Elitler Sınıfı - Cilt 13 - Bölüm 2 - Doğaçlama
Cilt 13 – Bölüm 2 – Doğaçlama
D sınıfı, 10.sınıfa geçtiğinden bu yana ilk özel sınavını oldu.
Hosen’le karşı karşıya kaldığım çatışmada sol elimi sakatlasam da, okuldan atılma riskini en aza indirip bu sınavdan alnımın akıyla çıkmayı başardım. Bu başarının bedeli olan yaranın iyileşmesi biraz zaman alacaktır. Artık bu kadarına da şükredip katlanacağız.
Tsukishiro’nun gözleri üzerimdeyken, resepsiyon odasından çıktım. Kapı kapanır kapanmaz, kısaca bir oh çektim.
Şimdi huzurlu ve sıradan bir liseli olarak günlük rutinime geri döneceğim diye düşünürken…
İçinde bulunduğum durumun, bu saftrik hayallerime izin vermediğini fark ettim.
Dahası, günlük rutinim bozulmaya başlamış, farklılıklar baş göstermişti.
Çoğu öğrenci için, Müdür Vekili ile konuşmaya çağrılmak şaşırtıcı bir durumdur. Tam bunu düşünürken, gözlerimin önündeki gerçeği, yani elimden bir şey gelmediği gerçeğini, kabul etmek zounda kaldım.
Ancak şöyle özetleyebilirim halimi: Bu okula kaçmış huzur bulmaya çalışırken, peşimden birisi elinde kelepçeyle beni kovalıyor. Bu kelepçeden kurtulmanın tek yolu ise, bu okuldan atılmak.
“Sohbetiniz bitti galiba?”
“Eh, evet.”
Resepsiyon odasından çok uzak olmayan bir noktada beni bekleyen Chabashira, peşimden geldi.
Chabashira’yı görmek beni huzursuz etse de, yüzüme yansıtmadım.
Şu an Tsukishiro, 10/D’nin sınıf öğretmeni Chabashira ve 10/A’nın sınıf öğretmeni Mashima-sensei ile ortaklaşa çalıştığımı bilmiyor.
Chabashira da, Tsukishiro’nun beni çağırdığı yerde beni bekliyor… Doğal gelmediyse, başımıza bela olmaz mı şimdi bu?
Chabashira’nın sınıf öğretmenim olarak beni çağırmasını normal düşünebiliriz. Ama ya bunu Tsukishiro, onu test etmek için ayarladıysa? Bu ihtimale karşılık, beni burada bırakıp gitmesi gerekirdi.
Sıradan bir öğrenci-öğretmen ilişkisinde, bir öğretmenin öğrenciyi beklemesi doğal olamaz.
Eğer daha sakin olsaydı, Chabashira bu sonuca kendisi de varabilirdi.
Matematikten tam puan almam ve yeteneklerimin bir kısmını açıkça kullanmamdan yana heyecanlanmıştır. Heyecanını anlıyorum ama dikkatsiz de davranmasın yahu.
İkimizin de, o adam hakkındaki bilgileri farklı.
Chabashira’nın bildiği en önemli şey, Müdür Vekilinin öğrencilerinden birinin babasıyla bağlantılı olmasıydı.
Beyaz oda hakkında bilgisi olmamasından dolayı, bu tavırlarını anlayabiliyorum.
Ona karşı aldığı tavır ve bakış açısının, farklı olması doğal.
Neyse, bu konuda daha fazla yorum yapmayacağım…
Şu an yapabileceğim tek şeye odaklanayayım: Olay yerinden mümkün olduğunca çabuk uzaklaşayım.
Hızlıca yürümeye devam ettim.
“Artık ünlenirsin.”
Ne diyecek diyordum ben de.
“Bu durum beni memnun etmeyecek ama benim için gerekli bir adım attım. Tek diyebileceğim, yapabileceklerimin sınırlarını zorluyorum.”
“Diğer sınıflardakileri boş ver de, kendi sınıfına nasıl açıklayacaksın? Göze çarpmayan biri olmak için o kadar çok çabaladın ki sınıfta varlığınla yokluğun birdi. Şimdi matematik sınavında tam puan aldın. Net cevap alana kadar peşini bırakmayacaklardır. Soru bonbardımanına kendini hazırladın mı peki?”
Günün geri kalanında ne yapacağıma odaklanarak onu duymazdan geldim.
“Önceden hazırlığa gerek yok. Burdan başlarım.”
Önceden sınıf arkadaşlarıma bu sınavda matematikte tam bir puan alacağımı söylemek şüpheleri daha çok arttırırdı.
“Zor bir süreç seni bekliyor. Kendini bombardımana hazırla bakalım.”
“Farkındayım.”
Ne olacağını az çok biliyor madem, peşimi bıraksın…?
“Burada ayrılsak? Bir öğretmenle yalnız yürüyerek gereksiz dikkat çekeceğim.”
Chabashira ofisine doğru giderken ‘tamam, tamam’ diye mırıldandı.
Duygularını bastırmak için elinden geleni yapsa da zevkten dört köşe olduğuna kalıbımı basarım.
Diğer öğretmenlerle karşılaştırıldığında, öğrencileri arasına en fazla mesafe koyan o gibi görünse de, gerçekte en yakın o.
Galiba, öğrenciyken yaşadığı pişmanlıklar yüzünden bastırılması zor duygularını ortaya çıkartıyor.
Sıradan öğrencilerin önünde, yüzündeki umursamaz ifadesi yeterli olacaktır… Ama bana komik geliyor. Özellikle de kolay manipüle edilebilmesi hoşuma gidiyor. Tabii, şimdi bu sağladığı avantajı başıma der oldu.
Enerjimi Chabashira’ya boşa harcamak yerine, onu sonraya saklıyorum. En azından şimdilik sonraya bırakalım bu meseleyi.
Gelelim asıl meseleye. Horikita’yı arıyorum ama açmıyor.
Ona kısa bir mesaj gönderdim. Ama okundu yazısı çıkmadı.
“Neyse artık, huh.”
Şu anda matematik düellomuz ve öğrenci konseyiyle ilgili konuları çözecek kilit isim olan Horikita, işimi çözecektir.
Durumu açıklığa kavuşturmamız hayrıma olacak. Keşke hazırlıklı olsaydık, şimdi savaş alanına dalmak gibi olacak.
Sınıfı görür durumdayım şuan.
Matematikteki tam puanımdan sonra, sınıfta nasıl bir yaygara koptu merak ediyorum.
Herkesin normal bir günmüş gibi, okuldan dağılmasını isterdim.
Sınıfa döner dönmez, ortamın umduğumdan farklı olduğunu fark ettim.
Tsukishiro beni çağırılalı yaklaşık 30 dakika olmuştu.
Normalde, öğrencilerin büyük bir çoğunluğu okuldan giderdi.
Kulüp etkinliği olmayan öğrencilerden kalanlar çoğunluktaydı.
Amaçlarını söylemeye ne hacet diyorum..
Bu ortama maruz kalanların hepsinin bana olan bakışları, gün gibi ortadaydı.
Telefonlarıma cevap vermeyen Horikita da buradaydı. Anlaşılan, Horikita durumu beklediğimden daha iyi karşılamış.
Ona minnettarlığımı belli etmeme izin vermediler. İçeri adım atar atmaz, bir öğrenci sürüsü üzerime yürüdü.
Üzerime yürüyen öğrenci grubuna önderliği yapan Ayanokouji grubundan Keisei idi. Aşırı sevinçli Chabashira’nın aksine, kırgın bir hali vardı.
“Az önce seninle konuşamadım, özür.”
Keisei, okul biter bitmez soluğu yanımda almış, ancak Horikita’nın bir anda tepemde bitmesiyle sohbet edememiştik. Bu konudan dolayı önce özür diledim.
“Sorun değil. Şimdi vaktin var demi? Sormak istediğim birkaç soru var.”
Ayanokouji grubundan olan Haruka ve Airi de, onun etrafında toplandı.
Az önce bahsettiğim kulüp etkinliklernden dolayı, Akito sınıfta değil sanırım.
Geri kalan izleyiciler de, kulak kabartıp şovu izlemeye koyuldular.
“Sen… Matematikteki 100 puanı nasıl aldın? ÖYD’deki diğer 10.sınıflara dahi baktım. İchinose ve Sakayanahi bile tam puan alamamış. 10.sınıflarda tam puan alan tek sensin.”
Normalde, bir sınavda tam puan almaya böyle tepki verilmez; insanlar sizden cevap duymak için beklemez.
Ama bu sınavın seviyesi tamamen farklı bir düzeydeydi.
Özellikle başarılı öğrenciler, bu sınavda tam puan almaktaki zorluğu ve hatta tabiri caizse ‘anormalliği’ anlıyordu.
Akademik başarısı zayıf olanlar bile, çevrelerindeki öğrenciler bu duruma açıklık getirmesinden dolayı, anormalliği fark etmişlerdir.
“Bu konu—--“
Gözlerimle ön sıralarda oturan Horikita’yı aradım, ondan yardım istedim.
“Eh, ben açıklayayım.”
Normalde Horikita çoktan yurda dönerdi, ancak sınıfta kalan öğrencilerin durumunu gördükten sonra kalmaya karar vermiş olmalı. Mantıklı bir karar vermiş. Tüm dikkati benim üzerimde olduğu için, bana destek çıkmak için sınıfta kaldığını anladım.
Duruma el atmak için ayağa kalkıp yanıma doğru geldi.
“Ben… Kiyotaka’ya soruyorum, sana değil.”
Keisei, bir yabancı olarak devreye giren Horikita’nın bu müdahalesinden hoşlanmadığını dile getirdi.
“Evet, haklısın. Ama Yukimura-kun, aradığın cevap bende.”
“Anlayamadım?”
Kasıtlı olarak şaşırtıcı bir ifade kullandığı için Horikita, Keisei de dahil olmak üzere, sınıftaki herkesin dikkatini tek bir cümleyle kendisine çekti.
“Yukimura-kun ve ben- pardon, tüm 10.sınıflardan tek bir kişi bile tam puan alamamışken, Ayanokouji-kun’un tam puan almasına akıl sır erdiremiyorsun, değil mi?”
Horikita soruyu Keisei’ye yönetmesine rağmen, sınıftaki herkes bunu düşünüyordur.
“Evet… Dürüst olmak gerekirse, kafam karmakarışık. Daha önce de söyledim ama yineliyorum: Sınavın son sorularını çözmek imkansızdı. Kiyotaka ise hepsini çözmüş, bunu anlamıyorum işte.”
Sınav bittiğinde, sınıfın bir kısmı sınavın içeriğinden dolayı şaşkınlıklarını dile getirmişti. Keisei ve Yosuke başta olmak üzere sınıfın en başarılı öğrencileri, zor soruları tartışıp durdular. Konu Ayanokouji grubunda bile gündem oldu. Soruları çözüp çözmediğimi sordular. Bense soruları geçiştirdim, kaçamak cevaplar verdim.
“Kiyotaka, sınıftan kimsenin o sorunları çözemediğini bildiği halde, ben çözdüm diye övünmedi. Garipsemem, normal değil mi? Şuan sanki bir şeyler gizliyormuş gibi hissediyorum… belki de kötü bir şeyler yapıp soruları herkesten önce gördü, ne bileyim.”
“Kopya çekti diyorsun… Tabii ki, böyle düşünmeniz şaşırtıcı değil.”
Horikita, Keisei’nin demeye çalıştığı şeyi, açıkça söyledi.
Keisei utanarak bakışlarını kaçırdı. Horikita konuyu üstelemeye devam etti.
“Böyle bir durumda şüphelenmemek imkansız, evet. Durumdan haberdar olmasaydım kesinlikle aynı şeyi düşünür, Ayanokouji-kun’un gizlice kopya çektiğine inanırdım. Ancak, böyle bir durum söz konusu bile değil.”
Horikita derin bir nefes alıp ona pür dikkat kesilmiş izleyen öğrencilere göz gezdirdi.
“Bu açıklamayı, şuan burada olmayan arkadaşlarımız için de yapacağım. Ayanokouji-kun’un tam puan gizemini çözmek için, geçen yılın bahar ayından örnek vermem gerekiyor.”
Geçen yılki bahar mevsimi. Başka bir deyişle, bu okula ilk geldiğimiz zaman.
“Kısa bir süre önce sıralarımızı ayırdık ama uzunca bir süre sıra arkadaşı olduğumuzu hatırlıyorsunuzdur? Okul başladıktan kısa bir süre sonra, Ayanokouji-kun ile konuşurken, onun akademik başarısının çok iyi olduğunu öğrendim… Hatta benden bile daha iyiydi.”
“Akademik başarıda senden daha mı iyi? Nasıl yani? Kiyotaka’nın okul başladığından beri, başarısı aynı. Nasıl bir başarı gördün anlayamadım? ÖYD’deki genel ortalama notu C değil mi?”
Keisei’nin net hatırlayıp sorması, Horikita’yı etkilemedi.
“Dediğin gibi, öyle. Çünkü daha ilk sınav başlamadan önce, stratejimi devreye sokmuştum.”
Horikita’nın bu sözlerinden sonra yanımdan uzaklaşıp kürsüye doğru ilerledi. Öğrencilerin odağını, benden uzaklaştırmak için hareket etmiş olmalı.
Bana yardım edeceğini biliyordum ama beklediğimden daha iyi bir performans sergiliyor.
“En başından beri, matematikte tam puanlar alacak bilgiye sahip birisiydi. Bu durumun farkında olarak, küçük bir strateji geliştirdim.”
“… Küçük bir strateji mi?”
Keisei’nin kafasında bir sürü soru oluşmuştur.
Bu bilgiyi nasıl edindiğimi merak ediyordur falan.
Horikita ise konuya kendisi yön vererek devam etti.
Bu bilgiyi nasıl öğrendiğimi değil de akademik başarımı gizlememin neden gerekli olduğuna geçiş yaptı.
Horikita, bu bilgi sahibi olma kısmını, asıl konuya geçmek için bir araç olarak kullanmıştı.
“Geçen Nisan ayında D Sınıfı olarak, ben de dahil, çok yüksek miktarda harçlık alarak gereğinden fazla sevinip olayların akışına kendimizi bıraktık. Ama içimde beklenmedik bir şey olacağına dair kötü bir his vardı. Bu süre zarfında, yanımda oturan Ayanokouji-kun’a sınavdan ortalama bir puan almasını istedim. Stratejimi, B planı ya da koz olarak değerlendirebilirsiniz. Tabii ki, ona sınıfın başarısını geri tutmayacak bir şekilde ilerlemesini söyledim. Ve ayak uydurması sayesinde, başarısı C olarak değerlendirildi.”
Horikita, uzun süredir seyrinde giden bir stratejinin parçası olarak, akademik başarımı düşürdüğümü öne sürdü. Elbette, insanlar bir yıl öncesini etraflıca düşünürse garipserler. Horikita’nın o zamanki tavırları, insanlarla iyi iletişim kuramaması.. Horikita’nın ondan daha başarılı olduğumu ne zaman fark ettiği falan, çok fazla açığımız var.
Çoğu insan için, bir yıl önceki anılar uzak bir geçmişe aitti. Hipokampüsün içine kazınan yoğun olayların aksine, varlığımın göze batmadığı sahneler derin bir izlenim bırakmamış, unutmuşlardır.
Sadece bir avuç insan bu olayları dün gibi hatırlar.
Çoğu “Ah, demek böyle oldu, ha.” deyip kafalarındaki boşlukları hayal güçleriyle doldurur.
Tabii ki, Keisei gibi güvensizlik duygusu güçlü olan insanlar için bunlar işe yaramaz.
Horikita’yı açıklaması zor sorularla köşeye sıkıştırdı.
“… Sözlerin pek inandırıcı değil ama. Okulun kurallarına dair şüphelerin olduysa onun yüksek puanlar alması, sınıfımızın hayrına olur diye düşünmen gerekirdi. Bu sınavdan tam puan alarak bile, akademik başarısını A veya A+ yapabilir. Tek bir kişinin ortalamasının yüksek olması bile, sınıf puanımızı olumlu yönde etkilerdi.”
Keisei, bu geri planda tutma stratejisinin ne gibi bir avantajı olduğunu kavrayamadığı belli etti.
“Buna takıldın, demek. Tek derdimiz sınıf puanlarını olsaydı, haklısın. En başından beri başarısını kullansaydı sizce Ayanokouji’ye ne olurdu, hiç düşündünüz mü? Hadi bir de şöyle sorayım, onun geleceği nasıl olurdu dersiniz?’
Keisei’nin güvensizl tavırlarına karşılık Horikita, doğaçlama yaparak direkt konunun üzerine gitti.
O kadar doğal konuşuyordu ki sanki başından beri her şeyi o planlamış gibiydi.
“Geleceği nasıl olurdu mu…?”
Anlamadığı için, Keisei soruyu tekrarladı. Horikita detaylı anlatmaya başladı.
“Yukimura-kun’un tahminine ayak uyduralım ve Ayanokouji-kun’un geçen yıl Nisan ayından beri, başarısını sergilediğini varsayalım. İlk ay sonunda, yani mayıs’a kadar Sakayanagi-san, Ichinose-san ve Ryuuen-kun onun adını öğrenmiş, hedef olarak seçmiş olurdu. Matematik dehası birini, 1 yıl boyunca görmezden gelerek önlerine taş koymak isterler mi sence? Onu okuldan attırmak için harekete geçerlerdi.”
“Yani diyorsun ki, insanlar onu hedef alabilirdi?”
“Evet. Bu okulda her şey olabilir. Hatırlarsanız, sınıfça bir oylama yaparak aramızdan birisini göndermek zorunda kaldık. Ve yine o zamanlar, Ayanokouji-kun Sakayanagi-san’ın stratejisinden dolayı hedef alınan kişiydi. Her ne kadar o sıralar hedef alınması tesadüf diye düşünsek de, belki de onu gerçekten hedef almışlardı.”
Horikita, şartları göz önünde bulundurursak, Yamauchi yerine beni okuldan attırmış olabileceklerini vurguladı.
“Hayır, yanlış düşünüyorsun. Kiyotaka başından beri ciddi olsaydı sınıf, Yamauchi ile onu aynı kefeye koymaz, farklı değerlendirirdi.”
“İlginç şeyler söylediğini düşünüyorum. Bence okuldan atılmamak için Yamauchi hamlelerini daha dikkatli seçer, Sakayanagi-san’ın stratejisi daha karmaşık ve daha zor olurdu. Ayrıca, Yamauchi-kun’un, Ayanokouji-kun’dan daha fazla arkadaşı vardı. Terazinin her iki tarafında da farklı dengeler olur, herkesin düşüncesi de bu değişime göre şekillenirdi.”
Eğer böyle devam ederse, tartışmak için tartışmış olacaklardı. Çünkü Keisei’nin şuan söylenenleri araştırmak, incelemek gibi bir imkanı yok.
Diğer sınavlardan birinden dahi bahsetse, sonuç yine aynı olurdu.
“… Peki, şimdi neden ortaya çıkıyor bu? Başarısını bir anda hazırlıksız ortaya çıkararak, sonucu değiştirmeyeceksiniz ki. Zaten az çok dikkat çekiyordu, şimdi bilgisi ortaya çıktığına göre, hedef seçilecek.”
Keisei, geçen yıl ile şimdi arasında ortaya çıkma konusundaki risklerin farklı olmadığını savundu.
Ama Horikita bundan bahsetmesini bekliyormışçasına, paniklemedi.
“Hayır, geçen yıl ile şimdi arasında dağlar kadar fark var. Geçen yıl, D sınıfı inişli çıkışlı bir istikrarla sınıfta birlik sağlandı. Bu süreçte her birimiz bireysel olarak güçlendik, kendimizi geliştirdik. Doğru kararlar alabilecek hale geldik.”
Eminim bir yıl önceki haline bakabilseydi, Keisei de aynı şeyi düşünürdü.
“Sadece Ayanokouji-kun değil. Bir örnek verelim. Evet, burada olmayan birinden örnek vereyim… mesela; Sudo-kun. Geçen yıl bu zamanlar, ona katlanmakta bile zorlanıyorduk, sınıfımıza yük oluyordu. Peki ya şimdi? Hala öfkeli bir tavrı olmasına rağmen, herkesin görebileceği kadar büyük gelişmeler kaydetti. Akademik başarısını arttırdı. Fiziksel becerisiyle, beraber Mayıs ayından itibaren ÖYD genel değerlendirmesi seninkinden yüksek olacaktır, Yukimura-kun.”
Keisei Nisan’da onun üzerinde olmasına rağmen, Sudo bu sınavla durumu tersine çevirdi.
Keisei’yi ÖYD’deki genel değerlendirme puanıyla tokatladı diyebiliriz.
“Şimdi soruyorum sana. Bu okulun başında ne sen ne de ben, Sudo-kun’u koruyacak güce veya isteğe sahip miydik?”
Sudo’yu kaderine terk edip etmemeleri konusunda tartışan ve onu kurtarmaya tenezzül dahi etmeyen öğrenciler vardı geçen yıl. Bir nevi, ona başka birisi için kılını kıpırdatır mıydı diye sordu.
Tabii, Sudo’nun şimdi başı dertte olsa Keisei onu korumak için bir strateji düşünüp herkesle beraber kafa patlatır.
“Ama şimdi, eğer birisi Ayanokouji-kun’a zarar vermek isterse, onu korumak için ortaklaşa çalışabiliriz. Ben durumu böyle değerlendirdiğim için, Ayanokouji-kun’un gerçek gücünü kullanmasını istedim. Böylece, sınıfımızın genel başarısını da yükseltmeye başladım.”
Söylediklerini mantıklı bulup kabul eden öğrenciler çıktı.
Ancak öğrencilerin yarısından fazlası hala şüpheyle bakıyordu.
Horikita’nın herkesi ikna edebilecek bahanesi yoktu.
Tüm hikayeyi yalanlarla süslediğinden, açık vermesi doğal.
Tabii ki, bir anda herkesin inanmasını beklemek yerine bir şeyler yapılması, bu sözlerini güçlendirilmesi, şart.
Daha güçlü bir destekçimiz olsaydı, iyiydi.
Çoğunluğun dikkatinin Horikita’da olduğundan emin olduktan sonra Yousuke’ye baktım.
Sınıfın mutlak güvenine sahip öğrencisi.
O da dikkatini Horikita’ya vermiş olsa da, arada bir etrafa bakıp beni süzmekle meşguldü. Tam fark etmediğimi düşünüp kafasını çevireceği anda, göz göze geldik.
Tıpkı diğer öğrencilerde olduğu gibi, ona da söylemediğim çok konu vardı. Söz konusu Yousuke olmasaydı, Keisei’gil gibi birisi olsaydı, o da benden şüphelenir; bu tartışmaya katılırdı. Ama Yousuke’den yana endişelenmeme gerek yoktu.
O sınıfın iyiliği için çalışır, önceliğini sınıfa verirdi.
Bu durumda kendisine tek kelime dahi etmeden rolünün ne olduğunu fark etti.
“Birazcık da olsa anladım stratejini, Horikita. Fakat, bir sorum daha var. Ayanokouji’nin başarısı sadece matematikle mi sınırlı?”
“Bu konuda yorum yapamam.”
Horikita sakince Keisei’nin sorusuna cevap verdi.
“Ayanokouji Kiyotaka, şuan tüm yeteneklerini sergiledi mi, yoksa kendisini hala geri planda mı tutuyor? ‘Gerçek’ ne olursa olsun, Ayanokouji’nin diğer sınıflara koz olarak kalması için, bu gerçeği saklayabiliriz.”
“O konuー “
“Peki. Horikita-san’ın ne söylemeye çalıştığını açıkça anladım.”
Keisei, Horikita’ya baskı yapmak üzereyken, tartışmayı başından beri gözlemleyen Yousuke’den atak geldi.
Sonra Yousuke yavaşça Horikita’nın tarafına geçti.
“İlk başta anlamadım ama tartışmayı dinleyerek gerçeğe vakıf oldum. Yeteneklerinin sınırı bilinmeyen bir rakip, herkes için tehlikelidir. Onlar bir şeyler fark edip araştırmaya çalışsa dahi, biz kendi sınıf arkadaşları olarak gerçeği bilmezsek, boşa kürek çekmiş olacaklar.”
Tartışmadaki açıkları kapatarak Horikita’ya desteğini verdi.
Yousuke’nin yardımına koştuğunu anlayan Horikita, onunla beraber yalanlarına bir kat daha çıktı.
“Evet. Gelecekte dikkatleri üzerine çekecektir, bu yüzden onun gibi bi silahı tam olarak kullanalım. Rakiplerimizin onu bilinmeyen bir tehlike olarak görmesine izin vererek kendimize pay çıkartıyor olacağız. Hatta koridorda bizi dinleyenler bile olabilir. Malum, burası böyle bir okul.”
Herkes koridora baktı. Ayanokouji, sadece matematikte mi iyiydi, yoksa diğer konularda da tam puan alacak kadar başarılı mıydı diye düşüne dursunlar, Yousuke’nin desteğiyle Horikita’nın sözleri birbirine uyum sağlayınca, ciddiyet arttı. Diğer sınıfları yanıltacak, onlara ne kadar büyük bir tehdit olduğumu düşündüreceğiz.
“Horikita-san gerçekten çok iyi, değil mi? Ben etkilendim, ne yalan söyleyeyim.”
Tam o sırada Kei, sıradan bir tepki verdi.
“Sen de böyle düşünmüyor musun, Shinohara-san?”
Ardından, kendi arkadaşı Shinohara’dan onay istedi.
Konuyu başarılarımdan uzaklaştırıp Horikita’yı yücelterek diğerlerinin dikkatine yön vermeye çalışıyordu. Kei’ye Yosuke gibi bir işaret ya da talimat vermediğim halde, üzerine düşen görevi fark edip yerine getirdi.
“Evet ya! Horikita-san ve Ayanokouji-kun’un çoğu kez uzun süre gizlice konuştuklarını görüyordum. Meğer sınıfın iyiliği için yapıyorlarmış!”
Okula ilk geldiğinde Horikita benden başka kimseyle konuşmuyordu.
Onun bu tavırları, epey işe yararlı bir şeye dönüştü. İkimize de güvenilirlik katmış oldu.
Yosuke ve Kei’nin gizlice bizim için yol yapması, büyük bir etki bıraktı. “Yosuke ve birkaç kişi daha buna doğru diyorsa, o zaman doğrudur.” diye adlandırabileceğimiz zihniyet, tıkır tıkır işliyordu.
“Gücümüzü gizleme stratejisi…. Diğer sınıflar, şok olmuştur.”
Sabahtan beri şüpheli olan Keisei bile, istisna değildi.
“Okulun kurallarını tam olarak anlayamamakla birlikte, garanti bir kozumuz olsun diye düşündüm. Bu arada, bu şans mı yoksa talihsizlik mi bilmiyorum ama Ayanokouji-kun iletişim kurmakta kötü olması ve göze batmak istememesi de, onu gizlemekteki diğer sebeplerim oldu.”
Horikita, iki tarafında rızası dahilinde stratejinin mümkün olduğunu ifade etti.
Ardından Keisei’den bakışlarını alıp sınıfa yönelerek, seslendi.
“Ayanokouji-kun’un matematikten nasıl tam puan aldığının sırrı bu. Hepinizi şaşırttığımız, için özür dilerim.”
Horikita, tek bir şansla vurdu gol oldu. Fakat, burada çok uzun süre kalmamalı ki daha fazla açıkları bulup önümüze sermesinler.
“Bence şimdilik bu konuyu bırada kapatalım. Horikita-san’ın dediği gibi, yerin kulağı var.”
Yousuke, daha fazla konuşmamamız geretiğini dile getirerek sebebini açıkladı. Birisi ne kadar çok zekiyse, o kadar çok şüphelenir. Aynı zamanda, ne kadar akıllıysa, o kadar çok bu durumu konuşmanın yeri ve zamanı olmadığını anlardı. Buna örnek verecek olursam, Keisei’nin soru bonbardımanı bile durdu.
Bir bakıma, bu açıklamanın şüpheleri bir nebze giderdiğini söyleyebiliriz.
Horikita’nın hayal gücümü aşan bu doğaçlaması sayesinde, ilerde hareket etmem daha ço kolaylaşacak.
Matematik dışında başarımı göstersem bile, başarımı gizlediğim düşünülecek. Buradaki ön konuşma, ilerisi için çok önemliydi.
Benimle önceden böyle bir konuşmaya hazırlanmadan bu işi hallettiği için ona minnettarım.
✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ★ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩