Our Second Master - Bölüm 5: İkinci Ustamız Başarıyor!
Üstnot: Geçen bölümde ipek pantalon diye bir deyim geçmişti. Şimdi biraz aydınlanma yaşadıktan sonra neden öyle dediklerini anladım. Normalde eski zamanlarda keten yaygın ama oldukça sert bir materyal aksine ipek yumuşak ve ince olmalı. Kısacası hovardalık yaparken deneyimi geliştirdiği için ipek pantalon giyiyorlar gibi bişiye gönderme var.
Bölüm 5: İkinci Ustamız Başarıyor!
İkinci Usta, bu olay yüzünden tam yarım ay boyunca kızgın kaldı. Daha sonra çok meşgul olduğu için kızgınlığını unuttu. Kısacası, artık İkinci Usta’yı göremiyorum – her sabah erkenden çıkıyor ve geç dönüyor. Bazen sadece iki ya da üç gün sonra uyumak için geri geliyor. İkinci Usta’nın başlangıçta açık renkli olan yüzü biraz kararmış. Ancak, iyi olduğunu düşündüğüm bir değişiklik var – İkinci Usta daha güçlü.
Aslında İkinci Usta’nın vücudu önceden de zayıf sayılmazdı. Ancak yaralanması nedeniyle tüm vücudu biraz zayıflamış gibi görünüyordu. Bu birkaç aydan sonra, İkinci Usta’nın omuzları genişlerken göğsü sertleşti. İki kolu bile oldukça kalınlaşmıştı. Bir keresinde, İkinci Usta geç döndü ve beni birlikte yemek yemeye çağırdı. Hızla masayı kuracağımı söyledim ama İkinci Usta gerek olmadığını, doğrudan mutfakta yiyebileceğimizi söyledi.
İkinci Usta küçük taburede oturmuş, elinde bir kase pirinç tutarken büyük lokmalarla yiyiyor – şaşkınlıkla ona bakıyorum. İkinci Usta kaseyi yere bırakıp kayıtsızca, “Neden bana bakıyorsun?” diyor.
Hızlıca başımı eğiyorum. İkinci Usta “Başını kaldır” diyor. Sesi alçak ama kızgın bir tonda değil.
İkinci Usta, “Neden bana bakıp duruyorsun?” diye tekrar soruyor.
Ağzımı açtığımda beynimin büzüldüğünü hissediyorum, “Mütevazi hizmetkarınız şeye bakıyor… İkinci Usta’nın değişimine…”
“Ah?” İkinci Usta karnını doyurduğundan olsa gerek hareketleri oldukça uyuşuk görünüyor. Bana bakarak “Ne değişti?” diye soruyor.
“Öncekine göre değiştiniz.” diyorum.
İkinci Usta şaşırmış gibi yapıyor, elini hafifçe bacağına koyarak alçak sesle, “Gerçekten de değiştim,” diyor.
Yanlış anladığını biliyorum ve hafifçe yumruklarımı sıkarak konuşuyorum, “Bu… bu yüzden değil.”
İkinci Usta bana bakıyor ama konuşmuyor. Ben sadece “Sadık hizmetkarınızın bahsettiği değişim… başka yerlerdeki değişimler” diye kendimi açıklamaya konsantre oluyorum.
İkinci Usta, “Başka yerler derken?” diye geri soruyor.
Uzun süre geveledikten sonra ağzımdan kaçırıyorum: “İkinci Usta karardınız.”
Bunu söyledikten sonra kendime bir tokat atmak istiyorum. İkinci Usta bir an sersemledikten sonra gülüyor. Kendi yüzüne dokunarak başını sallıyor, “Evet, kapkara olmuşum.” Soyulan bir deri parçası hissedene kadar ensesine dokunuyor. Onu yolup “Daha da pürüzlü” diyor.
İkinci Usta’nın sert çenesine, belirgin kaşlarına ve gözlerine bakıyorum. Kaba kumaştan yapılmış bir cübbe giyiyor, belinde bir kuşak var, vücudunu biraz eğerse o kalın ve geniş vücudu cübbenin üzerinde sıkılaşmasına neden olacak. O anda, geçmiş yıllardaki o ipek pantalonun, güzel kızları kucaklayan ve Batı Gölü kenarında oynayan adamın artık sadece bir rüyada var olduğunu fark ediyorum.
Ben düşünceler içindeyken İkinci Usta bana bakarak “Hangi İkinci Usta’nın daha iyi olduğunu düşünüyorsun?” diye soruyor.
İkinci Usta’nın sesi değişirken eskisinden daha derin ve daha olgun. Bazen sanki Yaşlı Efendi Yang’a hizmet ediyormuşum gibi garip bir hisse kapılıyorum. İkinci Usta’nın sorusunu duyduğumda, “Şimdiki” diye cevap verirken düşünmüyorum bile.
İkinci Usta gergin görünüyor ama ben konuştuktan sonra omuzları gevşiyor. Başımı okşamak için elini uzatırken konuşuyor, “Git ve dinlen.”
Ağlamaklı bir şekilde uyumak için odama dönüyorum. Bir süre sonra İkinci Usta her gün dışarı çıkamaz oluyor. Çünkü erik yağmuru mevsimi geliyor. İlk başta bunu pek fark etmiyorum ve İkinci Usta’nın son zamanlarda evde dinlenmeyi sevdiğini düşünüyorum. Ancak bir keresinde gece işemeye giderken yağmur damlalarının pıtır pıtır düşmensesleri arasında İkinci Usta’nın odasından gelen sesleri duyuyorum.
Şeytan dürtmüş olacak, dinlemek için sessizce pencereye gidiyorum. İkinci Usta’nın sesi. Ses derin bir acı içinde, öyle derin bir acı içinde ki ne yapacağımı bilemiyorum. Şemsiyeyi bir kenara bırakıp içeri bakmak için pencereyi küçük bir gıcırtıyla beraber açıyorum. Karanlık odada, İkinci Usta bir top gibi büzülmüş; iki eliyle bacaklarını tutarak ağzıylada yorganı ısırırken tekrar tekrar kısık bir çığlık atıyor. Dışarıda yağmur yağmaya devam ederken soğuk rüzgar odanın içine giriyor ve İkinci Usta ani bir hareketle başını kaldırıyor. Ay ışığıyla aydınlanan yüzü acıyla buruşmuş, sanki yağmurda ıslanmış gibi terlemiş. Beni gördüğünde bakışlarıma karşılık vermiyor, gözleri donuk. Zihnim bembeyaz oluyor. Arkamı dönüp dışarı fırlıyorum. Şemsiyem yok, dışarı elbisemi de giymiyorum. İlaç dükkanına koşup kapıyı çalıyorum. Tezgâhtar sanki birini dövecekmiş gibi dışarı çıkıyor ama nasıl göründüğümü görünce bir adım geri çekilmeden edemiyor.(Üzerinde beyaz gecelik olsa gerek…)
Dişi bir hayaletten farksız göründüğümü biliyorum. Dükkan sahibi uykudan yeni uyanmış ve pek de iyi değil. Önünde diz çökerek el pençe divan duruyorum. Çılgınca saçmalıyorum, tek bildiğim ona tekrar tekrar yalvarmak, İkinci Usta’yı kurtarması için yalvarmak. Yarım tütsü sonra nihayet bir reçete veriyor benim için bir paket bitki hazırlıyor. Otların ıslanmasından korkarak cübbemin içine saklıyorum. Çılgınca eve koşuyorum. Otları kaynattıktan sonra dikkatlice İkinci Usta’ya yediriyorum. Daha sonra gözümde güçlenen İkinci Usta, tıpkı zayıf bir çocuk gibi kollarıma düşerek uyuya kalıyor. (Tütsü bir zaman birimi yaklaşık 15 dakika)
İkinci gün, İkinci Usta iyi görünüyor. Çok uzun bir süre konuşmadan bana bakıyor. Dün geceki mücadeleden sonra kıyafetlerim hala ıslak, saçlarım topak topak alnıma yapışmış vaziyette, dizlerimle alnım çamur ve kan içinde.
Belki de hastalığından dolayı İkinci Usta’nın gözleri biraz kızarıyor. Elini bana doğru sallayarak alçak bir sesle “Buraya gel” diyor. Tüm vücudum o kadar kirli ki yanına gitmeye cesaret edemiyorum. Şöyle diyorum, İkinci Usta, önce mütevazı hizmetkârınız cübbesini değiştirsin. İkinci Usta bana bakıyor, dudakları biraz titresede en sonunda başını sallıyor.
İkinci Usta’yı giderek daha fazla anlayamadığımı hissediyorum. Daha sonra İkinci Usta’nın hastalığı iyileşirken tekrar canlanıyor. Bu sırada Birinci Usta da dönüyor. Birinci Usta, İkinci Usta’nın yaralı olarak eve ilk döndüğü zamankinden daha kötü bir durumda eve dönüyor. Birinci Usta, Yuan Sheng tarafından üzüntü içinde eve taşınıyor. Şok oluyorum. Yuan Sheng beni bir kenara çekerek kısık bir sesle, “Birinci Usta’nın tüm parası dolandırıldı!” Diye fısıldıyor. Sözlerini bitirdikten sonra sağına soluna bakarak şaşkınlıkla soruyor: “Ah? Nasıl oluyor da evin bu kadar çok fazladan eşyası var?”
Farkında olmadan sırtımı dikleştirerek “İkinci Usta satın aldı!” Diyorum.
Yuan Sheng gerçekten şok oluyor. Ona son birkaç ayda neler olduğunu anlatırken Yuan Sheng’in gözbebekleri neredeyse yerinden fırlıyor. Ben devam etmek isterken İkinci Usta eve dönüyor. Yuan Sheng ve benim bir köşede fısır fısır konuştuğumuzu görünce yüzü anında yeşile dönüyor. Çabucak Yuan Sheng’in elini dürterek ustanın döndüğünü ve konuşamayacağımızı belirtiyorum. Bunu gördükten sonra İkinci Usta’nın yüzü daha da yeşile dönüyor. Ustanın arkasından konuşmanın sonucu olarak Yuan Sheng o gece yemek yiyemiyor. Ama nedense ben yiyebiliyorum? Bilmiyorum. Birinci Usta’nın dolandırıldığını duyan İkinci Usta’nın yüz ifadesi de oldukça çirkin. Birinci Usta’yı eve çağırıp bütün bir öğleden sonra boyunca konuşuyor. Dışarı çıktığında Birinci Usta, İkinci Usta’nın konuşma tarzının Yaşlı Efendi Yang’a çok benzediğini mırıldanıyor.
Uzaktan bakarken İkinci Usta diğer insanlardan yarı yarıya daha kısa olmasına rağmen, bakmak için başını kaldırması gerekenin hep diğerleri olduğu yanılsamasını hissediyorum. Daha sonra Birinci Usta ev işleriyle ilgilenmek için geride kalırken dışarıya seyahat eden İkinci Usta oluyor. Böylece, ne zaman gitse iki ay sürüyor.
Yavaş yavaş ev halkı da müferreh yönde değişmeye başlıyor. Yılın sonunda yeni bir eve taşınıyoruz. Önceki Yang Malikanesi kadar büyük olmasa da çok daha aydınlık ve epeyce hizmetçi aldık. Tek üzücü olan, evi değiştirdiğimizde İkinci Usta’nın etrafta olmaması. İkinci Usta ayrılırken Birinci Usta’ya ne söyledi bilmiyorum ama Birinci Usta ev işleri yapmama izin vermiyor. Hatta bana giymem için yeni kıyafetler bile veriyor. Yuan Sheng bana övgüyle “Başardın” diyor. Ne demek istediğini anlamıyorum.
Çok daha sonra, İkinci Usta bir kez daha geri dönüyor. Fakat gece geç saatlerde dönüp güneş doğmadan tekrar ayrılıyor. Uyandığımda, Yuan Sheng bana İkinci Usta’nın bütün gece odamda kaldığını söylüyor. İkinci Usta’nın beni neden uyandırmadığını bilmiyorum. Bir yarım yıl daha geçerken İkinci Usta geri dönüyor.
Bu kez, tüm Hangzhou şehri İkinci Usta hakkında konuşuyor. Ona bir lakap takıyorlar – Yarım Şans Mantrası. Şans Mantrasını anladıkta neden yarım olsun ki diye sormak istiyorum. Ama İkinci Usta bunu hiç umursamıyor gibi duruyor.
Döndüğünde sonbaharın sonları ve ben bahçeyi temizliyorum. Hizmetçi ev işleri yapmama izin vermese de bir hizmetçi olarak görevlerimi her zaman biliyorum. Her gün uyumadan önce bazı işler yapmam gerekiyor. Yerdeki yaprakları süpürürken arkamı dönüyorum ve taş taburede oturan birini görüyorum.
İkinci Usta’nın oraya ne zaman oturduğunu bilmiyorum. Elinde bir bardak çay bile var. Üzerine beyaz ipekten bir gömlek ve siyah bir dış cübbe giyiyor. Saçları yukarı doğru toplanmış, başparmağında yeşim yeşili bir yüzük var. Sade olmasına rağmen, tüm duruşu anlatılamaz bir zarafete sahip. “İkinci Usta, geri döndünüz” diyorum. Hafif bir onay sesi çıkardıktan sonra bana bakmaya devam ediyor. Bir sağa bir sola baktıktan sonra, “Mütevazı hizmetkârınız hizmetçiyi bulacak” diyorum. İzin vermiyor ve “Buraya gel” diyor.
Yanına gidiyorum, İkinci Usta elimdeki süpürgeye bakarak “Bu ne?” diye soruyor.
İkinci Usta’nın bu soruyu sormayı hâlâ sevdiği ortaya çıkıyor. “Bir süpürge.” Diyorum.
İkinci Usta hafif bir sesle, “At onu,” diyor.
Ustanın önünde bir şeyleri atamazdım bu yüzden bir kenara koyuyorum. Sonra saygıyla İkinci Usta’nın yanında dikiliyorum. İkinci Usta beni tepeden tırnağa süzerek “Bu gece kıyafetlerini değiştir ve beni takip et” diyor.
Ben de evet diyorum. Gece olduğunda ve İkinci Usta’nın yanına geldiğimde, “Senden bir takım yırtık pırtık kıyafetten diğerine geçmeni istemedim” derken ifadesi sert. Bir “ah” sesi çıkarırken üzerimi değiştirmek için geri dönüp dönmemekte tereddüt ediyorum ama İkinci Usta elini sallayarak “Boş ver, gidelim” diyor.
Batı Gölü gerçekten kalabalık. Gölde sıra sıra güzel tekneler görüyorum, İkinci Usta beni en büyük tekneye götürürken şaşkınlık içindeyim. Tekneye binmeden önce, birçok insan dışarı çıkarak gözleri hilal şeklinde kapanana kadar gülümsüyor. “Ahhh… İkinci Usta, buraya gelişinizi karşılamayı başardık.” Birkaç kişi İkinci Usta’yı tekneye binerken karşılıyor ve ben de arkasından gidiyorum.
Bu güzel renkli gezi teknelerine ilk kez biniyorum. İçerisi geniş ve iyi aydınlatılmışken birçok ışıltılı dekorasyona sahip. İki masa ve enstrüman çalıp şarkı söyleyen birkaç egzotik, baştan çıkarıcı dansçı var. Döndüğümde yan tarafta saygılı bir şekilde sıra sıra duran hizmetçileri görüyorum. Kıyafetleri hiç de pejmürde değil. İkinci Usta’nın neden kıyafetlerimi değiştirmemi istediğini nihayet anlıyorum. Onu yine utandırdım. Onun yüzünü kaybetmiş olsam bile yine de bir hizmetçi olarak görevimi yapmalıyım. Hizmetçi sırasının yanına giderek alçakgönüllülükle başımı öne eğiyorum. Oraya gittiğimde birkaç hizmetçi bana garip garip bakıyor. Gerçekten de burada olmak için uygun değilim. Biraz suçluluk duygusuyla İkinci Usta’ya bakıyorum. Tesadüfen bana dönmüş ve bakışları çok tuhaf, sanki orada ne işin var der gibi.
Elini kaldırarak, “Buraya gel.” Diyor. Kendimi tutamayarak onun yanında dikilmeye gidiyorum. Ama İkinci Usta sözünü bitirmemiş gibi, yanındaki koltuğu okşuyor. Anlamıyorum. İkinci Usta bir iç çekme zahmetine bile girmiyor. Yandan izleyen bir beyefendi hızla bana gülümsüyor, “Bayan Hou, lütfen oturun.”
Bayan Hou mu? Düz bir tahta gibi oturuyorum.
DipNot:
#1) Yeşil şapka takmak deyimi aldatılmak, boynuzlanmak iması taşır yani dolayısıyla yeşil yeşil bakmakta bir çeşit aldatılma nüansı veriyor.
#2) Hatırlarsanız 2.bölüm ön sözlükte değinmiştim. Hou kelimesi onun gerçek ismi ancak telaffuzu maymuna benziyor yada eş anlamı gibi birde gülünç şeyler yapmak anlamı da var…
### Bu bölüm 6 response etkileşim alırsa 4 eylüle kadar 2 bölüm gelir…###