Bilge Okuyucu - Bölüm 42 – Yaklaşan Savaş (1)
Bölüm 42 – Yaklaşan Savaş (1)
[Ana Senaryo #3 – Acil Durum Savunması tamamlandı.]
[Ödül olarak 1,000 puan kazandınız.]
Yeni ana senaryonun güneş doğduktan sonra ortalama 10-15 dk sonra başlaması gerekiyordu ama 3.senaryo biter bitmez, yenisi başlıyordu?!
- Ana senaryo başlamak üzere!]
Kahretsin be! Daha yeni bitti senaryo, yeni…
Lee Jihye’ye koştum hemen.
“Yoo Jonghyuk’a göz kulak ol.”
“…yapabilir miyim sence?”
“Zaten şimdi aşağı inemezsiniz. Uyanınca olay çıkarır.”
Lee Jihye ona bakarak başını salladı.
“Uyanınca haber verirsin, onu pataklamam lazım.”
Jung Heewon ile merdivenlere yöneldik. Meteor yağmurundan sonra bitkin düşüp uykuya dalan Lee Gilyoung’u sırtımda taşıyordum.
Zindan kayboldu ve sıradan bir tiyatroya dönüştü. 5.kattaki ödül odası, şaşasını kaybedip sıradan sahne kostümlerine dönüştü. Sanki dün yaşanan her şey, rüyaya dönüştü.
Bihyung’un sesini duydum.
[…ne diyeceğimi tahmin edebiliyorsun herhalde?]
‘Evet.’
[Off…az daha aşağı düşecektim.]
Bihyung’un şikayetlerini duyunca ister istemez rahatlamıştım.
Takımyıldızları güçlüydü ancak bilgili değillerdi. Yaşanan her şey, ses + görüntü, kanala iletilmiş miydi acaba?
‘Filtre vardı, değil mi? Gerilince fazla konuştum.’
[Tabii ki vardı. Sence kanalımda sorun mu var? Bu kadarına zaten otomatik filtre uygulanıyor.]
Eğer tahiminlerim doğruysa Yoo Jonghyuk’a söylediğim sözler kesik kesik gitmiş olmalı.
–“Gerçekten bu mudur yani? ilk günkü motivasyonun, amacına ■■ nerde?
–“Sen nasıl yalnızsın, ha? Tiyatro zindanında salak gibi ■■■ , ölen ■■■■■■■■ için için ağladığında…. kahin seni arkandan ■■■■■■! Sevdiğin kadının ■■■■■■ olduğunda…ben..!”
–“Varisçilere verdiğin ■■■, insanlara her yardım edişinde…! Takımyıldızlarına karşı ■■■■■!”
Aslında filtreleme ile ilgili çok fazla bilgim yok.
Belki daha fazla da eklenmiş olabilirdi. Ama daha zayıf olacağını sanmıyorum.
Orijinal hikayede, Yoo Jonghyuk’un başlarda böyle birkaç kez engellendiğini hatırlıyorum. Hatta regresörler hakkındaki bilgiler yayıldığı zamandaydı.
[Takımyıldızları, hiçbir şey duymadı. Endişelenme. Hatta ben de pek duymadım… ]
‘…Sen de mi duymadın?’
Dokkaebi’nin duymama ihtimali… garipti?
[Evet. Ne hakkında konuşuyordun?]
Dokkaebi’nin duyamadığı bilgi… aklımda bir fikir vardı.. belki de… … ‘Olasılık’ kısıtlamaları başlamış olabilir miydi? HKY’den aklıma şu cümle geldi:
「 ‘Olasılık’ Yıldız Akış Sistemini kontrol eden en güçlü caydırıcı silahtır. 」
…aklıma gelen buydu ancak kafamda hemen canlanmadı. HKY’nin mahvolmasının bir nedeni de yazarın bilmediği çok fazla detayın olmasıydı..
‘Takımyıldızlarının tepkisi nasıldı?’
[Bıktırdılar beni. Hala ne konuştuğunla ilgili kargaşa var.]
Demek öyle. Takımyıldızları ses filtresiyle karşı karşıya kalınca, birden sessiz sinemaya döndü yayın yani..
Biraz zeki olsalardı, ihtimalleri düşünürlerdi. Ağzımdan çıkan sözlere filtre uygulanması demek, gelecekte olacak şeylerden bahsettiğimi ve şuanda bilinmemesi gereken şeyler olduklarını anlamalılardı.
[Bazı takımyıldızları, sırlarınızı merak ediyor.]
[Takımyıldızı ‘Gizli Entrikacı’ varlığınızdan hoşnut.]
[2,000 puan ile ödüllendirildiniz.]
Bihyung unuttu sanmıştım ben de.
[Dolaylı bir sürü mesaj alıyorum ama sana göndermedim. Anladın mı tepkiyi şimdi?]
‘Böyle devam edebilirsin. Puan mesajlarını görsem yeter.’
[…beni menajerin mi sandın?]
Bihyung aniden kayboldu. Ben de zamanla sempatik bulmaya başlamıştım onu.. neyse artık.
“Dokja, yardım edeyim mi? Gilyoung ağırdır.”
“Ah, harika olur.”
Lee Gilyoung’u, Jung Heewon’a verdim. Yüzünde ciddi bir ifade vardı. Sormakta tereddüt ediyordum ama…
“Heewon.”
“Efendim?”
“Endişeli misin bana mı öyle geliyor?”
“Yok, sadece…” Jung Heewon biraz tereddüt ettikten sonra derin bir iç çekti.
“Off… peki. Zaten içimde hiç tutamam böyle şeyleri, yahu.”
Jung Heewon hemen sadede girdi.
“ Dokja, sen kimsin?”
“…Az önce… bir şeyler duydun?”
“Evet.”
Uzakta olduğumuz için duymaz sanmıştım ama duymuş demek.
Jung Heewon, Jihye’dan daha yakınımızdaydı ve tabii ki insanlar arasında bir filtre yoktu.
Lee Gilyoung horlamaya başladı. Ben de ona karşı biraz dürüst olmaya karar verdim. (Ç.N:deklanşör, Gilyoung’un horlaması oldu herhalde?)
“Geleceğin bir kısmını biliyorum.”
“Gerçekten mi?”
“Evet.”
Jung Heewon uzunca düşündü. Sözlerimin gerçekliğini merak ediyordu herhalde. Kafasında ölçüp biçiyor anlamlandırmaya çalışıyordu. Ardından, Jung Heewon dudaklarını ısırıp bir soru sordu.
“Yoo Sangah ile Lee Hyunsung biliyor mu peki?”
“Hayır, henüz öğrenmediler.”
Dürüst ve ciddiydim ama Jung Heewon, Lee Gilyoung ile birlikte birkaç adım geri attı.
“…Beni öldürmeyeceksin değil mi?”
‘Bu da nerden çıktı şimdi?”
“Filmlerin klişesidir, olur ya, ‘bunu öğrenmemeliydin, şimdi seni ortadan kaldıracağım’ falan…”
Bu tarz olaylar nerden geliyor ya? Birden bire kötü adama dönüştüm şimdi iyi mi?
“Filmlerdeki bu tarz klişelere hakim değilim ama istesem seni çoktan öldürmüştüm. ”
“Aslında biraz garip evet.”
“…Aksine kötü düşüncelerim yok. Tam tersini düşünüyorum.”
“Tam tersi?”
Jung Heewon’un gözlerinin içine bakarak konuştum.
“İlerdeki senaryolar daha tehlikeli olacak. Ölüm kalım meseleleriyle çok karşılaşacağız.. hatta bizim için önemli bazı şeyleri kaybedebiliriz bile. ‘’
“…Yani?”
“Yani….”
Gerilip endişesi yüzünden okunan Jung Heewon’a bakıp:
“Lütfen yanımda kal.”
“…Ne demek istiyorsun?”
“Yoldaşım ol diyorum.”
Yoldaş edinmenin zamanı çoktan gelmişti. ‘Güvenilir dostlar’ edinerek kendime ihaneti en aza indirmeliydim.
Onun uyanmasına yardımcı olduğum ve düşüncelerini okuyabildiğim birisiydi, Jung Heewon. Şuan bana boş bakışlar atsana da.
“Dokja, beni yoldaşın olarak görmüyor muydun zaten?”
“Tam tersi değil mi, Heewon? Seni yoldaşı olarak görmeyen ben değilim.”
Jung Heewo şaşırıp bakakaldı.
Bilinçli bir şekilde bir adım geri attım.
“Yoldaş olmak istemiyorsan, anlaşma yaptığımızı düşün. Benim, senin gücüne ihtiyacım var, senin de bendeki bilgiye. Bir taşla iki kuş diyebiliriz buna. En önemlisi, ilişkimizin ilerde değişmeyeceği.”
“Biraz acele oldu sanki…. şimdi cevap vermek zorunda mıyım?”
“Hayır.”
Jung Heewon gibi bir kişi için yavaş bir yaklaşım, aceleci ve duygusal bir yaklaşımdan daha iyiydi. Aslında, Jung Heewon’un tepkisi kötü değildi.
[Karakter ‘Jung Heewon’ dürüst cevabınızdan dolayı rahatladı.]
[Karakter ‘Jung Heewon’ teklifinizi düşünüyor.]
Belki cevap vermesi uzun sürmezdi. Jung Heewon’un gelişiminde büyük rol oynuyordum ve varlığım onun bilinçaltına çoktan yerleşmişti bile.
Belki bu senaryo bitiminde 2.sponsor seçimleri başlar ve Jung Heewon iyi bir sponsor seçerdi. O zaman onun asıl gücünü hepimiz görmüş olurduk.
“Peki bir soru sorabilir miyim?”
“Evet.”
“O bildiğin gelecekte…. ben ne yapacağım ilerde?”
Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım. Acaba bu filtrelenir miydi?..
“Ben de bilmiyorum.”
“…Ne?”
“Benim bildiğim gelecekte sen yoksun.”
“Ne…”
“İşte bu yüzden, bu anlaşma, senin için de önemli, Heewon.”
Jung Heewon’un gözleri kocaman açıldı.
Jung Heewon hikayenin orijinalinde yoktu. Onu bulup hikayenin içerisindeki istisnalara dahil eden bendim. Güçlüydü ve iyi bir sponsorla daha çok güçlenerek ilerdeki senaryoların kilit anahtarı olabilirdi.
Özellikle de benim bilmediğim diğer ‘istisnalara’ karşı çok iyi bir silah olacak kapasiteye sahipti.
Aşağıdan bir gürültü duyuldu.
“Düşün biraz. Hadi acele edelim.”
Küçük bir gruba baskının yapıldığı yere, platformdan aşağı inerek ulaştık.
Hemen nolduğunu anladım. Arazi Sahipleri İttifakı iş başındaydı. Hala akıllanmamışlar anlaşılan.
“O pislik Kim Dokja nerde ? Söyleyin çabuk.”
Dikkatli bakınca bir grubun Lee Hyunsung’u köşeye çekerek üzerine gittiğini gördüm. Yanlarına doğru ilerleyerek bağırarak bizimkilere seslendim.
“Yoo Sangah, Lee Hyunsung!”
“Seni pislik!”
Bir üye, Hat 4’ün platformuna geldiğimi görür görmez avazı çıktığı kadar bağırdı.
Aralarında tanıdık bir arazı sahibi gördüm. Zorlu mücadelesinin izleri, hala vücudundaydı. Ayrıca halinden istatistiklerinin arttığı da belli oluyordu.
Güzel.
“Gong Pildu.”
Gong Pildu hemen silahlı alan yeteneğini aktive edip 8 kulesini bana yöneltti. Üyeler, Gong Pildu’nun çevresini sarıp bana dik dik bakmaya başladılar.
Hala onların kıçını kimin kurtardıklarından haberleri yoktu demek.
“Bu şerefsiz…!”
Gong Pildu tam bir şey söylemek için ağzını açtığında elektrik kesintisi yaşandı.
[#4. Ana Senaryo 5 dakika sonra başlıyor!]
Sistem mesajıyla beraber, Dokkaebi Bihyung havada belirdi.
[Hahaha, millet! Nasılsınız?]
Herkesin yüzü ekşidi birden…
[Demek yerinizde duramıyorsunuzz!]
“N-ne var yine?”
[Tabii ki Senaryo 4 bildirimi için geldim.]
“Pislik yumağı seni…”
[Aaa, lütfen böyle kötü sözler söylemeyelim. İlk şikayet edenin işini bitirdiğimi bilmiyor gibisiniz? Neyse, dördüncü ana senaryo, diğer istasyonlarla ortak gerçekleştirilecek. Sizi masalsı bir hikaye bekliyor olacak. Tatmin olacağınıza eminim!!]
Diğer istasyonların da dahil olacağını duyan herkesin yüzü soluverdi.
Chungmuro, kendi başına sorunluydu. Diğer istasyonların katılmasıyla ortalık karışacaktı, bundan şüphe duyan kimse yoktu.
Bihyung kahkaha attı.
[Bu arada senaryoya devam edebilmek için, öncelikle başka bir görevi yerine getirmeniz gerekiyor. Insan arttıkça işleriniz karışacak malum. Biz de buna bir çare düşündük ve aranızdan lider seçmeye karar verdik. Kısacası, aranızdan birisi temsilci olmak zorunda!]
Temsilci, ha. Sonunda başlıyoruz.
[Şimdi, ‘çatışma’ oyunu oynayacağız. Aslında ısınma oyunu da denebilir.. eh, oyunun kurallarına gelirsek…. neyse, görerek öğrenin bari! Hahahat!]
Bihyung sinsice gülümsedikten sonra kayboldu.
Ardından herkeste mesaj penceresi açıldı.
[Alt senaryo başlıyor!]
+
[Alt Senaryo – Temsilci Seçimi]
Kategori: Alt
Zorluk: C
Görev: Platformun merkezine yerleştirilen ‘beyaz bayrağı’ al
Süre: 30 dakika
Ödül: 1,000 puan + Chungmuro’nun temsilciliği.
Ceza: ―
* İstasyonun temsilcisi, istasyondaki üyeler üzerinde güçlü kontrol yeteneğine sahiptir.
+
Mesaj penceresi açılır açılmaz, Gong Pildu platformun ortasındaki bayrağa doğru koşmaya başladı. Aynı hayalet gibi, ha.
“Herkes yoldan çekilsin!”
Gong Pildu önündeki insanları ite kaka koşmaya devam etti. Beyaz bayrağa ulaşmak üzereydi. Ama buna izin veremezdim. Elleriyle bayrağı tutacakken ona seslendim.
“Gong Pildu, yere yat!”
[Anlaşma şartlarına göre, ‘Emir Hakları’ aktif!]
“Aaaaaagh!”
Bir anda kendisini yerde bulan Gong Pildu’nun üzerine çıkıp beyaz bayrağı aldım.
[Bayrağı aldınız.]
[ Chungmuro’nun ‘temsilcisi’ siz oldunuz.]
[Kralın Yolunda yürümeye hak kazandınız.]
****