Elitler Sınıfı - Cilt 13 - Bölüm 13 - Talih
Cilt 13 – Bölüm 13 – Talih
Ertesi sabah, okula hazırlandıktan sonra telefonumu açtım.
Okul bana kişisel e-postam aracılığıyla bir bildirim göndermiş ve bana “Deneme” kartının verildiğini yazıyor.
“Özel bir kart alacağımı hiç düşünmemiştim…”
Matematikten tam puanım yüzünden aldığım tüm garip bakışlardan kurtuldum derken, şansıma bu kart denk geldi. Bu “Deneme” kartının güçlü etkisi ile tekrar dikkatleri üzerime çekebileceğim için, çift taraflı bir kılıç gibiydi.
Bu kartı ihtiyacı olan bir öğrenciyle takas etmek mantıklı ve doğru gelse de, sağladığı belirsiz güç yüzünden, kiminle takas ettiğime ekstra dikkat etmem gerekiyordu ki ağır sonuçlarla karşılaşmayayım. Takas ettiğim grup birinci olursa, muhtemelen sorumlu tutulacak kişi ben olurum.
Tsukishiro’nun okuldan atılmama yardımcı olması için kartı bana vermiş olması mümkün ama kartın takas edilebildiğini düşünürsek, baskı yapmak için bile çok zayıf bir hamle. Tesadüfen bana bu kartın geldiğini düşünmek daha mantıklı geliyor.
Kalan iki özel kart, “Ek Eleman” ve “Sıfırlama” sırasıyla C Sınıfından Asakura Mako ve A Sınıfından Yano Koharu’ya denk gelmiş. Bu kartların böyle denk gelmesi tesadüftür, yani en azından bir nebze.
Ne yapmam gerektiğini düşünerek yurttan her zamankinden daha erken çıktım.
Sonra asansörde Shinohara’ya rastladım.
“Günaydın.”
“Günaydın.”
Aynı sınıfta olmamıza rağmen, birbirimizi çok iyi tanımıyorduk. Lobiye inen asansöre bindiğimiz için, selamlaştık o kadar.
Asansördeki yolculuk çok uzun sürmedi. Zemin kata vardığımızda, Shinohara’nın asansörden inmesine izin vermek için kapı düğmesine bastım.
Genellikle okula hafif geç gelen Ike, lobide bekliyordu. Gergin bir şekilde bize doğru baktı. Başta Sudo’yu beklediğini sandım ama durum öyle değil gibi.
İlk başta, Shinohara’yı selam verip lobiden çıkışını izledi. Sonra hemen onun peşinden gitti.
Kasıtlı olarak tempomu yavaşlatıp onlara mani olmamak için aramıza mesafe koydum.
“Hey, Shinohara.”
“Ne?”
Lobinin dışına çıkınca onların konuşmalarını arkadan hafifte olsa duyabiliyordum.
“Uh, şey... Bu yeni ıssız ada sınavı için grup meselesi var ya… Grup için birileriyle görüştün mü?”
“Hayır, henüz konuşmadım… Neden soruyorsun?”
“Hiç. Sadece sormak istedim, bu kadar.”
“Gerçekten mi? Ya sen? Gerçi, Sudo-kun ve Hondo-kun’la birlikte olacaksın. Sormana gerek yok değil mi?”
“Özür. Büyük ihtimalle onlarla olmak güzel olur.”
“Büyük ihtimalle, ha~”
Shinohara onunla dalga geçiyormuş gibi güldü. Ike umursamadı. Ike bir şey diyecekti ama doğru kelimeleri seçip söyleyemiyor gibiydi.
“Eh, şey yani, bu çocuklar kendi başlarının çaresine bakabilir… hem Ken oldukça güçlü falan. Onun varlığı bile gruptaki insan gücünü arttırıyor yani.”
“Olabilir.”
Shinohara ilgisiz davransa da, Ike’la konuşmaktan nefret etmiyor gibiydi.
“Nasıl söylesem… İhtiyacın olduğu zaman sana yardımcı olabilirim… Yok, ben rahatsız oluyorum bu durumdan dersen… uh, seninle bir grup kurabiliriz, nasıl fikir?”
“Ne diyorsun be? Kendini bir şey sanma.”
“Geçen sene sen de gördün? Ben izciyim, böyle bir sınavda kendime güvenmem doğal.”
Shinohara’ya hayatta kalma yeteneklerinden bahsederek kendisini pazarlamaya çalışıyor gibiydi. Bir nevi onunla grup olabilmek için bahane öne sürüyor.
“Eh, biraz düşüneyim ama… Benimle aynı grupta olmak istediğine emin misin?”
“Ah, beni yanlış anla. Sen de okuldan atılma riski olanlardansın, demi? Bu yüzden sana kendimden ödün verip seni korumak için nazik davranıyorum!”
Dürüstçe konuşamayan Ike, daha sonra söylediğine pişman olacağı sözleri ağzından kaçırdı.
“Ha!? Ne? Kendinden ödün vermek mi? Ben böyle bir şey istedim mi senden?!”
Tabii ki, böyle bir şeyi duyduktan sonra Shinohara’nın istekli olarak onunla grup olmasının mümkünatı yoktur…
Aralarındaki atmosfer değişmeye başladı.
“Ah. Günaydın, Ike-kun. Müsait misin?”
Tam ortam en ağır seviyedeyken, Kushida arkadan Ike’a seslendi.
Sesi duyar duymaz Ike, Shinohara’dan bakışlarını çevirip heyecanla elini salladı.
“Ne, ne oldu!? Şu anda hiç olmadığım kadar müsaitim!”
Ardından Ike, Shinohara’yı bırakıp Kushida’nın yanına koştu.
Shinohara soğuk bakışlarla olanları izledi.
“C sınıfından Kobashi-san seni grubuna davet etmek istediğini söyledi, Ike-kun. Şuan okuldaymış. Onunla görüşmek ister misin?”
“Cidden mi? Gidelim, gidelim! Hemen gidelim!”
Bir kızın onunla görüşmek istediğini öğrenen Ike, son derece heyecanlandı.
“Ah, Shinohara-san ile bu konuda konuşuyor gibiydiniz… Sizi bölmedim değil mi?”
Kushida, Shinohara’ya bakarak sorun edip etmeyeceğinden emin olmak istedi.
“Ne demek, sorun değil. Seslendiğinden beri, beni rahatsız ediyor zaten. Al götür başımdan.”
“Beni rahatsız eden sensin!”
Birbirlerine sert bakışlar attılar. Burada suçlu Ike olmasına rağmen, Kushida ile birlikte gülüşerek uzaklaştı.
Shinohara, gidişlerini izlerken yüzünde hüzünlü bir ifadeyle duraksadı.
Shinohara’nın durduğu yere yaklaşıp yanından geçtim. Ike çabuk gaza gelip kendini kaptıran bir insandı.
Bir kızdan davet aldığı için o kadar heyecanlıydı ki önemli bir detayı fark edemedi.
“Satsuki.”
Birden Shinohara’nın adını söyleyen birisi çıktı. Kim olduğunu merak edip arkama döndüm.
“Ah, Komiya-kun… Günaydın.”
10/B sınıfı Komiya Kyogo idi.
“Neyin var? Ağlıyor musun?”
“Eh? N-neden soruyorsun?”
“Çünkü gözlerin kıpkırmızı olmuş.”
“Ah, beni yakaladın demek? Az önce gözüme toz kaçtı da… Off.”
Sadece Komiya’yı değil, kendini de kandırmak için numara kesti.
“Şey.. Sudo-kun’dan basketbol takımının kadrosuna alındığını duydum?”
“Evet, oyuncu olarak kadroda yer almam uzun zaman aldı.”
“Evet, hep gece geç saatlere kadar antrenman yapıyordun. Hak ettiğin belli.”
Shinohara’gil bir noktada durup konuştukları için, yavaş yavaş ikisinden uzaklaşınca onların seslerini bir süre sonra duyamadım.
★ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ★