Elitler Sınıfı - Cilt 13 - Bölüm 1 - Değişen Okul Hayatı
Cilt 13 – Bölüm 1 – Değişen Okul Hayatı
O gün, 10/D sınıfı daha önce hiç yaşamadığı garip bir durumla karşı karşıyaydı.
Teruhiko Yukimura’nın sağ bacağı, gözlerini sınıfın kapısına dikmiş bakarken titriyordu.
“Biraz sakin olur musun? Kiyopon gideli 5 dakika bile olmadı. Öğretmen çağırdığı için, işi uzun sürebilir.”
Sınıf arkadaşı ve yakın arkadaşı olan Hasebe Haruka, Yukimura’yı sakinleştirmeye çalıştı.
Sakura Airi ve Miyake Akito de onun etrafında toplandılar.
“Sakinim… Merak etme.” dedi, Yukimura.
Bacağını sallamayı geçici olarak bıraktı bırakmasına ama tekrar gerilmesi uzun sürmedi. Sessizce bacağını yukarı aşağı sallayıp durdu.
Yukimura okuldan sonra Ayanokouji ile konuşmayı planlamışken Horikita’nın ortaya çıkmasıyla vazgeçmek zorunda kalmıştı. Chabashira’nın onu çağırmasıyla dışarı çıkınca, sınıfta geri dönmesini beklemeye koyuldu. Hasebe çaresizce iç çekip pencereden dışarı baktı.
Yukimura’nın normalde bacağını sallamadığını bildiği için, onu sakinleştirmeye çalışmanın bir anlamı olmadığını fark etti. 10/D Sınıfında ağır bir atmosfer hakimdi.
İlkbaharda ortaya çıkan, bu Mayıs ayındaki gökyüzü o kadar masmavi, berrak ve güzeldi ki, Hasebe düşüncelere daldı.
Olanları baştan sona tekrar düşündü. Her şey, nasıl bu hale geldi?
-
- ve 10. sınıflar Nisan ayındaki özel sınav için partner olmuş, bu sınavdaki beş dersten arkadaşları Ayanokouji Kiyotaka matematikte tam puan almıştı.
Sıradan bir test olsaydı, öğrencilerin tam puan almasına kimse şaşırmazdı.
Sınav kolay olsaydı, akademik başarısı iyi olan öğrenciler, Yukimura’nın öncülüğünde tam puan almış olurdu. Tabii ki, bazen beklenmedik öğrenciler de tam puan alabilirdi. Bu süpriz başarıya sahip öğrenciler; ya sınava deli gibi çalışmışlardır, ya da çıkan konulara hakimlerdir diye düşünüp konuyu kapatırlardı.
Ama bu sınav ile şimdiye kadar girdikleri sınavlar arasında dağlar kadar fark vardı. Elbette, Yukimura kadar derinden hissedemese de, Hasebe de genel manada sınavın zorluğunun farkındaydı.
Bu özel sınavda, bu 5 dersten de tam puan alan tek bir kişi vardı: Ayanokouji.
Bu durum; birkaç günlük yoğun çalışma ya da bildiği konulardan çıktı diyerek açıklanamazdı.
“Daha 6 dakika oldu, ha… Bu kadar erken dönmez.”
Arkadaşı olarak, huzursuz bekleyen Yukimura’yı yalnız bırakmıyordu. Hasebe tamamen farklı bir konuya girerek konuyu değiştirmeyi hedeflemişken, Yukimura’yı rahatlatmak için sohbetin akışını ona bırakmaya karar verdi. Az da olsa dikkatini dağıtmak istemişti. Fakat, Hasebe de Ayanokouji’nin matematiktetam puan almasına şaşırmış, nasıl olduğunu öğrenmek istiyordu.
“Sorular çok mu zordu?”
Soruyu duyan Yukimura hiç tereddüt etmeden başını salladı.
“Mesele, sadece zor olup olmaması da değil. Sınavda bazı soruları bile anlamamıştım.”
Yukimura’nın soruları çözemediği ima etmiyordu; Çıkan soruları dahi anlamadığını dile getiriyordu.
“Sınavdan sonra, soruyu analiz etmeye çalıştım ve bir lise öğrencisinin öğreneceği konuların dışında, müfredattan uzakta olan bilgiler olduğunu öğrendim. Yani, bizim dönemden kimsenin çözememesi gereken sorulardı.”
“Ee, bu ne demek yani? Okul bize niye böyle sorular çözdürmeye çalışmış? Sınav, müfredatının dışında diyorsun?”
“Ben de anlam veremedim. Bu yüzden her dersten alabileceğiniz puanlar büyük ölçüde düştü. Bir de, Chabshira’nın bize söylediği kadar zor sorulmamış pek çok soru vardı.”
Beklenmedik derecede zor birkaç sorunun yanı sıra, birkaç düşük seviyeli soruda süpriz olmuştu.
Kısaca sınav, çok yüksek puan alamayacağınız ama düşük puan da alamayacağınız şekilde hazırlanmıştı.
“Yani ortalamamızı yükseltmelerine karşılık zor sorular mı eklediler diyorsun?”
“Sınav sonuçları doğrudan okuldan atılmaya sebep olduğu için, Sınıfın işine gelen bir durum oldu.”
Bu başlı başına mutlu olunacak bir konu olmasına rağmen Yukimura için, önemsizdi.
“Ayanokouji’nin tam puan alması, imkansızdı. Ben… sanki bir mucizeye tanık oldum!”
Ona soyadıyla seslenerek, Yukimura kırgınlığını belli ediyordu.
“D-demek böyle zor soruları çözdü, Kiyotaka-kun harika birisi!”
Kasvetli havayı değiştirmek için Sakura, gülümseyerek söyledi.
Tam tersi bir etkiyle, Yukimura’nın yüzü daha da gerildi.
“Geçen yıl sizin akademik başarınızı anlayıp geliştirmek için çok çaba harcadım. Normal şartlarda o soruları kimsenin çözememesi gerekiyordu.”
“Eee, başka?”
Ayanokouji grubunun konuşmasını duyan Shinohara da katıldı.
Yukimura etrafına bakınınca, konuşmasını dinleyen pek çok kişi olduğunu fark etti.
“Hepiniz tabletlerinizi kontrol ettiniz, değil mi? Sınıfta başka tam puan alan biri var mı? Hayır, yok. Hatta diğer sınıflara bakın. Her şey gün gibi ortada. 10.sınıfların notlarını açın. Ne Ichinose ne Sakayanagi bile tam puan alamamış.”
Gerçekler, sınıfta daha büyük etki yaptı. Yukimura, böylece olanların ardındaki gerçeği yüz üstüne çıkarmış oldu.
Tabletinizi kullanarak, kendi sınıfınız dışındaki öğrencilerin sınav sonuçlarını da görebiliyordunuz.
“Bundan haberim yoktu. Diğer sınıfların sonuçlarını bile görebiliyormuşuz. Ne alaka ya?”
Eline uzatılan tableti alan Shinohara, şüphe ve şaşkınlıkla inceledi.
“Bilemiyorum. Belki ÖYD uygulamasındandır, belki de başka sebebi vardır. Öğrenmek için, sınavın ayrıntılarının açıklanmasını beklememiz gerekecek.”
“Amaaa ama ben.. bunu hiç sevmedim! Herkes istediği gibi açıp puanlarıma bakabilecek mi yani? Daha kötüsü olamazdı!”
D sınıfındaki kızların lideri Karuizawa Kei, sitem etti.
Ardından ekledi:
“Belki Ayanokouji-kun bir matematik dehasıdır! Hani dizilerde, filmlerde başrol adamlar matematiği kullanarak cinayet falan çözerler ya? Kafamda böyle bir şey canlanıyor, ha.”
Karuizawa’nın sözlerinin ortamdaki ağır havayı anlamadığını fark eden Yukimura, bu sözlerini onaylamadı.
“O zaman neden önceki matematik testlerinde tam puan alamadı? Bu sınavda çıkan soruları çözebiliyorsa önceki soruları haydi haydi çözerdi. Hadi tam alamadı diyelim, en azından tama yakın puan alırdı. Hiç mantıklı değil söylediğin.”
Yukimura, yanlış yönlendirdiğini düşünerek konuyu dikkat edilmesi gereken noktaya geri çekti.
“Bunu bana niye soruyorsun? Eh, belki bahar tatilinde gecesini gündüzüne katmıştır, ne bileyim?”
Karuizawa’nın alakasız cevapları Yukimura’nın daha çok sinirlenmesine sebep oldu.
“Ben de diyorum ki, bu kadar kısa sürede öğrenilecek konular değiller. Tahminlerimizin ötesinde ders çalışsa da, bir lise öğrencisinin bilgisinin ötesinde soruları nasıl çözebilir aklım almıyor diyorum! Bu kadarına bile kafan basmıyorsa lütfen sus.”
Sert tepkisi sadece Karuizawa’yı değil, sohbetin akışını da kötü etkiledi.
“Nerden bileyim ben. Ne demeye bu kadar çok sinirleniyorsun? Asıl sen beni kızdırıyorsun.”
“Evet, ya. Öfkeni Karuizawa-san’dan çıkardığının farkdasındır umarım?”
Maezono, Karuizawa’ya destek çıkarak Yukimura’ya saldırdı.
Yanına birisini alan Karuizawa, hemen Yukimura’nın söylediklerine karşılık verdi.
“Ağzın kocaman maşallah ama belki aklın kısadır? Soruyu çözemeyen sensindir de sorunun kendisi o kadar da zor değildir, bu da bir ihtimal?”
Karuizawa içten içe sözlerinin önemsizliğinin farkındaydı.
Tavrını değiştirmeden, salağa yatmak zorunda olduğunu hissederek hareket ediyordu.
Ancak ortam hareketlendikçe, Ayanokouji’den daha çok şüphelenmeye başladılar.
“Ne dediğimi anlamıyorsun herhalde? Diyorum ki o soruları, Sakayanagi ve Ichinose bile çözemediği için, tam not alamadılar.”
“O zaman, soruyu daha önce görmüş de olabilir?”
“Az önce dedim ki—“
Yukimura bu konudaki öfke sınırını çoktan aştığı için, bir an nutku tutuldu.
Bir süre sessiz kalıp düşünce ve duygularını toparlayarak açıklamaya devam etti.
“Ben… Şey, yani, bu çocuk.. matematikte çok başarılı olabilir, bence.”
“Ee, tamam işte? Ben de sana matematik dehasıdır, demedim mi?”
“Asıl mesele bu değil işte. Matematik dehası olsaydı, o zaman–“
“Lafınızı balla kesiyorum ama aklıma bir fikir geldi bu konuyla alakalı..…”
Tam konuşma beklenmedik bir hal alırken, Minami Setsuya da tartışmaya dahil oldu.
“Ayanokouji’nin tam puan alması kafaları karıştırdı, evet. Yukimura da söylediklerinde haklı. Sadece… bu durum çok ani oldu? Yani, daha önce hiç tam puan almışlığı yok.”
Bu sefer, Yukimura’nın söylediklerine bir yenisini eklenerek, sohbet farklı bir yönde ilerlemeye başladı.
“Bu aklımda bir soru işaretine sebep oluyor.. Acaba Ayanokouji saman altında su mu yürüttü gibi…?”
Az öncesine kadar Yukimura gibi pek çok öğrencinin zihninde oluşmaya başlayan: “Ayanokouji’nin bir matematik dehası” olduğu fikriydi. Şimdi bu fikri çok zıt olan farklı bir görüş, gündeme gelerek “Ya bu kendi başarısı değilse…?” şüphesi, akıllarda soru işareti olarak belirdi.
” Her şey, mümkün. Soru kağıdını önceden görmüş olabilir? Geçen yıl yaşamadık mı bunu, arkadaşlar? Önceki yıllarda da aynı soruların sorulduğu bir sınavımız vardı!”
Bunu hatırlayan Kanji Ike, yüksek sesle söyledi.
Geçen yıl bahar ayında da birisi, 11.sınıflardan soruları almıştı. Son derece zor bir sınav olmasına rağmen, cevapları hatırlayan herkesin yüksek alabildiği bir sınav geçirmişlerdi.
“Ama sorular daha önce sorulanlarla aynıysa bize bu bilgiyi vermemesi garip değil mi? Bir de, diğer sınıflardan kimsenin bunu fark etmemiş olması garip.”
Ike’ın fikrini duyan Miyamoto, sakince garipsediği kısımlara dikkat çekti.
“Peki… belki de soruları ve cevapları daha önceden görmüştür, hani anlarsınız ya…? Kopya çekmenin diğer türlüsü.”
“Kopya mı? Nasıl kopya çekebilir ki?”
Yanında duran Shinohara, net olmayan fikrine karşılık bir soru sordu.
“Okul bilgisayarlarını hackleyip soru ve cevapları çalmış olabilir! Bunu yapabilir, değil mi!”
“Karuizawa’nın fikri kadar aptalca…”
Yukimura’nın sınıfın bu garip tahminleri karşısında, başı ağrıdı.
Fakat bu havada uçuşan tahminler sayesinde, zaman geçiyordu.
Tartışmanın odağı, Ayanokouji’nin soruları kendi zekasıyla değil de soru ve cevapları önceden temin etmesi üzerinden ilerliyordu.
Daha önce hiç yüksek puan almadığını düşünürsek, tartışma doğal seyrinde ilerliyordu.
Şimdiye kadar sessizce dinleyen Sudo Ken, tartışmayı farklı bir yöne çekmek için harekete geçti.
Ayağa kalkarak 186 cm olan cüssesiyle, tüm sınıfın dikkatini çekti.
“Bu konuya kulak kabartmış, bilgi çalıp çalmadığını sorguluyorsunuz ama Ayanokouji’nin kopya çektiğine dair en ufak bir kanıtız bile yok, değil mi? Arkasından konuşup peşin hüküm vermek yerine, gelmesini bekleyin.”
Bu sözler, son derece doğru olmasına rağmen, Sudo’nun ağzından çıktığı için herkes şaşırmıştı.
Özellikle, Sudou ile uzun süredir dost olan Ike, bu durumdan memnun değildi.
“Bu da ne demek oluyor, Ken? Ayanokouji’nin tarafını tuttuğunu söyleme sakın?”
“Demek istediğim bu değil. Şöyle düşünün diyorum. Bu okulda kolayca sınav kağıtlarını görmesi mümkün değil, demi? Yani, bence kendi başarısıyla, tam puan aldığını düşünmek.. daha olası geliyor bana.”
Kurduğu 2.cümle net olmasa da, düşüncesini dile getirdi.
“Söz konusu yetenekse, ÖYD’deki başarısı geçen ay benimkinden daha düşüktü? Kopya çekmediyse, başarılı olması imkansız!”
Yeni güncellenen ÖYD verilerine bakan Miyamoto, Ayanokouji’nin kopya çektiğinden emin bir şekilde söylendi.
“İyi de o verilerle, geçen yıldan farklı olduğunu söyleyebiliriz sadece. Herkes kendisini geliştiriyor.”
“Sudo-kun’un dediği doğrudur, belki de? Sudo-kun’un akademik başarısı, Miyamoto-kun’unkini de geçti diye düşünürsek….”
Kei’nin sert eleştirisi, Miyamoto’yu utandırdı.
Bir yıl önce, Sudo’ya 9’ların yüz karası demek abartı sayılmıyordu. Ama şimdi, ÖYD güncellendikten sonra akademik başarısı 54’e yükseldi. Miyamoto’nun 53’tü ve aralarındaki 1 puanlık farkla, onu geçmişti.
“E-eh, Sudo’nun çok çalıştığı doğru. Kendisini geliştirmesini kabul ediyorum, ama… ama Ayanokouji çok ama çok hızlı geliştirmiş!”
“Belki de Koenji gibi kendisini arka planda tutuyordur, böyle de bir ihtimal var!”
Şimdi, Karuizawa’nın matematik dehası fikri, tekrar gündeme gelmiş oldu.
Konuşma üçgenler çizerek, garip bir yön alıp duruyordu.
“Eh, bu daha kötü değil mi? Eğer kendisini geri planda tutuyorsa, kasıtlı olarak sınıfa fayda sağlamadı demek oluyor.”
Daha fazla puan alabilecekken, almamıştı.
Eğer gerçekten gücünü sakladıysa, Ike az önce söylediklerinde haklıydı. Bu sohbet, Ike ile Sudou arasında sorun çıkartmak üzereydi.
Bu tartışmaların daha fazla sürmesini istemeyen birisi, arabulucu olarak ayağa kalktı.
“Hepimiz sakin olalım. Burada asılsız tahminlerde bulunarak sorunu çözemeyiz, değil mi?”
Sınıftaki ortam kötüye gittiği an, Hirata Yosuke devreye girerek olanlara bir dur dedi. Genellikle sınıfı bir araya getirmede öncülük eden Hirata, bu kez son ana kadar sessiz kaldı.
Önce sınıfın ne düşündüğünden ve niye böyle düşündüklerinden emin olana kadar beklemeye karar vermişti.
Hirata, ilk olarak Sudo ile nazikçe konuştu.
“Sudo-kun, kulüp aktivitelerin için zaman geldi sanırım?”
“Eh? Ahhhh, iyi ki hatırlattın, bir bakayım….”
Sudo konudan uzaklaşıp saati kontrol etti.
“Bu konu hakkında endişelisin, biliyorum. Henüz hiçbir şey kesinleşmiş değil. Böyle asılsız konulara takılıp kulüp etkinliklerinden geri kalmamalısın. Biraz geç kalsam sorun olmaz diye diye aksatırsın, ilerde sen sorun yaşarsın.”
Hirata, önce sınıftaki öğrenci sayısını azaltmakla işe başladı.
Konuya dalıp görevlerini unutanlara Sudo’dan başlayarak hatırlatmış oldu.
Sudo dahil, ÖYD uygulamasının tanıtılmasından sonra, öğrencilerin notlarından yana endişesi tavan yapmıştı.
Sudo çantasını sessizce alıp tartışmayı tek kelime dahi etmeden dinleyen Suzune’ye baktıktan sonra, sınıftan ayrıldı. Kulüp aktiviteleri olan diğer öğrenciler de, peşinden sınıftan çıktılar.
“Benim de gitmem gerek. Kusura bakma ama Keisei size emanet.”
“Tamamdır. Miyacchi, sonra görüşürüz.”
Ayanokouji grubunun bir üyesi olan Miyake, okçuluk kulübü için çantasını toplayıp Sakura ve Hasebe’nin onu uğurlamasıyla, sınıfı bu boğuk atmosferle bırakarak ayrıldı.
Sınıftan çıkan birkaç öğrenci daha olmasına rağmen, sınıfın yarısından fazlası hala sınıftaydı.