Elitler Sınıfı - Cilt 11.5 - Bölüm 14 - Verilen Sözler
Cilt 11.5 – Bölüm 14 – Verilen Sözler
Öğlen oldu ve beklenen yağmur başladı. Bardaktan boşalırcasına yağıyor, hay maşallah.
Yağış oranı, 30mm’i geçti.
Nedense yurda dönmek istemedim. Hala Keyaki AVM’deyim.
Burası, kampüsteki her yere yakın ve içinde her şeyi barındırdığı için sorun yaşamayacağım. Sağanak yağışlar olduğunda da, öğrencilere geçici olarak şemsiye temin ediliyor. Size verilen süre içerisinde geri iade ettiğiniz zaman, sorun olmuyor. Üstelik ücretsiz bir servis.
Öğrenciler yanlarına şemsiye almadan da çıkabiliyorlar. Böylece az şey taşımış oluyorlar.
Bu arada, bu durum bugün pek geçerli sayılmaz.
O kadar çok yağmur yağıyor ki, ha şemsiye taşımışsınız, ha taşımamışsınız; her halükarda ıslanmak garanti.
“Yağmur dinecek gibi de durmuyor.”
Haberlere göre, öğlenden yarın sabaha kadar aralıksız yağmur varmış.
Ayanokouji grubundan mesajlar gelince telefonum titredi. Çeşitli konulardan konuşuyorlar, havadan sudan falan.
“Ne yapsam?”
Sohbete katılmak istemediğim için, mesajları da okumadım, böylece okundu diye de belirmez.
Telefonun ekranına boş boş bakıverdim bir süre.
Ardından biraz düşüncelere dalarak, zaman geçirmek için dışarda yağan yağmura baktım.
Hiç üretken değilim, zamanımı boşa harcıyorum.
Kafeteryaya da dönmedim. Bir banka oturmuş zaman öldürüyorum.
Daha fazla burada durmamaya karar verdim. Yağmur seslerini 20 – 30 dakika dinledikten sonra, bu kadar yeter diyerek yerimden kalktım.
Öğrenci kartımı çıkartıp şemsiye ödünç aldım. Şemsiye en azından omuzlarımı yağmurdan korur diyerek aldım bir tane.
Buradan direkt yurda geçmek umuduyla dışarı çıkınca, tanıdık bir yüze rastladım.
Ichinose elinde şemsiye olmadan bu yağmurun altında duruyordu.
Galiba görüşmemizden bu yana Avm’den çıkmamıştı. Etrafında arkadaşı falan da yoktu, yalnızdı.
Bizimle ayrıldıktan sonra, tek başına çok şey düşündü herhalde.
“Uzun süredir düşünüyor muydu, huh.”
Halinden güzel düşünceler elde etmediği anlaşılıyordu.
Bu arada, böyle yurda dönerse üstü başı hep ıslanır.
Belki birisini bekliyordur dedim ama pek öyle gözükmüyor.
Onu yalnız bırakmak daha doğru olsa da…. B sınıfının son sınavda aldığı yenilgiden yana endişeliyim.
Geri dönüp bir şemsiye daha ödünç aldım.
Geri dışarı çıktığımda Ichinose, yağmurda yavaşça yürümeye başlamış, ilerliyordu.
Ichinose yurda doğru da gitmiyor, okula doğru yürüyordu. Üzerine yağan yağmurlara aldırış etmeden, ilerliyordu.
Gidişini izleyebilirdim ama──
Şemsiye aldığıma göre, peşinden gideyim Ichinose’n.
Sağanak yağmurdan dolayı, ayak seslerimi duymuyor. Seslensem de duymaz diye düşündüm.
Ichinose okula doğru ilerlemeye devam etti. Okul görünür haldeydi artık. Bu yağmurda, burada kimse yoktur.
Ichinose olduğu yerde durup gökyüzüne bakmaya başladı.
Galiba yağmurdan kaçmaktansa, yağmura yakalanmayı amaçlıyormuş.
Ne düşünüyor, nasıl hissediyor… tahmin etmesi güç değildi.
Yağmurda istediği kadar kalabilir ama daha fazla kalması demek, hastalanması demekti.
Hastalanırsa da, mental olarak kendisini daha kötü hisseder.
Ichinose için şuan başına gelecek en kötü şey bu olur.
“Böyle durmaya devam edersen hastalanacaksın-”
Hafifçe sesimi yükseltip Ichinose’e yaklaştım.
“… Ayanokouji-kun.”
Etrafta kimseyi beklemeyen Ichinose, hafif şaşırdıktan sonra bana doğru döndü.
“…Evet.”
Hafifçe mırıldandı ama kımıldamadı. Tekrar kafasını gökyüzüne kaldırıp baktı.
“Sen git istersen… biraz ıslanmak istiyorum.”
Ichinose nazik sesini duyacak kadar yakınındaydım.
“Öyle mi diyorsun.”
Bu sağanak yağmurda, ‘biraz’ hafif kaldı sanki.
Burada yalnız bırakırsam, 2 -3 saat kendini derbeder eder diye düşünüyorum.
Onu ikna etmeye çalışsam da, dinlemezdi. Beni dinlemesini sağlamak için, hafif zor kullanmam gerekecek.
Bu tarz durumlarda, Ichinose’i harekete geçirecek birkaç taktiğim var, yok değil.
Şemsiyemi hafifçe yana kaydırıp kapattım.
Bir anda şemsiyesiz kalınca, tüm yağmur üzerime boşaldı.
“Aya-ayanokouji-kun?”
“Ben de sana katılayım dedim.”
Ichinose bu tavrıma tepkisiz kalmayacaktır.
“Neden…?”
“Ne tesadüf ki, ben de yağmurda ıslanmayı seviyorum.”
Yağmurda ıslanmak için sebep arayan Ichinose’e iyi bir cevap oldu.
Elimde 2 şemsiye olmasına rağmen, ikimiz de ıslandık.
Garip bir deneyim yaşıyorum ben de.
“Hastalanacaksın ama?”
“Sen hastalanmayacak mısın sanki.”
“Sorun değil. Hatta hafif hastalansam iyi bile olabilir.”
Demek öyle. Yağmurda ıslanırsa, hastalanır tabii.
“O zaman ben de sana katılayım.”
Cevabım kafasını karıştıracaktır. ‘Hadi beraber ıslanalım, hastalanım’ diyecek hali yok sonuçta.
“Olmaz, Ayanokouji-kun. Yurda dön, zaten şemsiyen de var.”
“Artık pek faydası olacağını sanmıyorum ama.”
Tüm vücudum ıslandı. Su bidonuna döndüm…
“Oh…öyle şey olur mu?!”
“Kusura bakma.”
Ichinose gitmek istemezse, ben de kalacağım. Ichinose tehdidimi anlamış gibiydi.
“…peki, peki. Hadi gidelim.”
“O zaman-’
Tam şemsiyeyi uzatıyordum ki–
“Zaten ıslandık, şemsiyenin ne anlamı kaldı ki!”
“Haha, o da doğru.”
Yurda dönmek 1-2 dakikamızı alırdı. Kullansak da pek manası olmaz.
Yağmurda ıslana ıslana, yürüdük.
Ben sessizce ilerlerken, Ichinose iç çekti.
“Ahh, sürekli sana zayıf yanlarımı gösterir oldum… çok kötü bir durum…”
“Zayıf yanların mı? Eh, doğru.”
Bir süre önce Sakayanagi’nin tuzağına düştüğünde de, Ichinose kendisinden geçmişti.
“Insanların önünde daha kararlı ve başarılı görünmek istiyordum… neden böyle oluyor anlamıyorum?”
“İnsanlar güvendikleri kişilere, zayıf yanlarını gösterirler. En azından benim düşüncem böyle.”
…nefret ettiğin kişilere açık vermek istemez insan: Yalandan dahi olsa, güçlü görünmek ister. Ancak yalnız olduklarında kendilerini salar, normal hallerine dönerler.
“Saçmalıyorum demi… boş ver söylediklerimi, unut gitsin.”
“Yok… haklı olduğunu düşünüyorum. Güvenilir birisisin. Bu yüzden sürekli şikayetlerimi dinletiyorum sana… ama ne zaman depresif olsam yanımda oluyorsun…. bu garip geliyor?”
“Eh, tesadüf işte.”
“Çok özür dilerim.”
“Özre ne gerek var. Hem kötü olduğunu düşünmüyorum. Başkaları duysa bunu, sinirlenirdi.”
Ichinose bu okulda epey popüler bir kız olduğu için, başka çocuklar duysa kıskanır, öfkelenirdi.
“Sorun değil, istediğin kadar dertlerini anlatabilirsin.”
“Şey──”
Gerilerek Ichinose, kafasını bir sağa bir sola salladı.
“Yok… ben zayıf yanlarımı göstermekten yana hoşnut değilim. Kendimi kötü hissediyorum. ”
Hava gittikçe ısınsa da, hala derece olarak düşüktü.
Bu bardaktan boşalan yağmurun altında, yurda dönebildik.
Lobiye geldiğimizde, Ichinose duraksadı.
“Önden sen çık, Ayanokouji-kun.”
“O da ne demek, Ichinose?”
“Biraz daha dışarda kalmak istiyorum… sen çık.”
Ichinose yurda geçmeyi yine reddetti. Bu sefer epey istekliydi.
“Odana çık, dinlen bence epey ıslandın.”
Bir süre yağmur altında ıslanınca, düşüncelerinde az çok değişim olmuştur.
Zaten yağmur, bir dikkat dağıtma aracıydı. Sorunu çözmüyordu.
Ichinose’n direncini kırmak istiyorum.
“Hiç çıkasım yok… en azından şimdi çıkmak istemiyorum.”
“Öyle mi? Ben de seninle kalayım o zaman.”
Ichinose, benim de direnmeme karşı şaşırıp kafası karıştı.
“Odamda tek kalıp depresif olmak istemiyorum… o yüzden çıkmak istemiyorum.”
Ichinose, yağmurda ıslansaydık da yurda dönmeyecekti demek. O zaman farklı bir taktik yapayım.
“O zaman benim odama gel?”
“Eh?”
Beklenmedik teklifime karşılık, Ichinose gözlerimin içine baktı.
“Konuşacak birisi olursa, depresif olmazsın.”
“Ama… sırılsıklam oldum…”
“Eh, ben de farksız değilim. Çıkmak istemezsen, ben de seninle bekleyeceğim. Ta ki sen odana çıkana kadar.”
“Çok inatçı çıktın.”
“Olabilir.”
Yurdun lobisinde kimse yoktu. Şanslıydık. Asansöre binip odama, 4.kata çıktık.
“Hadi, geç içeri.”
“Emin misin?”
“Evet.”
“…pardon, sağ ol.”
Ichinose’i odama aldım, oturmasını söyledim.
Yerde oturması anca, daha çok üşütmesine sebep olur. Dahası, ıslak kıyafetlerle de olacak iş değil.
Klimanın ısıtıcı kısmını çalıştırdım ki Ichinose daha çok üşümesin.
Ardından çekmeceden bir havlu çıkartıp ona uzattım.
“Şimdi konuşalım mı?”
“Konuşmak… derken?”
“Endişeni, ne düşündüğünü… seni bu hale getiren her şeyi. ”
“Ama… ama… olmaz ki!”
Ichinose kafası karışık bir halde reddetti.
“Son günlerde sana çok yük oldum, Ayanokouji-kun. Herkesten çok yardımcı oldun bana… bunu da anlatırsam…. olmaz, olmaz, söyleyemem bile..”
Ichinose Homani zayıf bir kızdı. Buna rağmen, liderliği elden bırakmıyordu.
Liderliği taşıyacak güce sahipti.
Bu tavırlarıyla, sınıfına bana güvenebilirsiniz diyordu. Lider olduğunu belli ediyordu.
Bir liderin göstermesi gereken bir yetenekti bu.
“Ayanokouji-san, beni iyi anlıyorsun.”
“Evet, durumunun farkındayım. Fakat sadece senin durumundan haberdarım, B sınıfı lideri olarak durumundan, endişelerinden haberdar değilim.”
“Bu kadar ileri gidiyorsun yani…”
Ichinose yüzünü havluyla kapatıp dürüstçe cevap veremedi. Halini anlamamı istemiyor galiba.
“Bana güvenmiyor musun?”
“Eh?”
Ichinose’n hala yüzü kapalıydı.
“Eğer güvenmiyorsan, konuşmaya kendini zorlama. Zaten zorlayarak dinletmek hata.”
“Yok… ondan değil. Şuan belki de sana herkesten çok güveniyorumdur, Ayanokouji-kun.…”
Doğru mu söylüyor bilememem ama önemli de değil.
Gerçek fikri ne olursa olsun, benim kuracağım cümle değişmeyecek.
“Bunu duymak bi şeref ama bu kadar kolay nasıl söyleyebiliyorsun? Belki senin açıklarından yararlanıyorumdur. Hem söylentiden öteye gitmiyor ama… Sakayanagi’ye de geçmişinden bahsettin… değil mi?”
Bu olay, hala aklındadır diye düşünüyorum.
Ortaokulda işlediği suç, nasıl sır gibi sakladığı falan.
Kız kardeşi için hırsızlık yapsa da, A sınıfından Sakayanagi’ye, yani düşmanına, bu sırrını anlatmıştı.
Bu konuyu dile getirmesi bile zorken, yakın arkadaşına falan değil düşmanına anlatmış. Manipüle edilmiş olabilir tabii de..
İyi birisi için bile, bu biraz fazla.
“Karşı tarafla aranızdaki ilişki net değilken, sırlarını açıklamazsın, değil mi.”
Tabii, eylemlerinin arkasında bir neden varsa; işin rengi değişir.
Fakat, Ichinose’n yaptığı manasızdı.
Hatta, pişman olacağını bile bile anlatmıştı.
“Yine aynısı olursa, ne yapacaksın?”
“Eh, tekrar yaşansın istemem.”
Ichinose ıslak kahküllerine dokundu.
“Güzel. Durumunun daha çok farkına vardığına göre, konuyu daha fazla uzatmayacağım.”
“Ah, yok. Ben… aynı sebeplerden dolayı tekrar sorun yaşamam. Ayanokouji-kun, zaten sen farklısın.”
“Ben sınıf arkadaşın değilim. Başka sınıftanım ve düşmanınım.. bu değişmeyecek, değil mi?”
“Ben o cümleyi kolay kolay kurmam.”
“Sen söylemek istemesen de gerçek değişmiyor.”
“…Ama…”
Kabullenemeyen Ichinose, cümlesini tekrar kurdu.
“İttifak yapmasak da seninle…. güvenilir birisin.”
Böylece ‘düşman’ dememiş oldu.
Suyun altını yakmıştım. Kaynama sesini duydum.
“Sade ile sütlü kahve, bir de sıcak çikolata var.”
“O zaman, sıcak çikolata alayım.”
Ichinose gülümseyerek talep etti. Ben de sıcak çikolata poşetini bardağa boşalttım.
Sıcak içecek, içini ısıtacaktır.
Yağmur dinmeye başladı, bulutların ardından güneş belirdi.
Ichinose hafifçe gülümseyerek dışarıyı seyrettikten sonra bana döndü.
Ichinose yavaşça içini dökmeye başladı.
“B sınıfına girip arkadaşlarımla tanışınca, kazanacağımıza emindim. Bazıları çok kibirli olduğumu düşünse de, sınıf arkadaşlarımın çok iyi olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncem hiç değişmedi.”
Ichinose doğrularcasına konuştu.
“Fakat, en büyük sorun lider olmam oldu. Eğer daha iyi hamleler yapmış olsaydım, B sınıfının daha çok puanı olurdu.”
“Yanlış düşünüyorsun bence. Hep olağanüstü birisi olarak gördüm seni.”
Kafasını sağa sola sallayarak, iltifatımı reddetti.
“Bugün Horikita-san ile konuştuktan sonra, bir yıl boyunca ne kadar geliştiğini gördüm. Sakayanagi-san ile Ryuuen-kun da öyle. Her sınıfın lideri kendisini geliştirdi.”
Diğerlerinin aksine, Ichinose kendi gelişimini göremiyordu.
Bu garip histen dolayı, da kendine olan güvenini kaybetmiş demek.
Kendisini ve öz güvenini kaybettiğini hissederken, bir de diğer liderlerden geride kalmışlığı tadıyordu.
“Gelecekte…başarılı olur muyum dersin?”
“Gelecekte başarılı olmak…ha?”
“Düşüncelerini duymak istiyorum… dürüstçe cevap verebilir misin?”
“İstiyorsan, evet”
Cevabım doğru olmak zorunda değildi. Fakat, Ichinose bir cevap istiyordu.
Net bir şekilde cevap verebileceğim bir şey de değil.
Gelecek henüz belli değil, bir sürü ihtimal var.
Ve Ichinose kolayca pes eden birisi değil..
“Yakında 10.sınıf olacağız. Yeni bir dönem başlayacak..”
“Evet…”
“Yıl boyunca, sınıf arkadaşlarınla beraber ne olursa olsun mücadele vermek zorunda kalacaksın. Bu süreçte, üzülüp sevinebilir, zorluk çekebilirsin. Fakat hiçbir şey seni yıldırıp, durdurmasın..”
Ichinose Honami, B sınıfının lideri olarak tüm potansiyelini kullanmıştı.
Ichinose Honami, B sınıfının lideri olarak, şimdiye kadar devam ettirdiği bu liderliğini devam ettirmeliydi.
Arkadaşlarına güvenip sonuna kadar mücadele etmeli. Elindeki tek seçeneği bu olmakla birlikte, B sınıfının kullanabileceği tek silah da buydu.
“..acaba…bir yıl sonra… nasıl düşünürüm?…”
Bir yıl sonrasını düşünüyor şimdiden. Huzursuz herhalde.
“Bir yıl sonra… bana diyeceklerinden yana endişeliyim….”
Bu okulda, B sınıfı ile başlamak hiç fena değildi. Ichinose, bir yıl boyunca arkadaşlarıyla bu pozisyonu korumuştu.
Arkadaşlarıyla beraber, güzel ilerliyorlardı ama….
Dikkatli olmadıkları bir anda, sınıflar arasındaki fark epey kapandı.
Yumurta kapıya dayanınca, Ichinose’in gözlerinin önünde yenilgi belirdi.
“Ben-”
“Cevap olarak kabul etmesi zor farkındayım.”
Ichinose bakışlarını çevirdi. İlerde yeneceğine dair olumlu bir cevap veremedim.
Daha doğrusu, cevaplamaya bile gerek yoktu.
Şuanki duruma göre, sınıflar arasındaki büyük farklar, mücadeleleri tetikliyordu.
Şuanki listeyi inceleyince, gelecek yıl baltayı taşa vuracak sınıf B olacaktı.
Sınıfı bir yıl içinde çok puan kaybettiği için, Ichinose huzursuzdu.
Soğuktan değil de, içinde yaşadığı korkudan titriyor, üşüyordu.
“Ne yapabilirim… ne yapmalıyım…”
Çok güçsüzdü şuan. Ichinose, bu halini kimseye göstermek istemezdi.
Özellikle de sınıf arkadaşlarına, hiç.
Bana içini döken Ichinose’e birkaç tatlı söz söylemek çocuk oyuncağıydı. Birkaç nazik ve tatlı sözle, kalbine giden yolu açabilirim.
Şuan ıslak kıyafetinden tenine dokunmam bile mümkün.
Yanına yaklaşıp tepkisine baktım. Hemen kafasını kaldırıp bana baktı.
Ichinose’in yanına geçip oturdum. Duruşumu koruyarak bakışlarında boğuldum. Bakışlarında bir kaçış isteği vardı.
“A-Ayanokouji-kun…?”
Sağ elimi uzatıp Ichinose’in ıslak saçına hafifçe dokundum, ardından hafifçe yanağını sıktım.
Başta soğuk ve yumuşak bir his varken, parmak uçlarıma hızlıca sıcak vurdu.
Ardından baş parmağımı yavaşça hareket ettirip dudağını okşadım.
Böylece, vücudunun titremesi ile dudaklarının titreyişi geçti.
Normal şartlarda bu tarz eylemleri kimse hoş karşılamaz, kaçıp giderdi. Fakat, Ichinose kaçmadı.
“Çok garip… çok gizemli birisin… Ayanokouji-kun…”
“Olabilir.”
Bu konuyu kapatıp Ichinose’e diktim bakışlarımı.
“Eee, Ichinose. Gelecek yıl bugün görüşmeye ne dersin?”
“…Nasıl?”
Nemli gözleriyle bana bakarken, dokunuşlarımdan kaçınmaya çalışmadı.
“Gelecek yıl yine görüşelim diyorum. Sadece ikimiz, gelecek yıl bugün.”
Biraz ilan-ı aşka döndü sanki ama burada bitecek şimdi.
Nazikçe Ichinose’in yanağından elimi çekip ayağa kalkarak Ichinose ile arama mesafe koydum.
“Önümüzdeki yıl, kafan karışmasın, yaşanmamış belirsizliklere takılma ve ilerlemeye devam et. Gelecek yıl yine konuşalım. Olur mu?”
“Şey…”
Biraz tereddüt etti.
“Peki ya… o zaman bizim sınıf….”
“Önemli değil. Ben sadece bir yıl sonraki Ichinose ile görüşmek istiyorum.”
Ichinose gözlerini kapatıp başını salladı.
“Az önce söylemek istediğimi o zaman söyleyeceğim. Anlaştık mı.”
“Tamam. Sağ ol… Ayanokouji-kun.”
Gözlerine kan geldi, canlandı birden.
“Ben de sana söz veriyorum. Tüm gücümle savaşacağım ve A sınıfını bu yıl alt edeceğim.”
Ichinose güzelce gülümsedi.
Bir yıl sonrasına sözleştik.
İkimizde bu okulda kalırsak, sözümüzü gerçekleştirebiliriz.
Ichinose Honami önderliğindeki B sınıfı….
Ilerde onlara ne olur acaba?
Onlar hakkında çok olumsuz fikrim olsa da, gelecek belli değil ki. Her şey olabilir.
Bu yıl olur da yere düşerse şayet, onu bitiren kişi ben olacağım.
✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩