Elitler Sınıfı - Cilt 15.5 - Bölüm 2 - Gizemli Bakışlar
“Vay bee! Amma da kalabalıkmış!”
Sınav sonuçlarının yayınlandığı jimnastik salonunun yanındaki dinlenme tesisi öğrencilerle doluydu. Sonuçların gösterildiği ekranın üzerinde büyük bir uyarı metni bulunuyordu: “Fotoğraf çekmek yasaktır.”
Tsukishiro ile bağlantısı olduğunu tahmin ettiğim iki yetişkin de etrafı kolaçan ediyordu.
Sıralamalar ve puanlar ekranda otomatik olarak dönüp duruyordu.
Tam şu anda ise 50 ile 60. sıralamalar arasındaki grupları görebiliyoruz.
“…Hm?”
Aniden içim ürperdi resmen.
Ne oluyor?
Ne olduğunu hemen çözemedim ama anlatması zor bir rahatsızlık hissettim.
“Sonuçları yakından görmek istiyorum ama böyle bir ortamda odaklanabileceğimi sanmıyorum.”
Benim aksime ortamdaki garipliği hissetmeyen Ishizaki, bıkkın şekilde söylendi.
“Yapacak bir şey yok. Eminim ki diğerleri de kendi sonuçlarını merak etmiştir.”
Ishizaki memnuniyetsizliğini ‘cık cık’ diyerek belli ederken sonuçlara yakından bakamayacağını anladı.
Kaba biri olsa dahi, senpai’leri ittirip öne geçecek birisi değildi.
Asıl sorun şu ki: Her ne kadar ekran otomatik kayıyor olsa da erkranı elinle dokunup durdurabilir ya da kaydırabilirdin. Tam şu anda da bir üçüncü sınıf dokunuyordu ekrana.
Bu yüzden Ishizaki’nin bakmayı istediği üstteki sıraları yakın zamanda göremeyeceğiz gibi duruyor.
“Ee, ne yapalım şimdi?”
Eğer uzun süre beklersek bile bize sıra gelmesi oldukça uzun sürer.
“Sonuçları çok merak ediyordum halbuki. Neyse abartmaya gerek yok. Zaten sonra da öğrenebiliriz.”
Bunu zaten biraz önce söylemiştim… En azından artık anladıysa yine iyi.
“Bu arada sence de bir şeyler garip değil mi?“”
“Hm? Ne gibi?”
Oradan ayrılmak üzere arkasını dönerken ortamdaki garipliği fark etmediği belliydi.
Yani, bu garip atmosferi diyorum.
Kendi kafamda kurduğum paranoyakça bir düşünce falan değildi bu.
Sorun Ishizaki’nin jetonlarının çok geç düşmesi ya da durumun farkında olmaması da değildi.
Çünkü… Ishizaki’ye ya da etrafımdakilere değil, doğrudan bana odaklanmıştı tüm bakışlar.
Her hareketimi gözetliyorlardı, hem de gizlemeye tenezzül bile etmeden.
Tek ortak noktaları beni izlemeleriydi ve hepsi de üçüncü sınıflardandı.
Detayları bilmemekle beraber bu olayın ardında Nagumo’nun olduğuna eminim.
Sınavdan beklentileri bir kenara bırakıp harekete geçirdiği planlarından biri bu sanırım.
“Daldın gittin?”
Düşüncelerime fazlasıyla odaklanmış olmalıyım ki Ishizaki bir şey mi oldu diye endişelendi.
“Önemli bir şey değil. Baksana sınav sonuçlarını öğrenmek için daha fazla öğrenci geliyor, hadi dönelim sonra bakarız.”
“Doğru dedin.”
Onun bir şeyler planlayacağına emindim ama bu pek de istemediğim türde bir durum.
Eğer Nagumo sorununu direkt yüz yüze çözmeyi deneseydi işler daha kolay olurdu benim için.
Fakat bunun yerine okula geldiğim ilk günden beri uzak durmaya çalıştığım tek şey ile vurdu beni.
“Öğle yemeğini henüz yemedin değil mi? Hadi beraber yiyelim.”
“Heh? Yok yemedim de…”
Oradan uzaklaşmaya başladığımızda etrafımızda bizi takip eden herhangi bir üçüncü sınıf görünmüyordu.
Yaptıkları gözlemekle sınırlıydı, harekete geçmiyorlardı.
Tüm gözlerin böyle üstünde olması pek de iyi hissettirmiyor doğrusu.
“Neyin var ya senin? Benimle yemek mi istemiyorsun? Çok kabasın.”
“Yok ondan değil. Alakasız başka bir şey üzerinde düşünüyordum.”
Ishizaki’yi bu konuya bulaştıramam, bizi takip etmiyorlarsa sorunumuz yok demektir.
“Benim yanımdayken başka şeyler düşünmen de pek hoş değil.”
Yani haklı sayılır. Şimdilik üçüncü sınıfları bir kenara bırakalım.
“Benimle yemen sorun olmaz mı?”
“Kimin umrunda? Altı üstü bir şeyler yiyeceğiz.”
Biraz baskı altında kalsam da çok da kötü bir his değildi.
Sadece Ishizaki’nin bir anda beni arkadaşı olarak görmesine alışamamıştım.
“Daha önce söyledim mi hatırlamıyorum ama sana yağ çekip sınıfımıza gel diye çağırmıyorum seni yemeğe. Sadece arkadaşım olmandan mutluyum, anladın mı?”
Ishizaki hiç çekinmeden, beni rahatsız eden bir şey söyledi.
Hemen sonra, sanki bir şeyleri fark etmiş gibi durup bana döndü.
“… Başını şişirmiyorum, dimi?”
“Alakası yok.”
“Harbi mi?!”
Bir anlığına Ishizaki çok mu bencilce davrandım acaba diye tereddüt etti, ama hemen sonrasında gülümseyerek cevap verdi. Ee, zaten böyle biri olduğunu anlamıştım.
Hiç de kötü hissetmiyorum o yüzden onunla yemeğe gideceğim.
Tam oradan ayrılıp yürümeye başlamışken arkamızdan bize doğru koşan birinin adım sesleri geldi.
“Ayanokouji-senpai!”
Adımların sahibi, özel ada sınavının ilk yarısında beraber çalıştığımız Nanase idi.
“Senpai de mi sınav sonuçlarını görmeye gelmişti?”
“Aynen. Görmeye geldik de önlere geçemediğimizden vazgeçip döndük.”
“Öyle mi? Şu anda üçüncü sınıflar var ekranın başında o yüzden biz, alt sınıflar rahat rahat bakabilmek için biraz beklemek zorundayız.”
Görünüşe göre Nanase de sonuçları görmek istemiş ama sonra o da vazgeçmiş.
“Oi, oi Ayanokouji. Bu tatlı kızla ne ara tanıştın sen?”
“Uzun hikaye.”
Baştan sona açıklamak sıkıcıydı ben de özetledim.
“Sakın bana… Alt sınıflardan biriyle çıktığını söyleme.”
“Yavaş gel istersen. Klasik senpai-kohai ilişkisi.”
Böyle konulara malzeme olmak pek benlik değildi.
Ishizakinin kızlara pek düşkün olduğunu sanmıyordum ama görünüşe göre pek de düşündüğüm gibi değilmiş.
“Bir şey mi diyecektin?”
“Hayır, senpai’yi geçerken görünce selam vereyim dedim.”
Her ne kadar utandırıcı da olsa ışıl ışıl gözleriyle gözlerimin içine bakarken hiç tereddüt etmeden cevap verdi.
“Böldüysem kusura bakmayın. İzninizle!”
Bir dakika önce peşimden koşuyordu, şimdi de benden kaçıyor.
İç mekanda da koridorlardaki kurallar geçerliydi. Burda koşmaması gerekiyordu ama sanırım çok da bir sorun çıkamazdı.
“Güzel kızmış… sen de… hani yani maşallah.”
Affedersin ama bunu duymamazlıktan geleceğim.
“Harbiden çıkmıy—”
“Hayır çıkmıyoruz.”
Böyle bir söylentinin yayılması hoş olmayacağından, tekrar ve net bir şekilde aramızda böyle bir ilişki olmadığını vurgulayarak konu uzamadan kapadım.
Çeviren: Lance
Düzenleyen : fatoshisme