Elitler Sınıfı - Cilt 14 - Bölüm 12 - Eşitlik
Cilt 14 – Bölüm 12 – Eşitlik
Günün üçüncü seferini H5 bölgesine yapacakmışız.
Kumsaldan giderek ulaşamayacağımız uzak bir yerdeydi.
“Oldukça uzak ama çok zorlanmadan oraya kolayca gidebilmeliyiz.”
“Bir saat içinde ulaşabiliriz.”
Tabii ki, erkenci bonusu için bu sabahkinden daha hızlı hareket etmemiz gerek.
Ancak hızlansak bile, yine bir puan alabiliriz gibime geliyor.
Böyle bir durumda yakında beliren görevlere yönelmek istiyor insan. Mevcut görevlerin çoğu şu anda adanın batı tarafında yoğunlaşmış durumda. Doğuda olduğumuz için, çok fazla seçeneğimiz yok.
Erkenci bonusu için H5’e acele etmeli mi, yoksa ağırdan alıp bir puanlık varış bonusu ile yetinmeli mi? İşte asıl soru işareti bu.
Bu adaya ayak basalı üç gün oldu. Bir karar vermem şart.
“Nanase, ne kadar suyun var?”
“Bu sabah elimdeki son şişeyi de bitirdim. Elimde sadece görevden aldığım katılım ödülü suyu var.”
Benim de bir 500ml şişem kaldığı için, benzer bir durumdayız.
Su tüketimimizde ihtiyatlı olsak dahi, uzun mesafeler kat etmek zorunda kaldıkça, su ihtiyacımız artıyor.
Kısacası, yakında su kıtlığı çekeceğiz.
Sınavın başında 3.5 litre su almıştım yanıma. Diğer gruplar da bizim gibi su tüketiminde tutucu oldularsa da, bugün ya da en geç yarın suları biter. Tabii, her grup için durum farklı olacaktır. Fakat aldığımız suların bitmesi an meselesi diye düşünebiliriz, malum 3 gün oldu adaya geleli.
“Bu bizim ilk büyük engelimiz.”
“Bir şekilde tatlı su işini çözmemiz gerekecek, değil mi senpai?”
Tek başıma olsaydım, belirlenen dört alana da ulaşıp aralarda yakınlardaki görevleri tamamlamaya odaklanırdım. Gün içindeki işlerimi bitirdikten sonra su ve yeni güne hazırlanmak adına başlangıç noktasına geri dönerdim. Bu, düşündüğüm ana stratejilerden biriydi. Nanase’nin peşime takılmasıyla, yürütmesi zor olan bir strateji oldu.
Ona stratejimi anlatsam, kesi kabul ederdi. Fakat hastalanıp sınavdan diskalifiye olabilir.
Çömezleri düşman olarak görmeme gerek yok gibi.
Şimdilik, bir sonraki hedefimize doğru yürümeye devam edelim.
“Ayanokōji-senpai, neden sınava yalnız katılmaya karar verdin?”
“Çok fazla arkadaşım olmadığı için gruplaşacak kimseyi bulamadım.”
“Bana hiç öyle gelmedi.”
“Yalan söylemiyorum. Gerçekten arkadaş diyeceğim çok fazla insan yok.”
“Yine de en azından bir kişi olsun partner bulabilirdin.”
“Çok mu merak ediyorsun?”
“Evet. Çünkü bu sınavda, tek hareket etmek kişiyi dezavantaja sokuyor, haksız mıyım?”
Bir süredir arkamdan gelen Nanase, yanıma temposunu arttırarak geldi.
Sonra bana bakarak gerçek niyetimi anlamaya çalıştı.
“Hōsen-kun’a karşı verdiğin mücadelede, hareketlerinin normal bir liseliye ait olmadığını fark ettim, Ayanokōji-senpai.”
“Eğer böyle bir şeyi fark etmeyi başardıysan, o zaman sen de normal bir liseli değilsin demektir, Nanase.”
Nanase benim hazır cevabıma karşılık zoraki gülümsedi.
Bir eliyle yanağını hafifçe kaşıdıktan sonra yumuşak bir ses tonuyla ‘Sanırım haklısın’ diye mırıldandı.
İsteseydim ona baskı yapabilirdim. Fakat dürüst cevap verip vermemesi yine onun kendi kararı olurdu.
Yarım yamalak bir yalan söyleseydi, anlardım. Fakat böyle bir hata yapacağını da düşünmüyordum.
“Bağımsız hareket etmenin dezavantajı çok, evet. Sınav sırasında başka bir gruba katılmam mümkün. Fakat yeterince puanım olmazsa, gruba ayak bağı olacağım.”
“Anladım. Sonuçta, grubun kaç kişi olduğuna bakılmaksızın, puanlarınızın ortalaması alınacak.”
“Okul en başta gruplar oluşturmamızı önerdi. Aksini yaptığımız için şikayetçi olacak durumda da değiliz.”
Özellikle bir grup kurmamanız veya katılacak bir grubunuzun olup olmaması, size bırakılıyordu.
Kurallar sizi dezavantajlı ve müşkül duruma düşürerek okuldan atılmanıza neden olsa bile, insan kendi ektiğini biçecekti.
“Yine de kazanmam imkansız değil. Puan biriktirmek için mücadele eden bir gruba katılırsam, varlığımın güzel sinerji ortaya çıkarma ihtimali var.”
“Yani bu sinerjiyi ortaya çıkarmak için kendi başına savaşmayı seçtin…? Bunu mu demeye çalışıyorsun, Ayanokōji-senpai?”
“Pek emin değilim. Sadece genelleme yapıyorum. Yanlış anlamalarına bir de grup bulamayışımı da ekle bence.”
“Fufu, doğru. Bazen biraz tutarsız oluyorsun.”
Çekingen davranmama rağmen, Nanase açıkça fikrini söyledi.
“Hep böyle miydin?”
“Benim gibi insanlar genellikle hep böyle olmazlar mı?”
“Hiç sanmıyorum. Kasvetli birisi bazen enerjik olup etrafına gülücükler saçabilir. Tam tersi, enerjik birisi de etrafına negatif enerji yayabilir. Bu tarz şeyler doğal, değil midir?”
Ne söylemeye çalıştığını anlasam da bir insanın doğasının gerçekte ne kadar çok değişebileceği konusunda şüpheliyim.
“Kasvetli bir insanın değişebileceğini söyledin ama bunun zoraki olacağını düşünmeden edemiyorum.”
“Zoraki olsa da, neşeli davranabilmeleri bile başlı başına şaşırtıcı.”
“… Doğru.”
Eğer aniden enerjik ve sevimli bir kişiliğe bürünmem söylenseydi, kendi yeteneklerime güvenemezdim.
Tabii ki, iletişim kurmadığım insanların önünde geçici olarak rol kesebilirim. Fakat sınıf arkadaşlarımın önünde yapabilir miyim diye sorarsanız, o zaman avazım çıktığım kadar bağırarak hayır derdim.
“Ben kendimden pek umutlu eğilim. Bu arada, ortaokuldan bu yana değiştin mi, Nanase?”
Ortaokul konusunu çok ani olmadan gündeme getirmeyi başardım.
Bir beyaz oda öğrencisi, ortaokula gitmezdi.
Nanase, sorumu düşünmek için duraksadı.
“Bilemedim şimdi. O zamandan beri çok fazla değişmiş gibi hissetmiyorum, ama biraz değişmişimdir.”
Yani, biraz da olsa değiştiğini düşündüren bir şey vardı.
“Ne şekilde bir değişim peki?”
“Eskiden— daha çok gülümsediğimi düşünüyorum.”
Yani onun için değişimin yönü ; ‘aydınlık’tan ‘karanlığa’ doğru olmuş.
“O zamanlara kıyasla daha az çok konuşup daha az arkadaşlarımla görüştüğüm hissine kapılıyorum.”
Doğruyu mu söylüyordu… yoksa yalan mı?
“Bende köklü değişikliğe neden olduğuna inandığım bir olay yaşandı…”
Bu olayın içeriğini sormaya istekli değilim. Bu sohbeti başlatarak konuyu buraya kadar çeken o gibi hissediyorum. Bu sebeple konuya burnumu sokmamaya karar verdim.
Nanase sabırla bir şey söylememi bekledi. Ardından arkamdan gelmek için hızını yavaşlattı. Bu tavrını gördükten sonra konuyu değiştirmeye karar verdim.
“Bu arada, grubun nasıl, Nanase? Puanınız ne durumda?”
“Hōsen-kun ve Amasawa-san, son zamanlarda görevlerden çok puan kazandırıyor gruba. İkisinden hangisinin daha fazla katkıda bulunduğundan emin değilim. Tek emin olduğum benden daha iyi iş çıkarttıkları.”
Eğer doğruyu söylüyorsa, grubu oldukça iyi gidiyor.
Amasawa ve Hōsen’in yaptıklarına bağlı olarak, erkenci bonusları kazanma olasılıkları da var..Tabii, bu sadece benim varsayımım.
“Aksine, ben riskli bölgedeyim galiba.”
Sürekli olarak puan toplamama rağmen, yavaş yavaş alt sıralara doğru battığımı düşünüyorum.
Benimle aynı hareket eden üç kişilik bir grup, elde ettiğim puanları kolayca alabilir.
“İlerlemek için elimizden geleni yapalım, Senpai.”
“Peki.”
Öncelikle, bir sonraki belirlenen bölgeye güvenli bir şekilde ulaşmamız gerekiyordu.
Amacımıza sadık kalarak ikimiz de el değmemiş ormana doğru ilerlemeye devam ettik.
✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩
13:55.
Belirlenen bölgemiz olan H5’e bir saatten daha kısa bir sürede vardık.
Çabalarımız için tek bir puan alsak da, doğru yönde atılmış önemli bir adım oldu. Bir sonraki bölgeye bir saat var. Etrafta bir göreve geçmemiz mümkünse ona odaklanacağım.
Biraz önce, mevcut görevlerin çoğu adanın batı tarafında yoğunlaşmış gözüküyordu. Gördüğüm kadarıyla, yavaş yavaş doğuda da görevler ortaya çıkmaya başlamış.
“Devam edebilir misin?”
Varır varmaz bir yere çöküp su içmeye başlayan Nanase’ye sordum.
“Ah, evet!”
Bana ayak uydurabilmesi taktire şayan olsa da, şu anda yorgun olmaması mümkün değil.
“Burada kalıp dinlenmelisin.”
“Ama…”
Onu terk edip gideceğimden endişeleniyor gibiydi.
“Bana eşlik etmen beni mutlu etmeseydi, dile getirirdim. Bir anda sırra kadem basmayacağım. Kendini çok zorlarsan, sonrasında bana ayak uydurman zorlaşacak… Haksız mıyım? Bugün rastgele bölge çıkmayacak ama erkenci bonusu için bir bölgeye koşturmamız gerekebilir. Öyle bir anda, senin için yavaşlamam.”
Sinirlenmesine rağmen, Nanase dayanıklılığının düştüğünü kabullendi.
Onun adına üzülsem de, bir süre için rahatça, kısıtlama olmadan, hareket edebileceğim.
Yeterince hızlı hareket edersem, yakınlardaki görevlerin ikisine veya üçüne gidebilirim. Tabii, katılabilir miyim orası muamma.
Burada, H5 bölgesinde, ‘Tarih Testi’ görevi yakın zamanda başlayacakmış. Katılmak için yola çıktım. Birinci olan gruba beş puan alacakmış. Kazanırsanız, ek erzak veriliyormuş. Acele edip zamanında oraya varmak istiyorum.
Katılım sadece sekiz grupla sınırlıymış, hızlı hareket etsem iyi olacak.
Yola çıktıktan kısa bir süre sonra, iki tane üç kişilik grubun bu ağaç ormanında ilerlemek için yarıştığını gördüm. Onlar da benim gibi <Tarih> görevine doğru gidiyorlardı.
Neyse ki, beni görmediler. Rotamı biraz değiştirdikten sonra, ben de koşmaya başladım. Yürüyerek görevde beni pataklamalarına izin vermiş olurum.
Durmadan, ormanda ilerleyip görev alanına vardım. Etrafta toplanmış bir grup insan vardı.
Elinde tablet tutan bir yetişkin gördüm ama okuldan bir öğretmen değildi. Hemen ona seslendim.
“Göreve kaydolabilir miyim?”
“Evet. Yedinci grup sensin.”
Kayıt olduktan sonra, az önce gördüğüm iki grubun bu tarafa koşarak geldiğini fark ettim.
Yaklaşan ilk öğrenci, 10/A’dan Hashimoto’ydu.
Varlığımı fark etti etmesine ama önce personele seslendi.
“Hala kayıt olabilir miyiz!?”
Hashimoto bağırdı, sanki maraton koşusunu yeni bitirmiş gibi ter damlıyordu alnından.
“Son grup olacaksınız, ama—“
Personel gözlerini arkalarından yaklaşan öğrencilere kaydırdı. Önden gelen Kamuro dışında, arkadaki üçlü sırada 9.sınıflardan başka bir grup vardı.
Hasshimoto’gilin üçüncü grup üyesi, bu üçlünün epey gerisinde kalıyordu.
Bu görev, grubunuzla birlikte yarışmanıza izin veren bir görevdi. Görevli personel henüz gelmeyen üyeyi, ne kadar yakın olduğunu bahane etseler de, bekleyecek değildi.
9.sınıftan gelen grup, Hashimoto son grup üyesini beklerken yetişirse, onların sırasını kaparlar.
Kamuro’nun alana girmesine saniyeler kala, Hashimoto:
“Sadece biz katılıyoruz, sadece ben ve o.”
—-Son üyelerini eklemeden iki kişi olarak kaydolmayı seçti.
9.sınıf öğrencileri hüsranla oldukları yere yığıldılar. Buraya gelmek için bu kadar çaba sarf etmelerine rağmen, böyle elenmek morallerini bozmuştur.
Öte yandan Hashimoto, tüm grubunun katılma şansını kaçırmış olsa da, sonuçtan memnundu. Grup olarak katılmanıza izin verilen görevlerde, ne kadar çok kalabalıksanız, o kadar çok şanslıydınız. Tabii, grupça katılabilmek ile hiç katılamamak arasında da dünya kadar fark var.
“Ö-özür, ben, ben— yetişemedim…!”
Ninomiya nefes nefese grubunun yanına gelmişken, hemen özür diledi. Grup üyeleri ona sinirli değildi.
Ninomiya Akademik başarısı A olan bir öğrenci olarak hafife alınmayacak biriydi. Ancak fiziksel becerisi D- idi.
“Önemli değil. Buraya kadar gelmeyi başardın, bu kadarı bile yeter, Masumi-chan.”
“Offf, tamam. Beni konuşturma… Sıcaktan ve terden ölüyorum.. Berbat bir his bu…!”
Nefes alış verişlerini kontrol altına alabilsin diye elinden geleni yapan Kamuro, ona yaklaşan Hashimoto’yu el işaretiyle uzaklaştırdı. Grubundan uzaklaştırılması, onun dikkatini bana vermesine neden oldu.
“Aklıma gelmişken, bu sınavda ilk kez rastlaşıyoruz, Ayanokōji. Demek sen de bu bölgedesin, eh…? Tek başına yarışman, çok cesurca yani. Eee, puanları n‘aptın?”
“Dürüst olmak gerekirse, son 10’a düşersem şaşırmam.”
“Dalgayı bırak. Kazanamayacağını düşünen biri, sınava tek başına girmez.”
Açıkçası şu anda başarılı değilim. Kanıtlamak için ona tabletimi göstermek istemedim de.
“İyi bugün inandım diyelim. Ama yarın ilk onda yer alırsan..?”
Gözlerinde meraklı, belirsiz bir bakışla bana baktı. Böyle bir başarının imkanı yok bu arada.
“Eh, her neyse. Bu görev en azından matematikle alakalı değil. Senin gibi bir dahiye karşı hiç şansımız olmazdı.”
“Hadi, arkadaşlar. Görev başlıyor.”
“Bu kadar gevezelik yeter.”
Son grup kaydolduğından, görev hemen başladı.
Aktif olarak görevler arayıp katılarak, kendi döneminizden öğrencilerle yan yana gelmeniz mümkündü, tıpkı şimdiki gibi. Ancak, onlara acıyacak değilim.
Zaten testteki her soru dört şıklı çoktan seçmeli sorulardan oluşuyor. Yüksek bir puan alsam bile, rastgele tahmin ettiğimi ve şanslı olduğumu söyleyebilirim.
Dikkatimi tabletime odaklasam da, ara sıra Hashimoto’nun gözleriyle bana doğru bakıp beni yokladığını fark ettim.
Çoğu insana kıyasla benden uzun süredir şüpheleniyordu. Bu tavrı doğal.
Önüme çıkan yirmi test sorusunu çözmeye başladım.
Açıkçası, bana tarih dersinde iyi miyim yoksa kötü müyüm diye sorarsanız, kötüyüm derdim. Beyaz Oda’da bize tarihi öğretmeye odaklı bir eğitim söz konusu değildi. Sadece konuların temel bilgilerini kavrayabilecek kadar aşinayım o kadar.
Her sorunun dört şıkkı olunca, herhangi bir zorluk yaşamadan hepsini doğru bir şekilde cevaplayabildim.
Kısa bir bekleyişin ardından sonuçlar değerlendirildi ve her grubun aldığı puanlar açıklandı.
100 puan alarak birinci oldum, ikincilik 80 puanla 11.sınıf öğrencilerinden oluşan bir gruba, üçüncülük ise 70 puanla Hashimoto ve Kamuro’ya aitti.
Puanımı ve yiyecek erzağımı aldıktan sonra hemen bir sonraki hedefime doğru yürümeye başladım. Hashimoto arkamdan gelerek çabucak beni yakaladı.
“Testte totomuza tekmeyi vurdun. Tarihte de iyi olduğunu bilmiyordum.”
“Ben de şaşırdım. Çoktan seçmeli olunca, birkaç soruyu salladım. Şans işte.”
“Yani şans eseri diyorsun, öyle mi? Buna inanmak zor.”
“İnanıp inanmamak senin seçimin. Acelem var, bana müsaade.”
“Hangi göreve gidiyorsun?”
“Kimya görevine gitmeyi planlıyordum. Peki ya siz?”
Arkadan bizi takip eden Kamuro’ya bir göz attı. Galiba, grubun planı da aynıydı.
“Çok kötü oldu be. Farklı yönlere gidiyoruz.”
Hashimoto kurnaz biri. Birinci olacağı kesin olan bir rakiple aynı görevi girmek yerine, kazanma şansı daha yüksek olan uzaktaki bir göreve gitmeyi tercih eder.
İçten içe neler yapabileceğimi öğrenmek için benimle aynı göreve meydan okumak istemiştir ama…
Hashimoto’nun söylediklerini duyan Kamuro, bariz bir iğrenme ile yüzünü ekşitti.
Malum, farklı bir göreve gitmek zorunda kalacakları için daha fazla enerji harcayacaklar.
“Sonra görüşürüz, Ayanokōji.”
Kamuro’nun eşliğinde Hashimoto, yakındaki diğer görevlerden birine doğru koşarak uzaklaştı. Eğer Sakayanagi’nin talimatlarına uyuyorsa, Ichinose’un grubuna katılır ve altı kişilik bir ekip kurarlar.