Elitler Sınıfı - Cilt 12 - Bölüm 9 - Keşif
Cilt 12 – Bölüm 9 – Keşif
Okul bittikten sonra, dünkü gibi Horikita yanıma geldi.
Tam sınıftan çıkmak üzereyken Sudō önümüze geçerek peşimize takıldı. Horikita yine onu reddetmek için ağzını açacaktı ki partner bulana kadar pes etmeyeceğini öngörerek vazgeçti. Bu peşimize takılmasının, derslerine ve kulüp aktivitelerine engellemeyeceğine dair söz verdirtti.
Horikita’nın bu kadar nazik bir tavır takınmasını beklemiyordum. Ya da kabullenmesini mi diyeyim bilemiyorum.
Tabii, okkalı bir sebebi de yok değil.
Özel sınavın başlamasına sadece 10 gün kaldı. Yazılı sınavın zorluğunu düşünürsek, Sudō’nun derslerine odaklanacağı zaman ve mekanı belirlemesi gerekiyordu. Horikita’nın ne yapacağını merak ettiği sürece, konsantre olamazdı. Horikita’nın ona en kısa zamanda partner bulup derslerine odaklanması gerektiğinin de farkındaydı.
Horikita, Sudō Ken’ı tanısa da, tam anlayamadığı önemli bir nokta var. Bildiğiniz üzere, Sudō bu kıza aşık.
Sürekli yanında olma çabasının, ona olan hislerinden dolayı olduğunun henüz farkında değil.
Ben de söyleyecek değilim tabii. Sudō’yu motive eden en önemli şey de ona olan aşkı zaten.
Bu arada, Horikita bizi 9.sınıfların katına değil de Keyaki AVM’ye götürüyor.
Belki de öğlen molasında 9’lardan yine olay çıkartanlar olmuştur. Tekrar benzeri bir şey yaşanmasın diye önlem alıyordur?
Ya da 9/D’nin arıza çocuğu Hōsen’den yana, bir önlem alıyordur?
Yakında öğreniriz sebebi neymiş.
“Söylemeden edemeyeceğim. Bu 9’lar fena çıktı. Bayağı değişikler.”
Avm’ye girer girmez, Sudō serçe parmağıyla kulağını kaşıdı, burnunu çekti. Durumdan hoşnut değil anlaşılan.
“Etrafta dolaşan çok öğrenci var, değil mi?”
Etrafta öğrenciler, ne yesek ya da ne alsak diye sohbet ediyor, gülerek eğleniyorlardı.
“Bense tüm ciddiyetimle partner avına çıkmışımdır…..”
Birkaç öğrenciyi partner avına göndermek ne 10.sınıflar için doğru bir hamle ne de 9’lar için.
Fakat bu iki dönemin öğrencileri arasında ayırt edici bir fark var. O da : özel sınavlar farkındalığı.
Dün gördüğümüz çömezlerden sadece birkaçı bu durumu acil olarak algılıyordu.
Okuldan uzaklaşıp kampüste dolaştığımızda bile, bu durumu çok net gözlemleyebiliyorduk.
“Aynıyız, değil mi? Geçen yılki halimizden hiç farkları yok bunların da..”
“Galiba evet…”
Okuldan harçlık olarak yüksek puan alan öğrenciler, lüks bir yaşam için aldıkları puanları harcıyorlardı.
A sınıfından olmaları da pek fark etmiyordu. Bu duruma kendilerini kaptırmışlardı.
Bu işin ucu, yani sonunda alacağımız ceza, 9 ve 10.sınıflar için farklıydı.
Okuldan atılmaya karşılık, birkaç ay puansız okulda yaşam sürmek onlara koymazdı.
“Dünya umurlarında değil, şunlara bak ya.”
“Sana ne demeli, Sudō-kun. Geçen yılki halini unuttun mu yoksa?”
“U-unutmadım…. kendime çeki düzen verdim, vermeye de devam ediyorum, tamam mı?”
Okuldan atılabilecek öğrenciler listesinde başı çekiyordu.
Geçen yıl kullandığımız 1 puan için 100.000 harcama metodunu artık kullanamayız. Buranın yeni öğrencileri değiliz, artık o ayrıcalığımız da yok.
“Şimdilik onlardan birkaçıyla konuşmaya çalışalım mı?”
Horikita, gözleriyle bir bankta oturmuş arkadaşlarıyla güle oynaşa sohbet eden 3 erkek öğrenciyi işaret etti.
Adları: Kaga, Mikami ve Shiratori idi. 9/D sınıfından akademik başarısı B- ve üzeri olan öğrenciler.
Onlarla konuşmadan önce, Horikita uygulamadan bilgilerini teyit etti.
Demek hala 9/D ile anlaşmanın peşinde.
“Biraz konuşabilir miyiz?”
“…Buyurun?”
Onlardan üst sınıflarda olduğumuzu ilk bakışta anlarlar diye düşünüyorum.
Az önceki gülüşlerinin yerini, ihtiyat ve ciddiyet aldı.
“Özel sınav için partner arayışındayız, partner buldunuz mu?”
“Eh, ah, evet. Henüz partnerimiz yok.”
“İsterseniz, partner olma şartlarını konuşabiliriz?”
“Olur.. demi, çocuklar?”
Teklifimizi duyduktan sonra, üçü de kafasını salladı.
Güzel bir giriş oldu. Bir nevi bize karşı sert tavır almayıp dinlemeyi seçtiler.
Sudō da bu beklenmedik iyi karşılanmadan dolayı şaşırıp kaldı.
“Fakat kusura bakmazsanız bizim önceliğimizden bahsedeceğ─”
“Partnerlerin, akademik başarısı düşük olanları kurtaracak kabiliyette olması lazım… değil mi?”
Galiba bu işi çoktan öğrenmişler.
“Evet, bu durumu biliyorsanız, konuşmamız daha iyi geçecek demektir.”
“Bir düşünelim… aramızdan birini… Sudō-senpai’ye partner olmasını istiyorsunuz yani?”
Uygulamadan bilgilerimize açıp baktılar.
“Evet. Yardıma ihtiyacı olan arkadaşlarımızdan birisi o. Birkaç kişi daha var.”
“Ah, anladım. Akmdemik başarısı E+ imiş…? Bu iş yaş gibi.”
Sözlerini özenle seçtiğini anlamak mümkündü. Kasıtlı olarak Sudō’nun notlarının iyi olmadığını vurguladı.
Söyledikleri doğru olsa da, Sudō hafiften öfkelendi. Sonra yüz ifadesini değiştirip istifini bozmamış gibi yaptı.
“Shiratori, bize yardımcı olur musun?”
Kaga ile Mikami, bankın sağ köşesinde oturan Shiratori’ya çevirdi bakışlarını.
“Şuan benim akademik başarım, A.”
“Evet. Eğer onunla partner olursan, çok güzel olur.”
“Peki…. şöyle yapalım o zaman?”
Shiratori, Horikita’ya elini havaya kaldırıp 5 parmağını gösterdi.
Horikita ne demek istediğini anlamayınca, Sudō ile bana doğru kafasını çevirip garip bir bakış attı. Shiratori ise hafif bir sitem ederek:
“Aman allahım. Bu partnerliği istiyor musunuz, istemiyor musunuz? Şart diyorsanız, bedelini ödemelisiniz… haksız mıyım?”
Bu sözleri duyunca, Horikita çaktı ne demek istediğini.
“…kişisel puanlardan bahsediyorsun herhalde?”
“Evet. Zeki biriyle partner olursam, ödülleri hedeflerim. Madem ödülleri hedef alamayacağım birisiyle partner olmam isteniyor, ben de karşılığını bekliyorum?”
“Ne!? Bizden puan mı istiyorsun sen? Hem de 50,000 puan ha…? Çok istiyorsun çoook!”
Sudō gibi kıt kanaat geçinen birisi için, çok cüretkar bir tutardı.
“Senpai, şakanın sırası değil. 50,000 puan da ne demek, bunu nerden çıkardın?”
“Ah?”
“500,000 puan isterim. Bu puanı verin, hemen partner olurum. ”
“Ne? Beş yüz bin puan mı?”
“Sınıfınızdan birisi atılırsa, daha büyük bir bedel ödeyeceksiniz değil mi? Biz de payımıza düşeni yaptık: araştırdık.”
Geçen yılki 9.sınıflar ile bu yılki 9’lar arasında dağlar kadar fark var..
Okulun sistemini anlamaya başlamışlar ve bu sınavdaki paylarının ne kadar büyük olduğunu idrak etmişler.
Şuanki durumu özetleyecek en iyi cümle budur: Bu altı kişi arasında, kimin senpai kimin çömez olduğunu ayırt etmek şuan zordu.
“Kendinden düşük başarıya sahip birisiyle partner olmak için karşılık beklemeni anlıyorum.”
“O-oi, Suzune, ben o 500,000 puanı ödeyemem ama?”
“Biliyorum, sen biraz sus, bana bırak.”
Sudō’nun dikkatsizce ağzından şuanki içler acısı puan durumunu bahsetmesine, çocuklar gülüştü.
“Puan istemeniz doğal. Fakat bir heves uğruna aç gözlülük yapmanıza gerçekten değecek mi?”
“Anlayamadım?”
Shiratori bu üçlü grubun temsilcisi olarak, bir açıklama istedi.
“Diyorum ki, şimdi bize yardımcı olursanız, ilerde sizin işiniz bize düştüğünde, biz de size yardımcı oluruz.”
Horikita, puan konusunu dahil etmeden bir iyilik yaparlarsa, ilerde avantajlarına kullanabileceklerini dile getirerek onları ikna etmeye çalışıyordu.
“Horikita-senpai sen hariç akademik başarısı yüksek olan kim var? Sudō-senpai ya da Ayanokōji-senpai’nin bize yardımı dokunacağını hiç sanmıyorum da, ondan soruyorum?”
“Yanlış düşünüyorsunuz. Bu okulda sadece akademik başarı yeterli değil. Fiziksel beceri de gerekli.”
Özellikle bu konu Sudō açısından işe yarıyordu ki, 10.sınıflar arasında fiziksel becerisi A+ olan tek kişi o’ydu.
Horikita Bu konuyu silah olarak kullanmaya çalışıyor fakat…
“Biliyorum bunu. Sorun şu ki, sizin D sınıfından olduğunuz gerçeği değişmiyor? Canım iyilik yapmak isterse, A ya da B’yi seçerim, daha iyi.”
Shiratori sakin bir ses tonuyla doğru bir çıkarımda bulundu.
Horikita da ne demek istediğini anlamıştır.
“…Peki.. demek durum bu, huh?”
İstedikleri kişisel puanı ve bunu öz güvenle istemelerine bakılırsa, bu konudan çıkacak sonuç belliydi.
“B-bu ne demek anlamadım?”
“Burada gelmeden önce, 10.sınıflardan bazılarıyla görüşüp konuşmuşsunuz demek.”
“Ve size akademik başarınız yüksekse kendinizi ucuza satmayın dediler, değil mi ?”
“Evet. Bize iyi teklifler önermediğiniz sürece, sizinle partner olmayacağız.”
Shiratori’gilin net cevabına karşılık, Horikita geri adım atmadı.
“Evet, kendinizi ucuza satmamanız gerek. Fakat aklıma şu soru takılıyor. Gerçekten sırf bunu söylemek için mi sizinle konuştular?”
“Nasıl yani?”
Shiratori’nın yüzü gerildi, sanki akademik başarısı yüksek olduğu için, zekasına hakaret edilmiş gibi hissediyordu.
“Siz D sınıfındansınız. Aynı bizim gibi. Üst sınıfların size bu kadar kolay yaklaştığına asla inanmam.”
Horikita şuan blöf yapıyor. Bu sınavda, akademik başarısı yüksek olan herkes, sınıfına bakılmaksızın işe yarardı.
Onlara kimin ulaştığını, görüşüp tavsiye verdiğini ve neler dediklerini öğrenmek için ortaya bir yem attı.
Shiratori hafif sert bir ses tonuyla, kırılan gururunu toparlamak adına itiraz etti.
“Evet. 10/A sınıfından Hashimoto-senpai ve 10/C sınıfından bir senpai ile görüştük. Bize partnerlik için yüksek fiyat verdiler, demi çocuklar?”
Diğer ikili de başını salladı.
“Sadece bize de değil, sınıfımızdaki tüm zekilerle görüştüler.”
Onları puanla kandırmaya çalışanlar, 10/A ile 10/C imiş, tam da Horikita’nın tahmin ettiği gibi.
“Anladım… O zaman, bizim sizin beklentilerinizi karşılamamız mümkün değil.”
“Ah, tabii siz puan teklif ederseniz, reddetmeyiz. Bir hafta daha etrafı izleyeceğiz. O zamana kadar 500,000 puan teklif ederseniz, Sudō-senpai için bile partner oluruz.”
500,000 kişisel puan.
Okuldan atılmamayı engellemeniz için ihtiyacınız olan kişisel puan.
Fiyat yüksek, evet. Fakat okulda kalma güvenceni satın alıyorsun. Sigorta gibi düşünülebilir.
Ancak şuan net bir karar verilemez, hatta verilmemesi gerekiyor.
“Peki… Hashimoto-kun ve diğer grup size ne kadar teklif etti?”
Iddia edilen tutarı öğrenmek istedi fakat Shiratori’gil bunları söyleyecek adar salak değiller.
“O bilgiyi paylaşmayacağımıza dair söz verdik. Tek söyleyebileceğim, 500,000 puana yardımcı olabileceğimiz.”
“Peki. Sizden bir ricam olacak? Diğer sınıf arkadaşlarınızla bizi tanıştırabilir misiniz?”
“Tanıştırmak mı?”
“Sizin sınıfınızla iş birliğimiz olsun istiyoruz. Tek tek görüşmektense, topluca görüşmek isterim. Hem böylece daha somut bir tartışma sağlamış oluruz.”
İş birliğinden bahsedip detay vermedi.
Üçü birbirine bakıp, hafif bu durumdan çekindiklerini belli ettiler.
“O konuda….biz pek yardımcı olamayız.. demi arkadaşlar?”
“Evet. Kendi başımıza iş yapmaya kalkarsak, Hōsen-kun kızabilir.”
Hōsen’in adı bu üçlü sayesinde anılmış oldu. Tavırlarından, ondan çekinip korktuklarını anladım.
“Kusura bakma, senpai. Bunu başkasından iste…?”
O çocuk, 9/D’nin kilit ismiydi, buna şüphe yok artık.
Ortamdaki havanın değiştiğini fark eden Horikita, bu konuyu üstelemedi.
“Tamamdır, sağ olun. Size işimiz düşerse, görüşürüz.”
“T-tamam. Bekliyoruz sizi.”
Bankın olduğu yerden uzaklaşıp 2.kattaki kafeye doğru yürümeye başladık. Biraz ilerledikten sonra hafifçe başımı arkaya çevirdim, Shiratori’nın alelacele telefonuyla birisini aradığını gördüm.
“Biraz bilgi edindik ama ilerleme kaydettiğimiz söylenemez. Tek anladığım, 500,000 puan karşılığında bizimle iş birliği yapacak olmaları.”
“Bu saçma talepleriyle bizden faydalanmaya çalışıyorlar işte.”
“Saçma talep evet. Ama haklılar da, düşük fiyata kendilerini satmak istemiyorlar. ”
Özellikle de akademik başarısı A olanlar için, ucuza gitmemek önemliydi.
Sınavda 1.liği hedefleyerek 100,000 puanlık kişisel ödülden vazgeçeceklerse şayet, yüksek bir bedel ödenmesini istiyorlardı.
“Ne yani, şimdi kendi totomu kurtarmak için o kadar puan ödemek zorunda mıyım?”
“Sana bedavaya yardımcı olacak birini bulmak, samanlıkta iğne aramaktan beter bence.”
Partner bağı kurmak adına, kişisel puan talep etme fikri öğrencilerin kulağına kaçırılmış belli. Hatta sadece Shiratori’gil değil, tüm 9’ların bu kişisel puan transfer sisteminden haberi var diye düşünmek hayrımıza olacaktır.
Sakayanagi ile Ryūen iş başında…
Normalde kişisel puan transferleri bir iyilik karşılığında gizlice yapılırdı. Şuan ise, sanki marketten yemek alınıyor gibi sıradanlaştırılmış; büyük ölçekli işler için, kişisel puan transferi akıllarına kazınmıştı. Puansız iş yapmanın, kaybetmekten başka bir işe yaramadığını anlatmışlar kısacası.
Bu arada, Shiratori’gil ile az önceki sohbetimizde aklıma bir şey takıldı.
Diğer sınıflardan da teklif geldiği halde, Shiratori’gil 1 hafta daha bekleyeceğini söylediler. Daha büyük balık tutmak istemelerini anlıyorum ama üçünün de ağız birliği yaparak bekleyeceğini söylemesi şaşırttı beni. Aralarında hemen partner bulmak isteyenler olacaktır mutlaka.
Sadece bu üçlü mü bu kafada ve kendilerine güveniyor… yoksa…. …?
“Etraftaki herkese aynı soruları sorarak, aynı cevapları alacağız gibi hissediyorum?”
9/D sınıfına göz koymamızda sorun yoktu. Sorun, daha sonra yaşanacaklardı.
Hōsen ile ilgili kurdukları cümleye de takıldım. Kendi başlarına işe kalkarlarsa, sinirlenir dediler.
Konuşma tarzlarından, 9/D’nin lideri, daha doğrusu iplerini elinde tutan kişinin Hōsen Kazuomi olduğu kesinleşiyor.
“Hōsen sınıf arkadaşlarına talimat vermiştir. Mesela, ‘500 bin puan veren herkesle partner olabilirsiniz. Eğer vermezlerse bekleyin, A sınıfındanlarsa, düşünün’ gibi bir şey demiştir belki?’”
“Bu onları zora sokmaz mı?”
“Belki de çoktan o zor durum için bile bir planları vardır.”
“Ne? Anlamadım ben.”
“Süre bitene kadar partner bulamamanın cezası, 10.sınıflar için okuldan atılmanın kapılarını aralıyor. Hosen de bu cezayı kullanarak bizden daha fazla puan kopartmaya çalışıyor.”
9/D’deki tüm başarılı öğrencilerin partnerleri oldu diyelim. Biz yine 9/D’den yardım istemek zorunda kalacağız ve bu yardım için 1-2 milyon puan ödemekten başka çaremiz olmayacak.
“İlerde ne olacağının belli olmayacağı, belirsiz ve riskli bir strateji işte.”
“Peki sen neler düşünüyorsun, anlatır mısın?”
9/D’nin şartlarını ve stratejisini gördük. Bu bilgilere dayanarak, Horikita’nın ne yapacağını merak ederek sordum.
10/A ile 10/C’nin kişisel puan yarışına mı dahil olacak? Yoksa Ichinose gibi güvene dayalı bir bağ kurup çürük elmalarla beraber başarılı öğrencileri de yanına çekmeye mi çalışacak?
“Bu özel sınav açıklandığında kendimize 3 hedef belirledim.”
“3 hedef mi?”
Sudō da meraklanarak boynunu büküp ona baktı.
“Kimsenin okuldan atılmasına izin vermemek. Bunu söylemem bile gerek yoktu ama söyleyeyim dedim. ”
Sudō sevinerek başını salladı.
“Sınıflar arasında, 3.ve üzeri bir sıraya yerleşmek.”
“3.mü? 1. ve 2. sırayı çoktan gözden çıkardın mı?”
“Ben öyle bir şey mi dedim? 3.lük ve üzeri diyorum. ”
Söyleyiş tarzından ilk 2 sırayı gözden çıkartmadığı anlaşılsa da, hissedilen bu değildi.
Büyük ihtimalle 3. hedefiyle alakalı bir durumdur.
“3. hedef ise, puan içeren iddialara girmemek. Kafamda bu üç hedefle hareket ediyorum.”
“Eh…? A-ama…”
“Ne demek istediğini anladım. Kişisel puanlarla bir yere varamayız diyorsun. Sınıfın tüm puanlarını kullandık diyelim, hala riskimiz devam ediyor olacak. Birinci olsak bile, alacağımız sınıf puanı 50. bir yıl boyunca bu puanın sınıfa katkısı en fazla 2 milyonu geçecek.”
Her ay 39 kişiye, 5000 puan dağıtılacak. Mayıs ayından itibaren 11 ay boyunca, toplamda 2,145,000 puan almış olacağız.
“Herkese 500,000 puan ödeyeceğimizi düşünürsek, en fazla 4 kişiyi kurtarabiliriz ancak. Akademik başarısı A- ve üzeri 4 öğrenciyi yanımıza çekip sınavı kazanacağımızı düşünecek kadar hayata pozitif bakmıyorsundur herhalde?”
Hadi bu işi devam ettirdik ve mezun olana kadar 2 yıl daha aynı puanı aldık diyelim, toplamda 4,485,000 kişisel puan yapıyor ve kurtarabildiğimiz öğrenci sayısı en fazla 11 oluyor.
Tabii, sadece öğrencilere 500,000 puan vererek bu hesabı yapmıyoruz, bu sınavda birinci olduğumuzu da düşünerek bir hesap yapıyoruz.
Riskleri göz önünde bulundurursak, kişisel puanları başka özel sınavlara saklamak hayrımıza olacaktır.
“Kişisel puanlar, sınıf puanlarına eşit değil. Alacağımızdan daha fazlasının geleceğine eminim. Fakat tüm puanlarımızı birleştirsek bile, kazanma şansımız yine düşük. Bu yüzden denemeyelim diyorum. Haksız mıyım, Ayanokōji-kun?”
“Haklısın.”
10/D ve 10/A arasındaki akademik başarı farkı gözle görülür ölçüde büyük. Sınavda başarılı olmak için, 11 kişiyi kendi safımıza çekmenin bizi başarıya götüreceğini düşünmüyordum.
Horikita büyük ihtimalle şartlara adapte olmaya çalışıyordur. Hatta yardıma ihtiyacı olanlara, 50,000-100,000 puan verecek birisi. Fakat sınıfın, bu puan kumarına düşmesini istemediği için, bu konuyu açmak bile istemiyordur.
“Bu 3 hedefle ilerleyebilmek için, 9/D bizim için epey doğru bir seçenek.”
“A-ama neden 9/D? Hōsen kararı veren kişi ve kişi başı yarım milyon vermediğimiz sürece kılını kıpırdatacak kimse çıkmaz o sınıftan?”
“O 500 bin meselesi sadece başarılı öğrenciler için geçerli. 9/D’de C ve altı başarısı olan çok öğrenci var. Onlar ortada kalırsa, ne olacak sanıyorsun?”
“Ne olur ki…?”
“Küçük bir yardımla geçecek öğrenciler, 3 ay harçlık cezası aldılar diyelim. Olay çıkartırlar.”
Sudō’nun sorusuna cevap verdim, Horikita başını hafifçe sallayıp ekledi:
“Daha yeni almaya başladıkları harçlıklardan istekli olarak niye vazgeçsinler? Çok geçmeden Hōsen-kun da bu konuda bir şeyler yapmak zorunda kalacak.”
Başarılı öğrenciler 500,000 puana kendilerine partner buldular diyelim, bu yöntemi kullanamayacak çok öğrenci çıkacak. 10.sınıfların okuldan atılma meselesini bir kenara bırakalım. Hōsen kendi 9.sınıflar savaşında geride kalmış olacak.
“Zafer istiyorsa, avantajdan faydalanmak zorunda.”
Horikita herkesin çekindiği 9/D ile bu işi halletmek istiyordu.
★ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ★