Elitler Sınıfı - Cilt 14 - Bölüm 25 - Yedinci Gün
Cilt 14 – Bölüm 25 – Yedinci Gün
Yedinci günün şafağı.
Şimdiye kadar toplam 67 puan biriktirdim.
Dört kişilik bir grup görevlere katılıp sadece varış bonuslarını almaya odaklansaydı, 92 puana sahip olurlardı. Bu açıdan bakınca, puanım az gibi görünebilir, ancak… Bu sınavda olaylar biraz farklı gelişiyor.
Genel sıralamam son birkaç gündür sürekli artıyor ve şu anda 51. sıradayım. Bu durum, belirlenen bir alanı kaçırmanın ve adayı sürekli gezmenin öğrenciler için ne kadar zor olduğunu belli ediyor.
Grupların yarısının ilk üç-dört gün boyunca yiyecek ve suları tükenene kadar tam gaz ilerlediklerini düşünelim. İlerlemeleri beşinci günde durgunlaşınca, tekrar dirilmek adına limana gitmeye odaklanmışlardır.
Ancak, bir grubun tekrar eski formuna girmesi kolay olmayacaktır.
Sürekli biriken fiziksel stres ve yorgunluk kolay kolay giderilemez. Uzun mesafeler kat etme umuduyla zihinsel olarak kendilerini yormaları da cabası.
Ayrıca, belirlenen alanlardaki puan kaybını engellemeye çalışmak adına, muhtemelen grup üyelerinden birini belirlenen alanlara tek başına göndermek gibi alternatif önlemler almak zorunda kalmışlardır. Cezadan kurtulsalar da, erkenci bonuslarından vazgeçip sadece bir puanlık varış bonusu ile yetinecekler.
Bense, enerjimi korumayı başararak ilk günkü gibi taze hissediyorum. Savaşın ikinci yarısına girerken bir adım öne çıkmaya hazırım.
Bu arada, Kōenji sürekli olarak ilerliyor ve yakın zamanda yavaşlayacak gibi görünmüyor. Şu anda puan tablosunda ikinci sırada. İlk sıradaki Nagumo’nun puanından 8 puan eksik.
İlk ondaki 10.sınıf gruplarında, Ryūen ve Katsuragi’nin grubu bir basamak yükselmiş ve dokuzuncu sıraya yerleşmiş.
Bütün bunlar bir yana—- yüzümü nehirde yıkayıp çadıra bakmak için arkamı döndüm.
Birlikte seyahat ettiğimiz son birkaç gün boyunca, Nanase hep erken kalkmıştı.
Ama bugün saat 6.50 olmasına rağmen çadırından hala çıkmadı. Acaba uyuya mı kaldı yoksa kendini iyi hissetmiyor mu diye meraklandım.
Günlük seyahatler ve katıldığı görevler nedeniyle vücudu ağırlaşmış olabilir.
Yüzümü havluyla sildikten sonra, çadırına yaklaştım. Tabletimi çıkarırken çantamı yüksek sesle karıştırdım.
Çıkardığım sesi duyan Nanase, sonunda çadırından çıktı.
“… Günaydın, Ayanokōji-senpai.”
“Sana da, günaydın. Kendini iyi hissediyor musun?”
“Eh? Ah, evet. Kendimi gayet iyi hissediyorum. Hiç bir sorun yok.”
Yorgunluk belirtileri göstermesini beklerken, ne sözleri ne de hareketleriyle bu izlenimi verdi.
Gözlerinin altında hafif torbalar vardı, pek iyi uyuyamamış galiba.
“Beklerken sıralamaları kontrol ediyordum. Bir süredir oldukça iyi giden bir 9.sınıf grubu var.”
Şu anki puan tablosunda zirvede yer alan on gruptan altısı 11.sınıf, üçü 10.sınıf ve biri 9.sınıflardan oluşuyordu.
Sıralama, daha kıdemli ve deneyimli öğrencilerin gücünün mükemmel bir temsiliydi.
“Durumu iyi olan grup Utomiya-kun ve Yagami-kun’un, değil mi?”
Dün 7. sıradaydılar. Bu sabah itibariyle altıncı sıraya yükselmişler.
Grup üç erkekten oluşuyordu: 9/A’dan Takahashi Osamu, 9/B’den Yagami Takuya ve 9/C’den Utomiya Riku.
“Tüm 9.sınıf grupları arasında, eh… Evet, en iyilerden biri.”
‘En iyilerden biri’ ifadesini kullanmasına rağmen, yanıtı tutarsızdı.
“9/D’nin bir üyesi olarak, onları ciddi bir şekilde desteklemek benim için zor.”
“Anlıyorum. Doğrudur.”
9/D muhtemelen Takahashi’nin grubunun ilk üçe girdiğini görmektense diğer dönemlerden öğrencilerin başarılı olmasını tercih eder.
“11.sınıftan senpai‘ler gerçekten harika, değil mi? 11/A’dan 11/D’ye kadar her sınıftan şu anda ilk onda biri var.”
Bu, benim de etkileyici bulduğum bir şeydi.
Bu sabah itibariyle, ilk ondaki 11.sınıf gruplarının sayısı altıya yükselmişti, Nagumo’nun grubu ilk sıradaydı.
Diğer gruplardan daha fazla görevlerde yer almakla kalmayıp bu görevlerde ezici bir farkla en fazla birinciliğe sahip olan gruptu.
Sanki 11. sınıfların azmini hepimize göstermek istiyordu.
“Sen de harikasın, Ayanokōji-senpai. Tek başına olmana rağmen, oldukça fazla puan kazanmayı başardın.”
“Şimdilik iyiyim ama şu anda bulunduğum yerden üst sıralara çıkmak benim için kolay olmayacak. Malum ilk üçe girmediğin sürece, en büyük ödülleri kazanamıyorsun.”
Okuldan atılma cezasından kurtulup ilk %50’ye giren gruplara verilen ödülü almak yeterli olmayacaktır.
Horikita’dan ödünç aldığım puanları geri ödemeye bile yetmez…
“Kolay olmayacağını söylerken pek endişeli görünmüyorsun, senpai.”
“Bir mucize bekliyorum. Diğer gruplardan yakında diskalifiyeler çıkar.”
“… Haklısın galiba.”
Konuşmamız sona ererken, ikimiz de aynı anda gökyüzüne baktık.
Son altı gündür güzel bir havayla adada yaşıyorduk. Ama bugünden itibaren her şey çok farklı olacak gibi.
Kalın, gri bulutlar gökyüzünü kaplıyor, her an sağanak yağmur başlayacakmış gibi hissettiriyordu. Hava tahmininde gördüğüm kadarıyla, bu sabah yağmur yağacaktı. Yaklaşık 2-3 saate başlar herhalde.
Şahsen para puanlarımı yağmurluk tarzı malzemelere harcamamıştım. Kıyafetlerim ve ayakkabılarım ıslanırsa, ağırlık ve daha düşük sıcaklıkla başa çıkmak için ekstra enerji harcayacağım. Ek olarak, çamurlu zemin seyahat hızımızı azaltacak ve hızlanmadan yolculuğumuz daha zor hale gelecektir.
Bu arada, sadece en alt ile en üstteki on grubun sıralamasını kontrol edebiliyorduk.
Tek başına yolculuk yapan Horikita’nın ne durumda olduğunu bilemiyorum haliyle. Sınavın başındaki sohbetimiz dışında birbirimizi görme fırsatımız olmadı. Hastalandı ya da yaralandıysa, kaderi belli.
Şimdilik ilk belirlenen alana bu hava kötüleşmeden ulaşmak istiyorum.
Eşyalarımızı topladıktan sonra, hangi alanın çıktığına baktım.
Günün ilk belirlenen alanı çok şükür yakınlardaki C3 oldu. Oraya ulaşmak uzun zaman almayacaktır.
Tam tabletimi bir kenara koyacaktım ki, ekranımda bir bildirim belirdi.
Yanlış hatırlamıyorsam, okul genel bildirimlerini böyle göndereceğini söylemişti.
『Öğrencilerin dikkatine: Hava durumuna bağlı olarak, temel hareket kuralı ve görevler ileri bir tarihe ertelenebilir. Tabletinizi sürekli kontrol ederek güncel bildirimlere bakınız.』
Hava durumu, okulu mecburi önlemler almaya itiyordu.
Bu süre zarfında puan toplayamayacak altta kalan gruplar için işler zorlaşıyordu. Mecbur kalmadıkça okulun harekete geçeceği de yok gibiydi.
Şartlar zorlaşıyor.
“Hadi gidelim.”
Birkaç adım attıktan sonra Nanase’nin arkamdan gelmediğini fark ettim.
Arkamı dönüp bakınca, aklı başka yerde bir halde dikildiğini, ona baktığımı bile fark etmediğini gördüm.
“Nanase?”
Ona seslendikten sonra, arkada kaldığını fark etti.
“Özür, geldim!”
Özür dileyip hemen arkamdan geldi.
Fiziksel olarak bir rahatsızlığı yoksa, mental olarak böyle tavırlar alıyor demekti.
Tek emin olduğum şey, dünden bu yana değiştiğiydi.
Tabii, aramızdaki iletişimde bir değişiklik yoktu.
Üçüncü bir taraf ile iletişime geçtiğini düşünmesem de…
✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩
Alana ulaşır ulaşmaz erkenci bonusumu aldım. Etrafta görev çıkabilir diye beklemeye koyulduk ama havadan herhalde bize uygun görev bulamadık. Çok az görev belirdi.
Yaklaşık 1.5 saati zaman öldürerek geçirmek zorunda kaldık.
Saat 9.00 gibi, günün 2. belirlenen alanı açıkladı. Bu sefer rastgele bir alan çıktı karşımıza: E2.
Rastgele bölge olmasına rağmen, çok uzakta bir yer değildi.
Mümkünse oraya gitmek isterim ama…
“Oraya nasıl gideceğimizi düşünelim önce, değil mi?”
“Evet.”
Olabildiğince hızlı gitmek için, D2 ve D3 bölgesinden, dağlık alandan, ilerleyebilirdik.
Şartlar dünkü ile aynı olsaydı, gözümü kırpmadan bu yolu seçerdim. Fakat hava o kadar iyi değildi. Yağmur başlarsa, düz bir yolda hareket etmek bile zorlaşabilirdi.
Nanase : “Nasıl yapıyoruz?”
“Bir bakalım….eh, etrafından dönerek gidebiliriz.”
Yağmur yağmaya başlarsa, yarı yolda pes edip yön değiştirmemiz mümkün olur.
Nanase : “Evet. Hava durumuna bağlı olarak, vazgeçmek zorunda kalabiliriz.”
Anladığını söylese de, memnun değilmiş gibi bir hali vardı.
Nanase : “Ama şahsen, dağlık alandan ilerlemek isterim.”
“Yağmur başlarsa, dağda yürümek zorlaşır. Çok tehlikeli.”
Ayağımın kayıp düşmekten korkuyorum diyemezdim.
Nanase : “Rakiplerimizin de hava şartlarından dolayı etrafından geçeceğini düşünüyorum. Yine erkenci bonusu alabilirsin, değil mi? Hadi yağmur başlamadan koşalım oraya.”
Seyahat ettiğimiz süre boyunca, seçtiğim güzergahlara ve ilerleyişlere hiç karışmamıştı.
Birine eşlik etmek istediğini beyan eden birisine yaraşır bir tavırdı, tabii bu.
Nanase bunun bilincinde olarak bir şey dememişti.
Fikrimi değiştirmek için konuştuğunu da düşünmüyorum.
“Dağa gitmeyi seçmezsem, peki?”
Cevabı bulmak adına, bir soru sordum. Bir anlığına cevap verip vermemek için tereddüt etse de, bakışlarını gözlerime dikti.
Nanase : “…o zaman, dağa çıkmak için kendim elimden geleni yaparım.”
“İlginç. Hōsen ve Amasawa’nın E2 bölgesine gitmeme ihtimali bile varken.”
Nanase, belirlenen alana herkesten önce ulaşmayı başarsa bile, erkenci bonusu alacağı garanti değildi.
Hava kötüleşmeden dağa çıkmayı başardık diyelim, grup arkadaşları da benzer sürelerde oraya gelmezse, puan alamazdı ki.
Böyle bir zamanda, neden dağa çıkmak için acele ediyor anlam veremiyorum?
Kendi başının çaresine bakması için yalnız bırakmayı düşünsem de, bir kızı dağa tek başına çıkartmak tehlikeli.
Kendisine karşı sorumlu hissetmesem de, güvenliğinden emin olduktan sonra yollarımızı ayırmak isterim.
Zaten hala neden bana eşlik etmek istediğini anlayamadım.
Burada yollarımızı ayırırsak, hiç de öğrenemem gibi.
“Peki. Kararını verdiysen seninle geliyorum.”
“Sağ ol, senpai.”
Yüz ifadesine bakınca, bir şey fark ettim: Onunla dağa çıkacağımdan emindi. Gözlerinden okunuyordu bu.
“Madem rotamızı belirledik, yola çıkalım.”
Bu kadar uğraştıktan sonra, sadece varış bonusu olarak 1 puan almak bizi üzer.
Doğuya doğru ilerledik ilerlemesine ama rüzgar yukardan sert esmeye başladı.
Gökyüzündeki bulutlar daha çok griye çaldı. Her an yağmur yağabilir.
Tabletimi açıp nerede olduğumuza baktım. GPS’e göre şuan D3 bölgesine ulaşmak üzereydik.
Belirli alana ulaşmayı umarken─
Nanase’nin arkadan nefesini zar zor kontrol altında tuttuğunu fark ettim.
Bugün daha yeni başladık sayılır. Nefes nefese kalması için biraz fazla erkendi.
Acaba birkaç günlüğün yorgunluğundan dolayı mı?
Şuan kendisini iyi hissetmiyorsa, o zaman hava düzelene kadar çadır kurup buralarda bir yerde kamp yapmak iyi olacaktır. Hastalanırsa da, saat sayesinde okulun haberi olur.
Fark ettirmeden hızımı yavaşlattım. Eğer durmak için izin isterse, mola veririz.
Fakat erkenden havlu atacak birisi değildi. En iyisi biraz daha yavaşlayayım. Gerekirse onu durdurup mola verdirteceğim.
Yavaşça dağa çıkan yamaca doğru ilerledik. Hava sıcaklığının bıçak gibi kesilmesiyle, nem bir anda arttı. Okulun sağladığı standart spor ayakkabılar, bu tarz arazilerde yürümeye uygun değildi.
İlerlemeye devam ettikçe, Nanase’nin yavaşlaması artıyordu.
Karar verme zamanı gelmişti. Duraksayıp arkamı döndüm.
“Senpai…! Ben devam ede─!”
“Sırt çantanı ver.”
“Eh?”
“Sırt çantanla benim hızıma yetişmen zorlaşıyor.”
“Yok, olmaz… çantamı sana nasıl taşıtırım, senpai!?”
“Önce bir hızıma yetiş de ondan sonra konuşuruz bunu. Böyle devam edersek, erkenci bonusunu kendi elimizle başkasına vermiş olacağız. Çantanı ver de yola koyulalım.”
Gururunu kurtarmak ile gerçeklerle yüzleşmesi gereken bir çizgideydi.
Gerçeği yüzüne vurduğum için mecbur kabul edecek.
“Sırt çantam epey ağır ama.. senin için de ağır olacaktır, senpai.”
“Sen ver bana da, ona ben karar vereyim.”
“…peki madem.”
Nanase üzgün bir ifadeyle çantasını çıkartıp bana uzattı. İçindekiler farklı olsa da, ağırlığı farklı gelmedi bana.
Hızımı zorlanmadan devam ettirebileceğimi düşünüyorum.
Normalde sırtta taşıyarak ağırlığı taşımak kolaylaşırdı. Ama sırtımda kendi çantam olduğu için maalesef, bu seçeneği kullanamam.
Önümde tutarak ilerlemeye karar verdim.
“T-taşıyabileceğine emin misin?”
“Soru soracak enerjin varsa, bunu yürümeye harcamalısın.”
Tavsiyemi duyan Nanase, hemen ağzını kapatıp yürümeye başladı.
Bu sefer arkamdan yaklaşık 2 metrelik fark bırakarak beni takip etti.
✩ ✩ ✩