Elitler Sınıfı - Cilt 14 - Bölüm 1 - Farklı Stratejiler
Cilt 14 – Bölüm 1 – Farklı İnsanlar vs Stratejiler
20 Temmuz.
Uzun süren yaz mevsiminde kocaman ıssız bir ada gözlerimizin önünde. Mavi gökyüzünün altında geniş, kristal berraklığında bir okyanus.
Öğrencilerin önümüzdeki iki haftayı burada geçirmelerine karar verilmişti.
Bulutsuz bir gecede, gökyüzündeki titreyen yıldızların manzarası muhtemelen herkesin nefesini kesmek için yeterli olacaktır.
Arkadaşlarınızla kamp ateşinin önünde oturup sohbet etmek, değer verdiğiniz kişiyle omuz omuza verip böyle bir yerde zaman geçirmek, herkesin kafasında canlanmıştır.
Şenlik ateşin etrafında oturup kah dans edip kah gülüşüp eğlenmek. Gençliğin en çok sevilen etkinliklerinden birisi.
Bu tür gençlik fantezileri kafalarında canlananlar için, böyle bir yaz tatili gıpta edilecek kadar özendiricidir.
Ancak, bu lisenin öğrencileri için bu ıssız ada büyük bir sınava ev sahipliği yapacaktı.
“Burası geçen yılkinden çok daha büyük bir adaymış. Tıpkı Mashima-sensei’nin dediği gibi.”
Yanı başımda duran Hirata Yōsuke konuştu.
Gerçekten de büyüklük açısından bu ada, geçen yıl gittiğimiz adadan çok daha büyüktü.
Ayrıca, burada yapılan sınav da buna göre ölçeklendirilmişti.
“Burada sadece iki hafta kalmamız şart ama bazı öğrenciler için bu okulun faydalarından yararlandığı son anları olabilir.”
“Evet, beklenmedik bir şeylerin yaşanma ihtimali yüksek. Su ihtiyacımı gidermek birinci önceliğimiz olacak.”
Gemiden bile ısıyı ve nemi hissedebiliyorduk.
Yaz güneşinin saçtığı sıcaklık, adanın kumlu plajlarını kavuruyordu.
Böyle bir günde, Temmuz ayının sonlarına doğru yani, sıcaklık yaklaşık 40 santigrat dereceyi gösteriyordu. Yōsuke’nin endişesi, dileği; Kendimize dikkat edip ihmalkar davranmayıp sıcak çarpması ve susuzluğa karşı savaş vermemizden yanaydı.
Gemi adaya yaklaştıkça, mevcut durumun tam boyutu daha da netleşmeye başladı.
“Acaba burada yaşayan var mıydı?”
“Kim bilir, belki.”
Bakımlı bir liman yavaş yavaş belirdi. Adanın geri kalanından tamamen farklı bir havası vardı.
Gemi, adanın çevresinde dolaşmak yerine doğrudan limanlardan birine doğru gidiyordu.
Özel sınavın başlaması an meselesiydi. Yüzündeki nazik ifadesine rağmen, Yōsuke’nin elleriyle güvertenin korkuluğuna sımsıkı sarılmıştı. Önümüzdeki iki hafta boyunca, tüm öğrenciler büyük değişikliklere şahit olacaktı.
Sınıflar yükselme ve düşme, bazı öğrenciler okuldan atılma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak ve bunların hepsi tüm öğrencilerin beklentileri arasındadır.
Önümüzdeki dönem kendimizi tamamen farklı bir konumda veya ortamda bulmamız mümkün.
Ve huzur isteyen Yōsuke, iyi bir gelecek hayal ediyordur.
Bu hayalinin sonucu olarak, bilinçaltında kendi gücünü gizlemesine şaşırmazdım.
Sonunda gemideki öğrencilerin karaya çıkmaya hazırlanmaları için bir anons geçildi.
“Hazır mısın, Yōsuke?”
Yaklaşan tehlike; korumaya çalıştığı sükunet ve sakinliğini bozarken, ona bir soru sordum. Ses tonum güçlü ve ciddi idi.
Endişeli olmasına rağmen, Yōsuke bakışlarını gözlerime dikip hafifçe başını salladı.
“Pişman olmamak adına her türlü çabayı göstereceğim. Sınıf için yapabileceğim tek şey bu.”
Birinin okuldan atılmasını istemiyordu, hem de hiç.
Sorun, sınıftan biri ya da birilerinin atılma riskini sıfıra indirmenin zor olduğuydu.
Kafamda bu düşünce dönerken, güverteden uzaklaşmak için yola koyulduk.
✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩
19 Temmuz, adaya çıkmadan bir gün önce. Öğlen 12.36.
12 katlı lüks Saint Venus adlı gemi, denizin üzerinde güney-güneybatıyı yönünde ilerliyordu.
Geminin nispeten popüler olmayan kıç güvertesinde, kız arkadaşım Karuizawa Kei, elini sallayarak bana işaret verdi.
Etrafta kimsenin olmadığından emin olduktan sonra, yan yana durarak denize baktık.
“Böyle inanılmaz bir manzara, ha…?”
Okyanusun üzerine yansıyan güneşin yansıması, mücevher gibi parıldıyordu.
Kei aşk dolu gözlerle okyanusa baktı.
“Geçen sene görmedin mi?”
“Yani, biraz gördüm, evet. Ama gemide arkadaşlarımla takılmak daha önemli gelmişti.”
Bana güvenerek biraz utandı.
Anlaşılabilir bir durum Çoğu öğrenci, lüks bir yata ilk kez biniyordu.
Arkanıza yaslanıp manzarayı görmektense, arkadaşlarınızla birlikte gemiyi keşfe çıkmak doğaldı.
Bu yıl içinde bulunduğumuz gemi Saint Venus’un 700’ün üzerinde yolcu taşıma kapasitesiyle, Japonya’ya kayıtlı üçüncü büyük gemi olduğu söyleniyordu.
-
- kattaki giriş lobisinden ön bürodan başlayarak, üst katlarda; sinema salonu, havuz, spor salonu, kafeler, restoranlar, panoramik manzaralı bir hamam ve hatta bir oyun köşesi bulunuyor. Kalite açısından, tesisler geçen yıla göre daha iyi diyemem ama kötü de değildi. Tüm tesislerin tadını çıkarmak tahmini 1-2 günden fazla sürer.
Söylemeye gerek yok ama revir ve beklenmedik durumlara karşı alınmış bir sistem de mevcuttu.
“Şey, bizim.. böyle açıkça birlikte görünmemiz sorun olmaz, değil mi…?”
Kei huzursuz bir şekilde etrafına bakarak sakinleşemiyordu. “Kimsenin bizi görmeyeceğinin garantisini veremem ama
“Şimdilik sorun yok.”
Yemekhane bugün saat 11:00’de açıldı ve 9.sınıflar öğle yemeği yiyen ilk grup oldu. Öğle saatlerinde onlara bilgi verileceğinden dolayı, erkenden yediler. 10. ve 11.sınıfların öğle yemeği bir saat sonra başladı. Şuan öğrencilerin çoğunluğu, hala lüks yemek ziyafetinin keyfini çıkartıyordur.
Saat 13:00’te bize bilgi verileceği için, ikimizin birlikte yalnız olabileceği nadir anlardan biriydi.
“Bu yıl çok fazla öğrenci katılıyor… Belki de bu yüzden adaya geçmeden önce bize bir şeyler açıklamak istiyorlardır?”
“Bu açıklamanın bir parçasıdır ama tek sebep bu değildir.”
Bir saatten fazla bir süre belirlenmişti, açıklama için. Kavurucu sıcağı düşünerek açıklamayı sahilde tutmak istememişlerdir. Doğrudan güneş ışığına maruz kalıp uzun soluklu bir açıklama dinletseydi, çok fazla öğrencinin başına güneş geçerdi. Verimlilikten çok güvenlik amaçlı bir görüşme düzenlenecek diye düşünüyorum.
“Hala gerçek gibi gelmiyor…”
“Her gün böyle bir yolcu gemisine binme şansımız olmuyor. Gerçeküstü hissettirmesi doğal bence.”
Hem sakince hem de objektif bir şekilde cevap verdim ama Kei, çileden çıktı.
“Ondan mı bahsediyorum?… Seninle çıkmanın gerçek dışı olduğunu ima ediyordum. Çok zekisin falan ama bu inceleri nasıl anlamıyorsun aklım almıyor?”
Kei ile bahar tatili itibariyle çıkmaya başlamıştık.
Birkaç ay geçmesine rağmen, hala birlikte gerçek bir randevuya çıkmamıştık. Normal bir liseli çift, gününü gün edip beraber sürekli zaman geçirirdi. Biz ilişkimizi gizlediğimiz için, randevularımız diğer çiftlere göre çok daha az sıklıkla gerçekleşiyordu.
Birlikte görüşecek zamanı bulabilsek de gizlice görüşmek için çaba harcıyorduk.
İlişkimizi ilerletmek için fırsatımız nadir oluyordu.
“Peki ya sen, Kiyotaka? Sana gerçekmiş gibi geliyor mu?” “Bilmem. Öyle gibi de değil gibi de.”
“O ne demek be!”
Kei ile sevgili olduğumuz gerçekti.
Ancak, ilişkimizde hala gözle görülür bir gelişme olmamıştı.
“Dışarıda böyle gizlice buluşacağımızı hiç düşünmemiştim de. “
“Eh haklısın.”
Kei uzak ufka bakıp derin bir iç çekti.
“Yaklaşan açıklamada özel sınavla ilgili bize söylenenlere bağlı, benim için birkaç şey yapmanı isteyebilirim.”
“Tamamdır. Yapabileceğim bir şeyse, hallederim.”
Öncelikli olarak ona bu konudan bahsetmek için burada görüşme istemiştim. Gün bitene kadar telefonlarımızı kullanma hakkına sahip olduğumuz için, telefonla iletişim kurabiliriz. Tabii, gizlice görüşecek kadar kendimi öne atmama gerek yoktu. Çıktığımız için, yüz yüze görüşerek farklı ve ilginç bir deneyim yaşamak istedim.
Kısa bir süre sonra, gemide 9.sınıfların açıklamasının bittiğine dair bir duyuru yayınlandı.
“9. sınıfların işi bitmiş galiba. Birlikte gitmeyelim. ben önden gideceğim.”
İkimiz birlikte yürürken görülürsek şüphe çekeceğini bilen Kei, inisiyatifi kullanarak güverteden ayrıldı.