Our Second Master - Bölüm 6: #####
Gece oldukça gülünç geçiyor. Birçok insan bana saygılı bir şekilde gülümsüyor hatta birkaç hizmetçi benim için yiyecek tazelemeye bile geliyor. Onlara benim de onlar gibi bir hizmetçi olduğumu, benim için yemek tazelememelerini söylemek istiyorum. Ama konuşmaya cesaret edemiyorum. Bu ortamda bırakın konuşmayı, yemek yemeye bile cesaret edemiyorum.
İkinci Usta, insanlar onu eğlendirirken başından sonuna kadar yanımda oturuyor. İkinci Usta gülümsüyor ama bu hiç de anlamsız değil, aslında onu çok olgun gösteriyor . Herkes onunla çok alçakgönüllü bir şekilde konuşuyor ama onda hiç kibir yok. Ne söyledikleriniyse hiç anlayamıyorum. Daha sonra, üç kadeh şarap içtikten sonra, aniden diğer masadan biri geliyor. İkinci Usta’nın önünde durarak hızla diz çöküyor. Ona bakarken fark ediyorum ki, aiyah, bu İkinci Usta’nın etrafını saran ve hatta beni dövenlerin elebaşı.
Yere diz çöksede beli bükülmüyor. Çok içmiş gibi görünüyor ve yüzü kıpkırmızı. İkinci Usta’ya bakarken nefes nefese, “İkinci Usta Yang, bugün beni buraya neden davet ettiğinizi bilmiyorum. Ama söylemem gereken bir şey var!” Konuşabilirsin, neden bağırmak zorundasın?
İkinci Usta sessizce ona bakarak “Konuş,” diyor.
Kişi o kadar heyecanlı ki burun delikleri genişlemiş gibi. Yüksek sesle konuşuyor, “İkinci Usta talihsizlikle karşılaştığında, Wang ailem kar yağarken kömür göndermemekle kalmadı, ben, Wang Zhi, kuyuya taş bile attım. Şimdi İkinci Usta Jiangnan’ın ticaret hatlarının yarısını kapsayacak şekilde geliştiğine göre, Wang ailemle ilgilenmemen gayet makul! Ama —!!” Wang Zhi gerçekten de çok içmiş olmalı. İkinci Usta’ya gözlerinde hançerlerle bakarken teknedeki herkes ona bakıyor, “Ama! Pişman değilim!”
Sesinde gözyaşı izleri var, “Pişman değilim! O yıl Osmanthus Köşkü’nde sorun çıkardın ve karımın uzun saçlarını kestin. Yarım yıl boyunca karım evden dışarı çıkmaya cesaret edemedi hatta yüzü bile gülmedi. Sen, bunu hatırlıyor musun?!” İkinci Usta’ya hafif bir bakış atarken susuyorum. İkinci Usta ifadesiz.
Wang Zhi sonunda bağırıyor, “Bu yüzden hiç pişman değilim! Yang Yi Qi, Wang ailem senin yardımın olmadan da hayatta kalabilir!”
İkinci Usta sonunda ağzını açıyor, “O zaman neden bana doğru diz çöküyorsun?”
Herkes sessizleşiyor, Wang Zhi bile. Gerçekten yardıma ihtiyacınız yoksa neden diz çöküyorsunuz? Wang Zhi eğilerek ağlıyor. Herkes merakla izliyor. İkinci Usta tabureyi iterek yere doğru eğilerek duruyor. Koltuk değneğini tutmuyor. Bir elini masaya, diğerini Wang Zhi’nin omzuna dayayarak. “Ayağa kalk.” Diyor. Wang Zhi hareket etmiyor. İkinci Usta baskıyı arttırıyor, “Bay Wang, ayağa kalkın.”
Wang Zhi başını kaldırıp İkinci Usta’ya bakarken sonunda ayağa kalkıyor. Ayağa kalktıktan sonra İkinci Usta tüm teknedeki en kısa boylu kişi. Bir kişi onu koltuğa taşımak için gelsede o başını sallıyor. Kendisi için bir kadeh şarap doldurup arkasını dönüyor.
Herkese alçak sesle sesleniyor: “Bugün davet ettiklerimin kimi beni önceden tanıyordu, kimi tanımıyordu. Bazılarının minnet borcu, bazılarının kin borcu var. Bu şarap kadehini, şükran borcu olan herkese veriyorum.” Sözlerini bitirdikten sonra kadehi fırlatıp atıyor. Bir adım ilerlerken başını kaldırarak, “Bu başı, kin borcu olanlara veriyorum” diyor. Sözlerini bitirdikten sonra, kimse tepki gösteremeden İkinci Usta öne doğru eğiliyor ve alnı bir “güm” sesiyle teknenin ahşap döşemesine çarpıyor. Sadece yarım bacağı var, bu eğilme hiç de kolay değil.
Ben de dahil herkes şaşkına dönüyor. İkinci Usta’nın başını eğmesini kabul etmeye kim cesaret edebilir ki? Bir hizmetçi olarak kendimden bahsetmiyorum bile, buradaki herkesin İkinci Usta’dan isteyecek bir şeyi var, dahası bunu almaya cesaret edemiyorlar ve hızla ayağa kalkıyorlar. Ancak kimse bu senaryoyu tahmin edememiş olacak ki, bu yüzden kimse ağzını açmaya cesaret edemiyor. İkinci Usta ayağa kalkıp, bir kadeh şarap daha doldururken yüz ifadesi değişmeden. “Ben, Yang Yi Qi, iş yaparken sadece üç şeye güvenirim – cesaret, zekâ ve güven.”
İkinci Usta’nın sesi derin ve bakışları parlak: “Geçmişte yaptığım hatalar yüzünden Tanrı beni cezalandırdı. Eğer herkes bana bu şansı vermeye, bana tekrar güvenmeye istekliyse, bundan sonra refahı paylaşacak ve birlikte para kazanacağız. Yang Yi Qi kimseye kötü davranmayacak.” İkinci Usta gerçekten İkinci Usta. Nasıl konuşacağını biliyor, sadece birkaç satır ve buradaki birkaç kişi salya sümük ağlıyor.
“Sana gelince,” diyor İkinci Usta Wang Zhi’ye bakarak, yeşim yeşili yüzüğü olan başparmağını bana doğrultarak ve alçak sesle, “Onu hatırlıyor musun?” diye soruyor.
Wang Zhi bana bakıp başını sallıyor. İkinci Usta hafifçe, “Ona üç kez kowtow yap ve her zaman iyi olması için dua et. Sonra o günü unutacağız.”
Wang Zhi önüme yürüyerek dizlerinin üzerine çöküyor. Üç kez kowtow yapıyor. Endişeyle İkinci Usta’ya baksamda yüzünde herhangi bir ifade yok.
“Sorun yok” demeye çalışıyorum.
Wang Zhi ayağa kalkarken İkinci Usta ona başını sallıyor.
Eve dönerken İkinci Usta beni arabaya çağırarak “Acı çekmişsin” diyor. Şok oluyorum. İlk defa bir beyefendi tarafından kowtow yapıldığını, acı çekmediğimi söylüyorum. İkinci Usta gülerek “Daha yakına otur” diyor. Daha yakına eğilirken İkinci Usta’ya bakmaya cesaret edemiyorum. Başım öne eğik kalıyor.
İkinci Usta, “Başın hep eğik, neye bakıyorsun?” diyor.
Hızlıca bir şeyler uyduruyorum, “Yüzüğe bakıyorum.”
İkinci Usta başparmağındaki yüzüğü çıkararak avucuma yerleştiriyor, “Bunu beğendin mi? Alabilirsin.”
Bunu kabul etmeye nasıl cüret edebilirim? Başımı sallıyorum, “Ben sadece… sadece bakıyordum.” İkinci Usta elimi tutup başparmak yüzüğünü avucuma yerleştiriyor. Koyu yeşil, hâlâ İkinci Usta’nın bedeninden gelen ısıyı taşıyor.
Onu avucumda taşırken konuşmaya cesaret edemiyorum. Bu sefer İkinci Usta geri döndüğümüzde kalıyor. İkinci Usta, önceki Yang Malikânesi kadar büyük bir ev daha satın alıyor. Yaşlı Bayan Yang ve diğer hanımlar geri getiriliyor. Malikâne yeniden kalabalıklaşıyor. Daha önce pek sevilmeyen İkinci Efendi artık Malikânenin sahibi. Yaşlı Bayan Yang dışında herkes ona saygıyla Usta diye hitap ediyor. Daha fazla insan olduğu için kahya daha fazla hizmetçi tutuyor. Bir bakışta onların İkinci Usta’nın avlusuna gönderileceklerini anlıyorum. O gün avluda uzun süre oturarak şaşkınlıkla aya bakıyorum.
Kalbimde şu anda ne kadar param olduğunu hesaplıyorum. Yarım gün boyunca saydıktan sonra hoş bir sonuç elde ediyorum. Bunca yıldan sonra zengin bir insan sayılabileceğim ortaya çıkıyor. Hayır, zengin bir maymun.
Sonraki birkaç gün içinde paramı kâğıt paraya çeviriyorum. İkinci Usta’nın daha önce bana verdiği aksesuarları rehin vererek onları gümüşe dönüştürüyorum. Sadece o yeşim yeşili yüzük çok güzel, onu rehin vermeye dayanamıyorum ve çantamda saklıyorum. Sözleşmem hala Yaşlı Bayan Yang ile olduğu için onu bulmaya giderek niyetimi söylüyorum. Beni serbest bırakması için parayı ona veriyorum. Yaşlı Bayan Yang bana bakarken hafif bir sesle, “Artık sözleşme yok. Olaydan sonra her şey yok oldu.” Diyor.
Şaşırıyorum, sonra diyorum ki, “Mütevazı hizmetkâr şimdi gidecek. Yaşlı Bayan Yang, lütfen kendinize dikkat edin.” Yaşlı Bayan Yang hiçbir şey söylemiyor. Köşkte otururken başını eğiyor ve gözlerini siliyor. Nasıl gidebilirim ki? Onu teselli etmek için yanına gidiyorum, “Hanımefendi, lütfen ağlamayın.”
Hanımefendi ağlıyor, “Benim zavallı Qi Er’im…” İkinci Usta mı? “Peki ya İkinci Usta’nın nesi var?” Diyorum.
Hanımefendi başını sallayarak kendi kendine amaçsızca konuşuyor: “Benim zavallı Qi Er’im, benim zavallı Qi Er’im…” Ne için ağladığını bilmiyorum ve “Hanımefendi, ağlamayın. İkinci Ustamız şu anda inanılmaz.” Hanımefendi beni görmezden gelerek ağlamaya devam ediyor. Onu teselli edemediğimi görünce iç çekip gitmek için dönüyorum.
Döndüğümde, İkinci Usta’nın koltuk değneğine yaslanmış bir şekilde uzakta durduğunu görüyorum. Gözlerini çantamdan ayırmıyor. Yaşlı Hizmetçi endişeyle onun yanında duruyor. Yanına giderek saygılarımı sunuyorum. “İkinci Usta, ben gidiyorum.” Diyorum.
İkinci Usta bana gülümseyerek “Tamam” diyor.
Şaşırmış ve biraz mutsuzum. Ne de olsa, küçük bir hizmetçi olmama rağmen yıllarca onunla birlikte acı çekmiştim, ama bu şekilde konuşmak zorunda değil, değil mi? Tabii ki hoşnutsuzluğumu göstermeye cesaret edemiyorum. İkinci Usta’ya, “İkinci Usta, kendine iyi bak.” Diyorum.
Konuşmam bittikten sonra, uzaklaşmak için başka bir yöne dönüyorum. Epeyce uzaklaştıktan sonra gizlice arkamı dönerek İkinci Usta’nın hâlâ orada durduğunu görüyorum. Hizmetçi çoktan onun yanında diz çökmüş. Ne söylediğini bilmiyorum. İkinci Usta’nın sırtının biraz eğri olduğunu hissediyorum. Sonra hızla başımı geri çeviriyorum. Bu nasıl mümkün olabilir? Bir inek arabası kiralayarak memleketime dönmeye hazırlanıyorum.
Ancak üç gün sonra hizmetçi tarafından durduruluyorum. Beni gördüğünde sanki kendi annesini görmüş gibi diz çöküyor. Handaki herkes dönüp bize bakıyor.
Diyor ki, “Bayan, lütfen geri dönün! Geri dönmeniz için size yalvarıyorum!”
“Ne yapıyorsun?” diye soruyorum merakla.
Hizmetçi yarım gün boyunca gevezelik ettikten sonra anlıyorum: İkinci Efendi hastalanmış. İnek arabasıyla çıkmış olduğum yoldan at arabasıyla gerisin geri dönüyorum. Eve dönerken hizmetçiye “Sadece üç gün oldu, nasıl hastalandı?” diye soruyorum.
Hizmetçinin yüzünde kederli bir ifade var: “İşgüzarın tekiydim, işgüzarın tekiydim.” Soruma doğru düzgün cevap vermiyor. “Ne hastalığı?” diye ekliyorum.
Hizmetçi uzun bir iç çekerek bana doğru derin bir anlamla konuşuyor, “Hanımefendi, İkinci Usta’nın kalbi keder dolu.”
Sormayı bırakıyorum. Malikâneye döndüğümüzde herkes bana bakıyor. Boynumu bükerek İkinci Usta’nın avlusuna giriyorum. Hizmetçi beni buraya gönderdikten sonra ortadan kayboluyor.
Avlu çok büyük ama burada tek bir kişi bile yok. İçimden evin hizmetçilerini azarlıyorum, o kadar hizmetçi tutmuşlar ama bir tanesi bile burada hizmet etmiyor. İkinci Usta’nın kapısını çalarak “İkinci Usta, orada mısınız?” diye soruyorum.
Hiç ses yok. Bir şey oldu diye endişelenerek hızla kapıyı itiyorum. İçeride, İkinci Usta uyku cübbesini giymiş ve gözleri kapalı bir şekilde yatakta yatıyor. Onu ilk görüşümde kalbim burkuluyor. Numara yapmıyor, gerçekten hasta. Yanına giderken hafif bir sesle, “İkinci Usta, kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Mütevazı hizmetkârınız sizin için bir doktor bulacak.” Diyorum.
İkinci Usta yavaşça gözlerini açarken bana bakıyor. Boğuk bir sesle konuşuyor: “Hâlâ benim ölüm kalımımı önemsiyorsun.”
Ağzımı açsamda konuşamıyorum. Ne söyleyeceğimi bilmiyorum. İkinci Usta elini uzatıyor ben de farkında olmadan elini tutuyorum.
İkinci Usta’nın eli çok geniş, her yerinde nasırlar var. Yaşlı Usta Yang’ın elinin nasıl olduğunu bilmiyorum, İkinci Usta gibi miydi? Rüzgâr ve kar mı taşıyordu? Diğer eliyle gözlerimi kapatırken kısık sesle konuşuyor: “Xiao Hou, gitmesen olmaz mı? Sen gittikten sonra…… Usta dayanamaz.”
Tüm hayatı boyunca, İkinci Usta’nın söylediği en dayanılmaz sözler bunlar olabilir. Bana daha önce attığı tekmelerle kıyaslandığında bu çok daha acı verici.