Elitler Sınıfı - Cilt 11.5 - Bölüm 22 -Küçük Kurbağa
Cilt 11.5 – Bölüm 22 -Küçük Kurbağa
Keyaki AVM’ye tek geldiğim bir gündeyim.
Bahar tatili bitti bitecek ve yeni dönem başlamak üzere. Üstüme başıma yeni bir şeyler alayım, ihtiyaçlarımı karşılayayım diye avm’ye geldim.
Tabii, amacım buydu ama… bir anda durum değişti.
Anormal bir şey yaşadım.
Önce arkamda biri beni takip ediyor gibi hissederken, önümden bir atak geldi.
“Biraz konuşalım mı?”
Ne alsam diye geldiğim avm’de, dört yetişkine denk gelip bir anda sohbet etmeye başladım.
Üçü inşaat işçisi gibi giyinmişler, ellerinde pano vardı. Kişi Tsukishiro ise, üzerinde bir takımla beni alkışlayarak karşıladı.
Onu görünce durdum, Tsukishiro da arkasındaki 3 kişiye baktı.
“İşi konuştuğumuz gibi halledin.”
Tsukishiro onlara talimat verdikten sonra yanımızdan uzaklaştılar.
“Ayanokouji-kun, herkes gibi tatilin tadını çıkartıyorsun maşallah.”
Benimle daha dikkatli konuşur sanıyordum ama yanılmışım. İğneleyici konuşmasına devam ediyor.
“Benimle konuşmak istediğiniz bir konu mu vardı, Tsukishiro Bey?”
“Oho. Demek hoş karşılanmıyorum.”
Sanki bilmiyormuş gibi davranan Tsukishiro, hafif yüksek sesle söylendi. Etraftan geçen kimsenin duyacağı kadar yüksek sesle söylemedi ama kasıtlı yaptığına kalıbımı basarım.
“Müdür vekili ile sohbet ederek gereksiz dikkat çekmek istemem. Hem benim gibi güçsüz öğrencilerin varlığıyla yokluğu bir olmalı.”
Niyeti neymiş bir an evvel öğrenmem lazım.
Zaten arkamdan beni takip eden Matsushita-san’ın da derdi neymiş öğrenmem ve çözmem gerekiyor.
“Tekrar soruyorum, bana laf atmaktaki amacınız nedir?”
Takip mesafesinden bizi duyması mümkün değil ama dikkat çekmeye de razı değilim.
“Ne zaman istersem o zaman bilgi veririm sana. Sen de bana katlanacaksın artık?”
Tsukishiro’nun duygularımı önemsemesi imkansız.
Kalabalığın içinde konuşarak dikkat çekmeye çalıştığını düşünmek daha mantıklı geliyor şuan kulağa.
“Peki. Nası isterseniz.”
“O zaman havadan sudan konuşmakla başlayalım.”
Alkış.
Tsukishiro bir alkış tutup enerjisini topladı. Ardından da hemencecik gözlerini kısarak bana ters ters baktı.
Tepkimi görmek için yaptıysa, fazla yüzeysel.
Bu kadar basiy oyunlarla, etkilenir miyim ben?
“Ah, şaka yapıyorum, şaka. İşim olduğu için hemen sadede geleyim.”
Tsukishiro hamlelerini açık oynuyordu. Beni kışkırtmaya çalışması da bariz belliydi.
Fakat söylemek istedikleri var gibi. Okuldayız, ben öğrenciyim o burada yetkili bir öğretmen. Bu şartları değiştiremez.
Öğrenci olduğum sürece ona baş kaldıramam. Göstermek istediği buydu galiba.
“Şöyle yapalım? Tatil bitimin babanın yanına dön, buradaki son günlerin olsun.”
Tsukishiro nerede konuştuğumuzu umursamadan, bu derin konuya giriş yaptı.
Zaten sohbet duyulsa dahi, ona bir zararı olmazdı.
Belki bana bir zararı olur ama ona olmazdı.
Bu arada——
“Beni görmezden gelip gitmek isteyebilirsin ama tavsiye etmem. Burada yetki sahibi olan benim. Bana karşı herhangi bi sert tavrında, sana nazik olmayacağımı bilmelisin.”
Sanki düşüncelerimi okumuş gibi, Tsukishiro yanıt vererek gülümsedi.
“Maalesef bu okuldan kendi isteğimle ayrılmak istemiyorum.”
“Beyaz odaya dönmekten bu kadar mı nefret ediyorsun?”
“Bu okuldaki hayatımı seviyorum. Buradan sıradan bir öğrenci olarak mezun olmak istiyorum. Tavırlarımın sebebi budur.”
“Bu okul hiç fena değil. Devletin verdiği destekle avm bile var içinde. Her yıl milyonlarca yen harcanıyor, tabiri caizse bu okul para yakıyor. Halkın bir kısmı da salak. Onca paranın bu okuldaki eğitim için harcandığını duyup gıkını çıkartmıyor.”
Tsukishiro of çekip başını sağa sola sallayarak Keyaki avm’ye bakındı.
“Sırf bu yüzden, bir sürü işim çıkıyor. Okulun müdürü de oldum. Sürekli meşgul ediyorlar beni. ”
Tsukishiro başarılı bir başkan olmak için görünürde elinden geleni yapmak zorunda kalıyordu.
“Ah bu konudan önce— seni takip eden arkadaşının adı Matsushita Chiaki idi değil mi?”
Tsukishiro bakışlarını bana kitleyerek söylendi.
“Az önce onu duvarın arkasında gördüm. Çok popülersin ha..”
Tsukishiro sadece bana değil, etrafına da odaklanıyormuş demek. Çalışanlarla konuşurken, etrafta olan bitene de dikkat kesiliyormuş…
“Sınıf arkadaşlarımın adını ezberlemenizi beklemiyordum.”
“Sınıf arkadaşın olduğu için, pek önemli sayılmaz.”
Bana saldırı şekliyle, beni sarsmaya çalışıyordu.
“Mental aritmetikteki başarından dolayı peşindedir, kesin. Sıradan bir öğrenci olmak istiyordun ama işleri zorlaştırmaya başladın.”
Okuldan nefret edeyim diye çaba harcıyor gibi geldi.
“Kaldırabilirim bu kadarını. Hem sizin de saldırılarınız bu seviyede kalırsa, çantada keklik.”
“Açıkçası, ne yaptığın umrumda değil. Beni üzen şey, burada boş işlerle vakit kaybediyor olmam. ”
“O zaman, pılınızı pırtınızı toplayıp gidin? Kimse sizi zorlamıyor.”
“Baban izin vermiyor ki. Ona itaatsizlik edeyim de, bu sektörde pinimi çeksin mi? Ben de başarılı olmak istiyorum.”
Tsukishiro sohbeti değiştirmeden devam etti.
“Bana öyle şaşkın şaşkın bakma. Neden bunu yaptığımı merak ediyordun, öğrendin işte?”
“Eh, doğru.”
“Beyaz odadaki başarını gördüm. Sıradışı bir çocuksun. Daha 16 yaşında olmana rağmen, yeteneklerin çok üst seviyede. Ne zekanda, ne yeteneklerinde ne de düşünce tarzında yetişkinler seninle aynı seviyede. Hepsinden üstünsün.”
Tsukishiro nazik bir gülümseme takınarak yanıma yaklaştı.
“Bir yılı el bebek gül bebek geçirdin. Pes et artık? Şimdi pes etmek, verebileceğin en doğru karar olur.”
Bir yıllık hatıralarımla beyaz odaya dönmemi söylüyor.
“Ben de hala çocuğum işte. Kolay kolay pes edemiyorum.”
“Heh, benden kaçabileceğini mi sanıyorsun?”
“En azından sonuna kadar direnmek istiyorum.”
“Hani derler ya, insan sınırlarını bilmeli diye. Sen bilmiyorsun işte. Kendini üstün görüp direniyorsun. Sana bir şans veriyorum ve değerlendirmiyorsun. Cık cık.”
Tsukishiro kollarını hafifçe açtı.
“Bu okulda durum nasıl bilmiyorum ama 1 numara olmadığına adım gibi eminim. Beyaz oda öğrencileri arasında, seninle eşit, hatta senden daha yetenekli öğrenciler var. Sende bu toplu üretimin bir parçasısın. En azından bunun farkında olman gerekirdi.”
“Madem benden çok var, onlarla ilgilenebilirsiniz. Bana ne gerek var?”
“O adamın oğlu olmasaydın, gerek yoktu tabii. Baban, seni bir üst seviyeye taşımak istiyor. Soğuk biri gibi görünebilir ama o senin baban. O topluluğa yön verecek, model olacak kişi olduğun konusunda çok ısrarcı. ”
Tsukishiro o adam hakkındaki hoşnutsuzluğunu saklamadı. Gücünü ve pozisyonunu bana göstermek için yakındı.
“Beyaz odanın varlığı hakkında ne düşünüyorsunuz peki, müdür bey?”
“Ne mi düşünüyorum?”
“Beyaz odanın varlığı gerekli mi sizce?”
Diz çöküp af dilemeyeceğime göre, biraz düşüncesini öğrenmeye çalışayım.
“Cevap vermeyeceğim.”
“Belki cevabınızı duyarsam, fikrim değişebilir.”
“Kendi fikrimden bahsediyoruz? Eh, fikrini değiştirebilecekse, söylemesi kolay.”
Yalan söyleme ihtimalimi bile bile, Tsukishiro cevap vermeye niyetlendi.
“O enstitüden bahsedeceksek, tarihini de bilmek lazım. Beyaz odanın 20 yıl önce kurulduğunu biliyor muydun?”
“Evet. Ben 4.kuşaktanım.”
“Evet. Bildiğin üzere, beyaz oda ilk kuşaktan başlayıp yeni jenerasyonlar yıllık eklenerek başladı. Her jenerasyonun eğitimi farklı liderler eşliğinde, farklı eğitimlerle sürdürüldü. Hangi grubun en etkili eğitim aldığı belirleniyordu. Geçen yılki kapanmadan dolayı, sadece 19 kuşak yetiştirildi ama….. beyaz oda sisteminde yüzlerce öğrenci eğitim aldı.”
Farklı kuşaklardaki öğrenciler birbirini görmemiştir. Aynı enstitüde olmalarına rağmen, kimsenin ne adını ne görüntüsünü biliyorlardı.
“Beyaz oda konusunda epey bilgilisiniz.”
“Az biliyorum, az.”
Tsukishiro, babamın yakınlarından biriydi. Bu bilgileri, bu gerçeği doğrular nitelikteydi.
Ben anlayabileyim diye bunu söylemiştir zaten.
Bazen babamla bağı güçlü olmayan, alakasız birisiymiş gibi görünüyordu. Fakat daha dikkatli baktığınızda, önemli bir varlık olduğunu anlamak mümkün.
Duruma göre kendisini değiştiriyordu. Bu halinden dolayı da, ona bu görevi, casusluk görevini, vermiştir.
“Her öğrenci belirli bir seviyeye kadar gelişebiliyor. Fakat o seviyeyi aşmak hiç mümkün olmadı. 20 yıllık bu enstitüde, hedef seviyeye çıkabilen hiç olmamıştı. Tabii, sen hariç ah, bir de 2 yıl öncesine kadar.”
Acaba beyaz odaya ne kadar çok yatırım yapılıyor?
Birkaç milyon yenin yeterli olacağını hiç sanmıyorum.
Demek hedefe ulaşabilen tek kişi bendim. Bu projenin israf olduğunu düşünmeden edemiyorum şuan.
“Yetenekli çıkanlara ne oldu peki? O çocuklar nerede?”
Bilmediğim konu…
Kendi kuşağımdan ayrılanların başına ne geldiğini bile bilmiyorum.
Tsukishiro başta biraz şaşırdı ama hemen durumumu anladı.
“Eh, doğru. Sen nerden bileceksin ki enstitüden giden öğrencilerin ne yaptığını. O çocuklar başarılı olup topluma faydalı olsaydı—— çok güzel olurdu. Fakat ayrılan öğrencilerin çoğu sorunlu kişilere döndüler. Kendilerine faydaları yok. Çevreye ayak uyduramayacaklardır. Mental olarak ağır yara aldılar.”
Tsukishiro umutsuz bakışlar atarak devam etti:
“Doğumdan başlayarak tam bir eğitim almak.. bu başarı sağlanırsa, Japonya dünyada çok büyük bir gelişim gerçekleştirmiş olacak. Fakat, hayal edildiği kadar hiçbir şey kolay değil. Çeşitli gizemli faktörler devreye girince, herkesin gelişimi değişik oluyor; farklı ilerliyor. Herkese aynı tekniklerle eğitim verip aynı şekilde gelişmesini beklemek imkansız. Fakat gözle görülür gelişmeler elde ettik. 5. ve 6. kuşaktan örnekler vereyim sana. Sonuna kadar direnenler arasında, yüksek potansiyele sahip öğrencilerimiz var. Geriye, sistemi mükemmelleştirmek kaldı. Beyaz oda gelecekte vazgeçilmez bir enstitü olacak. Babanın planı hem çok salakça——hem de çok korkutucu.”
Tsukishiro dolaylı yoldan lafı evirip çevirip sadede geldi.
“Uzun lafın kısası, beyaz odanın aptalca ve ürkütücü olduğunu düşünüyorum. ”
“Bu uzun konuşmanızdan dolayı teşekkür ederim. Bir şeyler öğrenebildim.”
“Şeytani 4. kuşak… ağır eğitim şartlarından dolayı tüm öğrenciler döküldü. Geriye final eğitimini çok rahat geçen tek bir kişi kaldı. Seni değerli bir örnek olarak görüyorum ben de. O harika başarını taçlandırmak adına, evine geri dönmen gerekiyor.”
Tsukishiro telefonunu çıkartıp bana uzattı.
“Babanı ara ve okuldan ayrılmak istediğini söyle. Kendi gururunu korumak için en iyi yol bu. Ayrıca babanın sevgisine de değer birisi olduğunu göstermiş olacaksın. ”
“Tsukishiro Bey, gerçekleri tüm çıplaklığıyla söylediniz. ”
Beyaz oda ve benim hakkımda doğruları söyledi.
Tsukishiro gülümseyerek cevapladı.
“Tsukishiro bey, demir bir maskenin arkasına gizlenerek duygularınızı sakladığınızı düşünüyorum. Fakat bugünkü sohbetimizde bu maskenizi çıkarttığınıza şahit oldum.”
Kendi izlenimini duruma göre değiştirerek, sohbete göre değiştirerek, insanların aklıyla oynuyor.
Sözleri güvenilir değil, yalan doluydu.
O adamın seviyesindeyken, gerçekle yalanı karıştırmaya gerek bile yoktu.
Siyaha beyaz demekle, beyaza siyah demek onun için çok kolaydı.
Bir nevi; Söyledikleri yalandan öteye geçmese dahi, gerçekmiş gibi lanse ediyordu.
“Demek senin güvenini kazanmanın yolu yok.”
“Kusura bakmayın ama evet yok.”
“Aman aman…”
“Tsukishiro bey, vazgeçseniz? Beni okuldan attırmayı başaramazsanız, babamın güvenini kaybedeceksiniz. Biraz azarlanırsınız, olur biter. Aksi halde aşağılanacaksınız. ”
“Endişene hiç gerek yok. Çünkü başarılı olacağım.”
Neyi gerçek söylüyor neyi yalan bilemiyorum ama Tsukishiro kurnazca gülümsedi.
“Hem yetişkin olduğum için, anlık başarısızlıklar beni bozmaz. Istersen beni okuldan attır. Başka bir göreve verilirim. Aşağılanmak, başarısızlığa uğramak, koymaz bana.”
“Babamdan korktuğunuz için yardımcı oluyorken, başarısızlıktan korkmuyorum diyorsunuz. Acaba hangi söyledikleriniz doğru?”
“Evet, hangisi doğru acaba?”
Tsukishiro alanında başarılı olmak, kariyerinde zirvede olmak için çalışıyordu.
Bu sebeple de, yüzüne taktığı demir maskesi, tahmin ettiğimden daha güçlüydü.
O adam buraya gönderdiğine göre, güçsüz ve aceleci davranan birisi olma ihtimali sıfır. Bundan eminim.
“Kabullenemiyorsan, boş ver. Savaşırız.”
“Peki.”
Tsukishiro sohbetimizden hoşnut olup aramıza mesafe açtı.
“Ben gideyim artık. Çalışanları bekletmek olmaz.”
Az önceki işçileri kast ediyor galiba.
“ Madem kendin okuldan rızanla ayrılmak istemiyorsun, bugünden itibaren okul hayatın daha zor geçecek. Bunun bilincinde ol.”
“Huzurlu bir yaşam sürmek istiyorum ama madem başka çarem yok. Ben de daha dikkatli olacağım.”
Tsukishiro gülümseyip gitmeden önce son teklifini sundu.
“Hangisinin senin için avantajlı olacağına dair bir oyun oynayalım ister misin?”
“Oyun mu?”
“Yeni dönem başladığında, beyaz odadan birisini bu okula getiriyorum.”
Tam ne diyecek acaba derken ağzından beklenmedik sözler döküldü.
“Beni haberdar etmenize ne demeli peki?”
“Zaten bu ihtimali sen çoktan düşünmüşsündür. Ona son bir görev verdik. Eğer onun kim olduğunu bulabilirsen, onu attıracağım.”
Kendi vermem gereken bi karar değildi bu.
Tsukishiro’nın söylediklerini ezberime aldım, inanıp inanmamayı sonraya bırakacağım.
“Bana inanmıyorsun herhalde. Sence buraya 4-5 kişi getirebilir miyim? Eğer daha fazlasını düşünüyorsan, okulun kuralları bu kadar gevşek değil. Kafanı boşa yorma.”
“İster bir kişi de, ister 100. Yine inanmam.”
Daha çok kişi göndermek isteselerdi, o adam istediği kadar gönderirdi. En azından bundan eminim.
“Olabilir.”
“Fakat bu oyununuzda nasıl kazanacağım?”
“Önümüzdeki yıl 160 yeni öğrenci gelecek. Nisan sonuna kadar beyaz odadan gelen öğrenciyi bulabilirsen, pes edeceğim. Buna ne dersin? Kuralları bu şart ile çiğneyeceğim, nasıl ama?”
Doğru olsaydı, kuralları çiğnemek için istisna yaptığına inanırdınız.
Tsukishiro giderse, yüküm azalır.
“Size inanmam mümkün değil.”
“Şüpheden zarar gelmez.”
Zihinsel yorgunluğu görmezden gelirsek, şüpheden zarar gelmez tabii.
Meydan okumasını kabul etmemin bana da zararı yok.
“Peki. Oyununuza dahil oluyorum ve sözlerinize şimdilik güveniyorum. Beyaz oda öğrencisine epey güveniyor gibisiniz ama benimde güvendiğim bir konu var.”
“Eh? Ne konusu?”
“Kuyudaki kurbağa denizin ne kadar derin olduğunu bilmez; gökyüzünün ne kadar geniş olduğunu bilir.” [Ç.N: japon atasözü imiş]
“Yani…. o küçük dünyan, beyaz odada, çok zaman geçirdiğinden dolayı, orayı herkesten daha iyi bilirim mi diyorsun?”
Beyaz odadaki aldığım eğitimden dolayı, bu sarsılmaz güvene sahibim.
Ne kadar çok öğrenciye eğitim verilirse verilsin, bu seviyeye ulaşamazlar.
Ister 3. kuşaktan olsun, ister 5. kuşaktan. Bu değişmez.
Bakışlarıyla beni süzen Tsukishiro’ya tekrar cevap verdim:
“Bu dünyada benden yetenekli insanlar olduğuna eminim. Dünyada 7 milyardan fazla insan yaşıyor. Fakat beyaz odadaki durum tamamen farklı.”
O dünyada benden daha iyisi yok.
Bu güvenle cevabımı verdim.
“Bu gözlerindeki bakış– aynı babanın bakışları. Bu korkunç gözlerinde karanlığın derinliği gözüküyor. Beyaz odadaki kimsenin taklit edemeyeceği tek şey, bu bakışlarındaki derinlik.”
Bu sohbeti devam ettirmenin manası olmadığını düşünen Tsukishiro arkasını dönüp gitti.
Onun gidişinden sonra ben de Keyaki avm’yi biraz turladım.
Bu konuşmayı bir kenara bırakmak en iyisi. Şuan beni gizlice takip eden Matsushita’ya odaklanayım.
Onu görmezden gelebilirdim ama müdür bey ile olan görüşmemi yayabilir diye, bu işi es geçmeyeceğim.
Matsushita’nın arkamdan gelmeye devam ettiğinden emin olunca, bir fırsat aramaya koyuldum.
Neden beni takip ediyor, önce bunu bir öğreneyim.
Küçük bir ihtimal de olsa, Tsukishiro’ya bilgi aktarıyor olabilir.
Başından beri mi peşimdeydi, yoksa sonradan mı peşime düştü emin değilim.
Eğer bu takibinin arkasında başka sebepler varsa, hemen müdahale edip çözmeliyim.
✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩
herkese mutlu ve sağlıklı bir 2022 yılı diliyorum. <3