye’ yeni bir mühür kazandı.]
İblis Kılıcı Lee Jihye’nin 3.mührü geldi. Amiral olmasına yardımcı olacak en büyük mührü buydu.
“…Tanrıya.”
Lee Jihye kılıcının kabzasını tutup denize baktı. Düşman çok müttefik azdı.
Yavaşça kılıcını havaya kaldırdı. Farklı bir Jihye vardı artık.
“Hala 12 gemi eksik.”
Kılıcının ucundan hafif bir ışık belirdi.
[Karakter, Lee Jihye, ‘Hayalet Donanma Lv. 1’ aktive etti!]
Denizden su vapurları yükseldi. 12 hayalet geminin birden bire ortaya çıkmasıyla etrafa su fışkırdı.
“Düşmandan intikam alınsın.”
Davul sesleri bir anda kesildi. Hayalet Donanma’ya kovanlar fırlatılıyor fakat hiçbir zarar görmüyordu. Donanması, hazırlıklarına devam ediyor, hiçbir şeyden etkilenmiyordu.
“Burada can verin.”
Lee Jihye’nin ordusunu harekete geçmesiyle denizde dalgalanmalar arttı. Beyaz variller ateş açtıkça önlerindeki gemiler bir bir suya batmaya başladı.
Kwa kwa kwa kwa kwa!
Jihye’nin bir damla göz yaşı akmıyordu artık.
Hayalet Donanmanın karşısında, savaş gemilerinin hiçbir şansı yoktu.
Sadece ben değil, Jung Heewon ve Lee Gilyoung da şaşkın şaşkın olanları izliyorduk.
Bir mührün gerçek gücü buydu işte. Hele ki bu mühür, deniz savaşlarında donanmasını zafere götüren, efsanevi bir amirale aitti.
Gün batıyordu, hafif kızılımsı güneş ışınlarının arasında, japonların ne çığlıkları ne de görüntüleri belirgindi. Myeongnyang boğazındaki girdap cesetlerle doluydu artık. Kalan dolanmanın yıkılması, yarım saatten az sürdü.
[Tiyatro Ustası, filmin sonundaki değişimden memnun.]
[Dördüncü ‘Son kredisi’ tamamlandı.]
[Ödül olarak 500 puan kazandınız.]
[Oyuncular: Kim Dokja, Jung Heewon, Lee Jihye, Lee Gilyoung.]
Son kredisini alır almaz, ek mesajlar çıktı.
[Ödüllü senaryo tamamlandı.]
[Savaş Komutanının ödüllü senaryosunu başarıyla tamamladınız.]
Açıkçası, içim içime sığmıyordu.
Hayalet Donanma…. Eğer bu yetenek ben de olursa, Jihye’yi kıskanmazdım artık.
[‘Kılıcın Şarkısı’ mührünü kazandınız.]
Yanlış mesajı duydum sandım.
Kılıcın Şarkısı geldi demek.. Vaaay. Jihye bu mührü, hikayenin ortalarına geldiğinde ancak elde edebilmişti. Bu kadar değerli bir mühür bana verildi… şaşırdım.
[Takımyıldızı ‘Savaş Tanrısı’ size teşekkür ediyor.]
Bir bakıma, bu yeteneğe Hayalet Donanma’dan daha çok ihtiyacım vardı. Bu mühürle 8.katta gerçekleşebilecek en kötü senaryoyu engelleme ihtimalim vardı.
Etrafımızdaki sahne yavaşça değişerek tiyatro zindanında bulduk kendimizi.
Yorgunluktan ayakta zor duran Lee Jihye bana bakıyordu, gözlerinin feri sönmüş bir haldeydi.
“Ahjussi.”
“Sen burda dinlen. Onu kurtarmaya biz gideriz.”
“Ama…”
“Söz dinle biraz.”
Yeni bir mührüm vardı artık. Komik bir şekilde elde etmiştim ancak gülmenin ne zamanıydı ne de yeri. Iyi bir mühür ya da yetenek kazanmakla, bu dünyada başarılı olunmuyordu, hiçbir zaman yeterli değildi. Kötü bir sona maruz kalmamak için de, Yoo Jonghyuk’u kurtarmak zorundaydım.
Topladığım ampullerden kalanları herkese dağıttım. Istatistikler artarken, her 10 lvl artışta puanlarımızdan da düşüş oluyordu. Ama ampullerden önce puanlarımı harcamayı seçtim.
[4,000 puan hesabınızdan düşüldü.]
[Gelişim arttırıcı ampuller kullanıldı.]
[Dayanıklılık Lv. 18 -> Dayanıklılık Lv. 24]
[Güç Lv. 18 -> Güç Lv. 24]
[Çeviklik Lv. 11 -> Çeviklik Lv. 20]
[Büyü Gücü Lv. 10 -> Büyü Gücü Lv. 15]
[Tüm istatistikleriniz arttı!]
Son merdivenlerden de çıktık.
“Arkadaşlar, hazırlıklı olun.”
[8.kat, Kutsal Bahçe’ye girdiniz.]
Tiyatronun 8.katı, bir çatı katıydı. Opera binasını andıran küçük bir kubbeye benziyordu. [2] Bahçenin çimlerine ayak basar basmaz, aradığımız serseriyi buldum.
Off…
Ölse başımıza neler gelecek diye bir sürü kafamda senaryolar çizmiştim… Öfkem ve sinirim yatıştı. Arkası dönük durduğu için, kafasına bir kez patlatma isteği geçiyordu içimden.
“Hey, Yoo Jonghyuk!”
Yoo Jonghyuk’a doğru koşarak kafasına bir tane patlattım.
***
[1] Panokseon : savaş gemisi detaylı bilgi için tık.
[2 ]Dome: kubbe diye çevrilmiş ancak link bırakıyorum kafanızda canlanması için.
[3] Filmin İmdb sayfası için : Kasırga Denizi — The Admiral: Roaring Currents
HERKESE MUTLU BAYRAMLAR DİLİYORUM.
DÜŞÜNCE VE GÖRÜŞLERİNİZİ YORUM YAPARAK ÇEVİRMEN VE EDİTÖR ARKADAŞLARIMIZI CESARETLENDİRİNİZ 🙂