Elitler Sınıfı - Cilt 13 - Bölüm 12 - Kaçırılmak
Cilt 13 – Bölüm 12 – Kaçırılmak
Koridordan çıkışa gidiyordum.
“Yo.”
Telefonumu açmak için tuşa bastım. Siyah ekrana bakarken, beni yüzünde gülümsemeyle karşılayan kişi 10/B sınıfından Ishizaki Daichi oldu. Haberler iyi herhalde?
“Telefondan sana ulaşmaya çalıştım ama cevap alamadım. Ben de sana geliyordum.”
“Kusura bakma, telefonumun şarjı bitmiş.”
“Ne demek! Biraz zamanını çalmam lazım, sorun olmaz demi?”
“Tehdit mi ediliyorum?”
“Ne, ilginç bir şaka bu. Seni korkutabilecek birisi bu okulda var mı ki?”
Ishizaki şakama kendi esprisiyle karşılık verdi.
“İşim vardı deme bana?”
“Yok, yurda dönmek üzereydim.”
“Gerçekten mi? O zaman sorun yok. Benimle gel!”
Bana konuşma fırsatı vermeyen bir gülümsemeyle Ishizaki eliyle işaret edip yürümeye başladı.
Önümden gitmesini izlemeye devam edersem, gözden kaybolacak.
Gürültü yapıp dikkat çekmemek adına peşinden gideyim bari.
Zaten boşum.
Tam köşeyi döndüğümde, inanılmaz derecede büyük bir duvar aniden gözlerimin önünde belirdi.
Pardon, buna duvar denmez.I shizaki’nin sınıf arkadaşı Yamada Albert denir…
Güneş gözlüğü takıyordu. Sağ elini omzuma koydu.
“Selam.”
“…selam.“
Neler olduğundan tam olarak emin olamadığım için, aynı şekilde cevap verdim. Bunlar neyin peşinde acaba?
Şaka olduğunu düşündüğüm tehdit, sanki gerçeğe dönüşüyordu.
“Merhaba, Ayanokouji-kun.”
Duvar büyüklüğündeki Albert’in yanında Hiyori belirdi.
“Ne garip bir üçlü.”
“Öyle miyiz.”
Ryuuen’in de burada olacağını düşünmüştüm ama etrafta yoktu.
“Burada konuşmayalım, başka bir yere gidelim.”
“Gitmek mi? Nereye gidelim?”
“Eh… bilmem, henüz karar veremedim.”
Ishizaki sol işaret parmağıyla burnunun altına kaşıyıp sırıttı.
“İçimde nedense kötü bir his var, ben müsaade istesem?”
Bu durumu garipsedim içimi huzursuzluk kapladı. İzin istedim.
“Ne oldu? İşim yok demedin mi? Gidemezsin hiçbir yere.”
“Gidemez miyim?…ne yapıyorsunuz?”
Arkama geçen Albert, muazzam gücüyle bir kolumdan tutup sıkıca kolumu kavradı. Sonra Hiyori de diğer koluma yapışıp göğsüne doğru çekti. İkisi tarafından sıkıştırıldım.
“Kusura bakma, Ayanokouji-kun, ama kaçmana izin veremeyiz.”
“Huh?…”
Bu gözdağı açık ve netti.
…bu şakayı aştı, eşek şakasına döndü.
Neyse. Bu üçü beni bir yere götürecek gibi.
“Burada göze batıyoruz. Gidelim, Ishizaki-kun.”
“Evet, evet. Ama nereye?”
“Hmm, şey… Ishizaki-kun’un odasına gidelim?”
Hiyori rastgele bir öneri de bulundu.
“Huh? Benim…benim odam mı? Hayır, hayır, asla olmaz…! Asla, asla!”
Ishizaki odasının adı geçince, telaşla reddetti.
“Ne oldu? Odan müsait değil mi?”
“Şey… şey… kendimce nedenlerim var. Hem bir anda odamı öne sürdün yani, ne bileyim…”
“Odan dağınıksa sorun olmaz, şikayetçi olmayız, demi?”
Albert’e fikrini sorunca, yavaşça başını salladı.
… Japonca anladığını varsayıyorum o zaman?
Sınavlarda ve derslerde Japoncasını kullanması gerek. Bu arada, Japonca konuştuğunu duymak isterim.
“Evet, evet. Sadece biraz değil, son derece dağınık! İğne atsan yere düşmez, o kadar dağınık! Aiya, çok utanç verici durumda!”
“Önemli değil. İhtiyacın olursa temizlemene yardım ederim.”
“Hayır, hayır, hayır!!! Mendiller falan var, bir kızın odamı temizlemesine izin veremem!”
Odasında ne olduğunu ağzından kaçırmadan edemedi.
“Mendil mi…? Anlayamadım?”
Hiyori kafasını şaşkınca çevirip baktı. Ne oluyor? Dercesine.
“Her neyse, odam uygun değil..! Evet, Albert’in odasına gidelim!”
Ishizaki panikle konuyu değiştirdi.
“Evet. Albert’in odası uygundur, demi? Demi?”
Ishizaki, sanki bir şeyden kaçarcasına öneri sundu.
“Ok.”
Yani Japonca anlıyor, kesin bilgi. Albert kısaca İngilizce cevap verdi.
Ardından beni taşıyarak ilerlemeye başladı.
“Ama… beni taşımaya devam mı edecek?”
“Sorun olmaz. Yamada-kun çok güçlü.”
Ben, bunu mu sordum şimdi?
Sanki alışılmadık bir şekilde göze çarpıyormuşuz gibi hissettim.
“Daha iyi ya. Bir bakıma, izleyenler için saçma gelecektir.”
Bu sözlerinden sonra Hiyori, her zamanki gibi yavaşça gülümseyerek, öne geçip bize öncülük etti.
“Anladım şimdi. Shiina’dan tam beklendiği gibi! Harika bir fikir, harika bir fikir!”
Beni götürmelerindeki amaç ne acaba?
Bu soru aklımdayken, yurda götürüldüm.
✩ ✩ ✩ ✩
Albert’ın odasını ilk kez geldim. Daha büyük bir fiziğe ve iri bir cüsseye sahip olmasına rağmen, odasının düzeni aynıydı. Ancak, her odanın kendi bir düzeni varken onun odası biraz daha benzersiz denebilir.
Odanın merkezine büyük Amerikan bayrağı ile bir Japon bayrağı asılıydı. Çin, İtalya ve bazı Afrika ülkelerinin bayrakları da küçükte olsa bir duvarı süslüyordu. Kağıttan değil kumaştan yapılma bayraklardı. Bu konuya tutkulu olduğuna dair bir izlenim veriyordu.
“Albert bayraklara bayılır. Şaşırdın, demi?”
Ishizaki daha önce odasına gelmiş olacak ki sakin bir dille bize bu detayın sebebini anlattı.
“Evet, fark ediliyor.”
Kolumu bıraktıktan sonra Albert, oturmam için ısrar etti.
Herkesin oturduğunu görünce, onlara ne için beni çağırdıklarını sordum.
“Ee, üçünüz benden ne istiyorsunuz?”
Üçü de birbirine baktı. Nedense, üçünün yüzünde de kocaman bir gülümseme vardı. Onların temsilcisi olarak, Ishizaki bana dönüp:
“Sadede gelelim, evet. İşte teklifim…. Özel sınavda beraber grup olalım!”
Tam tahmin ettiğim gibi, özel sınav için görüşmek istemişler.
“Grup… derken? Daha fazla ayrıntı verebilir misiniz?”
“Daha fazla ayrıntı mı? Hepsi bu kadar işte.”
“Bana hiç öyle gelmedi. Kiminle gruplaşmam gerektiğini bile anlayamadım.”
Burada bulunanların sayısı dört. Kurallara göre, +1 fazla. Ayrıca Hiyori kız olduğundan, cinsiyet oranı kuralı nedeniyle takım arkadaşı olarak nitelendirilemez. Muhtemelen Ishizaki ve Albert ile gruplaşmam gerektiği anlamına geliyor. Ama bu konuyu net bir şekilde detaylandırması lazım ki bir fikrim olsun.
“Kiminle istersen. Ben, Albert, Shiina, herkes olabilir. Önemli olan bizim sınıftan biriyle grup kurman.”
Ne yüce ve cesurca bir teklif.
Bir nevi, sadece Ishizaki’nin edebileceği türden bir teklifti.
“Yani, sınıfınızdan iki kişinin olduğu bir gruba girmemi mi istiyorsunuz?”
“Evet. Sınav başladığında, grubunuzu B sınıfından üç kişilik grupla birleştireceksiniz, böylece mükemmel bir altı kişilik grup olacak. Bizim sınıftan beş kişi ve sen de 6. olacaksın, Ayanakouji. Birinciliği hedefleyelim!”
Böyle bir teklifle normalde insanlar duygulanırdı. Ama önce düşünmeye ihtiyacım var.
“Hiyori, Ishizaki’ye sınav kurallarını detaylıca açıkladın mı?”
“Hayır.”
Hiyori net bir cevap verdi.
“Yarıda kesip açıklamaya çalışsaydım, 5 saniyede bir düzeltmem gerekeceğini düşündüm. Bu heyecanını korumasının daha iyi olacağını düşünerek, akışına bıraktım diyelim.”
Daha iyi mi..? Kesinlikle, hayır.
Gerçekten de, konuşmanın daha 5 saniyesi dolmadan, Ishizaki sınav kurallarını anlamadığını belli etti.
“Birçok sorum olmasına rağmen, ikiye indirip soracağım… Pardon, üç soru. Öncelikle, özel sınav başladıktan sonra, ideal büyük grubu rahatça oluşturabilme garantisi yok.”
Aslında, sınıf öğretmenimiz bize bunun kolay bir şey olmayacağını söylemişti.
Sadece düşünerek ya da “grup olalım” ya da “hadi” diyerek büyük gruplar oluşturabilseydik, o zaman öğrencileri şu anda üç kişilik gruplar oluşturmaya zorlamanın bir anlamı olmayacağı gibi, avantajı da olmazdı.
Sınav sırasında büyük bir grup kurmanın zor olması nedeniyle, bize daha küçük gruplar kurma özgürlüğü şimdi verilmişti.
“Gerçekten mi?”
Ishizaki şaşırdı. Şüpheci bir ifadeyle, açıklama bekler gibi başını Hiyori’ye doğru eğdi.
“Sınav açıklamalarına bakınca, bu anlam çıkıyor. Duruma bağlı olarak, beklemediğimiz veya istemediğimiz bir grupla birleşmek zorunda kalabiliriz.”
“Ne, ne? Ne demek istediğine dair en ufak bir fikrim yok.”
“Sınav sırasında, gruplarımızı birleştirmek için bazı koşullar öne sürülebilir. Bundan bahsediyorum.”
“Ne gibi koşullar?”
Bilseydik zaten, bu konuyu tartışıyor olmazdık.
“Detayları bilmiyoruz. Okulun açıklamasına bakılırsa, koşulları sağlamak kolay olmayacak.”
“Ama… Koşullar olsun olmasın, gruplarımızı kendimiz oluşturabileceğimizi düşünerek hazırlanmak zorundayız?”
“Eh, doğru düşünüyorsun, evet.”
“O zaman tamamdır. Sınav için önerime uyalım ve buna göre hazırlanalım yeter.”
Basitçe düşünebilmesi saygıdeğer bir olay.
Hiyori, İshizaki’nin önerisini de büyük bir ilgiyle dinledi.
“Anlamadığım şeyler için, endişelenmiyorum ne yapayım.”
Bu, Ishizaki Daichi’nin eşsiz cazibesi denebilir mi?
“Peki, o zaman… ikinci kısma geçelim.”
İlkini anlamasını sağlayamadığıma göre, bir sonrakine geçtim.
“Benden başka kiminle konuştun? Ya da başka kiminle konuşmayı düşündün?”
“Kimseyle konuşmadık, konuşma niyetinde de değiliz. Demi?”
İkili, İshizaki’nin açıklamasına uyarak başını salladı.
“Yani sadece benimle konuşmak istediniz. Neden peki?”
“Tabii ki, sen olduğun için. Sen de Ryuuen kadar güçlüsün… Hatta, ondan daha iyi olduğunu düşünüyorum. Dövüşte çok güçlüsün ve zekana Ryuen de saygı duyuyor. Ayrıca bahardaki matematik sınavında tam puan aldın. İnanılmaz bir başarı. Ayanokouji’nin olduğu grup, sınavı garantilemiş olacak. Seni davet etmememiz için bir neden yok ki, haksız mıyım?”
“Seni çok övdü. Ayanokouji-kun, ben de hemfikrim.”
Albert hiç tereddüt etmeden başını salladı.
Başta üç soru sormak istediğimi söylemiştim ama artık soru sayısı 4’e yükseldi. Dördüncü sorum, Albert’in ne kadar Japonca anladığı ve konuşabildiğiyle ilgili. Onu derslerinde görmedim ama japoncayı kullanıyor gibi.
Beni saflarına çekmek istediklerini çekinmeden söylediler.
“Neyse, üçüncüsü… Bu önerinizin bana faydası ne? İlk üçe siz B sınıfı girdi diyelim, ödüllerden sadece siz faydalanacaksınız.”
Sınıf puanları eşit olarak bölünse bile, üyelerin çoğunluğu onların sınıfından olacağı için, kişisel puan miktarında büyük bir fark olacaktır.
“O ne demek! Tabii ki, faydalanacaksın! Eğer A sınıfına yükselirsek, sınıfımıza gelmen için sana 20 milyon puan vereceğiz, Ayanokouji. Ne dersin, harika değil mi?”
İshizaki, kendinden emin bir şekilde devam etti.
“Şöyle deyim bir de: İster bizim sınıfı A’ya çıkarırsın, ister kendi sınıfını. Böylece A sınıfından mezun olma şansın %50 olur.”
Yüzünde gurur verici bir gülümsemeyle bu teklifi sundu.
Dört sınıfın da, A sınıfına yükselme şansı eşit olsaydı bu mantığı doğru olurdu. Her sınıfın; yetenek ve puan gibi çeşitli etmenleri farklılık gösterdiği için, A Sınıfına yükselme olasılığını hesaplamak mümkün değil.
Tabii ki, istediğim zaman geçebileceğim bir sınıfın varlığı, büyük bir avantaj.
“Hiyori ve Albert aynı fikirde mi, peki?”
“Evet, evet. Seni sınıfımızda isteriz.”
Albert: “YES.”
Her ikisi de bunun saçma olduğunu bilerek Ishizaki’nin teklifine ayak uydurdu.
Neler oluyor? Bu saçma teklifi kabul etmeden önce, bu işin aslını öğrenmem gerek. Ben de son sorumu sordum.
“Beni davet etme kararı Ryuuen’e mi ait? Yoksa bu Ishizaki’nin keyfi kararı mı?”
Şimdiye kadar rahatça cevap veren Ishizaki, ilk kez gergin bir ifadeye sahip.
“Bu benim kendi kararım. Ryuuen bu konuda hiçbir şey bilmiyor.”
Demek, İshizaki bu planı kendisi düşünüp karar vermiş.
Bunun böyle olduğunu tahmin ettim ama fazla boş oldu. Normalde Ishizaki’nin etrafında takılan Ibuki’nin neden burada olmadığını anlayabiliyorum.
Yani, Ishizaki’nin destekçileri Albert ve Hiyori mi?
“Ryuuen öğrenince ne olacağını düşündün mü, peki?”
“Hiç düşünmedim! Konunun üzerinde durmaya gerek yok! Ben… hazırım.”
İshizaki korkmuş olsa da, cesur bir ifade takınmak için elinden geleni yaptı.
“Kurallar, kendi dönemimiz içinden öğrencilerle gruplar oluşturmamıza izin veriyor, değil mi? Bu yüzden Ayanokouji, senin en iyi grup için şart olduğunu düşünüyorum. Bunun nesi kötü?”
Haklı. Kendi sınıfında grup kurmak sınıfça aldıkları bir karar olmadığı sürece, Ryuuen’in Ishizaki’nin eylemlerinden şikayetçi olma hakkı yoktu.
“Bu özel sınavın kilit noktası, 10.sınıfların sınıf puanlarının, alınmasını önlemek. Tabii, genel sıralamada ilk üçü hedeflemek de gerekli. Bunu başarmak için, Ayanokouji şart.”
“Evet.”
“Her neyse. Bu planda çok kafa karıştırıcı nokta olmasına rağmen… Ne demek istediğini anladım.”
“Peki, gruba katılacak mısın?”
“Beni davet etmeniz kötü bir fikir değil. Ama şu an evet diyemem.”
“N-neden?”
“İlgilenmesi gereken kendi sınıfı var… ondandır?”
Hiyori, Ishizaki’nin planını desteklese de, bana sormadan neden reddettiğimi anladı.
“Ayrıca, ona önerdiğimiz şartlar da pek iyi değil bence.”
“İyi değil mi…? 20 milyon puan yetmez mi diyorsun?”
“Ben öyle bir şey söylemedim. Miktar açısından bu tutar istisna sayılır. Ama ona gerçekten vereceğimiz şey, sınıfımıza geçme hakkı, değil mi?”
“A-ama sadece 20 milyon verip Sakayanagi’ye transfer olmasına izin veremeyiz.”
Eğer bana verecekleri puanları özgürce kullanmama izin verilseydi, A sınıfındaki yerimi garantilemek için kullanmam çok doğal olurdu. Bu durumda B sınıfı, beni sınıflarına katarak güçlerini güç katamazdı.
“Ayrıca Ishizaki-kun, Ayanokouji-kun B sınıfından biriyle grup olsun yeter dedi ancak yanlış düşünüyor. Issız ada sınavında tek kişilik bir çaba yeterli olmayacak. Zirveyi hedefliyorsan, seni destekleyecek güçlü bir ekibe ihtiyaç var.”
Sohbeti daha çok sessizce dinleyen Hiyori, eksiklikleri birbiri ardına sıraladı.
Her düzeltmesinde, Ishizaki panikliyordu. Kaşlarını ter bastı.
“O zaman kimi seçersen seç!”
“Küçük grubunu seçmek bana kalmış olsaydı…hmm. Ryuuen-kun, Kaneda-kun ve Ayanokouji-kun bu üçü olurdu. Kaneda-kun’un yerini Yamada-kun da olabilir. Ama Ryuuen-kun şart.”
-
- sınıflar arasında otoritesi olup hiç tereddüt etmeden kuralları çiğneyecek taktikler oluşturacak kadar cesur olan sadece birkaç kişi vardı.
Ryuen’in geçen yılki ada sınavında geride kalıp son dakikaya kadar fark edilmeden sınıfının tek öğrencisi olarak direnmesi, yeteneğinin ve değerinin bir kanıtıydı. Diğer seçenekler ise, yüksek akademik yeteneğe sahip Kaneda veya demir yumruğuyla gurur duyan Albert idi.
Kazanma yüzdesini en üst seviyeye çıkarmak adına, bu üçünden ikisini gruba dahil etmek şart denebilir.
“Saçmala! Ryuuen-kun’un planımızı onaylayacağını düşünüyor musunuz!?”
“Hiç sanmıyorum.”
“Aynen, onaylamaz.”
“Kaneda-kun da farksız sayılmaz. Ryuuen-kun’un emirlerine uyar, emin olmadığı bir stratejiye katılmaz.”
“O zaman ne yapmalıyız?”
“Şuan yapacak bir şey yok gibi..”
“Eh…üzücü oldu bu…”
Ishizaki kafasını çalıştırırken kollarını birbirine doladı ama o an aklına hiç fikir gelmedi.
“Bizim ve İshizaki’nin düşüncelerini sana aktarabildiğimizi düşünüyorum. Şimdilik bu kadarı yeter.”
Hiyori’nin amacı buydu galiba.
Başından beri benimle bir grup kurmanın kolay olmayacağını bildiği için, niyetlerini göstermenin daha iyi olacağını düşünmüştür.
Albert de bunun pervasız bir girişim olduğunu anlamış olacak ki Ishizaki’nin omzunun hafifçe okşadı.
“… Peki. Eh, eğer durum buysa ne yapalım…”
Ishizaki isteksizce her ikisini de dinledikten sonra durumu kabullendi.
“İstediğinizi yapabilir miyim bilemiyorum, şimdilik bir düşüneyim.”
Bu durumda, en iyi cevap buydu. Şu anda kimseyle bir grup kurmayı planlamıyorum. Tsukishiro ve çömez Beyaz Oda öğrencisinin neler yapabileceğini bilmediğim için.
İlk dönem bitmek üzereydi. Bu işi erteleyip okulda huzurlu yaşamama izin vermezler.
Tahminimce, bu özel sınav Tsukishiro ile aramdaki son hesaplaşma olacak. Kısaca, her açıdan saldırabilir bana. Eğer bir grup kurarsam, başkalarını da bu işe dahil etmiş olurum.
Böyle bir duruma karşılık, en az kayba sebep olmak adına okuldan tek atılan ben olmalıyım.
Bu düşüncemi tüm kalbimle dilerken, odadan çıktım.
★ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ★