Elitler Sınıfı - Cilt 15.5 - Bölüm 6 - Parti
Cilt 15.5 – Bölüm 6 – Parti
Bütün bu lanlardan sonra daha fazla etrafta dolaşmak istemediğim için, kalan zamanımı odamda kasvetli bir şekilde geçirdim. 18.00’da akşam yemeğimi bitirdim ve a göz açıp kapayıncaya kadar saat nerdeyse 20.00 olmuş.
“Sanırım gitme zamanı geldi.”
Eğer geriye dönme şansım olsaydı, düşünmeden reddederdim.
Çok hoş karşılamadığım bir davet olduğu halde, tereddüt edince işler karıştı…hatamın sonuçlarına katlanmak zorundayım.
Başta kararlı bir şekilde yürüyordum ama 5034 numaralı odayı görünce duraksadım.
Yaklaşık bir dakikadır kapının önünde kalakaldım.
Kapıyı tıklatacaktım ama… içerden sadece kızların gülüşme seslerini duyuyorum.
Erkek sesinden eser yoktu… hiç gelmiyordu.
Bu durumdan olumlu bir çıkarım yapmam pek mümkün değil.
Neden bilmiyorum ama galiba terliyorum.
Bildiğim tek şey; şu an ada sınavında Tsukishiro ile olan mücadelemden daha gergin olduğum.
“Dönsem mi ki?”
Şeytan aklıma girmeye çalışıyor. Unuttuğumu söyleyip özür dilerim?
İşe yarayabilir ama sonra verdiği sözü tutmayan biri olarak anılma ihtimalim var.
Ne yapsam ki?
Çıkmazda kalmıştım, ta ki aniden biri düşüncelerimi bölene dek.
“Aa, gelmişsin!”
Koridorun sonundan gelen Kobashi’ydi.
…kötü bir zamanlama mı, bilemedim.
Kobashi’nin elindeki torbada atıştırmalıklar ve meyve suyu vardı.
Madem gördü artık geri dönmek seçeneklerim arasında değil.
“Herkes gelmiştir, çekinmeden gir sen de.”
“Evet… Ben de tam girmek üzereydim.”
Kaçmak artık bir seçenek değildi.
Gözümde büyüyen koskoca kapı Kobashi tarafından kolayca açıldı.
Bu kadar çabuk açmasına ne demeli peki? Kendimi biraz daha hazırlamak
istiyordum…
Ben bunları düşünürken içeridekilerle aramızdaki tek engel olan kapı da ortadan kalkmış oldu.
İlk dikkatimi çeken gördüklerimden ziyade burnuma gelen kokuydu.
İçerde bir aroma vardı; nasıl desem bal ya da çiçek kokusu?
Hemen ardından ise bir kızın, daha doğrusu birkaç kızın dikkatleri üzerime çekildi.
“Ta-daa! Ayanokouji-kun da geldi.”
Oda 4 kişilik olduğundan bu kadar kız içeri doluşmuşken pek de ferah değildi.
Nereye düştüm ben böyle ya?
1,2,3… Kobashi’yle beraber toplam 10 kız var. Yani, Ichinose’nin sınıfındaki kızların yarısı burdaydı.
Ayrıca erkeklerden eser yoktu. Galiba kandırıldım.
“Hey, Nin-chan, asıl istediklerimiz nerde Aa~!”
“Getirmez olur muyum? İstediklerinizi de getirdim.”
Elindeki naylon poşeti, yatağın dibinde olan masaya yerleştirdi.
Bu gösterişsiz ve neşeli küçük toplanmanın amacı ne acaba?
Kei ve onun kız grubundan farklı birr havaları var.
Odadaki kızların çoğuyla daha önce hiç konuşmadım ama ÖYD’den yüzlerini hatırladığım için, hepsinin ismi hafızamda.
Onların bakışları o kadar gerdi ki, beni adım atamıyordum, ta ki Kobashi’nin sırtıma nazikçe dokunuşunu hissedene dek.
“Eee, Ayanokouji-kun nereye geçsin? Aha, Honami-chan’ın yanı boş, değil mi?”
Aralarında en yakın olduğum kişi Ichinose olduğundan oraya geçmem şüphesiz akla en yatkın olandı.
Zaten odanın ne kadar küçük olduğunu düşünürsek çok da bir seçenek hakkım yoktu. Yine de bana bir seçim hakkı vermeye yeltenmemişlerdi bile.
İlginç olan şey ise küçücük odaya 10 kişi doluşmuş olmalarına rağmen başından beri Ichinose’nin yanında bir erkeğin rahatça oturabileceği kadar boş yerin olmasıydı.
Yani aslında yanındaki yer şans eseri boş kalmamış, önceden planlı bir şekilde boş bırakılmıştı.
Kobashi’nin beni öğleden sonra davet ettiği ana geri dönüp durumu kafamda değerlendirdim. Ancak şu anda pek de yardımcı olmuyor bana.
10 kızın bakışları altında ayakta dikilmek beni rahatsız hissettiriyordu. O yüzden hızlıca düşüncelerimi toplayıp Ichinose’nin yanına geçtim.
“..Oturabilir miyim?”
“T-tabii ki oturabilirsin.”
Kısa ve öz cevabını aldıktan sonra Ichinose’nin yanına oturdum. Fakat
hala tüm kızlar beni kesiyordu.
Daha doğrusu, Ichinose, Kobashi ve Himeno adındaki bir öğrenci
dışındaki herkes; beni dikkatlice süzüp değerlendiriyorlardı demeliydim.
Sakin kalıp dikkat çekmemem gerekiyor ki, doğru anda sessizce sıvışabileyim.
Kobashi temiz bir kupaya çay koyup bana uzattı.
Herkesin içecek aldığından emin olduktan sonra Amikura, partiyi düzenleyen kişi gibi görünen kız, konuşmaya başladı.
“Ee daha fazla uzatmadan… Issız Ada sınavındaki sıkı çalışmamızın karşılığı ve Ayanokouji’nin Chiro-chan’ı kurtarmasına bir teşekkür olan partimiz başlasın. Şerefe!”
Herkes bardaklarını kaldırıp Amikura’nın sözlerine eşlik etti.
“Teşekkürler Ayanakouji, sınav zamanındaki yardımın için minnettarız.”
Bu sefer konuşan ise bana şükranlarını sunan Shiranami idi, Ichinose’nin hemen sol yanında oturuyordu.
Bu kadar sık övgüyü hak edecek bir şey de yapmamıştım.
Şimdilik sadece başımı sallayarak kabul ettim övgülerini, konuşmaya katılmadım.
“Um, Ayanokouji-kun…”
Partinin tüm hızıyla devam ettiğini söylemek isterdim, ama ne yazık ki Shiranami ani ve ciddi bir ifadeyle bana baktığını fark ettiğimde, daha on dakika yeni geçmişti.
“Efendim…?”
Cesaretini toplamak için, önce bakışlarını ve elindeki gücü teneke portakal suyuna kilitledikten sonra:
“Yardımın için sana minnettarım…Ama ben… henüz kabullenemiyorum.”
“…Ha?”
Shiranami fazla detaya girmeden sözünü burada kesti. Ardından portakal suyunu kafasına dikti.
“Offf! Daha fazlasını bekleme, söyleyemem!”
İyi de neyden bahsediyorsun, ben anlamadım ki?
Shiranami’nin etrafına kızlar doluşup onu övüp cesaretlendirince, ben unutuldum.
Daha kötü ne olabilir derken… Shiranami çok utanmış bir tavırla hareket ediyordu. Hala ne olduğuna dair bir fikrim yok.
Tabii ortama yabancı olduğunuzda, ne oluyor diye sormak bazen kolay olmuyor.
Kutlamaya Shiranami benden bahsederek giriş yaptı. Sonra kızlar kendi sorunlarından bahsetmeye başladılar. Ben de kuzu gibi sessiz sakin oturup konuşmalarını dinledim.
Mutlu muyum diye soran olursa şayet, cevabım net bir ‘HAYIR’ olur.
Tuhaf gelen şey ise…
Kızların sohbeti idi. Konu konuyu açıyor, aktif bir şekilde iletişim kuruyorlardı.
Konu ne olursa olsun kızların sohbeti, Japonya sahalarında uçan uçaklar kadar faal ve hareketliydi.
Konulardan bağımsız olarak, sürekli bir ortak nokta buluyorlardı.
Bu kadar kolay ortak nokta bulabilmelerinin en büyük sebebi; büyük bir inanç ve güvenle, hayatlarının merkezine Ichinose’yi koymalarıydı.
Ichinose Honami, tartışmasız 10. sınıfların en güvenilir öğrencisi. Sadece dost olarak değil, düşman olarak bile en güveniliri o.
Güvenilirliği neyin oluşturduğuna ilişkin kriterler bireye bağlıdır, ancak güven dediğimiz şey; zamanla kazanılan bir şey olduğunu düşünüyorum. Kimse daha önce hiç konuşmadığı birine sırf ‘bana güven’ dedi diye güvenmez.
Ancak güvenmek ile hayalperest olmak arasında ince bir çizgi vardır.
Her ne kadar Ichinose güvenilir biri olsa da, onun da yanlış kararlar aldığı zamanlar olacaktır.
Sürekli yanlış kararlar alan birine güvenmeye devam ederseniz, hiçbir olumlu sonuç alamazsınız.
Bu yüzden bir şeyler yanlış gittiğinde düzeltebilmek adına bunu çekinmeden söyleyebilecek birine her zaman ihtiyaç vardır.
“Bir dakikanızı alabilir miyim?”
Kızların heyecanı doruğa çıkmışken, şimdiye kadar sadece ara sıra mimik oynatan kızlardan biri elini kaldırdı.
“Ne oldu, Yuki-chan?”
“Her zamanki baş ağrım. Kusura bakmayın ama… kendimi yorgun hissediyorum, ben müsaade isteyecektim? Gerçekten halsiz hissediyorum.”
Normalde bu kadar gündelik bir ifadeye dikkat etmezdim ama sesinin tonu beni şaşırttı.
Bunun nedeni, Ichinose’nin sınıfının temelde kibar, düzgün öğrencilerle dolu olması.
Himeno kendini iyi hissetmediğini ve odasına geri dönmek istediğini anlattı.
“Elbette, sana eşlik edeyim mi?”
Ichinose ve diğer kızlar, arkadaşlarının durumunu duyunca aceleyle Himeno’ya seslendiler.
“Ah, yok. Gerek yok. Çocuk değilim ya, kendim giderim… ”
Himeno, onların aşırı korumacı davranışlarından bıkmış görünerek ayağa kalktı.
Ichinose’nin sınıfında böyle öğrenciler de varmış…
Hatırladığım kadarıyla, ıssız ada sınavı sırasında Himeno Yuki’nin grubundakiler aynı sınıftandı.
Her neyse, gitmemi engelleyen atmosfer biraz değişti.
Fırsatını bulmuşken şansımı deneyip Himeno’nun peşinden gitmeye karar verdim.
“Eh, ben de kalkayım yavaştan.”
“Ne, hemen gidiyor musun? Daha uzun kalırsın diye umuyorduk .”
“Hayır, zaten bir görünüp kaçmayı planlıyordum. Ayrıca daha sonrası için birine sözüm vardı.”
Onlara işim olduğunu söylersem beni burda daha fazla tutmak için uğraşmaya çalışmazlardı.
“Pekala, o zaman sonra görüşürüz, Ayanokouji-kun.”
Ichinose ve diğer kızlar güzel güzel otururken ayağa kalktım ve odadan çıktım.
Çeviren: Lance
Düzenleyen : fatoshisme