Elitler Sınıfı - Cilt 13 - Başlangıç - İnfazcının Monoloğu
Cilt 13 – Başlangıç – İnfazcının Monoloğu
Şuan bu lisede, dersliklerden birindeyim.
Öğretmen, son derece düşük seviyeye hitap eden bir müfredattan ders anlatıyor.
Yaşıtım öğrenciler, benim için çocuk oyuncağı soruları gördükçe kafalarını kaşıyor, çözemiyorlar.
Kafamın içinde bir grup anaokulu öğrencisinin yanında yetişkin olarak kaldığımı hayal ediyorum.
Buradaki eğitimin anlamsızlığına ve değerli zamanımın hiç edilmesine, yine ve tekrar üzülüyorum.
Arada sırada, bir kişinin adı aklıma geliyor.
Tahmin edeceğiniz üzere, “nefret” duygusu kalbimden sızlıyor, bana neden burada olduğumu hatırlatıyor. Ve istemeden bu öfkenin verdiği güç, tabletin kalemini tutan sağ elimde toplanıyor.
Ayanokouji Kiyotaka.
Bu ismi ilk ne zaman duydum acaba?
Hatırlamaya çalışıyorum ama ilk duyduğum tarihi hatırlayamıyorum.
Ama emin olduğum tek şey, bu ismin kendimi bildim bileli hafızama kazılı olduğu.
Beyaz Oda’da okuyan herkes, bu adı bilir.
Adının aklımda kazılı olmasının temel sebebi buydu.
Nedenine gelirsek: Sınıf veya yaş fark etmeksizin, en iyi beyaz oda öğrencisi o’ydu.
Kimse 4. kuşaktan Ayanokouji Kiyotaka’nın seviyesini geçemedi.
Ondan üstünü çıkmadığı için, Ayanokouji Kiyotaka mükemmel bir örnek modeldi.
Küçük bir çocuk olarak, tüm Beyaz Oda üzerinde büyük bir etkisi vardı.
-
-
-
- kuşaktan olan bizlerin, ondan bir yıl geride olarak, ondan en çok etkilenen grup olduğumuzu söylesem abartı olmaz.
-
-
Eğitim programı ne kadar ağır olursa olsun, mükemmel sonuç bırakabilen birisi olarak anılıyordu.
Ancak, ben de aynıydım; ondan farklı değildim. 5. kuşak arasında her zaman olağanüstü notlara sahip olan bendim.
Herkesten daha zeki olduğumu her zaman kanıtladım.
Ama… Dahi olduğum halde, bir kere bile övülmedim.
Sebebine gelince, söylememe gerek yoktur diye düşünüyorum.
Eğitmenimin ağzından çıkan soğuk sözler hep aynıydı.
“Ayanokouji Kiyotaka, bir yıl önce senden çok daha başarılıydı.”
Ne kadar uğraşırsam uğraşayım, notlarım ne kadar mükemmel olursa olsun, bana başarılı öğrenci gözüyle bakılmıyordu.
Bana söylenen tüm emirler, ulaşılamayan Tanrı gibi bir varlığa yetişmem, ondan üstün olmam gerektiğiyle ilgiliydi.
Benimle aynı odada eğitim alanların bir kısmı, Ayanokouji Kiyotaka’yı ilahlaştırıp “aşırı saygı” duymaya başladı.
Çok utanç verici bir durumdu.
Buraya 1 numara olmak için alınan öğrenciler, 1 numara olmaktan vazgeçiyorlardı.
Böyle insanlar, Beyaz Oda’da nasıl uzun süre hayatta kalabilir ki?
Eh, grubun nasıl tek tek elendiğini söylememe gerek yoktur herhalde.
Zayıf yanlarım yok değildi. Ona saygı duymadığım gibi, Ayanokouji Kiyotaka olarak bize söylenen kişinin varlığından şüpheleniyor; bizi motive etmek için kullanılan bir karakter olduğunu düşünüyordum.
Eğitmenler duygularımı fark etmiş olmalı ki….
Bir gün, dışarıdan gelenlerin kullandığı ziyaretçi odalarından birine beni götürdüler.
Üst katta bir sınıfta Ayanokouji Kiyotaka’nın ilk kez varlığını kendi gözlerimle gördüm.
Ona baktığımı dahi bilmeyen Ayanoukoji, mükemmel yeteneklerini sergiliyordu.
Bugün bile o günkü hali aklıma geldikçe refleks olarak ürküyor; titriyorum.
Ona aşırı saygı duyup onu ilahlaştırıp ilahlaştırmadığımı sorarsanız şayet, kesinlikle hayır derim.
Sırf onu gördüm diye, ona saygı duyacak değilim. O varlık, bizim düşmanımız.
“Saygı” duyamazdık ona; Sadece “nefret” besleyerek daha çok güçlenebiliriz.
Evet, vücudumu titreten bir nefret duygusuydu bu. Ona olan bitmek tükenmek bilmeyen nefretim sayesinde, Beyaz Oda’da başarılı bir şekilde sonuna kadar kalabildim.
Saygı, nefret ve benzeri duygular, bireyin kendisine ait özel hisler ve düşüncelerdi.
Bu oluşumdaki insanlar için, öğrencilerin ne düşündüğü ya da hissettiği önemli değildi.
Beyaz Oda’nın nihai amacı, en üstün insanı yetiştirmek değildi: Olağanüstü yeteneklere sahip insanların seri olarak yetiştirilmesine imkan tanıyacak bir araştırmanın temellerini oluşturmaktı.
Beyaz Oda’nın kurulma nedeni buydu.
Ayanokouji Kiyotaka ya da benim, 1. olmam önemsizdi. Başarı örneği oluşturulabildiği sürece, başaran kişi önemli değildi.
İşte tam da bu sebepten dolayı, başarısız olanların hiçbir değeri kalmıyordu.
Kısacası, eğer Ayanokouji Kiyotaka başarı hikayesi olarak görülürse, şuan çalışan bana ne olur dersiniz?
Diğer başarısızların yanına yazarlar adımı, değersiz birisi olarak görülürüm.
Elenen öğrencilerle aynı yerde bulurum kendimi.
Ne trajik bir son.
Böyle bir şeyi nasıl kabul edebilirim?
“Ayanokouji Kiyotaka”nın bir numara olmadığını kanıtlamam şarttı.
Enstitünün gerçek başarı hikayesi olarak tanımladığı kişi ben olmalıydım.
Hani, milyonda bir gelen şanslar vardır ya. Onlardan biri geldi ayağıma.
Ayanokouji Kiyotaka emirlere itaatsizlik edip tekrar açılan Beyaz Oda’ya geri dönmemişti.
Bu sayede, onunla daha önce hiç etkileşime girmeyen birisi olarak, Ayanokouji Kiyotaka ile iletişime geçme şansı elde ettim.
-Evet.
Onu gömmem için eşsiz bir fırsat ayağıma kadar geldi.
Bu amaç uğruna, elimden geleni ardıma koymayacağım.
Onu yok etmek için ne gerekiyorsa – elimi kana bulamak dahil – yapacağım.
Çeviren : fatoshisme