Elitler Sınıfı - Cilt 11.5 - Bölüm 10 - İşsizler Buluşması
Cilt 11.5 – Bölüm 10 – İşsizler Buluşması
Daha önce fark edememiştim ama artık zamanın nasıl geçtiğine dair bir fikrim var.
Bu konuyu düşününce, geçen yıl yaşadığım bir olay aklıma geldi.
Bu okula gelmeden önce, planlarımı kimse öğrenmesin diye sessizce bir yaşam sürdüm.
Daha önce hiç tatmadığım duyguları yaşadım. Özellikle de o adamı kışkırtmamak için…. elimden geleni yapıp planlarımı sakladım.
Fark ettiği an, beni durduracağını biliyordum çünkü.
Şansım yaver gitti desem yanlış olmaz. Sürekli dibimde olsaydı, harekete geçip kaçmam kolay olmazdı.
Çok meşgul birisi olduğu için, eve nadir uğrardı.
Bana bakması için görevlendirdiği kişi ise, zamanının 70-80%’ini otelde geçirmekle meşguldü.
Bense, ev diye kaldığım, zaman geçirdiğim yere ait değildim; aşina olmadığım bir yerdi.
Hayatımın çoğunu geçirdiğim yer, beyaz odaydı. Benim için o ev, bir yıldan uzun süre kalmadığım, geçici kaldığım bir yerdi. Otelden farkı yoktu.
“Beyaz oda, ha.”
O adam hala vazgeçmemiş.
Buradan beni alma hırsını hissedeli çok oldu.
Bu bir yılda neler yaşandı pek bilmiyorum ama beyaz odayı tekrar çalıştırmaya başladığına adım gibi eminim.
Beyaz odanın bana ihtiyacı olduğu sürece, oraya dönerim.
Bu durum, yakın zamanda gerçekleşir; 2 yıl sonra değil.
Fakat bu okulda daha 2 yılım var.
Şuan düşünmemin zamanı değil.
Kısaca, bir yıl önceki gibiyim; hala burada neler yaşayacağımı bilemediğim bir konumdaydım.
Burada geçirdiğim, yaşadığım, tüm anıları da kalbime kazıdım.
Keyaki AVM’nin kuzey girişine geldim. Haftasonları mağazalar, 10 gibi açılırdı ama tatilde olduğumuz için 9’da açmışlar.
Ikinci kattaki bir kafede görüşeceğiz.
“İşte hayat bu.”
Ne istersem yapıyor, bir liseli gibi yaşıyorum.
Arkadaşlarımla görüşüyor, telefonda konuşuyorum.
Böyle bir hayat yaşamak, hep garip geliyor.
Tabii, böyle bir hayat mükemmel de diyemem. Kampüste yaşamanın zorlukları da var.
Birkaç ay içinde çok şey değişti.
Kızlarla iletişimim gelişti, onlarla konuşurken daha rahat olabildim.
Evet… görünüşte sıradan birine döndüm.
Çok şey oldu ve geçmişi yad etmekle meşgulüm. Fakat–
Bu konuyu kafamda kapatıp etrafıma bakındım. Önce önümüzdeki konuyu bir çözelim.
“Çok erkencisin. Daha 20 dakika vardı?”
Günlük kıyafetler giyen Horikita, telefonuna bakarak sordu.
“Bana diyen benden önce gelmiş?”
Bu bahar tatilinin işsizleri olduğumuzu kanıtladık…
Konuya hemen girmedik, üst kata çıktık.
“Bugünkü görüşmemizin konusunu az çok biliyorsundur.”
Ona sormadığım için, farkında olduğumu düşünüyordur.
Haklıydı ama kafasını karıştırayım biraz.
“Anlamadım.”
“Ne demek istediğimi bal gibi de biliyorsun, salağa yatma.”
“Hayır, bilmiyorum. Ichinose ne konuşacakmış?”
Konuyu zorla bilmiyormuş gibi yaparak Horikita’nın kafasını karıştırmak istedim ama…
“Öyle mi? Eğer biliyor ve numara yapıyorsan, kefenini hazırla...”
“…Biraz sakinleşelim lütfen.”
Horikita’nın bakışlarıyla beni yediğini görünce, konuyu uzatmamaya karar verdim.
“Tahmin etmesi zor değil.”
“Dürüst olsana böyle. Düşünceni söylesen ölür müsün?”
Sertçe uyarıp gözlerini devirdi. Horikita’nın duygularını öğrenmek için kafasını karıştırmaya çalışmak işe yaramıyor demek.
“Ne kadar anladığımı çözmeye mi çalışıyordun?”
“Yok canım ne münasebet.”
“Haklıyım değil mi?”
Gözü açıldı diyemem ona. Aksine, işlerimi nasıl yürüttüğümü çözmüş demek daha doğru.
Basit hileler, Horikita’ya işlemiyor artık.
Tekrar sorgulanırsam, başım belada demektir…
Alttan alıp konuyu kapatalım;
“Neyse, hadi gidelim.”
Ichinose’i kafenin önünde görünce, konuyu değiştirmek en doğrusuydu.
Görüşmemize daha 10 dakika olsa da, Ichinose çoktan gelmiş bizi bekliyordu.
“Ichinose de bizim gibi çok meşgulmüş baksana, damlamış hemen.”
Yeni gelmişe de benzemiyor… ne kadardır bekliyor acaba bizi?
“Bizim gibi işsiz değildir. Duruma bakılırsa, erken gelip beklemek istemiştir. Bence bekletmekten hoşlanmıyor. “
Horikita’nın dediği gibi olabilirdi.
“Ichinose’in sendeki izlenimi bu demek.”
“Başta numaradan iyilik meleği gibi davranıyor sanıyordum.”
Hem abartmış hem de erken değerlendirmiş kızı..
“Bu bir yıl boyunca onun bendeki izlenimi de değişti. Gayet iyi birisi.”
Herkes kendisini iyi gibi gösterdiği için, kimin gerçekten iyi olduğunu anlamak zor..
Çoğu kişinin art niyeti var diyebiliriz ya da içten pazarlıklı mı demeli…?
Çok saf ve nazik duyguları olan Ichinose’e, bu yakıştırmayı yapacak çok az insan vardır; belki yoktur bile.
“Bu kadar yumuşak kalpli olmak için nasıl bir hayat yaşadı merak ediyorum doğrusu.”
Benim de anlamadığım tek konu..
“Yumuşak kalpli olmak hem avantajı hem dezavantajı.”
Ona doğru yürürken Horikita, hem onu övdü hem de endişesini dile getirdi.
Haklı. Saf duyguları olan kişilerin kullanılması kolaydır..
“B kadar yumuşak kalpli olması doğru değil mi dersin?”
“Yumuşak kalplilik, dağlarda çok az kişiyle beraber yaşıyorsan olur. Fakat rekabetin yoğun olduğu bir toplumda, yumuşak kalplilik ancak dezavantajdır.”
“Demek öyle.”
“Fakat şu tipinden hiç bu saf duygularını değiştireceğe benzemiyor.”
Horikita, Ichinose’in dezavatajını değiştirmeyeceğini dile getirdi.
“Ichinose iyi ile kötüyü ayırt edebiliyor. Sınıfına bir zarar gelirse, elini taşın altına koymaya hazır.”
“İyi, peki. Bu sıkıcı konuşmayı burada kapatalım.”
Yaşanacak sohbete hazırlanmak adına, Horikita yüz ifadesini sertleştirip ciddileştirdi.
Ben de konuyu kapatıp Ichinose’e seslendim.
“Ichinose, erkenden gelmişsin. Epeydir bekliyorsun herhalde?’
Ichinose gülümseyerek bize selam verdi.
“Günaydın, Horikita-san, Ayanokouji-kun. Az önce geldim.”
Çok klişe bir replik..
Ne zaman geldi acaba…
“Erken geldik ya oturak bulmak kolay olur.”
Kafede öğrenciler farklı yerlere oturmuştu, etrafta boş yer vardı.
“Eh, bendensiniz. Ne isterseniz seçin.”
İki elinin baş parmağı ile kendisini göstererek, ısmarlayacağını söyledi.
“Gerek–— bizi yemekle kandırmayacaksın değil mi?”
Bir nevi Horikita kendi tuzağını uygulayıp uygulamadığını sordu.
“O sen mi de böyle şeyler yapacak.”
“Söyleyişin hoşuma gitmedi ama… haklısın.”
Horikita’nın da dediği gibi, bahsettiğimiz kişi Ichinose.
Borçlu hissettirip iş kitleyecek birisi değil.
Hem üste çıkmaya çalıştı diyelim, Horikita böyle numaraları yer mi…
“Teşekkürler o zaman.”
“Ne demek, Horikita-san. Hadi sen seç.”
Ichinose, Horikita’yı önden göndererek sipariş vermesini istedi.
Ichinose için endişelenip yanına yaklaştım.
Az da olsa yine kokulu parfümü burnuma geldi.
“Ichinose, kişisel puanların… yetecek mi, emin misin?”
Ismarlamasından yana hoşnutum ama kişisel puanı 0 olması lazım.
Çağıran kişi olarak hesabı ödemesi doğal ama durumu var mı bilemedim.
“Ah, um, burada biraz harcadıktan sonra, 3000 puanım falan kalıyor. Sorun yok.”
Nisan yaklaşıyor, cebinde kalan puanla idare edebilir.
Fakat 0 puanı var diye düşünüyordum.
Şüpheci tavrımı fark eden Ichinose, ekledi:
“Saç kurutma makinamı A sınıfından Nishikawa-san’a sattım. Martı atlatmak için bir şeyler yapmamız gerekiyordu, sınıfça benzer şeyler satarak takas yaptık.”
Okulda puan olmadan da yaşamak mümkün olsa da, elinde puana ihtiyaç vardı her zaman.
Mağazadaki fiyatından ucuza alınabiliyorsa, 3.kişilerden almak en doğrusu tabii.
“Ayanokouji-kun, çekinme. Sen de sipariş ver.”
Arkama geçip hafifçe ittirerek nazikçe beni sipariş vermeye zorladı, Ichinose.
Basite kaçarsam Ichinose mutlu olmaz.
Horikita siparişini verdikten sonra, kahve istemek için ben de geçtim sıraya.
Ardından hazırlanan siparişlerimizi alıp kafenin bir köşesine oturduk.
Etrafına bakınıp kalabalık olmadığını fark eden Horikita, hemen konuya girdi.
“Sene sonu final sınavından mı bahsedeceksin, nisanda anlaşmamımızın devam edip etmeyeceğinden mi?”
Benden fikir istemeden Horikita, Ichinose’n ne konuşacağını tahmin etmiş.
“Ahaha, ön sezilerin keskinmiş.”
Bakışlarında ciddiyet olan Ichinose, gülümseyerek cevap verdi.
Bu tavrıyla, konunun ne kadar önemli olduğu da ortadaydı.
“Sizi rahatsız etmiyorum değil mi?”
“Yok, ne demek. Ben de konuşmamız gerektiğini düşünüyordum zaten. İnisiyatifi alman iyi oldu. Çok popüler olduğun için, seninle yalnız görüşmek zor oluyor.”
“Bugünlerde boşum. Bu bahar tatilinde epey boşum hatta. Istediğiniz zaman görüşebiliriz. ”
Ichinose hafifçe gülümsedi. Acı bir gülümseme gibi geldi bana.
Birisi ona görüşme teklifi etmiş ve reddetmiş gibi?
Horikita da fark etmiştir sebebini.
“Sene sonu sınavı sizi mahvetmiş.”
Doğru bir konu açılışı olmasa da, konuya bodoslama giriş yaptım.
Aldığı darbeyi dillendirmemek için uğraşmanın manası olmadığını düşündüm. Eninde sonunda konu buraya gelirdi.
En mantıklısı Ichinose’in çabuk atlatabilmesi için konuyu açıp, konuşmak.
Konuyu başlatmak istemediği için, Horikita bir anlığına kaşlarını çattı. Ardından neden konuyu açtığımı fark edip kendisine çeki düzen verdi.
“Ahhhhh, umm, kaybettim. Ryuuen-san bizi yerle bir etti.”
Aklına bir şey gelmiş gibiydi. Derinden bir of çekip kafasını iki yana salladı. Ardından net bir cevap duyduk.
Ichinose başarısızlığına of çekiyordu.
“Hala neler oldu bilmiyoruz. Nasıl oldu?”
“Sebebi açık aslında. Ben yetersizim.”
Ichinose ne arkadaşlarını ne de rakibini suçladı. Hiç tereddüt etmeden, başarısızlığının sebebini iyi bir kumandan olamayışına bağladı.
“Sınavınıza şahit olmadık ama… senin hata yaptığını hayal dahi edemiyorum.”
“İltifat ediyorsun… o sırada korkudan biraz kendimi kaybettim…”
Ichinose, mütevazı bir şekilde Horikita’nın övgüsünü kabullenmedi.
Büyük ihtimalle paniklemiştir. Ryuuen’nin sürpriz gelişinden beri paniklemiştir hatta.
“Başta Kaneda kumandan sanıyordum, o olmadığını fark edince tadım kaçtı ve kafam karıştı.”
“Anladım. Ryuuen liderlikten çekilmişti, koruma puanı da yoktu. Normalde kumandan olmamalıydı. Tabii, böyle düşündü herkes. Meğer bu da Ryuuen’in planın parçasıymış.”
Evet. Sakayanagi ile ben de, fark edemedik onun gelişini.
Rakibi olarak Ichinose’n, bu ani gelişe karşı şaşırıp afallaması doğaldı.
Kaybetseydi, okuldan atılacaktı. Ryuuen dışında bu kadar riskli bir planı hayata geçirecek kimse yoktur bu okulda.
“Kafamı toparlayamadım. Kaybetmemizin sebebi benim..”
Kaneda’ya karşı mücadele vermeyi beklerken, Ryuuen çıka geldi.
Benim sorunum olmasa da, Ichinose’i anlıyorum.
Kumandan olduğumuz yerde yapılabilecek şeyler kısıtlıydı. Etkinlikler arası sohbetlerde Ryuuen, Ichinose’i sözleriyle köşeye sıkıştırıp; gardını düşürmesini sağlamıştır.
“Ben de sizin sınıfın A sınıfına karşı iyi bir sonuç elde ettiğini duydum.”
Ichinose cevap olarak bizi övdü.
İşte, sorunlar… baş gösterecek. Ichinose’den A sınıfıyla kapışmak için izin istemiştim.
Horikita bu konudan haberdar olmadığı gibi, D sınıfını seçmemi tembihlemişti. Planlanan şekilde gitmediği gibi, A sınıfı ile karşı karşıya kaldık.
Sohbetin gidişatına göre, Horikita ile çelişkili cevaplar verebiliriz.
Ichinose ile önceden konuşsam iyi olurdu ama… kıza da Horikita, A ile kapışmak istiyor demiştim.
Horikita da kurayı kazanamadığım için, A sınıfı ile eşleştik sanıyor.
İki taraf da gerçeği bilmiyor..
Ne deniyor buna; aşağı tükürsem bıyık, yukarı tükürsem sakal mı..
Bu sohbet devam ettiği sürece, konu buraya gelir abi.
Eski ben olsaydım, önceden hazırlık yapardım.
Ya da geçici önlemler alır, kimse fark etmeden konuyu çözerdim.
Biraz düşündükten sonra, kendimi ifşa etmeyi tercih ettim.
Sebebi ise… Horikita’nın gelişimini görmek için…
“Kaybettik… bu arada, sana A sınıfıyla kapışmak için bize yardım et dediğimi hatırladım şimdi. B ile A karşı karşıya gelseydi, sonuçlar farklı olabilirdi.”
Bu sözlerimden sonra, Horikita’nın sert bakışlarını üzerimde hissettim.
Bu bakışın ne anlama geliyor diye sormama bile gerek yoktu.
“A sınıfı derken…” diyor, gözleriyle beni sorguluyordu.
Sohbetin akışına uygun ve güzel yerleştirdiğim için cümlemi, Horikita konuyu üstelemedi.
Bakışlarında ağır bir tehdit yoktu, Ichinose fark etmedi hiçbir şey. Hemen istifini düzenleyip bozuntuya vermedi desem daha doğru olur.
Bu sözlerimle konuşmanın yeri burası olmadığını da anlamıştı.
Eski Horikita olsaydı, hemen beni buracıkta sorguya çeker, Ichinose’in şüphelenmesine sebep olurdu. Belki abartmadan sorgulasa da, Ichinose’n kafasında soru işaretleri oluşurdu.
Anlama yeteneği ile gözlem yetenekleri epey gelişti. Daha doğrusu, daha çok akıllandı.
Horikita’nın sabrından, Ichinose onun A sınıfını hedeflemekteki kararlılığını anlıyordu.
Bu sayede varlığım diğer öğrencilerin gözünde daha çok azalacak; göze batmayacağım. [Ç.N: Yav he he]
“Ricamdan dolayı, zor duruma düştünüz değil mi...”
Bana destek çıkmak için Horikita, Ichinose’den özür diledi.
“Sorumluluğu ben aldım ve başaramadım. Ricandan değil….”
B’nin, D ile olan mücadelesinde 5-2 ağır bir yenilgi aldılar ve maalesef, B sınıfı çok sınıf puanı kaybetti.
“Zaten kurayı kazanan kişi D sınıfından Kaneda idi. O da bizimle yarışmayı seçti. Elimden yine bir şey gelmeyecekti yani.”
Şuanki sonuçlara bakarak bu tahminde bulunması normaldi.
B ile D arasındaki mücadele er ya da geç gerçekleşecekti. Hazırlıklı olsunlar; olmasınlar.
“Bu konuyu kafana takma, Horikita-san. Ben… kazanmak için doğru stratejiler üretmeliydim. Bu konuya üzülüp kafa takması gereken benim.”
Bu sözleri sarf ederken yüzü gülse de, kalben ne kadar iyi kim bilir.
“Nasıl bir strateji kullandığını söyler misin? Tabii, biz de A sınıfı ile olan mücadelemizin detaylarını paylaşacağız.”
Horikita olanları az çok duymuştur. Ama asıl kumandanlar arasında neler yaşandı bilmiyordur.
Ichinose başını sallayarak onaylayıp Ryuuen ile seçtikleri etkinliklerden başladı anlatmaya.
Hangi etkinliklerin hangi sırayla seçildiğini, Ryuuen’in nasıl taktikler uyguladığını.
Hangi etkinlikleri kazanıp hangilerini kaybettiğini. Fark ettirmeden nasıl yenildiğini anlattı.
Ryuuen’in sınıfı, kaba kuvvete dayalı bir taktikle ilerlemiş.
B sınıfının, en büyük zayıf noktalarından biri.
“Kendi alanlarında uzman oldukları güce dayalı etkinlikler seçtiler.”
“O zaman, onlara karşı bizim de şansımız olmazdı.”
“Evet… erkekler arasında sadece Sudo-san yenebilirdi. Hatta rakibi Yamada-san çıksaydı, kazanması bile mümkün olmaz bence.”
Koenji ciddileşirse, bir şansımız olabilirdi ama…Horikita bu ihtimalden hiç bahsetmedi.
Kızlar içinde de, Horikita dışında kavga edebilecek kimse aklıma gelmiyor.
“A sınıfı, Ryuuen’in bu taktiğine kafa tutabilir bence.”
“Aynı fikirdeyim.”
Aslında her şey şansa bağlıymış. Ryuuen’in şansı yaver gitse, karşısına kim geçse ezip geçebilirmiş.
Dikkatli bakıldığında, B ile kazanma şanslarının arttığı belli oluyor. Bu yüzden B’yi hedef seçmişlerdir.
“Sizin de etkinlikleriniz seçilmiş, nasıl kaybettiniz?”
Ryuuen’in taktiği güzel olsa da, hepsi şansa dayalıydı.
B sınıfının 4 etkinliğini düşünürsek, Ichinose’gil kazanabilirdi.
“….Ummm.”
Horikita da ben de bu detayı bilmiyoruz. Ona dikkat kesilip kulak verdik.
Ryuuen ne yaptı acaba? Ichinose bize her şeyi döküldü.
Direkt saldırmamış ama zihinsel olarak saldırılarda bulunmuş.
B sınıfıyla önceden iletişime geçip onların zihnine saldırmış.
B sınıfından ne hikmetse sınav günü bazılarının hastalanması da cabası olmuş.
Bu detaylardan bahsettikten sonra, Ichinose ekledi:
“Kazanmam gereken etkinlikleri kaybettim, dikkatim dağıldı; adapte olamadım ve kumandanlık görevimi yerine getiremedim.”
Ryuuen’i suçlamak yerine kendisini suçladı.
“Çoğu arkadaşın karın ağrısı çekip zihinsel olarak huzursuzdu demek…”
Horikita, Ryuuen’in parmağı olduğunu anladı tabii.
“Ryuuen-san’ın tuzağı olduğunu düşünüyorum. Sınavdan önceki gün, Ishizaki-san ile karaokede denk gelen arkadaşlarımız olmuş.”
Karaoke mi? Öğrencilerin gözetlenmediği nadir yerlerden birisi.
Onlara orada müshil ilacı içirdilerse, riskli olmuş bayağı.
“Okula bildirdiniz mi?”
Sınav biteli bir hafta oldu…
Öğrencilerin ne yediklerinden eser kalmıştır ne de içtiklerinden.
D sınıfından müshil ilacı alındığına dair, eczane kayıtlarına bakılabilir ama yapmadık dedikleri sürece kanıtlaması zor?
“Sonuç çıkmasa da, okula bildirin. İlerde bir olay çıkartırlarsa koz olarak kullanılır. Böyle devam ederlerse, okul onları adam edecektir.”
Okul, D sınıfının bu işin arkasında olduğunu öğrenseydi, çoktan harekete geçerdi.
“Olabilir ama gerek duymuyorum.”
Ichinose önerisini reddetti. Arkadaşları ona bu süreçte çok okula haber edelim demiştir ama reddetmiştir.
“Neden peki? Bu aşağılanmayı kabul mü edeceksin yani? Bu olay, sınav sonuçlarını etkileyebilir. Okula bildirmelisin.”
Kanıt bulmak zor olmayabilir demeye getirdi, Horikita.
Duruma bağlı olarak, D sınıfı disiplin cezası alabilirdi.
Ama bu okula bildirme geciktikçe, işler daha çok zorlaşıyor.
“İstersen, beraber gidebiliriz.”
Horikita olsaydı onun yerinde, asla bu işin peşini bırakmazdı. Bu yüzden ona yardımcı olmaya çalışıyor.
“Sağ ol, Horikita-san. Şikayetçi olmak istemiyorum ve kanıt bulmak zor olacaktır… hem bu olay bana ders olsun istiyorum.”
“Ders mi? Nasıl yani?”
Ichinose, Horikita’nın çabalarına kulak asmadı.
“Şanslı olduğumu düşünüyorum.”
Ichinose’n az öncesine kadar bakışlarındaki cansızlığın yerini, umut aldı.
Bozuk makinanın son demlerini oynaması gibiydi.
“Bu olay, 10. veya 11.sınıfın son sınavında olabilirdi. O zaman daha büyük bir darbe almış olurduk.”
Ichinose kafasını ciddiyetle sallayıp akıllandım dercesine bir imaj çizdi. Şuanki tavrını anlayan tek benimdir herhalde.
“Tüm sınıf, bu yenilgiyi ciddiyetle değerlendiriyor. Bu başarısızlığımızdan ders çıkartıp tekrar aynı hataları yapmamaya odaklanacağız.”
“Eh, seninle aynı sınıfta değiliz. Yorum yapmayayım.”
“Olur.”
B’nin D ile olan mücadelesini de böylece etraflıca öğrenmiş olduk.
Sıra bize geldi. Horikita bana bir bakış attı.
[Kumandan olarak mı yanıt vereceksin?] demeye çalışıyordu bakışlarıyla.
Kumandan olarak ben de Ichinose gibi benzer sorululuklar taşıyordum.
Fakat yaptıklarımız farklıydı.
Hangi etkinliklerde yarıştığımız, nasıl yarışıp; hangilerini kazanıp kaybettiğimiz farklıydı.
Gereksiz hiçbir şeyden bahsetmeyeceğim, hani mental aritmetik sınavında bir soruya cevap verdim gibi.
“Sonucunuzu öğrendim, sınıfınız için büyük başarı.”
“Yine de 7. etkinlikte Sakayanagi’ye yenildik.”
Satranç bir oyundu. Yenecek kadar biliyorum, kendime güveniyorum desem kimse sorgulamazdı. Zaten Sakayanagi’ye yenilmiş gözüktüğüm için, ondan zayıf olduğum kanısı ortaya çıkıyor.
“En iyi haberse….. sadece 30 puan kaybettik. Tabii, sınıflar arası farklar yine açıldı, iyi haber demesi de zor.”
“Sınıfınız gittikçe güçleniyor, sizi artık kimse hafife alamaz.”
Ichinose, yakın gelecekteki rakibimiz olarak bizi övdü.
“Evet, sınıfımız daha çok güçlenecek.”
Horikita’nın gözlerindeki kararlılık, sözlerindeki tereddütsüzlük, Ichinose’i şaşırttı ve başını sallayarak onayladı.
“Bu konuya bağlı olarak bir şey söylemek istiyorum sana?”
“Olur.”
Şimdi sohbetimizin asıl konusu başlıyor. Ya da 2.yarısı mı demeli?
Horikita, konuyu açan kişi oldu.
“Hemen konuya dalayım. İş birliği anlaşmamızı bozmak istiyorum.”
Horikita beklenmedik bir teklifte bulunsa da, Ichinose az çok buna hazırlıklıdır.
“Böyle diyeceğini biliyordum.”
“A sınıfına yenilip D’ye geri düştük ama sıralamalara bakıldığında, kaybetmiş sayılmıyoruz. Aksine diğer sınıflarla aramızdaki farkı kapattık.”
“Evet. Bir yıl boyuncaki tüm gelişiminizi düşünürsek, 0’dan 300’lere yükseldiniz. Bir de A sınıfına 4-3 yenildiniz…”
Ichinose, yorumunu yaparken küçük detayı fark etti: sayılar arasındaki fark o kadar küçüktü ki bizim kazanmamızın şaşırtıcı olmayacağını fark etti.
Tsukishiro’nin müdahalesi sonuçları değiştirse de, onun müdahalesi olmadan da bu sınavı kazanabilirdik.
“Yine de aramızdaki iş birliğini devam ettirebiliriz?”
Ichinose bağı koparmak istemiyor demek.
“İsterseniz bu konuyu, sınıflar arası puanlar azalınca tekrar konuşalım. O zamana kadar devam etsin.”
“Böyle düşünmene sevindim ama ben 10.sınıfa başlarken bağımız kalmasın istiyorum.”
Bu iş birliğini devam ettirebilmek için 2 şartın sağlanması gerekiyordu:
Birincisi, sınıflar arası farkın o kadar yüksek olması lazımdı ki arayı kapatmak imkansız olsun.
İkincisi, iki taraf arasında da stabil bir bağ kurulması.
Geçen mayıs ayında, sınıf puan farkı 650 idi. B sınıfı yıl boyu puanını korudu. Bu sebeple de sorunsuz bir bağ kurabildik onlarla.
Fakat bu iki şart artık sağlanmıyor. D sınıfı 300 puan kazanırken, B sınıfının puanlarında düşüş oldu ve aradaki fark azaldı.
Artık şartların sağlanması mümkün değil, yani.
“Gelecek yıl, sınıfımızı B ya da A’ya çıkartacağım. A sınıfını yenmek için de olabildiğince çok sınıf puanı toplayacağım.”
Horikita’nın bu kararlı ve iddialı sözleri karşısında, Ichinose hafiften sarsıldı.
“…Oh, evet.”
Horikita aynı zamanda B sınıfını da yenmeyi kast ediyordu.
Yani, bu durumda aramızda bir çıkar ilişkisi kurulamaz.
Horikita şuan bu aramızdaki bağı aşılması gereken bir engel olarak görüyor, tekrar kurulmaması için uğraşıyordu.
“İtirazın yok değil mi? Ayanokouji-san.”
“Sana katılıyorum. A sınıfına ulaşmak için doğru bir hamle.”
Horikita’nın sorusuna cevap verdim. Haklıydı.
Ichinose gözlerini kapatıp derin bir of çekti.
“Sana minnettarım, Ichinose. Çok zor durumdayken bize iş birliği teklif ettin. Bize şuan kırılsan de, ilerde rakip olacağımız gerçeği değişmeyecek.”
Ichinose, Horikita’nın söylediklerini kabullendi, ikna olmuştu.
“Size nasıl kırılabilirim? Başından beri rakiptik, kısa süreliğine barış ilan etmiştik. Asıl ben teşekkür ederim.”
Ichinose yavaşça gözlerini açıp Horikita ile bana gülümseyerek cevap verdi.
“10.sınıfta rakibiz.”
“Evet.”
Horikita elini uzatarak Ichinose ile tokalaştı.
Horikita büyük ihtimalle şuan, B sınıfının zayıf noktasını düşünüyor; nasıl faydalanacağımızı hayal ediyordur.
Ichinose de bizim sınıfın gücünü değerlendirmeye çalışıyordur.
Bense, o bilginin yayılmasını nasıl engelleyeceğimi düşünmeye koyulacağım.
Bu arada, bu kısa görüşmemiz bitti.
Nisan ayının başlamasıyla, B sınıfıyla mücadelemizin de fitili ateşlenmiş olacak.
✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩