Elitler Sınıfı - Cilt 15 - Bölüm 7 - İletişim
Cilt 15 – Bölüm 7 – İletişim
Sınavın onuncu gününde güneş batmış, saat 21:00’i geçmişti.
Günün son sıralamaları ile GPS ekran görüntülerini gözden geçirirken, dışarıdan çadırımın kenarına parlak bir ışık titreşimi gördüm.
“Gecenin bu saatinde seyahat eden birisi mi var…?”
Tehlikeli olsa da, geceleyin belirlenen son bölgeye seyahat ederek kayıp zamanı telafi etmek isteyen gruplar vardır.
Refleks olarak, çadırımın içinden ışığı takip etmeye başladım. Her kimse, el fenerini kasten bana doğrultmuş gibi değildi. Işığın dengesiz hareketlerinden dolayı, bölgeyi tarıyor gibiydi.
Merakla çadırımdan çıkıp neler olduğunu öğrenmeye karar verdim.
Uzakta, bir el fenerinin ışığının, kamp alanımdan giderek uzaklaştığını, karanlık ormanı aydınlatmaya başlattığını gördüm.
Evet. Birisi bir arayış içinde. Ya da birini arıyor.
Amasawa.. beni tuzağa çekmeye mi çalışıyor acaba?
Hayır, hayır. O böyle el feneriyle gövde gösterisi yapmaz.
GPS araması ile yerimi tespit edip karanlıkta arkadan yaklaşması daha cazip olur, onun için.
“… Yume-chaaan…?”
El fenerinin yönünden gelen zayıf ve ürkek bir sesi zar zor duyabildim. Kimin sesi olduğunu bilmiyorum ama bu okulda Yume adında bir öğrenci tanıyorum.
Büyük ihtimalle 10/C sınıfından Kobashi Yume’dir. Bu tahminimden dolayı, sesin sahibi onun sınıfından olabilir. Ve yanlış hatırlamıyorsam Kobashi’nin grubunda Shiranami Chihiro adında bir kız vardı.
Bu arada, her an salya sümük ağlayacak gibi bir hali var. Kafamı çevirip hiçbir şey görmemişim gibi davranabilirim. Ama 10/C sınıfı öğrencisi olduğu için… Malum, 10/C Sakayanagi ve sınıfı 10/A ile işbirliği yapıyor.
Çadırımın içinden tabletimi alıp fenerini açtım.
Standart el fenerlerinin aksine ışığı biraz sönük olsa da, varlığımı fark etmesi için yeterli olacaktır.
Çok geçmeden, el fenerinin ışığını bana doğru çevirdi.
“Yume-chan!?”
Panik ve heyecan karışımı bir sesle bana yaklaşarak bağırdı.
El fenerinin ışığıyla bir anlığına gözlerini ovuşturduktan sonra, yavaşça öne çıktı.
“Yume-chan!?”
“Kusura bakma ama ben Yume değilim.”
“Oh!…”
Çalılıklardan çıkan kişi, tahmin ettiği gibi Shiranami’den başkası değildi.
“Uhm, Ayanokōji-kun… İyi akşamlar.”
Aramızda bir arkadaşlık bağı olmasa da, beni gördüğüne sevinmiş gibi bir hali vardı.
Bu hali, ne kadar çaresiz olduğunun bir kanıtı mıydı acaba?
“Geceleyin tek başına dolaşmak oldukça tehlikeli. Kobashi ve Takemoto nerede?”
“Ben, uhm… Bilmiyorum… Onlarla bir araya gelmek için acele ediyordum, ama nasıl olduysa, kayboldum..”
Bu kadar bariz cevabı olan soruyu sormamalıydım.
Ormanda kafanızı nereye çevirirseniz çevirin, manzarası pek farklı değildi. Yön duygunuzu kaybetmek için tek bir yanlış adım yeter de arttardı bile.
Birkaç yanlış dönüş ile, Shiranami’nin grubundan çok uzaklara sürüklendiğini varsayabiliriz.
“Onları en son ne zaman gördün?”
“Emin değilim… belki on beş, yirmi dakika önce…?”
Bu durumda, geri dönüş yolunu bulamayacak kadar çok uzaklaşmış sayılmaz. Grubu ile sadece seslenerek iletişim kuramayacak kadar uzaktaydı.
“Etrafta amaçsızca dolaşmak senin daha çok yolunu kaybetmene sebep olur.”
“H-haklısın.”
Şimdilik, kontrolü ele alıp onu çadırıma götürmeye karar verdim. Tabletimi kullanarak yolu aydınlattım. Benim de yolu şaşırmamam lazım, malum.
Kendi eşyalarımı başıboş bırakıp başka bir gruba yardım edemem.
Şimdiye kadar, çok sayıda öğrenci tıpkı Shiranami gibi kaybolmuştur.
Eninde sonunda, hepsi geldikleri yere dönerler. Şansları yaver giderse erken, gitmezse biraz zaman alır o kadar.
Ancak, eğer çok uzun sürerse, ormanda geceyi tek başlarına geçirmek zorunda kalırlar, ki bu da epey zor bir durum.
Fiziksel ve zihinsel olarak çok zorlamasa da, yorucu olur.
Çok geçmeden kamp alanıma vardık, ardından arkamı dönerek huzursuz bekleyen Shiranami ile konuştum.
“Etrafta bir sürü böcek var, istersen çadırıma geçip bekleyebilirsin.”
“Ehh!?”
Şaşırmaktansa sesinde ince bir korku vardı.
“Ben çadıra girmeyeceğim, endişelenmene gerek yok.”
Onunla aynı fikirde olmasak da, benimde kendimce sebeplerim vardı. Shiranami çadırıma girince, fermuarı çekip kapattım.
“Rahatsız ettiğim için özür dilerim… dinlenme yerine de engel oldum…”
“Sorun değil. Asıl önemli olan, Kobashi ve Takemoto ne durumda?”
“Haklısın.”
Muhtemelen Shiranami yanlarına dönmediği için endişelenmeye başlamışlardır.
Büyük ihtimalle dışarı çıkıp onu aramalı mı yoksa kamplarında kalıp beklemeli mi diye tartışıyorlardır.
“Grubunuzda, biri kaybolursa diye acil durum planı yapmış mıydınız?”
Shiranami başını bir sağa bir sola sallayınca, ben de konuşmaya devam ettim.
“Takemoto’nun seni aramak için dışarı çıkması mümkün, ama kaybolma ihtimali var. Ayrıca, Takemoto ve Kobashi seni birlikte aramak için yola çıkarsa, çadırlarını ve çantalarını başıboş bırakmak zorunda kalacaklardır ki, bu da oldukça riskli.”
Shiranami’nin kamp alanlarına kendi başına geri dönebileceği ihtimaline karşılık, tüm eşyalarını toplayıp alanı terk etmeleri de mantıklı olmazdı.
Dikkatli davranmaları için çadırlarından uzakta olmamalılar veya devriye gezmeliler. Shiranami’nin onları fark edeceğini düşünerek feneri açık tutup ona seslenirler. Eh tabii, böyle bir acil durum planı geliştirmedikleri için sakin kalamayıp panik yapmaları da başka bir ihtimal.
Üstünde düşünmeden onu aramaya çıkmış olma ihtimalleri yüksekti.
“şimdi… ne olacak?”
Bu sorusu benden ziyade kendisineydi. Aptalca bir hata yapmış olabilirdi. Endişeli olması doğal.
Şimdi asıl sorun, Kobashi ve Takemoto’nun ne yapacağını anlamaya çalışmakta. Hayır, hatta şartlara bağlı olarak iş daha karmaşık hale gelebilir.
“Grubunuz hala üç kişi değil mi? Yoksa daha fazla üyeniz var mı?”
“Şey…”
Az önce ağzındaki tüm baklaları dökecek gibi duran Shiranami’nin ağzını bıçak açmıyor şimdi.
Grubunda neler olduğunun farkında olduğu için, tereddüt etmesinin başka bir nedeni olmalı.
Şu an, Ichinose’un sınıfı Sakayanagi’nin sınıfıyla sıkı sıkıya bağlı bir ittifak içindeydi.
10/C’nin de kendi içinde grupları olsa da, çoğunluk 10/A ile beraber bir ittifak kurmuştu. Grubunun büyüyüp büyümediğini söylemesi, içerden bilgi vermesi anlamına geliyordu. Shiranami’nin tek kelime etmemesi doğru bir karardı kısacası.
“Peki. Bana ayrıntılı bir şey söylemek zorunda değilsin. Önce beni dinle.”
Öncül vererek konuşmaya devam ettim.
“Grubunun bir parçası olsaydım, bir sorun olduğunu fark ederdim. Ormanda kaybolduğunu düşünürdüm.”
Shiranami hafifçe başını salladı.
“Tabii ki, senden öylece vazgeçmezdim. Sana seslenerek başlardım aramaya. Seslenmek eğer işe yaramazsa, başka bir şey denemek zorunda kalırdım. Diyelim ki Kobashi kayboldu, Takemoto ile ona seslendiniz ama cevap yok. Sonra ne yapardınız?”
“… Emin değilim… belki birlikte Yume-chan’ı aramaya giderdik…?”
“İkinizi de yaralanma riskine sürüklese ve sınavdan diskalifiye olsanız dahi mi?”
“O benim arkadaşım. Onu bir başına bırakamam.”
Yanıtı, sınıfının kenetlenmiş birliğine uygundu. Doğru bir stratejik seçim olup olmaması önemli değildi. 10/A’nın bir öğrencisi olarak, Takemoto ilk başta kamp alanını terk etmeye gönüllü olmayacaktır. Ancak ikna olur ve yardıma koşar.
Bu arada, ileriye dönük en güvenilir plan arkasına yaslanıp onu aramaya gelmelerini beklemek olacaktır.
Belki, onu bulmak için GPS aramasına bir puan bile harcayabilirler.
Havanın karanlığına bağlı olarak, yakın bölgelerde birkaç arama gerekebilirdi.
“Grubunuzun puanı yeterince var mıydı? GPS Aramada iki veya üç puan, sıralamanızı riske atar mi?”
“Şey─ Bilemiyorum. Bizi zora sokar.”
Birkaç puan harcasalarda fark etmeyecek kadar çok üst sıralarda yer almıyorlar galiba. Birkaç puan onlara çok kaybettirir mi yoksa sınav sonunda bir fark olmaz mı kimse sınav bitmeden bilemezdi.
Shiranami de grup üyelerinin onu aramak için puan harcamalarını istemiyor gibiydi.
Şu anda sahip olduğu en iyi seçenek, kamp alanımda beklemede kalmaktı ama… Takemoto ve Kobashi’nin onu aramaya gelmeme ihtimalini ya da pes etme ihtimallerini göz ardı edemezdim.
Böyle bir durumda, Shiranami benim çadırımı kullanır, ben de geceyi ormanda geçiririm; yarınki mücadelem de fena baltalanmış olur.
Harekete geçmenin tam zamanı.
“Nasılsın?”
“Eh?”
“Yürüyecek kadar enerjin var mı? diye soruyorum.”
“E-evet. Yürürüm.. sadece…”
Çadırımın girişini açıp Shiranami’nin geri çıkmasını istedim.
“Gel, seni grubuna götüreyim.”
“Ama … nasıl?”
“Ormanda fütursuzca dolaşmak işimize yaramayacak. Bunu kullanacağız.”
Elimdeki tableti gösterdim.
“GPS araması yaparsam, hangi yöne gideceğimizi ve yaklaşık olarak ne kadar ilerlememiz gerektiğini bileceğiz.”
GPS ile, onlarla buluşmak kolay olmayacaktır.
Ormandaki zifiri karanlıkta, ilerlemek pek kolay iş değil.
Shiranami gibi sıradan bir öğrenci için, GPS Arama sürekli kullanmadan yönünü bulabileceği bir iş değildi.
“Neden… Neden bana yardım ediyorsun…?”
“Neden mi? Bu özel sınav, diğer okul dönemleri arasında bir savaşa dayanıyor da ondan.”
“Ancak, GPS Araması kullanacak kadar ileri gitmen için…”
Benim için bir ya da iki puan harcamak o kadar da büyük bir yük değildi.
Sıralamada 11.sıranın üzerine çıkmamayı sağladığım sürece, ne kadar puan kazandığımın bir önemi yoktu.
Bu gerçeği ona söylemenin bana bir faydası olmayacağı gibi, inanması için bir sebep uydurayım dedim.
“Bir neden istiyorsan…. Ichinose’n sınıf arkadaşlarından biri olduğun için derim.”
Ağzımdan dökülen kelimeleri duyan Shiranami’nin yüz ifadesi hafifçe sertleşti.
“… Sen…”
Tepkisini görünce, acaba tatsız bir şey mi söyledim diye düşündürdü.
“Hm?”
“Sen ve Honami-chan…”
Shiranami, biraz tereddüt ettikten sonra ağzını kapattı. Başka bir şey söylemedi.
Biraz geç idrak etsem de, ne demek istediğini anlamayı başardım.
Birkaç gün önce 10/C’den birkaç öğrenciyle yollarımız kesişmişti, onlar da benzer şeyler söylemişti.
“Aramızda hiçbir şey yok.”
Yanlış anlamasını önlemek adına hızlıca cevap verdim ama yüz ifadesi daha da sertleşti.
Şimdilik konuyu boş verip GPS Aramasını yaptım. Ardından da bir süre sonra sonuçlara baktım. Kobashi ve Takemoto’nun GPS sinyalleri, üst üste çıktı. En azından birbirlerinden ayrılmadıkları açıktı. Hemen yürümeye, Shiranami’nin grubunu bulmak için yola çıktık.
GPS sinyalleri yönünde yaklaşık on dakika yürüdükten sonra…
“Chihiro-chan!!!”
Kobashi, çalılıkların ardından çıkarken bizi fark edip seslendi.
Sırt çantasını takıyordu. Üçüncü grup üyesi Takemoto da sırt çantalı olarak yanında duruyordu. Takemoto’nun elinde başka bir sırt çantası vardı. Demek tüm eşyalarını toplayıp Shiranami’yi bulmak için yola düşmüşler.
Doğrudan bize doğru geldiklerini düşünürsek, GPS Aramasını onlar da kullanmışlar?
Ardından, hepimiz kamp kurduğum yere gitmeye karar verdik.
“Chihiro-chan‘a yardım ettiğin için çok sağ ol, Ayanokōji-kun.”
“Hayır, eminim siz de onu bulurdunuz. Bana teşekkür etmenize gerek yok.”
“Teşekkür etmeye gerek yok mu diyorsun? Kendi başına daha ileri gidebilir, yaralanabilirdi. Dahası, böyle bir durumda onu bulmanın bizim için ne kadar zor olacağından bahsetmiyorum bile.”
Başka bir sınıftan olmasına rağmen, Takemoto bile Shiranami’nin bu kadar çabuk bulunmasından dolayı derin bir nefes almıştı.
Ormanda onun peşinden koşmak zorunda kalsalardı, bir iki puandan daha pahalıya mal olabilirdi.
“Umarım sormamın sakıncası yoktur, telsiziniz var mı?”
Konuyu değiştirmek için iyi bir fırsat yakalayınca, Takemoto’ya dönüp merak ettiğim bir soruyu sordum.
“Ha? Telsiz mi? Bir tane var ama-“
Onlara bir iyilik yaptığım için, büyük ihtimalle bir süreliğine bana ödünç vermeye razı olurlar.
“Senin için de uygunsa, Sakayanagi ile konuşabilir miyim? Bazı sınıf arkadaşlarım için endişeleniyorum. Başlangıç noktasına geri dönen olup olmadığını soracağım.”
“Eğer istediğin buysa, tabii. Bir saniye.”
Takemoto isteğimi memnuniyetle karşıladı. Telsizini çabucak çıkardığını görünce, iyiliğimin karşılığını ödemekten onur duyduğunu hissettim.
Okul tarafından sağlanan bir ürün olarak, telsizler analogdan ziyade dijitaldi. Ayrıca, gizlilik için kodlar mevcuttu. Gizlilik kodları, belirli bir kanalda aynı koda sahip olan kişilerle özel konuşmalar yapmanızı sağlarken, iletişimlerinizin üçüncü bir kesim tarafından dinlenme riskini ortadan kaldırıyordu. Bu sınavda telsiz satın alan gruplara, özel gizli şifreler verilmişti.
Çok geçmeden Takemoto telsizle konuşup Sakayanagi’nin dinlemede olup olmadığını öğrendi.
Kısa bir sürede cevap alınca, telsizi bana uzattı.
“Sakıncası yoksa onunla özel olarak konuşmak istiyorum.”
Üçünün de başını salladığını görünce kibarca kamp alanından uzaklaştım. Tabii ki, beni görebilecekleri bir yerde kalmayı ihmal etmedim, böylece kötü bir şey yaptığımı düşünmezler. Sakayanagi ile kısa bir süre konuştuktan sonra gruba geri döndüm ve telsizi Sakayanagi’nin isteği üzerine Takemoto’ya geri verdim.
“Sakayanagi, hepsi bu kadar. Bu saatte rahatsız ettiğim için özür dilerim.”
Takemoto’nun konuşmasının ardından, Sakayanagi cevap olarak birkaç kısa cümle kurdu. Ardından çağrı sona erdi.
Sohbetlerinin kısa sürmesine bakılırsa, sorun yoktu.
“Çok teşekkür ederim, Sakayanagi’den ihtiyacım olan tüm bilgileri alabildim.”
“Bunu duyduğuma sevindim. Ayrıca Sakayanagi bunu sana kalıcı olarak vermemi istedi.”
“Ah, teşekkür ederim.”
Takemoto telsizi bana geri verdi.
“Sana teşekkür etmesi gereken bizleriz~ Değil mi, Chihiro-chan~?”
“Evet, bu gece bana yardım ettiğin için teşekkür ederim, Ayanokōji-kun.”
Shiranami de dahil olmak üzere üçü bir kez daha teşekkürlerini ilettiler. Ardından çadırlarını kurmaya başladılar.
O gece, A ve C sınıfı hakkında normalde duymayacağım hikayeleri dinleyerek uykuya daldım.
✩ ✩ ✩