Elitler Sınıfı - Cilt 11 - Bölüm 8 - Hediye
Cilt 11 – Bölüm 8 – Hediye
“…işte böyle. Her şeyi anlattım galiba.”
10 dakikadan kısa bir süreden Kei’den edinmem gereken bilgiyi edindim.
“Hey. Not almayacak mısın? Tekrar anlat dersen, ağzımı bıçak açmaz söyleyeyim baştan?”
“Gerek yok zaten.”
“Ağzımdan çıkan her kelimeyi ezberledim deme sakın?”
“Öyle denebilir.”
“Vay anam vay. Sen neymişsin be.”
Kei beni övmesine övdü ama sanki inanmamış gibiydi.
“Neyse. Bu sefer rakibimiz A değil mi? Senin için epey zor olacak herhalde?”
“Yarışacak kişi ben değilim ki. Bu sana ve sınıfa bağlı. Kumandan olarak oyunlara müdahale edebileceğim, oyunların kaderini değiştirebileceğim anlamına gelmiyor. Asıl benim sana sormam gerekiyor, bu sınavın üstesinden gelebilir misin diye?”
“B-ben mi? Bilmem…”
Tam bir şey söyleyecek gibiydi, boğazı düğümlendi. Yutkunup:
“…sınava katılmamam için özel çaba harcayamaz mısın?”
“Buna karar verecek kişi ben değilim ki. A sınıfının seçeceği etkinlikleri düşünürsek, belki 2 kez bile katılmak zorunda kalabilirsin.”
“Hayır, hayır, hayır. Olmaz. Ben ne başarılıyım ne de atletik! İstemiyorum yarışmak!”
Zorla sınava dahil edilmek istemediğini belirleterek başını bir sağa bir sola salladı.
“Kiyotaka, sen Sakayanagi-san’ı alt edersin, sen yaparsın!”
Eliyle alkış tutarak bana parıldayan gözlerle baktı. Herhangi bir kötü sonucu engellemek adına yarışmalara katılmak istemediği gibi, bana gaz vermeye çalıştı.
Kei bile ne kadar yetenekli olduğumu bilmiyor, ha.
“Zaten kimse A sınıfını yenmeni beklemiyor. Hem bu işlerini daha çok kolaylaştıracaktır.. haksız mıyım?”
“Evet, doğrudur.”
Karşı tarafın sizden beklentisinin olmaması işleri cidden daha çok kolaylaştırıyor.
“Eee… konuşmak istediğin konu bu muydu? Özellikle yüz yüze görüşelim deyince ciddi bir konu var sandım?”
Kei görüşme amacımız sadece bu konuyu konuşmaksa, telefonda da konuşabilirdik demeye getirdi.
“Bazı konuları yüz yüze görüşünce daha etkili oluyor.”
Kei yüzünü ekşitti. Beklediği cevap bu değildi galiba.
“Huh.. peki. Madem konu bitti, ben yol alayım, görüşürüz?”
Önemli konu kapandığına göre, Kei’nin kalmak için sebebi yoktu. Bana daha fazla ipucu vermenin de manası kalmadığını anlayınca, en iyisi gideyim demiştir.
“Olur. Önemli bir konu olursa, seni ararım.”
“…peki, tamam.”
Görüştüğümüzden beri bir beklentisi vardı ama şimdi tam anlamıyla pes edip veda etti.
Son ana kadar konuyu kendisine getirmeye çalışıp inatçılığına devam edecek sanıyordum ama… hatta öyle yapsaydı daha kolay olurdu işim.
“Dur bir saniye. Son bir konu kaldı.”
Ayağa kalkıp çekmecemin başına gittim. Kapıdan dönüp içeri girmeden önce çekmeceden çıkartıp cebime koydum.
“Ayy ne oldu? Az önce niye demedin ya!”
“Bugün doğum günündü değil mi?”
“Eh? Ciddi misin? Doğum günümü biliyor muydun…?”
Cevimden hediyeyi çıkarttım. Kampüsteki bir mağazadan sipariş verip paketletmiştim.
“Seninle dalga geçiyordum ben.”
“O-offf, böyle davranmasan. Hediye hazırladıysan ver gitsin. Niye benimle uğraşıyorsun? Bir sürü arkadaşım var, vaktimi çalıyorsun ha.”
Elini uzatıp gözlerini sürekli kırparak bana baktı. Kei böyle davranınca, hediyeyi geri çektim.
“Bu anı mı bekliyordun?”
“N… ne? Hayır be?”
“O zaman vermeyeyim.”
“Ne…Ne neee!?!? Hediyeyi daha vermeden almak nedir, nerden öğreniyorsun böyle şeyleri be!”
Cevaplarını anlamak biraz zordu.
“Bu aynı zamanda Beyaz gün hediyen, ona göre.”
“Hiç şaşırmadım….. Tek taşla iki üç kuş vurmaya bayılıyorsun demi?”
Kei derin bir of çekip hediyeyi eline aldı.
Hediyeyi almasıyla, şaşkınlığını belli etmesi bir oldu. Elinde küçük bir kare kutuda hafif bir hediye vardı.
“İçi boş demi, doğruyu söyle?”
“Sana boş kutu hediye eder miyim hiç?”
Boş kutu versem, öfkeden deliye döner.
“O zaman kontrol edeyim bakalım ne varmış içindeee?”
Kei sanki polis memuruymuş da arabamı ararken uyuşturu olabilecek bir kutuyu bulmuş gibi dedektiflik taslamaya başladı. Dikkatlice kutunun paketini açtı.
Kutunun içinde küçük bir metal parçası, altın renkle parıldıyordu.
“N….neeeee!?”
Her ne kadar şaşkın olsa da, böyle bir hediyeyi gören herkes içeriğini bilirdi. Zaten çok basit ve güzel bir hediye.
“Kolye aldım.”
“Eh, o kadarını anladım! Ama çok fazla oldu bu!!”
“Çok fazla derken?”
“Y-yani, arkadaşlar arasında verilecek hediye değil!!!!!”
Böyle dedi ama anlamadım ben. Başımı sağa sola çevirdim.
Benden cevap bekliyor gibi değil de sanki bir şeyler anlatmaya çalışıyor gibiydi.
“Dahası, bu kolye bana yakışmaz bile! Hem de kalpli kolye almışsın ya!”
Galiba kolyenin şeklini beğenmedi.
Demek ona aldığım doğum günü hediyesini beğenmemiş.
“Kalp şeklinde diyorum sana!”
Özellikle şeklini beğenmemiş olacak ki ikinci kez üstüne basa basa söyledi.
Hoşnutsuzluğundan bahsederken yüzü kızardı. Böyle bağırıp öfkelenmesinden dolayı aldığı hediyeden herkes pişman olur ya.
Hediye vermenin amacı, karşı tarafı mutlu etmektir.. ve şuan, ne o mutlu ne ben.
“Pahalı bir şeye de benziyor?”
“Ucuz değildi evet. 20 bin yene falan patladı bana.”
“Ne? Yi-yirmi bin yen mi? Naptın sen, bu kadar para verilir mi bir kolyeye!?”
“Neden vermeyeyim?”
Kei yüzüme zar zor bakıyor, yüzü gittikçe kırmızıya çalıyordu. Bu haline bakınca, dürüstçe cevap verme gereği duydum.
“Açıkçası, daha önce hiçbir kıza doğum günü hediyesi vermemiştim. İnternetten araştırayım dedim. Rakkan Ichiba adından bir internet sitesinde bu kolyenin kızlar arasında popüler olduğu yazıyordu. Özellikle de liseli kızların sevdiği bir hediye diye bahsettikleri için aldım.”
Hediyeyi vereceğiniz kişi ile sevgili olmasanız da, verilecek en güzel hediyenin bu olduğuna üstüne basa basa yazmışlardı.
Ben de hem doğum günü hem de beyaz günü aradan çıkartmak için, hediyenin tuzlu olmasını normal karşıladım haliyle.
“Aman allahım…”
Nedense Kei bana dik dik baktı.
Galiba bu sefer fena çuvalladım.
“Çok zekisin ama bazı konularda salağın önde gidenisin. Sanki daha dün doğmuşsun, dünyadan bihabersin. Liseli kızlar arasında popüler olması demek, kızların kendilerine hediye olarak aldıkları anlamına gelir. Kendileri bizzat bu tarz şeyleri seçiyorlar yani. Neyse, en azından yüzük falan almadın, buna da şükür diyeceğiz artık. Bu tarz bir hediye 100 üzerinden 10 alır ancak. İnternetteki her şeye inanma.”
Bu kadar pahalı bir hediyeden aldığım puana bakar mısınız.. şaka gibi.
Liseli kızların ne tür şeyleri sevdiğinden bahsetti ama bilmediğim çok şey varmış.
Elimden geldiğince en iyi hediyeyi seçmeye odaklandım ama onun duygularını hesaba katamadım demek ki.
“Bir kutu çikolata verseydim daha mı iyi olurdu?”
“Evet, 100 üzerinden 15’i kapardın.”
20 bin yenlik kolyedense, bir kutu çikolatanın daha yüksek puan alması… kurumuş boğazım.
“Bunu iade etmek zor olur. Malum paketi de açtık. Ama istersen buraya bırak. Ben sana birkaç gün içinde bir kutu çikolata getiririm.”
Yaptığım kötü hazırlığın karşılığı olarak ona alternatif sundum. 15 puanlık bir hediye onu daha mutlu edecekse, buna değer.
Yani, ben böyle düşünüyordum tabii.
“…”
Kei önce kolyeye baktı sonra kafasını çevirip bana.
Az önceki hediyeyi geri alma teklifime karşılık, kolyeyi boynuna takıverdi. Hatta kolyenin boynunda nasıl durduğunu görmek için aynayı kullanmak istediğini söyledi.
“Hmm… Çok çocuksu bir hediye, aynen. Ama malum çok güzel olduğum için, ne taksan yakışıyor yahu~”
Lise bir öğrencisi olarak ne geveliyor anlamasam da Kei çok ciddiydi.
Kei sürekli sağa sola dönerek boynundaki duruşuna bakıp kafasını salladı.
Boynuna takıp denedikten sonra hediyeyi geri uzatır diye düşünüyordum ama kolyeyi kutusuna koyup elinde tuttu.
“Eh, ilk kez bir kıza hediye alıyordun değil mi? Buna binaen, hediyeni kabul ediyorum.”
“…Eh, sağ ol.”
Kabul etmeseydi, başkasına vereceğim bir hediye de değildi zaten. Bana göre hava hoş.
✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩