Bilge Okuyucu - Bölüm 7 – Baş Kahraman (2)
[Sponsor Seçimi sona erdi.]
Mesajın geçişini derin nefes alarak izledim.
[Bazı takımyıldızları seçiminizden etkilendi.]
Evet, şimdi başlıyoruz.
[‘Abisal Siyah Ateş Ejderhası’ takımyıldızı seçiminizden hoşnut değil.]
[Kara Bulut Takımyıldızları, Abisal Siyah Ateş Ejderhası’nın başarısızlığına sinirlendi. Bir süre Kara Bulut takımyıldızının desteğini alamayacaksınız.]
Şaşırmadım, beklediğim bir mesajdı.
Sırf reddedildiği için, kendi grubuna da yasak getiriyorlar…. Kim Namwoon’a sponsor olmak isteyenlerden beklenen bir davranıştı, bunlara da bu yaraşır.
[‘Şeytani Ateş Yargıcı’ takımyıldızını hayal kırıklığına uğrattınız.]
[Şeytani Ateş Yargıcı, nasıl kararlar vereceğinizi izlemeye devam edecek.]
Baş melek Uriel’in takımyıldızı sadece hayal kırıklığına uğramıştı.
Çok ciddi bir adaletsiz durum ortaya çıkarsa, birinden nefret ederlerdi.
[‘Gizli Entrikacı takımyıldızı’ kararınızı beğendi.]
[200 puan ödül kazandınız.]
Gizli Entrikacı’dan böyle bir tepki beklemiyordum. Belki de tedbirli olduğum için beğenmiştir.
[‘Altın Taç Esiri takımyıldızı’ kararınızı beğendi.]
Bilge Adam…
Endişeliydim aslında. Doğru bir kara verip vermediğimden emin olamıyordum.
Belki de ayağıma gelen fırsatı teptim…
[Sponsor seçmediniz.]
Sponsor seçmek demek, kısıtlanmak demekti.
Sponsorluk sözleşmesi, adil olmuyordu.
Kendim hayatta kalabilirim.
Fakat…onların oyuncağı olarak hayatta kalamayabilirim…
Eğer tahminlerim doğru çıkarsa, takımyıldızı desteği olmadan da güçlenme ihtimalim var.
Belki de bir varisçiden daha güçlü olabilirim. Böyle bir ihtimal vardı.
[Haha, doğru mu görüyorum….hiç ilgini çeken bir seçenek yok muydu? Neyse, önemi yok. Başka sefere artık.]
Dokkaebi’nin hilal şeklindeki gözleri bir süre bana odaklandı.
[Herkes seçimlerini bitirdiğine göre, biraz dinlenin. Ben, sonraki senaryo için hazırlıkları halledeceğim. 10 dakika sonra görüşürüz!]
Sponsor seçimi bittikten sonra, dokkaebi kayboldu. Bize dinlenmemizi söyledi ama bu 10 dakika çok kritikti.
Bu kısa süre içerisinde, durumu çözümleyip diğer senaryolar için ön hazırlıklar yapmak zorundayım.
Yeteneklerimi hatırlamaya çalıştım..
[Karakter Listesi] ve [Bilge Okuyucu]
Detaylı kullanımını bilmesem de genel anlamda bilgi sahibi olmuştum. Bir şekilde çözüp işleri yoluna koyacağım.
“Toplanalım mı?”
Diğerleri, sözümü duyunca yaklaştılar. İlk elini uzatan kişi Lee Hyunsung oldu.
“Merhaba. Ben, Lee Hyunsung.”
“Kim Dokja.”
“Tanıştığıma memnun oldum… böyle bir durumda ne kadar doğru kelimeleri kullanıyorum bilmiyorum ama…. Daha önce de söylediğim gibi… askerim.. ya da askerdim mi demeliyim bilemiyorum…”
“Birliğine ulaşamıyor musun?”
“…Maalesef.”
Elini sıkarken güçlü bir aura seziyordum onda. İlerleyen bölümlerde birliğinin ona yardıma gelmesine şaşmamalı.
Lee Hyunsung’ı yanımda tutmalıyım. Şuan için çok aktif bir karakter değil ama ileride olacak.
“Ah, Dokja.”
“Efendim?”
“Sağ ol. Sen olmasaydın, hepimiz ölmüştük.”
“Teşekkürü hak edecek bir şey yapmadım.”
“Eğer sen olmasaydın, ben… hayatta kalmayı başarsam dahi…. insanlık onurum kalmayacaktı. ”
Lee Hyunsung boynunu eğerek teşekkür etti.
Kafam biraz karışmadı değil. Ben yardım etmeseydim de hayatta kalacaktı?! Birini öldürmeden mi hayatta kaldı? Bunu mu demeye çalışıyordu?
Birisi omzuma elini attı.
“Haha, bizim sözleşmeli eleman hayat kurtardı, hayat! Dokja, adımı biliyor musun?”
Bu konuşmasından arkamı dönmeden de kim olduğunu anlayabildim.
Elini omzumdan çekip konuştum.
“Biliyorum, Han Myungoh.”
“Ha, Han Myungoh mu? Finans Müdürü Han Myungoh demen gerekmiyor mu sence?” [1]
Han Myungoh hala pozisyonunu kullanmaya çalışıyordu.
Minosoft’un kralı gibiydi aynı.
“Burası şirket değil.”
“Hah, şuna bak? Çalışmaktan sıkıldın herhalde, ha?”
Han Myungoh’un sinirli halini görünce…bir kez daha eski dünyadan eser kalmadığını fark ettim..
Senaryo başlamadan önce, ben ‘ av ’ Han Myungoh ise ‘avcı’ idi. Böyle bir ilişkimiz vardı.
Ama şimdi…
“Bak şimdi hatırladım! Böcekleri fark ettin madem niye paylaşmıyorsun benimle! Ne diye böcekleri fırlatıyorsun ki etrafa, ha?”
“…”
“Dokja, senin benimle iyi geçinmen lazım, farkındasın değil mi? Sözleşmenin bitmesine ne kadar kaldı söyle bakayım?”
Gittikçe saçmalıyordu… Bense eski dünyada ne kadar zayıf olduğumu fark ediyordum…
“Han Myungoh.”
“Efendim?”
“Kapa çeneni.”
“N-ne?”
“Hala içinde bulunduğun durumu idrak edemiyor musun? Yaşadıkların yetmedi mi? Minosoft? Şirket? Dünya bu hale gelmişken hala şirketin kaldığına inanıyor musun gerçekten?”
Han Myungoh’un yüzü soldu, kas katı kesildi.
Kafamı diğerlerine de çevirdim. Madem başladım devamını getirmeliyim.
“Han Myungoh, tek problemimiz değil. Herkesin uyanması gerek artık. Dokkaebi’nin de dediği gibi, bu bir şaka değil.”
“…”
“Herkesin az çok konuya vakıf olmaya başladığını düşünüyorum. Yetenekler penceresi, karakter listesi falan. Savaş oyunları tarzı bir sistem. Anlıyorsunuz değil mi neler döndüğünü.. ya da bir fikriniz var?”
Kimse elini kaldırmadı ya da soru sormadı. Akıllı telefonlar sayesinde Kore’de RPG oyunlarını oynamayan insan yoktu.
Oyun oynamayanlar da en azından bir-iki fantastik roman okumuşlardır.
Lee Hyunsung iç çekti.
‘’Sanki nöbette okuduğum romanların içine girmişim gibi bir his. Ama gerçek mi değil mi ayırt edemiyorum desem?”
“Maalesef gerçek.”
Acı gerçeği bir de benden duyunca, Lee Hyunsung’un bakışlarında gözle görülür bir değişim oldu.
[‘Lee Hyunsung’ karakteri size güveniyor.]
[ ‘Lee Hyunsung’ karakterine olan bilginiz arttı.]
Lee Hyunsung başıyla onayladı.
“…Peki şimdi ne yapacağız? Dokja, bir fikrin var mı?”
“Gitmemiz gerek.”
Tereddüt etmeden cevap verdim.
“Gi-gitmek mi? Delirdin mi?”
“Dokja, bence iyi bir.…”
Bu sefer Yoo Sangah tereddüt etmeden bana katıldı.
“Peki burada ne kadar kalmak istiyorsunuz?”
Aslında sözlerimin etkili olmadığını biliyordum. Dışarısı canavarlarla doluydu.
Ama şuan için tek bildiğim şey buradan kaçıp gitmemiz gerektiğiydi.
“Ailenizi düşündünüz mü hiç? Sizce onlar güvendeler mi?”
“T-telefonlar çekmiyor… Ka-kaotalk da açılmıyor.…” [2]
Yoo Sangah umutsuzca bağırdı.
Konfüçyüscülük hala Korede çok etkiliydi. Lee Hyunsung ile Han Myungoh’un yüzlerini bile ‘aile’ deyince hüzün kaplayıverdi.
Başını eğen Lee Gilyoung’ın omuzlarından tuttum.
İlk harekete geçen Yoo Sangah oldu.
“Ben… ben geliyorum seninle.”
“Asla! Duymadınız mı o yaratığın dediğini! Burada bizi göremezse öldürür!”
“Oylama yapalım mı?”
Yoo Sangah ilk elini kaldıran kişi oldu, ardından benle Lee Gilyoung elimizi kaldırdık.
“…Ben de birliğime gitmek istiyorum ama dışarısı çok kötü durumda. Hem de uyarı verildi…”
“Canınız cehenneme!Ben dışarı falan çıkmıyorum!”
Han Myungoh umurumda değildi. Ama Lee Hyunsung…
Onu ne pahasına olursa olsun yanımda tutmak zorundayım…
Kuuong!
Demir plakadan bir ses duyuldu. 3707 numaralı vagona geçiş kapısı hareket etti.
“N-n’oluyor?”
Han Myungoh bağırmasıyla birlikte tekrar sesler gelmeye başladı.
Kuuong!
Birisi kapıyı kırmaya çalışıyordu. Beklediğim bir durum değildi! Acilen düşünmek zorundaydım.
Bir sonraki senaryo neydi?
Hayır..
Dokkeabi henüz gelmedi bile…
O zaman…
Acil bir çözüm bulmak zorundaydım! Tüylerim diken diken oluyor, vücudum kas katı kesilmeye başlıyordu.
O çocuk.
“N-neee? Herkes durdursun!”
Han Myungoh bağırıp kapıya yöneldi. Lee Hyunsung arkasından adım attı ki onu kolundan tuttum.
“Kapının açılmasını durduramazsınız.”
“Anlamadım?”
“Gitmemiz gerek.”
Tekrar demir kapıya baktım.
“Ne? Ama…”
“Eğer şimdi buradan gitmezsek―”
3707 numaralı vagondan hayatta kalan tek insan.
O demir kapının arkasında kim olduğunu gayet iyi biliyordum.
“―Yeni senaryo başlamadan hepimiz öleceğiz.”
Evet, ‘gerçek’ başrol sonunda sahneye çıkıyordu.
҉ ҉ ҉ ҉ ҉ ҉ ҉ ҉ ҉
[1] : Korecede saygı ifadeleri var. Birisine seslenirken adının sonuna sshi, nim gibi ekler ekleniyor. Bir üst tık saygılı ifadelerinin yanında meslekleriyle de sesleniyorsunuz. Tam bu noktada çok fazla dikkat çekmiyor ancak ilerleyen bölümlerde tekrar geçtiği için özellikle not eklemek istedim. Kısacası: kendinizden büyük birisine saygı ifadeleri kullanmak zorundasınız. (*Çevirilerimde saygı eklerini kaldırıyorum*)
[2]: Kakaotalk: instagram ile whatsapp birleşimi korelilerin kullandığı bir iletişim programı.