Elitler Sınıfı - Cilt 13 - Bölüm 5 - Olumlu Değerlendirme
Cilt 13 – Bölüm 5 – Olumlu Değerlendirme
Altın Haftası yıldırım gibi geldi geçti ve okul hayatımıza geri döndük.
Manzara aynı kalırken, günlük yaşam yavaş yavaş değişmeye başladı.
“… Yo.”
Moladan hemen sonra sabah, okuldaki ayakkabı dolabının yanında karşılaştığım ilk kişi Sudou’ydu.
Sadece bir sınıf arkadaşıyla karşılaşmama rağmen bu, değişen günlük hayatımın bir parçası idi.
“Bir süredir zorluk çekiyorsun. Daha iyi misin?”
“İyiyim. Her zamanki halim işte. Altın Haftasını sorunsuz bir şekilde geçtim.”
“Güzel. Bu tatil çok çabuk geçti.”
Yürüme temposunu benimkine uyacak şekilde ayarlayan Sudou ile sınıfa kadar yan yana yürüdüm.
Kulüp etkinlikleri için sınıftan erken çıkmak zorunda kalan Sudou, sınıfta olanları Ike veya Hondou’dan duymuştur.
Sınıfta neler olduğunu ona anlatmama gerek yoktur. Her şeyi anlamıştır.
“Suzune’nin stratejisinden dolayı başarını saklıyordun, öyle mi?”
Evet dercesine başımı sallamamla Sudou’nun somurtması bir oldu. Benden bakışlarını kaçırıp yönünü tamamen değiştirdi.
“Eh, okul başladığından beri çok samimiydiniz. Biraz geç olsa da, sebebini şimdi anladım.”
“Anlaşamıyorduk aslında. Hatta, ilk başta birbirimizden uzak kalmak istiyorduk.”
“Öyle miydi? Pardon ama bana hiç öyle gelmedi.”
Muhtemelen Sudou’nun, Horikita’ya olan hislerinden dolayıdır.
Özellikle belirtmeme gerek olmadığı için, bu konuyu kapatıyorum.
“Yousuke’den duyduğuma göre, arkamdan iyi şeyler söylemişsin?”
“Seni koruduğum söylenemez; Sadece gerçekleri söylüyordum.”
“Gerçekler diyorsun ama o zaman da gerçeğin ne olduğunu bilmiyordun.”
“Farkındayım!!”
Sudou biraz sinirlenip somurtarak konuştu.
“Matematikte bir deha olduğunu sır gibi sakladın ama ya dövüşte iyi olman da sır mı?”
Sudou için, bu konu matematikteki başarımdan daha önemli galiba.
“Ne demek istediğini anlamadım.”
Neden bahsettiğini anlamıyormuş gibi yaptım. Ancak, Sudou artık böyle şeylere kanıp geri adım atacak biri değil.
“Salağa yatmasan. Housen’la bizzat kavga ettim. Onun insanüstü bir gücü var. Şimdiye kadar dövüştüğüm herkesten daha çevik ve atikti. Dürüst olmak gerekirse, o tam bir canavar.”
Sudou, ilk elden deneyimleyebildiği için net konuşabiliyordu.
“İlk defa bir kavgada korktum. Hala o pisliğin sırıtışı kafamda canlanıp duruyor.”
Duraksayıp sol işaret parmağıyla burnunun ucunu iki – üç kez kaşıdı.
“Korktun, ha. Horikita için cesurca kavga ediyordun aslında.”
“Başka elimden bir şey gelmedi ki. O çocuğun kafasında birkaç tahta eksik. Karşılık vermek zorunda kaldım haliyle.”
İnkar edemeyeceğim bir gerçek… Yakından şahit olarak Housen’in şiddet yanlısı, hatta takıntısı olduğunu iliklerime kadar hissettim.
“Ama senin de kazanma şansın vardı?”
Birkaç gün önce Housen, Sudou’yu kandırdığı için yenmişti.
Rakibinin sabit kalıp hareket etmesine engel olmak için Housen, Horikita’yı yem olarak kullanarak Sudou’yu savunmasız bıraktı.
Sudou’nun o bir anlık dalgınlığı, yenilmesine sebep olmuştu.
“Kim bilir… Gerçek, ciddi bir mücadelede, onu yenemem… bence.”
Sudou zayıf birisi değil.
Mükemmel fiziği ve vücuduyla Sudou, Housen’e böyle şeyler diyorsa Housen hafife alınacak birisi asla değildir.
Horikita’nın dövüş sanatları eğitimi almış abisi Horikita Manabu veya olağanüstü bir vücuda sahip olan Albert gibi özenle seçilmiş insanlar bile Housen’le aşık atamazdı.
“Hey, konuyu değiştiriyorsun ha! Benden konuşmayalım. Bu mesele önemli değil.”
O anda, Sudou yüzüme baktı.
“Sen… O canavar Housen’in gücüne kafa tutup onu durdurdun. Haksız mıyım? Haksızsam haksızsın de?”
“Can havliyle normalden daha fazla güç kullanıvermişim” desem Sudou yemez kesin.
“Bu çocuk matematik dehasıymış, şaşırmam, her şeyi beklerim ondan” diye düşünebilir.
Ve sırf Horikita’ya olan düşkünlüğünden dolayı açık olan radarlarıyla, bazı konuları fark edebiliyordu.
“Yanlış görmediğine emin misin, Sudou?”
“Evet, eminim.”
Sudou sağ eliyle pazılarımı, kol kaslarımı, tuttu.
Kaslarımın ne kadar güçlü olduğundan emin olmak için Sudou birkaç kez hafifçe kolumu kavradı ve:
“Geçen yıl, seni havuzda gördüğümden beri az çok şüphelerim vardı. Kulüplere bile katılmadığın halde, süper kaslı vücudunu görmüştüm. Üzerinde elbise olduğunda fiziğini anlamak zor, ama o sıkı kasların… okkalı bir antrenmansız asla gelişmez.”
Sudou vücuduna odaklanarak düzenli spor yapan birisiydi.
Sadece gözlem yeteneğini kullanmıyor, eliyle de dokunarak kontrol ediyordu.
Onu kandırmaya çalışmamın bir anlamı yoktu. Yataktan kalkar kalkmaz, kendi başıma antrenman yapıyorum diyerek onu ikna edemem.
“Bu arada, spor festivalinden önce kavrama gücünü ölçtüğümüzde 60 kg civarındaydı, demi?”
Sudou geçen yılı aklına getirdi.
“O zamanlar bile, harika olduğunu düşünüyordum.. Meğer kendini geri planda tutuyormuşsun. Tam olarak kavrama gücün ne kadar peki?”
“Kim bilir… Gerçekten bilmiyorum.”
“Bilmiyor musun?”
“Kavrama gücümü doğru dürüst ölçtüğümü bile hatırlamıyorum.”
“Şaka mı yapıyorsun? İlkokul ve ortaokulda bile fiziki ölçümler yapılıyor!”
Gerçekten hatırlamıyordum.
Tabii, beyaz odada periyodik fiziki muayeneler yapılıyordu. Normal bir okulun fizik muayenelerinden, kat kat fazla veri topluyorlardı.
Ancak, sonuçları sadece eğitmenler biliyordu. Eğitmenler, bireysel öğrencilere sonuçlarını söylemekle uğraşmıyordu.
Öğrenciler de her gün değişen ölçümlere meraklı değildi. Öğrencilerin tek gördükleri, sayıların inişli çıkışlı olduğuydu.
Bu arada her gün vücudumu korumak için antrenman yapmama rağmen, beyaz odada olduğum zamanlara kıyasla fiziksel olarak yavaş yavaş güçten düşüyorum.
“Gerçekten bilmiyor musun?” diye sordu, Sudou.
Gözlerimin içine baktığı için, yalan söylemediğimi anlamıştır.
“O zamanlar, 60 kg’lık bir kavrama gücünün bir lise öğrencisi için ortalama bir sonuç olduğunu duymuştum. Gücümü öyle ayarladım ki göze batmayayım.”
Daha sonra, ortalamanın üstünde olduğunu duyunca biraz şaşırdığımı hatırlıyorum.
“Vay vay!! Gerçek sen ne kadar güçlü peki?”
Kıskançlık ve gıpta dolu bir soru geldi.
“Ne kadar güçlüyüm… Hmm.”
Alana bağlı olarak, cevap ve bakış açısı değişir…
Ben tam düşüー
“Unut gitsin. Cevap vermek zorunda değilsin.”
Sudou cevabımı duymak istemiyormuşçasına sorusunu geri aldı.
Buradaki durumumla ilgili her şeyi anlatsam bile, herkesin anlayabileceği kadar kolay bir durum değil, maalesef.
Dahası, birkaç cümleyle açıkça ifade edilebilecek bir durum da değil.
“Gücünü bizzat görmeden bir şey demem doğru olmaz.”
Az önce tuttuğu kolumu bıraktı.
Sudou da tıpkı Keisei gibi, konuyu sindirmeye başlayıp duruma kendini alıştırdı.
“Şimdi daha iyi anlıyorum. Sen inanılmaz bir çocuksun. Gerçekten güçlüsün, Ayanokouji.”
“Gücümü saklamış olmam seni üzmüyor mu?”
“Başta ‘nası yani’ diye düşünmedim değil. Yukimura’nın nasıl hissettiğini de anladım. Kendimi üstün görüyorken, yanımdaki arkadaşımın gücünü sakladığını, benden daha güçlü olduğunu öğrenmek, insanı kötü etkiler. Ama göze batmak da istemiyorsun yani? Seni anlayabiliyorum. Eh, senin ne düşündüğünü ve tavırlarını az çok anlıyorum gibi.”
Sudou’dan hiç beklemediğim bir cevap geldi.
“Umursamıyorum dersem yalan olur. Kendimi geliştirmek için elimden geleni yapacağım. Diğer çocuklar benden iyi diye onlara yetişmek için değil, kendim için yapacağım.”
Başkalarının düşüncelerini umursamadan, kendisi için çalışacağını dile getirdi.
Sanki kendi kendisini telkinlercesine söylendi.
“Ayrıca, ne kadar başarılı olursan ol, basketbolda beni geçemezsin. Hahaha!“
Sudou bugün ilk kez kahkaha attı.
Kendisini kanıtlamaya gerek dahi duymadan, öz güven dolu bir cümle kurdu.
Tabii ki tartışmaya kapalı bir konu.
Bir kaç kez oynamış olsam bile, sonuç belli. Kazanma şansım yok.
“Konu basketbolsa, istediğin zaman maç yapabiliriz!”
“Kalsın. Senin kum torban olmak istemiyorum.”
“Hahahahah! Demek durumun farkındasın!”
İnsanlar başkalarından daha üstün oldukları bir konuyu fark ettiklerinde, ruh halleri hızlıca değişir; mutlu olurlar.
“Bu arada, Housen ile olan durumu kimseye anlatmayacağım. Konuyu epey evirdim çevirdim ama söylemek istediğim buydu.”
“Tamam.”
Bu ince düşüncesi için, onu takdir ettim.
“Evet, Housen hakkında konuşmayalım artık. Son bir şey sorabilir miyim?”
“Eğer cevap verebileceğim bir soruysa, evet.”
“Housen’le olan kavgadan birilerine bahsedebileceğimi hiç düşünmedin mi?”
Sohbet sırasında sorulması gereken bir soruyu aniden sordu.
Eğer Sudou şahit olsaydı o olaya, sessiz kalması için zorlamam gerekirdi.
Tabii ki, her ihtimale karşı Horikita’dan onu susturmasını isteyecektim. Ama o geceden sonra bir de matematikten tam puan alınca, Sudou’nun gözünden olayları nasıl değerlendirdiğini anlayabiliyorum.
“Eski Sudou olsaydın, muhtemelen bir çözüm düşünürdüm. Mesela, Horikita’dan sessiz kalman için seni uyarmasını falan isteyecek kadar ileri bile giderdim.”
“Eski ben olsaydım mı?”
“ÖYD değerlendirmesine göre, D sınıfında en yüksek gelişim gösteren kişi sensin. Öfkeli olduğun zamanların aksine, artık daha sakin ve anlayışlısın. Bu yüzden önlem alma gereği duymadım.”
Bu karar, Sudou Ken’e dair kendi analizime dayanıyordu.
Ancak o durumda Ike veya Hondou gibi başka bir öğrenci olsaydı, farklı gelişmeler olabilirdi.
“Beni…güzel değerlendiriyorsun.”
Sudou, şaşırıp rahat bir oh çekti.
“Ben ikna oldum. Beni böyle güzel değerlendiriyor olduğunu bilmek fena değilmiş, kötü hissettirmiyor.”
Bu sözlerinin ardından Sudou, yüzünü kulağıma kadar yaklaştırarak fısıldadı:
“Sormak istediğim son bir soru daha var. Sen ve Suzune…”
“Çıkmıyoruz.”
Onun yüzünden biraz uzaklaşmak için geriye adım atarken, “gerçek bu” tavrını takındım.
“Oh…”
Anında verdiğim cevaptan dolayı, Sudou sevindi.
“Şey, yani, sana onunla çıkma diyemem. Suzune benimle, seninle ya da istediği herkesle görüşmekte özgür… Ama eğer benden saklıyorsan, o zaman sana acımam; haberin olsun.”
“Tamam, tamam… Eğer aramızda böyle bir gelişme olursa ilk sana söyleyeceğim, anlaştık mı?” [Ç.N: Ayano yol yapıyor…]
“Güzel, çok güzel. Ne? Dur! Ben bunu kast etmeー! … off, aman neyse. Tamam, anlaştık.”
Sormak istediği her şeyi soran Sudou, rahat bir nefes aldı.
“Haruki’nin arkadaşı olarak bunu söylemek yakışık almaz ama sınıf oylamasında okuldan atılmadığın için mutluyum. A sınıfına yükselmemiz için sen bize lazımsın. Sonra görüşürüz, Ayanokouji.”
Bu sözleriyle birlikte Sudou, hızını arttırıp sınıfa doğru ilerledi.
Konuştuğumuzu saklamak için mi yanımdan ayrıldı acaba?
“A Sınıfına yükselmemiz için lazım olan kişisin dedi… Ha.”
Sudou’dan böyle bir yorum alacağımı hiç düşünmemiştim.
Ancak, şu anda sınıfın ihtiyaç duyduğu türden bir insan değilim.
Sudou’nun ise, sınıfın vazgeçilmezi olduğuna şüphe yoktu.
★ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ★