Elitler Sınıfı - Cilt 16 - Bölüm 11 - Oy Birliği Sınavı
Cilt 16 – Bölüm 11 – Oy Birliği Sınavı
Eylülün 17’si. Öğle molasından sonra.
Yaz tatilinin üzerinden 3 hafta geçmeden, yeni özel sınavımız başladı.
Sınav başlamadan beş dakika önce sınıfa girdiğimde, sınıfımızda bir yetişkinin beklediğini gördüm. Beni asıl şaşırtan ise, kendi sırama değil, sınav için benim adıma seçilen yere oturmamın istenmesiydi. Acaba sınavı daha da zorlaştırmaya mı çalışıyorlar, bilemedim.
Sınıfın en arka sırasına yerleştirildim, hani geçen yılki sırama. Diğer öğrenciler eski-yeni sıraları fark etmeksizin, rastgele yerleştirildi. Benimkisi tesadüfi herhalde.
Satō sağ tarafıma oturdu, öğrenciler sınıfa gelmeye devam ediyordu.
Gireceğimiz sınav oy birliği özel sınavıydı. Bize sunulacak olan 5 önergedeki seçenekleri seçip oy birliğine varmak zorundaydık, basitti.
Sınava dair kayda değer pek bilgi olmadığından, önceden alınabilecek birkaç önlem vardı. Önergelerin içeriğine bakılmaksızın, ilk oylamada iletişim kurma hakkımız yoktu. Zamanla yarışacağımız için dikkatli olmamız gerekiyordu.
Tartışma sırasında kimi dinleyeceklerine karar verecekler, sonra da seçim yapacaklardı. Sınıfın yapması gereken bu olduğu için, ortamda ağır bir hava ya da gerginlik söz konusu değildi.
Bu sınavın, tüm öğrenciler tarafından başarıyla yapılabilir olması da, bu ortamdaki rahatlığın diğer bir sebebiydi. “Tek yapmamız gereken bir seçeneği işaretleyip oy vermek”ti çünkü. Bu yüzden kolay geliyordu kulağa.
Hani, özel sınav olduğu için bir tık heyecan vardı. Ama bu kadar.
Bize verilen tabletlere kimse cevabımızı göremesin diye film çekilmiş. Hemen önünüzdeki kişinin tabletine de baksanız, cevabını göremezdiniz. Malum, oylama sırasında ayağa kalkıp hareket edemeyeceğimiz için, direkt yakından bakarak bilgi edinme şansımız da yoktu.
Kasıtlı ya da istemeden bir başkasının oylamasını gördünüz diyelim, söylediğinize inanacakları da meçhul. Zaten kimin neye oy verdiğini tartışmak bile yasaktı.
Böyle bir özel sınava tabii tutulacağız.
Masamıza koyulan tabletler şuan kapalı. İzinsiz açmak da yasakmış.
“Hey, … birkaç saate bitirirsek sınavı, Keyaki AVM’ye gidelim, gezeriz.”
“Çok isterim ama yurtta çalışmam gerekiyor, akşam gitsek olmaz mı?”
Ike ile Shinohara, okuldan sonra ne yapacaklarını konuşmaya başladılar.
Bu sınavın bu kadar hızlıca bitecek miyiz acaba? Şartlara göre, çok zor durumda kalabiliriz. Zaten oylar anonim gerçekleşecek. Kimin neye oy verdiğini bilmemiz imkansız.
Tam oy birliği.. bu sınavın sağlanması gereken en önemli noktası.
Sınav saat 13.00 ile 18.00 arasında sürecekti. Mantıken, her önerge için birer saat diyebiliriz. Kendi aralarında konuştukları gibi, birkaç saat içinde bitebilirdi. Hatta erken bitirirsek 50 sınıf puanı da alacağız. Ancak beş saat içinde tamamlanamazsa, 300 sınıf puanından olacağız.
Sınavın içeriğini tekrar düşününce, ağır cezalar ve küçük ödüller doğal geliyor.
Sınıfın yarısı sıralarına yerleşmiş halde. Biri önde biri sınıfın arkasında olmak üzere, sınıfta gözetmen ve Chabashira-sensei, yer alıyordu.
“Sizi daha önce uyardığım gibi, iletişim cihazları toplanacak.”
Önden ve arkadan kontrol sağlanıyor. Ihtiyatlı davranıyorlardı. Bu tavırları, kimsenin anonimliği bozmasına izin vermemek adınaydı.
Öğrencilerin rahatça karar verip tercihlerini verebilmeleri için yaptıkları doğru bir hareketti. Eğer birileri başkalarının oylarını görebilseydi, müdahale de ederdi. Böylece anonimlik sağlanamazdı.
Hileye yer yoktu. Sorular ne olursa olsun, oylar anonim olmak zorundaydı.
“Bak, Airi. Bizzat senin söylemen lazım, anlıyor musun?”
Hmm? Sesin geldiği yere kafamı çevirince, Haruka’nın Airi’yi ittirdiğini gördüm. Bana doğru geliyorlardı.
“Ah, Kiyotaka-kun! Okuldan sonra bize biraz vakit ayırabilir misin?”
Gözlerinin içi gülerek ekledi;
“Kültür festivaliyle ilgili konuşmak istiyorum.”
“Olur. Zaten özel konuşalım istiyordum. Gelirim.”
Airi: “Oh, sağ ol! Görüşürüz o zaman.”
Yanımdan koşarak uzaklaşan Airi, sırasına oturup önüne döndü.
“Onu zar zor sakinleştirdim. Gönlü hala kırık ama elinden geleni yapıyor.”
Göz teması kurmaya çalıştı az önce.
“Gerçekten aşıp aşmayacağı sana bağlı, Kiyopon. Sen de çabala.”
“Elimden geldiğince iletişim kurarım.”
“Sağ ol. Okuldan sonra görüşürüz.”
Birbirlerine iyi bakıyorlar.. ya da sürekli birlikte olduklarından.
Sınavın başlamasına 2 dakika kala sınıf öğretmenimiz, Chabashira- sensei, açıklamaya başladı.
“Eh… başlamak üzereyiz. Özel sınava başlamadan önce, uzun bir gün olacağı için 4 kez lavabo molası vereceğiz. Bu molalar, önerge sırayla tamamlandıkça olacak. Oy birliği bir önergeden sağlanmadan, mola olmayacak kısacası. Her mola da 10 dakika sürecek. Bu mola süreçleri sınav süresine dahil edileceği için, ihtiyaç duymuyorsanız atlayabilirsiniz.”
Herkes sınavdan önce lavaboya gitmiştir, bir süre sorun yaşamayız herhalde.
Sınıfta da karın ağrısı yaşayan ya da hastalanan biri yok gibiydi.
Şimdi başlıyoruz derken—
Chabashira-sensei öğrencilere boş gözlerle bakıyordu, sanki burada değil gibiydi.
Öğrenciler başta pek dikkat kesilmedi ancak bir tuhaflık olduğunu sezdiler. Arkada bekleyen gözetmen de fark edince;
“Chabashira-sensei. Sıra sende, hadi.”
“Oh, pardon. Özel sınav başlamıştır. Buradan itibaren, kurallara göre hareket edeceğiz. Oylama sırasında yerinizden kalkmanız ve ya ses çıkartıp konuşmanız durumunda, direkt uyarı alacaksınız. Dikkatli olun.”
Geri sayım aracı son 26 saniye kala başladı. Bu kısa gecikmeden dolayı, öğrenciler etkilenmez herhalde.
Sayaç sıfırlanınca, boş ekranda bir soru belirdi.
[BİRİNCİ SORU]
Üçüncü dönemin final sınavında hangi sınıfla karşı karşıya yarışmak istediğinizi seçin. Sınıf sıralamalarında değişiklik olsa dahi, tercihiniz işleme koyulacaktır. Parantez içinde yer alan puanlar, sınavı kazanmanız durumunda elde edeceğiniz ek puanı işaret etmektedir.
[Seçenekler]
A Sınıfı (100)
B Sınıfı (50)
D Sınıfı (0)
“Bu 10.sınıfın 3.dönemindeki final özel sınavı için geçerli. Yukarda da bahsedildiği gibi, A sınıfında oy birliği sağladınız diyelim, A sınıfıyla karşı karşıya gelecek, kazanırsanız 100 ek sınıf puanı alacaksınız. Şuanki A sınıfı B sınıfına düştü diyelim, rakibiniz yine seçtiğiniz sınıf olacak. Ayrıca, diğer sınıflarla benzer seçenekleri seçerseniz, okul rastgele eşleştirme yapacak.”
Kısacası kiminle savaşacağımızı seçeceğiz; Sakayanagi, Ryūen ya da Ichinose. Seçilen sınıfın bir anlamı kalmayacak.
Kiminle savaşırsak kazanırız’ı düşünmek daha önemli. Tabii, seçtiğimiz sınıfla savaşacağımız da kesin değil ama…
Horikita’gil Sakayanagi’nin sınıfını seçti ve Ichinose de aynı tercihte bulundu diyelim, Sakayanagi’nin sınıfı bu iki sınıf arasında rastgele bir seçime düşecek? Sakayanagi’nin sınıfı Ryūen’i seçerse, Ryūen’in sınıfının tercihine kalacak.Ryūen tercihi, Sakayanagi olmazsa, rastgele bir seçim olacak, gibi.
Normalde kazanmak için düşük seviyeli sınıf seçmek istersiniz. Ancak seçeneklerden de görüleceği üzere, bazı sınıfların getirisi daha yüksek.
Başarılı bir sınıfı yenmek demek, daha fazla ek sınıf puanı demek. Düşük seviyeli bir sınıfla kapışacaksak da ödül alamayacağız.
A’yı seçmekten kaçınıyoruz genelde ancak ödül göz önüne alındığında, tekrar düşünme isteği doğuyor.
“İlk oylama turunu başlatıyorum. İlk oylama süreniz 60 saniye.”
60 saniyelik süreyi aşarsak, ceza yiyeceğiz.
Horikita bizi bu konuda tembihlediği için, öğrenciler tercihlerini hızlıca işaretledi.
Horikita ile, ilk oylamalarda farklı bir tercih yapacağım konusunda anlaşmıştık. A sınıfını seçiyorum.
Horikita tahminimce B sınıfını seçmiştir.
Böyle bir durumda, oylamada birlik sağlanmaz. Herkes istediği sınıfı seçecektir.
“Herkes oylarını verdiğine göre, sonuçları açıklıyorum.”
[İlk oylama sonucu:]
A Sınıfı: 5 oy B Sınıfı: 21 oy D Sınıfı: 13 oy
Oylar B sınıfına, yani Ichinose’e odaklıydı. En düşük sıralamada olan D’de değildi.
“Oy birliği sağlanamadığına göre, tartışma süreniz başlamıştır.”
Şuan, öğrenciler yerlerinden kalkıp arkadaşlarıyla sohbet edebilecek. Sesinizi biraz yükselmeniz ya da öğrencilere biraz tavsiye vermenize karışılmıyor.
“İlk önergeden zaman kaybetmeyelim. Ben bir öneride bulunayım.”
Elini kaldırıp konuşan Horikita, Chabashira- sensei’nin tam önünde oturuyordu. Ayağa kalkıp öğrencilere döndü. Bu sınavın lideri olarak, öne çıkması doğaldı.
“Oyların farklılaşmasında herkesin kendince haklı fikirleri var. Herkes istediği soruyu sorabilir, lütfen çekinmeden konuşalım.”
Bu kısa girişten sonra, Horikita derin bir nefes alıp kendi düşüncesini dile getirdi.
“Üçüncü dönemde B sınıfıyla yarışmak isterim. Ichinose-san ile yarışmak istememenin birkaç temel sebebi var. Birincisi, Sakayanagi-san ve Ryūen-kun’un aksine, Ichinose-san adil yarışıyor. Sıradışı özel sınavlarda bile, bizi oyuna getirme ihtimalleri çok az. İkinci olarak, şuan B sınıfındalar. Ek sınıf puanı da alarak diğer sınıflarla aramıza fark koyacağız. Üçüncü sebebimse, B etiketinin gerçekten epey uzak olması. A sınıfı hariç, diğer üç sınıfın puanları birbirine yakın. Onlar epey güçten düştükleri için, ideal bir rakip olduklarını düşünüyorum.”
Biraz alelacele konuştu. Herhalde süreden endişelendi. Ancak açıklaması net ve basitti. Çoğu öğrenci ikna olacaktır.
“Eğer aranızda itirazı olan varsa, şimdi söylemesini istiyorum. Eğer B sınıfı uygun diyorsanız, B sınıfına oy verelim.”
İkinci oylamada oy birliğini sağlamak istiyordu, Horikita. Ona cevap verircesine, Yōsuke ayağa kalktı.
“Söylediklerine katılıyorum, Horikita-san. Sakayanagi-san’ın sınıfını yenmenin ödülü daha fazla olsa da, en güçlü rakipler onlar. Kendine has mücadele tarzı ve derin arkadaşlık bağlarıyla, Ichinose-san’ı yenmek de kolay olmayacaktır. Ancak en iyi seçeneğimiz onun sınıfı.”
İkisinin B sınıfını öne sürmesiyle, sınıfta öğrencilerin fikirleri şekil almaya başladı. Bu konuşmaya bir kişi daha katılmak istercesine yerinden kalktı.
“Ben de Ichinose-san’ı en doğru seçenek olarak görüyorum. Ryūen-kun’un sınıfını yenerek ödül kazanamayacağımız gibi, Sakayanagi-san’in sınıfını seçtikten sonra kaybedersek komik olur.”
İnsanların kafasında soru işaretine yer vermeden, Yōsuke ile Kei düşüncelerini belirterek B sınıfını seçmeye yönelttiler sınıfı. Planlandığı gibi hareket ediyorlar demek isterdim ama onların da B sınıfıyla mücadele etmek istediğini düşünüyorum. Zaten sınıftan da en çok B sınıfına oy çıktı, bu da genel algının bir özetiydi.
6 dakika kadar süren bu tartışma molası, kimse itiraz etmeden bitti. Zamanı kontrol eden Chabashira-sensei, hemen işe koyuldu.
“O zaman, ikinci oylama başlıyor. Tabletinizin ekranı değişir değişmez, 60 saniyelik süreniz başlıyor. 60 saniyeyi geçerseniz, cezanız katlanacak. Tekrar ediyorum, dikkatli olun.”
Uyarması gereksizdi. 10 saniye içinde ikinci oylama tamamlandı. Sonuçlar herkesin ekranına yansıdı.
[İkinci Oylama Sonuçları:]
A Sınıfı: 0 oy B Sınıfı: 39 oy D Sınıfı: 0 oy
Kōenji başka bir sınıfa oy atarak bize kötü bir şaka yapmadan, ilk önergede oy birliğini rahatça sağladık.
“Oy birliği ile, ilk önergenin sonucu B sınıfı olarak çıktı. Resmi olarak netleşince, size hangi sınıfla karşı karşıya geleceğinizi açıklayacağım. Net sonuçlar, iki gün sonra belli olacak.”
10 dakika kadar kısa bir süre içinde, 5 önergeden ilkini tamamladık. Horikita’gilin istediği gibi, B sınıfı ile sonuçlandı hem de.
Şahsen, ben de Ichinose’in sınıfıyla savaşmak isterdim.
Horikita tüm sebepleri açıkladığı için, ekleyeceğim başka bir sebep yok.
Şuan tek yapmamız gereken, Sakayanagi ile Ryūen’in sınıflarının eşleşmesi için dua etmek. Ichinose’in sınıfı kolay lokma olarak görüleceğinden, üç sınıfın da onu seçme ihtimali olduğundan, çok umutlu değilim ama.
“Molaya ihtiyacınız olduğunu düşünmüyorum ancak sormam gerekiyor. 2.önergeye geçelim mi? Mola istiyor musunuz?”
Tabii, kimseden ses çıkmadığı için ikinci soruya geçtik.
“O zaman, ikinci soru ekranlarınıza yansıyor.”
[İKİNCİ SORU:]
Kasım Ayında düzenlenecek olan okul gezisi için yer seçiniz.
[Seçenekler:]
Hokkaido
Kyoto
Okinawa
“Bu ne?” diye sesler yükselmeye başladı.
Bu tarz konuşmalar yasak olduğu için, Chabashira-sensei’nin bakışlarının altında herkes sus pus oldu.
Çoğu öğrenci ne düşüneceğini bilemiyordur.
Oylamadan önce konuşmamız mümkün olmadığı için, önce herkes bireysel seçim yapacak.
“Bu oylamada, önceki oylama gibi son karar size bağlı değil. Diğer üç sınıfın seçimine göre, yer değişebilir. Bilginize. Oy süreci başlamıştır. 60 saniyeniz var.”
[İlk Oylama Sonucu:]
Hokkaido 17 oy
Kyoto 3 oy
Okinawa 19 oy
Kyoto tahmin edildiği gibi çıktı, ancak oylar genel olarak diğer ikisinde eşit sayılırdı.
“Oy birliği sağlanmadığı için, tartışma süreniz başlamıştır.”
“Hey, hey, Buna özel sınav mı deniyor şimdi? Bu sınav çantada keklik. Hatta, çocuk oyuncağı.”
Tartışma süreci başlar başlamaz, Hondō gülerek fikrini dile getirdi. Birinci ve ikinci sorunun böyle bir özel sınavda sorulmasına bile gerek yoktu. Rehberlik dersinde konuşarak da halledebilirdik. Daha ikinci sorudayız ve 5 soruluk sınavdan 2.sindeyiz. Içerik aşırı derecede kolay. Öğrenciler çoktan gerginliğini atmış, rahatlamıştır.
Tabii, sorular ilerledikçe daha çok gerilen öğrenciler de vardı. Hani, tipik her şeyi ciddiye alan ve düşünen Horikita ve Yōsuke gibi öğrenciler.
Herkes gülüp nereyi seçsek diye düşünürken, onlar ciddiyetle bakıyorlardı soruya.
Eh, endişelenmekte haklılar. Bu kadar basit bir sorunun ciddiye alınmayacağını düşünüyorlardır. İlerledikçe daha çok zorlanacağız gibi.
Bu düşünce hakimken aklımda, tartışmaları akışına bıraktım.
“Herkesin kendince fikri olduğunu biliyorum. Ancak soruya odaklanalım, lütfen arkadaşlar.”
Ortamdaki dağınık düşünceleri fark eden Yōsuke, sınıfı ciddiyete davet etti.
“İlk oylamada, Hokkaido ile Okinawa arasında yakın bir oy mevcut. Ne yapmamız gerekiyor şimdi?”
Okul gezisinin nerede olacağını seçmek önemliydi.
“Horikita-san, kararsız kalıyoruz. Ne düşünüyorsun?”
Kushida, sessiz kalan Horikita’ya dönerek fikrini sordu. O ise bir süre bekledi, hemen cevap vermedi.
“Horikita-san?”
Kushida ona tekrar endişeyle seslenince, hemencecik cevap verdi.
“Özür dilerim, dalmışım. Seçim yapmak zor değil. Ancak oy birliği sağlamak şaşırtıcı derecede zor olabilir diye düşündüm. Okul gezileri öğrenciler için bir anlam ifade ediyor, birkaç cümleyle düşüncelerimi ifade etmekte zorlanacağım gibime geliyor.”
İşlerin karışması halinde lidere ayak uyduracağıma söz vermiştim. Ancak Horikita’nın tek başına karar verebileceği bir mesele değil. Çünkü tercih söz konusu, önergede avantaj ya da dezavantajlık bir durum söz konusu değil.
“İstediğiniz yerle ilgili fikrinizi belirtmenizi istiyorum, böyle bir başlayalım bu konuya.”
Bu anı bekliyormuşcasına Sudō elini kaldırdı.
“Ben başlıyorum, zaman. Okinawa’ya gitmek istiyorum. Okinawa, okyanustan dolayı en popüler okul gezi yerlerinden biri. En çok oy da orası almış zaten, oy birliği sağlanır bence?”
“Bir dakika ya. Okinawa iyi güzel de, ya kuzey bölgesi? Oyları boş ver, kayak yapmak istemiyor mu kimse yani?”
Hokkaido’ya oy verdiğini tahmin ettiğim Maezono, aksini iddia ederek çıkıştı.
“Okinawa’ya gidelim ya. Şnorkelle yüzmem lazım!”
“Okinawa’ya birkaç kez gittim ben, o yüzden Hokkaido’yu tercih ediyorum...”
Iki farklı gezi yeri için anlaşmazlıklar baş gösterdi. Herkes kendi fikrini önemsediği için, diğerini eleştiriyordu.
“İyi de Hokkaido soğuk ve karlı oluyor, değil mi? Çok sıkıcı olacak.”
“O açıdan bakarsak, Okinawa’da da okyanustan başka bir şey yok ki?”
Bu tartışmalar birkaç dakika daha böyle sürünce, Yōsuke duruma el attı.
“Hokkaido ile Okinawa, okul gezileri için en popüler iki yer. Çok fazla eleştiriye açık yerler olduğunu düşünmüyorum. Lütfen arkadaşlarımızın düşüncelerine saygı gösterelim.”
Yōsuke başta öneriyle başlayan bu sohbetin, eleştirilere dönüşüp daha çirkinleşmesini önlemek adına konuştu.
“Hirata-kun, sen de Hokkaido’yu seçtin değil mi?”
“Hey Hirata, Okinawa’ya oy verdin, demi?”
“E-eh, ama ben…”
İki grup arasında kalan Yōsuke, şaşırmış haldeydi.
“Söy- söylememem en doğrusu değil mi?”
Böyle bir durumda cevap vermemesi en doğrusuydu. O da anonim oylamaya işaret etti.
“Kasım’da Okinawa’da denize girebilirsin ama? Kimse denize gitmek istemiyor mu ya?”
“Okyanus göresimiz mi kaldı? Ada sınavında doydum ben okyanusa. Hokkaido olsun!”
Az önce durulan tartışma havası, tekrar alevlendi.
Sudō ile Maezono’nun fikir ayrılığı, büyük ihtimalle sınıfın tamamını temsil ediyordu.
“Bu böyle olmaz. Ne yapacağız, Horikita-san?”
Endişeli bakışlara Kushida, Horikita’dan yardım istedi.
“Zor bir durumdayız.”
Oy birliğinin zorluğu.
Belki de er ya da geç karşılarına çıkacak bir problemle karşı karşıyaydılar. Bu tartışmanın böylece kapanmasının imkanı yoktu ve— süre doldu.
Kyoto için oy vermeyi düşünüyorum. Kyoto’nun derin bir tarihi var, orayı görmeyi çok isterim.
“İkinci oylama da tamamlandı. Sonuçlar şimdi ekranınıza yansıyacak.”
[İkinci oylama sonuçları:]
Hokkaido 18 oy,
Kyoto 4 oy,
Okinawa 17 oy
“Ah, Hokkaido harika bir dönüş yakaladık! Başardık!”
“Okinawa’dan vazgeçen kimler ya?”
Nerdeyse 50-50 bir bölünme vardı. Hokkaido’nun sadece bir önceki oylamaya göre oyu artmış.
Ve yine iki grup arasında eleştiri yağmurları başladı.
Bu oylama böyle giderse, ne kadar çok tekrarlanırsa tekrarlansın sonuç değişmeyecek. Bu arada sınıfın tek dertleri oylar olmuş, önergenin kendisi ya da sınav değil.
Horikita’nın ilk oyu Kyoto olduysa, ikincisinde de değiştirmemiş olabilir. Ya da iki seçenekten birini seçmiştir.
“Böyle olmaz. Kazananı belirlemek için bir yöntem bulmalıyız. Hokkaido’yu 3, Okinawa’yu 3 kişi istiyor diyelim ve aralarından birer kişi temsilci seçilsin. Aranızda taş-kağıt-makas oynayın. Kazananı ortak olarak oylayalım. Öncü, aracı ve komutan seçerek bir oyun oynayacağız. Fakat Kyoto’yu isteyen az kişi olduğu için bir temsilcisi olacak. Zor bir yarış olacak ama adil olmasını sağlayalım.”
Kyoto isteyenler için, pek adil olmayacak gibi ama.
Itiraz edenler olacaktır ancak başta kuralları koyarsak herkes kabul eder. Kim temsilci olacak diye kısa bir süre hengame çıktı ama hemencecik belirlendi.
Hokkaido ekibinin öncüsü Maezono, aracısı Ishikura, ve komutanı Shinohara. Kadınlardan oluşuyor.
Okinawa ekibinin öncüsü Onodera, aracısı Hondō, komutanı Sudō, karma bir takım oldu.
“Ayrıca, Kyoto’ya oy verenlerden birisi bize katılmalı, taş kağıt makasa yani?”
Horikita bir temsilci umuduyla sordu, bir çocuk el kaldırdı.
“İstekli yoksa, ben kumandan olurum. Herkesi Kyoto’ya götürmek isterim.”
Keisei bu zorlu savaşa karşı istekli olduğunu dile getirdi. Kyoto’ya gitme isteğinden bahseden ilk öğrenci o idi.
Kyoto, benim de gitmek istediğim yer. Umarım bu işi başarırsın, Keisei.
Üçüncü oylamada oy birliğine varmak adına, taş-kağıt-makas oyunu başladı. Okinawa takımı ilk maçı kazanırken, kaybeden Kyoto takımı oldu.
Keisei’nin öne çıkıp atılmasının üzerinden daha 10 saniye ya geçti ya geçmediydi….
Horikita’nın elini alnına koyup iç çekişini izledim. O da Kyoto’ya oy verenlerdendi demek..
Oyun, Kyoto hiç yokmuş gibi devam etti.. Onodera, iki kişiyi de yenerek art arda kazandı. Ardından aracı Ishikura, liderliği ele aldı. Ancak kumandan olan Shinohara, Onodera’yı yendi. Sıra geldi, Hondō’ya.
İki tarafta birbirine bakarak savaş naraları attı.
“Okinawa’ya gidiyoruz! Sahil, kum ve güneş!”
“Hokkaido’ya gideceğiz! Kaplıcada ferahlıyor, kayak yapıyoruz!”
İkisi de ellerini yumruk yapıp söylenerek elini kaldırdı. Tansiyon öyle yükseldi ki, birbirilerinin hareketlerini inceleyerek bir süre beklediler.
Altı üstü bir gezi yeri seçilecekti, çok gergin anlar yaşanıyordu.
“Bir, iki, üç! Taş kağıt makas..
Sudō güçlü bir elle hamle yaptı.
Shinohara, yine doğru bir hamleyle karşılık verdi.
“Ben kazandım! Hokkaido!”
Hokkaido grubu bir anda bağırmaya başladı.
“Ne yapıyorsun, Sudō!”
“Kahretsin…!”
Şuan verilmesi gereken tek oy, Hokkaido. Olur da diğer iki seçenek için oy verilirse, o zaman işimiz iş demektir. Horikita bu durumun bilincinde olduğu için, çok umutlu gözlerle bakamıyordu sınıfa.
Üçüncü oylama başladı. Herkes tabletinden oyunu verdi.
[Üçüncü Oylama Sonucu:]
Hokkaido 39 oy,
Kyoto 0 oy,
Okinawa 0 oy.
“İkinci oylamada oy birliği sağlandı. Bu önerge tamamlandı.”
Oy verenlerin nerdeyse yarısı, bu oylamadan mutlu değildi. Ancak başarıyla bu önergeyi tamamladık.
Gönlümün istediği Kyoto seçilmese de, Hokkaido’ya da gitmeyi dört gözle bekliyorum. Zaten diğer sınıfların tercihine göre, Kyoto ve Okinawa hala gitme ihtimalimizin olduğu yerler arasında.
Neresi olursa olsun, beni meraklandıran bir okul gezisi olacak.
“İzninizle, üçüncü soruya geçiyorum.”
Chabashira-sensei’nin tavrı hala değişmedi. Yeni sorudan bahsederken biraz sesinin titrediğini fark ettim.
[ÜÇÜNCÜ SORU:]
- Her ay sınıf puanına göre aldığınız kişisel puanlar sıfırlanacak ve sınıftan rastgele üç kişiye koruma puanı verilecek.
- Aldığınız kişisel puanlar yarıya inecek ve seçilecek bir öğrenciye koruma puanı verilecek.
3)Üstteki iki seçenekten biri seçilmediyse, bir sonraki sınavda başarısız beş öğrenci hiç kişisel puan almayacak.
Not: Hangi seçenek seçilirse seçilsin, kişisel puanların verilmemesi ya da kısıtlanması durumu 6 ay sürecektir.
Önceki iki sorunun aksine, bu önergenin avantajları ve dezavantajları vardı.
İlk seçenekte, kayıp çok olmasına rağmen, üç öğrenciye koruma puanı verilmesi de azımsanacak bir şey değildi.
Koruma puanları çok güçlü bir etkiye sahipken, bazı öğrenciler için üç yıl boyunca hiç ihtiyaç duymayacakları bir şeydi. Bu tarz öğrencilere verildi diyelim rastgele, kişisel puanlarımızdan boşa vazgeçmiş olacaktık.
Ikinci seçenek de ucuz değildi. Kişisel puanlarımız yarıya inecekti. Ayrıca, sadece bir kişi koruma puanı alacak. Bir kişinin seçilmesi önemli bir detaydı sadece.
Üçüncü seçenekse, kişisel puan kaybını aza indiriyordu. Koruma puanları pahalı gelirse ya da gereksiz görülürse seçilebilecek bir seçenekti. Beş kişi olsa da, dezavantajı vardı.
Ayrıca, kar-zarar hesaplamasında sınıfın durumunu da göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bazı öğrenciler konuşmak istiyordu ama önce oylama zamanı.
“Oylamadan önce, ikinci seçeneği seçmeniz durumunda ne olacağından bahsedeyim. İkinci seçenekte oy birliği sağlandı diyelim, yeni bir oylama ile seçilecek öğrenciyi oylayacağız. Size bir örnek vermiştim, hatırlıyorsunuz değil mi?”
10 dakikalık tartışma molasında bir öğrenci seçilecek ve onun için oy toplanacak. Eğer oy birliği sağlanırsa, o öğrenciye koruma puanı verilmesine kararlaştırılarak önerge tamamlanacak. Diğer öğrencilerin şansı olmayacak. Eğer oy birliği sağlanmazsa, o öğrencinin şansı kalmayacak. Diğer kalan 38 öğrenciden bir aday seçilecek. Bu uygulama bir oy birliği sağlanana dek sürecek… böyle bir açıklama yapılmıştı bize dün.
“İlk oylamanın sonucunu açıklıyorum.”
[İlk oylama sonucu:]
12 oy – 3 kişiye rastgele koruma puanı
5 oy – bir kişiye koruma puanı,
22 oy – kimseye koruma puanı verilmesin
İlk oylama sonucuna göre, çoğunluk koruma puanından vazgeçip yarıya inen kişisel puanları istemeye eğilimliydi. Ayrıca, sonuncu beş kişinin de ceza alacak olması işleri bir tık kolaylaştırıyordu. Bu riski taşımayan öğrenciler için, kısacası hava hoştu.
Bazılarıysa, koruma puanı kazanmanın daha etkili olacağını düşünüyormuş.
“Hey, bir dakika! Ben anlamıyorum hiçbir şey!”
“Ben de! Koruma puanı almazsak, 5 kişiyi kaybedeceğiz! Ne alaka bu oylar?”
Ike ile Satō, son beşlide yer alma ihtimali yüksek olan kişiler olarak konuştular.
“Ne olacaktı ki? Yani, 6 ay kişisel puan alamamaktan bahsediyoruz. Ayrıca rastgele diye bir ibare var. Seçilecek kişi de ben olacağıma göre, kendini feda etmen lazım, Kanji.”
Sudō kendine has bir özgüvenle son beşte olduğunu dile getirdi.
“Hiç adil değil! Benim şuanda bile kişisel puana çok ihtiyacım var!”
“Shinohara ile gezip tozasın diye paraya ihtiyacım var deme sakın?”
“Eh,…. sana ne ki?!”
Parayı nereye harcayacağının ortaya çıkmasını önemsemeyip ciddiyetle cevap verdi.
“Olur, olur. Bu seçenekle bitsin bu iş.”
“Olmaz diyorum!”
“O zaman ders çalış kardeşim? Çalış, sorun olmasın?”
“H-hey… Ken, söylediklerine katılmıyorum diyorum! Çok şey istiyorsun.”
Çalışıp en alt sıralara düşmemek önemli olsa da, beş kişinin kurban seçileceği de bir gerçekti.
“Ne söylediğini anlıyorum ama şuan çok pozitif bakıyorsun duruma. Kişisel puanları minimize edip onun yükünü bir şekilde halledebiliriz. Yani, 34 öğrenci 5 öğrenci için ortaklaşa her ay bir ödeme yapabilir. Böylece, sorun yaşamasını önlemiş oluruz? Değil mi?”
Kaba bir hesapla, bir öğrencinin aylık 50,000 kişisel puan aldığını düşünürsek, 5 kişi için 250,000 puan. Kalan 34 öğrenci 1.7 milyon puan alacak ve bu puan 39a bölünecek. Sınıfın puan kaybetmesi kaçınılmaz olduğu için, minimize edersek 6500 puana düşürmüş olacağız. 6 ayda istense bu harçlık, her öğrencinin yaşayacağı stres en aza indirilmiş olacak.
“Eh, olur o zaman…”
“Hiç paylaşmak istemiyorum… ama Kanji’nin ihtiyacı varsa, mecbur.”
Sudō pek memnun olmasa da, Ike’a yardımcı olmaya gönüllü olduğunu belli etti. Çoğu öğrenci böyle aylık bağıştan hoşlanmasa da, fikre ısınmaya başladı. Tam o sırada–
Yōsuke el kaldırarak;
“Horikita-san, sen ne düşünüyorsun?”
“Zor bir soru. Koruma puanları, okuldan atılmayı önlemek için çok güçlü bir silah. Ancak kişisel puanlar da aynı görevi görebiliyor. Hirata-kun sen farklı mı düşünüyorsun?”
“Bence, üç kişilik koruma puanı daha iyi.”
“6 ay kişisel puan elde edememek, işimizi zorlaştıracak. Herkesi günlük yaşamında strese sokmakla kalmayacak, özel sınavlarda da duruma göre bizi etkileyecek.”
Kişisel puanların, bize kazandıracakları ve kaybettirecekleri var. Bunu göz ardı edemiyorduk.
“Beklenmedik bir durumda, 3 kişiyi koruyabileceğiz. Koruma puanı elde edebilme fırsatları da çok az oluyor. Hafife alınabilecek bir konu olmadığını düşünüyorum.”
Yōsuke’nin bu konuya odaklanmasını az çok anlayabiliyorum. Bir koruma puanının değeri 20 milyon kişisel puan. Hele ki 3 kişiye birden böyle bir koruma puanının verilmesi, çok nadir yaşanabilecek bir durum. Arkadaşları önceliği olan Yōsuke gibi birisi için, paradan daha değerli oluyor haliyle.
Okul gezisi için mekan seçmek gibi basitçe karar verilebilecek bir önerge değil.
Koruma puanı tüm sınıfı ilgilendiriyor ve direkt olarak, mekan seçimi gibi basit bir fikir etkilemeyle olacak iş değil. Koruma puanı elde edebilirsek, birilerini gelecekte kurtarma şansımız olacak.
“İzninizle, fikrimi belirtmek istiyorum.”
Keisei ayağa kalkıp konuşmaya başladı.
“Önümüzdeki 6 ay boyunca, sınıf puanımızı arttıracağız değil mi?”
“Tabii. Yükselmek için durmadan çalışacağız.”
“50 bu sınavdan kazansak, kültür festivalinden de 100 kazansak, spor festivalinde de benzer puanlar aldık diyelim, ortalama 200-300 puan kadar sınıf puanı elde edeceğiz diye varsayıyorum?”
“Evet, böyle düşünebilirsin.”
Yıl sonuna kadar sınıf puanımızı 300 kadar arttırırsak, sınıf puanımız 1000’e doğru yaklaşmış olur. Böyle bir durumda, 6 ayda kişisel puanlarımızın toplamı %50 daha fazla olur dersek, yaklaşık 20 milyon puana tekabül ediyor.
Bu açıdan bakınca, bir koruma puanı bir sınıfın altı aylık harçlığına eş değer. Şuan 3 koruma puanı alırsak, 7 milyona mal etmiş olacağız.
Görünüşte güzel… değil mi?
Bu üç seçenekten biri de, bir kişiye koruma puanı vermekti. Daha aza mal olan ve seçmesi en zor olan. En avantajlı yanı, koruma puanı alacak kişinin adını vermek olsa da, bir isim belirlemek en zor kısmı. Kişi seçip oy birliği sağlanmadı diyelim, sürekli bir tartışma yaşanacak falan.
“Kişisel puanları elde etme saldırı, koruma puanlarını elde etmek de savunma stratejisi mi oluyor, doğru mu anlıyorum?”
Kushida, konuyu tartışan kişilere dönerek durumu özetlemeye çalıştı.
“Ama koruma puanlarını kullanmaya ihtiyaç duymadık diyelim, boştan yere pahalıya mal etmiş olacağız, değil mi? Tabii ki, benim için sorun değil ama……”
Bu gerçeği dile getirmek kaçınılmazdı.
“Evet. Kullanılmadığı sürece, bir anlamı olmayan koruma puanı. Tabii, insanda bir güven iç güdüsü oluşacak o ayrı…”
“Değerli ya da değersiz olabilir. Ancak orijinal amacının dışında da kullanabiliriz. Kendi kendini yok etme ya da sürpriz bir saldırı için, güçlü bir stratejinin parçası olabilir. Sadece koruma değil, saldırı amaçlı da kullanabiliriz yani.”
Keisei’nin neden koruma puanlarına dikkat çektiğini anlıyorum. Okuldan atılmayı önlemek çok güzel olsa da, önümüzde nasıl sınavlar bizi bekliyor bilmiyoruz.
İlerde etkili bir şekilde kullanacağımızın garantisi de yok, hani.
Ancak, olay şu ki: ya da bu özel sınav diyelim, tahmin ettiğimden daha karmaşık.
Her sınıf için soruların içeriği aynı olsa da, sınıfların durumuna ve rütbesine göre anlamı farklılık gösteriyor. Sınıf puanınız sıfıra yakın ya da sıfırlandı diyelim, 3 kişiyi korumaya almak tabii ki daha mantıklı.
Şuan lider konumundaki A sınıfı içinse, diğer sınıflara göre pahalı bir takas.
Hatta, ilk ve üçüncü seçenekler A sınıfı için uygun da sayılmayabilir.
“Peki, Yukimura-kun, koruma puanı 3 kişiye verilsin diyorsun değil mi? Peki ya, rastgele olması risk teşkil etmiyor mu?”
Seçenekleri azaltmak adına, Horikita bir konuya odaklandı.
“Yanlış anladın galiba. Ben 2.seçeneğin gerçekleşmesini istiyorum.”
Horikita, ikinci seçeneği kast ettiğini söyleyince şaşırdı.
“Birbirimizi daha iyi anlamak adına soruyorum, sana mı vermemizi istiyorsun o puanı?”
“Verirseniz çok sevinirim tabii. Ama pek gerçekçi bir senaryo değil. Herkesin isteyeceği gibi, hak eden birini seçmemi istersin biliyorum.”
Herkes aynı fikirde mi diye sorsak, belki de tüm sınıf el kaldırırdı.
“Birisini seçip ona vermek çok zor. Üç rastgele kişiye vermenin de ne kadar mantıklı olacağını bilmiyorum.”
“Aklında belirli bir isim var herhalde?”
“Stratejik bir karar vermemi istiyorsan şayet, Horikita-san, aklımdaki kişi sensin.”
“Ben mi?”
“Evet. Şuan sınıfın lideri sensin, ÖYD’deki değerlendirmene de diyecek yok. Tabii, Sakayanagi ve Ryūen tarafından hedef seçilme ihtimalin de var. Seni acımadan okuldan attırmak isteyebilirler. Önce liderimizi güvene alıp sonra diğerlerini düşünmek daha doğru bence.”
Normalde sınıfta hırgür olurdu, ancak onu sessizce dinlediler. Çünkü doğru bir şey söylüyordu, rastgele sallamıyordu.
“Sadece bu da değil. Koruma puanı var diye, insanların gevşeme ihtimali var. Yani, güvende olduğunu düşünerek ciddiye almayanlar olacaktır. Sen öyle bir insan değilsin. Bu yüzden senin adını veriyorum.”
Sınıf için çabalayacak birine vermenin önemli olduğunu vurguladı. Horikita, Keisei’nin gözünde böyle biriymiş.
“Ne demek istediğini anladım. Ama yine de pahalı bir bedeli var.”
Bu seçenek kişisel puanlarımızın yarısını altı ay kaybetmemize sebep olacak.
“Kişisel puanlarından olacakları için üzüleceklerdir, evet. Hatta geleceğe yatırım. Anca Horikita, bunun karşılığını sınıf puanı olarak fazlasıyla ödeyecektir, böyle düşünmek daha mantıklı gelmiyor mu size de?”
“Yine de riskli?”
“A sınıfını risk almadan yenebileceğimize inanmıyorum. Bu okulda bir buçuk yıldır eğitim alıyor, mücadele veriyoruz.”
“Off. Doğru. Bu önerine katılıyorum, gözlüklü çocuk.”
Bu özel sınavda şimdiye kadar konuşmayan Kōenji, bu düşüncesini onayladığını dile getirdi.
“Vazgeçtiğimiz kişisel puanlar karşılığında, herkesten daha çok sınıf puanı için çalışsın.”
“Koruman var diye çalışmıyorsun değil mi.”
“Çalışmak sizin gibi sıradan insanların işi. Ben arkama yaslanıp sizin çalışmanızı izlemekten zevk alıyorum.”
Bu özel sınavda, Kōenji’nin pasif rol alması iyi oldu. Bize büyük sorun çıkartacak diye endişeleniyordum. Şahsen, birinci ve üçüncü seçeneği düşünüyordum ama Keisei’nin düşünceleri de doğru.
Dahası, fikrimi belirtmek için güzel bir neden sunmam gerekiyor. Kişisel puanlarla alakalı ve sınıf için iyi olacak demek yeterli gelmeyecektir.
Keisei’nin bu sözlerinin ardından, ikinci oylama başladı.
[İkinci oylama sonucu:]
0 oy – 3 kişiye rastgele koruma puanı
39 oy – bir kişiye koruma puanı
0 oy – kimseye koruma puanı verilmesin
Keisei’nin fikri; oy farklılıklarına rağmen, kabul görmüş demek. Ancak sırada aday seçimi var. Birkaç adaydan seçim yapmamız gerekiyor.
Bu sefer, Horikita’ya oy verilmesi konusunda herkes hemfikir olduğu için, bu mola boş geçti, herkes sohbet etti falan.
Horikita aday seçildi ve başka birisi önerilmeden oylama onun için başladı.
39 tam oyla, Horikita’ya koruma puanı verilerek tamamlandı.
Zor olacağını düşündüğüm bu oylama, tahmin ettiğimden de hızlı ve tereyağından kıl çeker gibi sonuçlandı.
“Böylece üçüncü önergemiz tamamlandı. Önümüzdeki 6 ay boyunca, alacağınız harçlıklar yarıya inecek ve Horikita koruma puanı sahibi olacak.”
Bu özel sınavda kullanamayacak ancak sınıfın lideri Horikita’ya, değerli bir koruma verildi. Ne çok pahalı ne de çok uzuna mal oldu denebilir.
[DÖRDÜNCÜ SORU:]
İkinci dönemin sonundaki yazılı sınavda, aşağıdaki seçeneklerden birisi uygulamaya koyulacak. Seçim yapınız.
[Seçenekler:]
Zorluğun arttırılması
Cezanın arttırılması
Ödülün azaltılması
Üçü de sınıfa avantaj sağlayacak seçenekler değiller. Konuşmaya izin verilseydi, hır gür çıkardı kesin.
[İlk oylama sonucu:]
Zorluğun arttırılması – 6 oy
Cezanın arttırılması – 18 oy
Ödülün azaltılması – 15 oy
Üçü de kimsenin seçmek istemeyeceği türden seçenekler. Bu yüzden oylar bölünmüş durumda. Bir anda kendisine güvenen öğrenciler ve güvenmeyenler arasında tartışmalar yükseldi.
Ancak ikinci oylamada “Cezanın arttırılması” seçilerek oy birliği sağlandı.
Horikita, güzel ve düzenli bir şekilde çalışırsak cezalardan kaçınabileceğimizi söyleyerek sınıfı ikna etti.