Elitler Sınıfı - Cilt 16 - Bölüm 12 - Gelişme (1)
Cilt 16 – Bölüm 12 – Gelişme (1)
5 saatlik sınavda, sonuncu soruya yaklaşık 1 saatte geldik.
Öğrenciler, 5.soruyu da kolayca halledebileceklerini düşünüyordur. Beşinci soru da tamamlanınca, ekstra 50 puan da alabileceğiz.
Ancak sınıf öğretmenimizin hali hal değildi..
“Şimdi…. o zaman,….. son soruya geçelim.”
Sorular ilerledikçe, Chabashira-sensei’nin hali daha da kötüleşiyordu.
Öğrenciler de fark etmiş olacak ki, endişelenip sormaya başladılar.
“Sensei, iyi misin?”
Önerge sorulmadan önce de, konuşmak yasaktı. Ancak Yōsuke dayanamayıp sordu.
“Pardon.”
“Ne demek. İyi görünmüyorsunuz.”
“ Öyle mi düşünüyorsun? Öyle değil aslında, Hirata.”
Kendi halinden bihaber herhalde. Ya da bilincinde değil. Bir sorun olmadığını söylediği için, Yōsuke susmak zorunda kaldı.
Arkadaki gözetmen öğretmen de ses çıkarmadığına göre, son sorumuz geliyor demektir.
Bu son soru, Chabashira-sensei’nin şuanki fiziksel durumuyla alakalı, bu kesin.
“Beşinci soruyu ekrana yansıtıyorum. Oy vermek için, hazırlıklı olun.”
Chabashira- sensei nefesini tutarak tabletine dokundu. Ve son soru ekrana yansıdı.
[BEŞİNCİ SORU:]
Bir arkadaşınızın okuldan atılması karşılığında 100 sınıf puanı kazanın.
(Eğer oy birliği ile kabul edilirse, okuldan atılacak öğrenci seçimi için oylama başlatılacaktır.)
[Seçenekler:]
Kabul
Ret
Son soruda sadece iki seçenek var. İlk bakışta, seçenek az olunca seçim yapmak kolay gibi geliyor. Ama kaç seçenek olduğu, seçim yaparken pek etkili olmuyor.
Sınıfta çok yabancı olsaydı ya da tartışma olmasaydı, o zaman çok seçenek işimizi zorlaştırırdı. Ancak sınıfta tartışabildiğimiz için, önemli olan sorunun içeriğiydi.
Okuldan atılmaya karşılık sınıf puanı.
Karşımıza gelebileceğini düşündüğüm en zor sorulardan birisi.
Soruyu okurken öğrencilerin bir kısmı üzülmüştür ve bunu dile getiremiyorlardı.
Kabul’e oy verdilerse, aramızdan birisi gidecek. Normal şartlar altında herkes ret’e basardı. 100 sınıf puanı az olmasa da, aramızdan birinin gitmesini isteyen pek çıkmayacaktır. Tek seferde reddedilerek de bitebilir.
Ancak son dört soruya bakınca, böyle sonuçlanmadığını gördük. Kolay olsa da, oy birliği sağlamak zor.
“Altmış… saniyelik geri sayım başladı. Hepinizin….. oy vermesi gerekiyor. ”
Chabashira-sensei sesi titreyerek bizi uyardı.
Ekstra süre verilmeden 1 dakikalık süre başladı. Eğer kabul edilirse, işimiz yokuşa sürülecek. Sınıfın nerdeyse hepsi böyle bir şeyi istemiyordur. Sonuçta, 100 sınıf puanını hemen kazanmak zorunda da değiliz.
9.sınıfın 3.döneminde olsaydık, bir iki özel sınavımız kalsaydı dönemin bitmesine, şuanki fikrimle çelişiyor olurdum.
Bir puan bile önemliyken, 100 puan için iki seçenek arasında bir savaş olurdu.
Ancak şuanki durum farklı. Sınıfın çoğu tereddüt etmeyecektir.
Eh, Kōenji gibi birkaç endişe veren insan olduğu için, elimi tabletten çekip biraz düşünmek istedim.
Horikita ile anlaşmamıza göre, soru ne olursa olsun, ilk oylamalarda ilk seçeneğe oy vermemdi.
Ancak Horikita dahil herkes ret oyu verirse, 39 oyla tartışma olmadan bitirebiliriz. Gereksiz süre harcanmadan bitirilmesi gereken bir konu bu.
100 puan tartışılmaya başlandığı sürece, fikirleri değişecek öğrenciler çıkacaktır. Tartışma süresine ihtiyacımızın olmadığı tek önerge bu diye düşünüyorum artık.
Yaklaşık 60 saniye sonra, oylama tamamlandı.
“Şimdi… sonuçları ekrana yansıtıyorum.”
Anormal tavırlarına rağmen, Chabashira-sensei kuyruğu dik tutarak devam ediyordu görevine.
[İlk oylama sonucu:]
2 kabul
37 ret
Oy birliği yok, ha? Elimi tabletten çekip etrafa bakındım.
Sonuçları okuması gereken Chabashira-sensei, sessiz kalıyor, o da öğrencileri gibi ekrana bakıyordu.
Oylar şaşırtıcıydı. Ve bölünme denmezdi buna.
“Chabashira-sensei. Lütfen, devam edin.”
Gözetmen Chabashira-sensei’yı zaman kaybetmemesi için uyardı.
“Ah… Özür dilerim. Sonuçlar… 2 kabul, 37 ret. Oy birliği sağlanmadığı için, tartışma süreniz başlamıştır.”
2 kabul…?
“Hey, kim kabul’e bastı? Dalga mı geçiyorsunuz?”
Sudō’nun sert bakışları, direkt olarak Kōenji’yi hedef alıyordu.
Kōenji koruma puanı konusunda söz alsa da, onun dışında ön plana çıkmamıştı. Bu sorunun içeriğinden dolayı, onu hedef almış olabilir.
Sudō’nun fikri bu yönde olsa da, benzer düşünenler illa ki vardır.
“Hangisine oy verdin, Kōenji?”
“Cevap vermek zorunda mıyım?”
“Cevap veremiyorsan, kabul e basan sensin demektir?”
“Bu kadar ön yargılı olma, kırmızı kafa. İlk oyda, Horikita-kızın dediğine göre, istediğimiz oyu verebiliyoruz. Itiraz edecek bir şey yok ortada?”
Sudō, bu açıklama karşısında bir şey diyemedi.
“Bir oy Kōenji’den geldi diyelim, bir kişi daha var değil mi?”
Ike, Kōenji haricinde diğer oya işaret etti.
“O da ayrı problem. O oyu veren kim?”
Sudō kim olduğunu bilmediği için, öfkeyle sordu.
“Paniklemeyin. Diğer oy, Ayanokōji-kun’a ait.”
“Ne? Oh, Ayanokōji kabul’e mi bastı? Sen bunu nerden biliyorsun, Suzune…?”
“Özel sınav başlamadan önce, oylama konusunda küçük gizli bir anlaşma yaptık. Soru ne olursa olsun, ilk oyda oy birliği sağlanmaması için, farklı bir oy verecekti.”
Son soruya gelince, Horikita kendi konuşmamızı herkese söyledi. Bu aşamaya kadar geldikten sonra, saklamasına gerek yoktu zaten. Zaman ve efor harcayıp son oy kimin diye düşünmenin manası yok.
“Beklenmedik oylamalarda hemen oy birliği sağlanmasın diye mi?”
Yōsuke, birkaç sözle özetleyerek, sebebini anlamayanlara anlatmış oldu.
“Öyle denebilir…”
“Niye ya? Hem bana önceden söyleyebilirdin.”
“Düşündüğün gibi gerçekleşmiyor. İlk oylamada konuşmak yasak olduğu için, sınıfın genel düşüncesi hakkında fikir edinebiliyoruz. Başından beri, oy birliğini engellemeyi amaçladığımı bilselerdi, rastgele oy verenler olurdu. O ilk seçeneği, bense ikinci seçeneğe oy verecektim. Plan buydu.”
Etrafına bakınarak, Horikita konuştu.
“Radikal bir karar olsun istedim. Herkes istediğine oy vermekte özgür. Hatta, sınıf puanı almak adına kabul oyu vermek de yanlış değil. Ancak sınıfça, ret oyu vermemiz gerektiğinden yanayım. Eğer itirazı olan varsa, elini kaldırıp fikrini belirtebilir.”
Normalde, aksini iddia eden kişi elini kaldırır, düşüncesini açıklardı. Ancak Horikita’nın bekleyişine ve çağrısına kimseden yanıt gelmedi.
“Daha ne kadar sus pus oturacaksın, Kōenji?”
“Fufu. Az önce dediğim gibi, kabul oyu verdiğimi düşünmeni anlamıyorum.”
“Ne saçmalıyorsun? Bizimle dalga mı geçiyorsun.”
Kōenji söz konusu olduğu için, Sudō ile dalga geçiyor, eğleniyor olabilirdi. Ancak oylamada kabul birliği olursa, bu sefer de okuldan atılacak kişi için oylama başlayacak.
Başka bir deyişle, bir kişi 100 sınıf puanı karşılığı bir sınıf arkadaşını okuldan attırmak istiyordu. Böyle bir durum, o kişiye dikkat ve eleştiri çeker. Böyle birisi olduğunu düşünmek pek istemiyorum.
“Yeter artı—–-”
“Sakin ol, Sudō-kun. Daha ilk oylamadayız. Endişelenmene gerek yok.”
“İyi ama! Böyle bir oylamaya birinin olumlu bakmasını kaldıramıyorum.”
“Bu konuyu böyle değerlendirmek senin kendi tercihin. Ayrıca, Kōenji-kun olduğuna dair kanıtımız da yok. Kimsenin fikrini belirtmemesi de, ilk oylamadan pişman oldukları anlamına gelir. İkinci oylamada ret’e basarlarsa, oy birliği sağlanır. Bu konu kapanır.”
Horikita, konu üzerinde fazla durmaya gerek olmadığını düşünerek hareket etti. Ben de farksız düşünmüyorum.
“Bu konuyu daha fazla uzatmaya gerek yok. Hadi, oylamayı bitirelim.”
Sakin davranan Horikita’yı gören Sudō, parmak uçlarıyla iki yanağına da hafifçe vurarak, kendisini durdurmaya çalıştı. Ardından biraz havadan sudan sohbetle süre doldu.
“60 saniyelik süreniz başlıyor.”
4K UHD ekranda oylama seçenekleri belirdikten 15-20 saniye sonra, oylama ekranı kapandı. Galiba sonuçlandı.
“Oylama bitti. Şimdi sonuçları ekrana yansıtıyorum.”
[İkinci Oylama Sonuçları]
2 kabul
37 ret
Şimdiye kadar özel sınav tansiyona sebep olmamıştı. Ikinci sonuçlar da açıklanınca, sınıfa bir sessizlik hakim oldu. Yine kabul oyu var.
Az önceki açıklamaya rağmen, sonuçlarda değişiklik olmamıştı.
“Nasıl? Bu ne demek oluyor şimdi?”
Horikita’nın herkesin içinde bakıp söylendiği kişi bendim. Ikinci kez neden kabul’e bastın demeye getiriyordu.
Onun bu sözlerini duyan Sudō da bana baktı.
“Birinci oylamada da ikinci oylamada da ret tuşuna bastım.”
“Ne? Ayanokōji’nin ilk seçeneğe basması gerekmiyor muydu?”
“Evet, öyle anlaşmıştık. Ancak sorunun içeriğinden dolayı, ret oyunun daha makul olduğuna karar verdim. Gereksiz karmaşa çıkmasın diye az önce açıklama gereği duymadım.”
Az önce iki kişinin oyunun ret olduğu ortaya çıksaydı, kargaşa ve hüzün sınıfa hakim olacaktı. Ve espri olarak görülmeyecekti. Sakinliğini korumayı başaran Horikita bile şuan biraz gerildi.
“Yani… şuanki önergeye kabul oyu veren 2 kişi var aramızda, öyle mi?”
Horikita bir elini dudağına koyup düşündü. Büyük ihtimalle birazdan düşünmeyi bırakır, bu tartışma sürecini değerlendirir.
“Neden kabul oyu verdiğinizi açıklar mısınız? Gördüğünüz üzere, 37 kişi reddediyor bu fikri. Herkesin kabul oyu vermesini istiyorsanız, açıklama yapmanızı bekliyorum. Bizi ikna edin.”
Oyları yönlendirmenin yolu tartışmaktan geçiyordu. Eğer kabul oyunu avantajlı görürse insanlar, oylarını değiştirirdi. Ancak, ortada tartışma olmazsa oy değişikliği zordu.
Sınıfa sessizlik hakim oldu yine.
“Hey, Horikita-san. Ne yapacağız? Kimse okuldan atılmayacak değil mi?”
Kushida endişelenip, sessizliğe de dayanamayarak Horikita’ya sordu.
“Daha önce defalarca söylediğim gibi, sınıftan kimsenin atılmamasını ilke edindim.”
Horikita kararlılığını dile getirdi. Ancak sessizlik devam ediyordu.
“Kimin ret oyu verdiğini bilmiyorum. Ama beni can kulağıyla dinleyin.”
Yōsuke ayağa kalkıp nazikçe ama zoraki konuşmasına başladı.
“Sınıf puanı kazanmak adına sınıf arkadaşlarınızı gözden çıkarmamalısınız. Böyle bir sınavda ister 100 olsun ister 500 sınıf puanı, değmez. Sınıf puanı kazanmak için, bir sürü yol ve yöntem varken hem de.”
Böyle bir kurban verilmesine en çok üzülecek kişi o idi. 37 kişi, onun söylediklerini çok iyi anlıyordu.
Bu verilen oyların kasıtlı olup olmadığı ayrı bir soru işareti.
İlk oylamadan önceki sessizlik bile, durumun ciddiyetini gözler önüne sermişti.
Bu sınıfta, hiç okuldan atılmayacağını düşünen birkaç öğrenci olmalı. Bazılarını kurban vermenin zararı olmadığını düşünüyor olabilirler.
“Harika. Bu özel sınav eğlenceli olmaya başladı.”
Kōenji kahkaha atarak gülmeye başladı. Ayrıca ekledi:
“İkinci oylamada beni yazarsınız diye düşünüyordum.”
Kōenji saldırgan bir tavır takınmadan lakayıt bir şekilde söylendi.
“Demek sendin, Kōenji!”
“Kōenji-kun, doğru mu? Gereksiz sorun çıkartmanı istemiyorum, doğruyu söyle.”
Horikita kabul oyu verip vermediğini üstüne basa basa sordu.
“İlk ve ikinci oylamada kabul oyuna bastım, eminim.”
“Sebebini öğrenebilir miyim?”
“Cevap çok basit. 100 sınıf puanı alacağız. Her ay daha fazla kişisel puan demek. Ret oyu vermek için bir sebep göremiyorum.”
“Dalga mı geçiyorsun? Arkadaşların, sınıf puanından daha mı önemli?”
“Çok komik şeyler söylüyorsun. Buraya ilk geldiğinde böyle konuşmuyordun ama.”
“Kapa çeneni!”
“Kabul oyu verdiğim için, tabii ki o detayı da dikkate alıyorum.”
“Arkadaşlarını ne yerine koyuyorsun sen böyle..?”
“Arkadaş mı? Kimseyi arkadaşım olarak görmedim.”
“Bir sonraki oylamada da oyunu değiştirmeyeceğini mi söylüyorsun?”
“Tabii ki hayır. Her şey ‘aynı kaldığı sürece’ kabul oyu vermeye devam edeceğim. Horikita-kız, zaman kaybetmek istemez değil mi?”
“Ha. İstediğin her şeyi yapabileceğini sanma, Kōenji. Eğer amacın buysa, istediğini elde etmene izin vermeyiz olur biter! demi, Suzune? Hepimiz kabul oyu verip Kōenji’yi okuldan attıralım!”
Anlık bir konuşma gibi olsa da, seçimler konusunda bu soru garip bir rol alabilir. Sınıf arkadaşlarımızın isteği doğrultusunda, okuldan atılması gereken kişiyi attırmak adına oy birliği sağlayabiliriz yani.
İnsanlar bilincinde olmadan inanmak istedikleri şeyi seçip kendince sebeplerini haklı görmeye eğilimliler çünkü.
“Kimseyi okuldan atmak istemiyorum ama sınıfın gelişimini yavaşlattıkları için mecburum.”
Kimin okuldan atılması gerektiği düşünülmeye başladı. Akla yatan mantıklı açıklamalar, komplo teorileri ve yanlış bilgilendirmeler…kişinin aklını çelip doğru bir seçim yaptığına inandırır.
“Herkesin kabul oyu atmasını isterim. Ama beni okuldan attırabileceğinizi sanmayın. Haksız mıyım, Horikita-kız.”
Kōenji’nin ön plana çıkıp böyle konuşmasından dolayı, hedef seçilmesi doğaldı. Ancak Kōenji, şuan sınıfın diğerlerinden daha farklı bir durumda.
“Doğruyu söylüyor. Kōenji-kun’u okuldan attıramayız.”
“Nasıl ya?”
“Kōenji-kun ile ada sınavından önce sözleştik, hatırlamıyor musun? Kōenji-kun birinci olursa, onu mezun olana kadar koruyacağıma söz verdim.”
Öğrencilerin bu sözü hatırladığına eminim.
“Onun birinci olmasını beklemiyordum. Ancak birinci olması sayesinde, B sınıfına çok yaklaştık. Sağladığı katkı paha biçilemez oldu.”
“Evet ama…. sınıfı al aşağı etmeye çalışıyor şimdi de!”
“ Buna sınıfı al aşağı etmek denmiyor yalnız. Bana verilen seçme özgürlüğünü kullanıyorum. Ayrıca, kabul oyuna kötü diyemezsin.”
“İstediğiniz bir kişiyi okuldan attırın.” gibi bir tartışma olsaydı, o zaman kabul oyu kötü sayılabilirdi. Ancak bir işinin karşılığında 100 sınıf puanı elde etme söz konusu. Bir öğrencinin değerini biçmek zor olsa da, kimsenin Kōenji’nin bu oylamaya evet deme avantajına inkar etmeye hakkı yoktu.
Ortada bir söz ve anlaşma olduğu için, Horikita’nın Kōenji’nin atılmasına evet oyu vermesi imkansızdı.
“Peki, o zaman konumuza dönelim! Kōenji, kimseyi arkadaşı olarak görmüyorsa, onu okuldan attıralım gitsin işte!”
“Hayır diyorum. Sözümden dönmeyeceğim.”
“Eh, haklısın tabii. Sözünü tutmayan lidere kim güvenir ki. Bu konuda sana herkesten daha çok güveniyorum, Horikita-kız.”
Kōenji’nin sıkıntılı yanlarından biriyle karşı karşıyayız. Şimdi, Horikita onu ikna etmek için her yolu denemek zorunda.
Ancak bu söz de onu yüzde yüz korumuyor. Horikita ona ihanet etmese de, ilerde ne olacağını bilemeyiz. Yani, Kōenji’nin tavırlarına göre bileti kesilebilir. Kouenji, bunun farkında değil sanırım.
Horikita, şuan lider rolüne alışıyor, yetkilerini benimsiyordu. Kōenji ciddi sorunlara sebep olursa, liderliğini de kötü etkileyecektir. Onu kestirip atmak zorunda kalabilir, kısacası.
Gelecekte göreceğiz ne olacağını.
“Kōenji’yi potaya koymayacaksak, ne yapacağız, Suzune?”
“Biraz düşünmeye ihtiyacım var.”
Tek sorunumuz Kōenji olsaydı, iyiydi. Ön plana çıkıp kendini belli etmeyen bir kişi daha var…
“Kōenji-kun haricinde kabul oyu veren diğer kişinin de bize sebebini söylemesini istiyorum.”
Bu kişinin sebebi bilinmezse, ilerleyemeyiz. Ancak yine derin bir sessizlik hakim oldu.
Öne çıkan kişinin Kōenji gibi eleştirilip hedef alınması söz konusuydu. Hatta, Kōenji’den daha fazla ateş altında kalabilirdi.
Sessizlik devam ediyor.
Çok geçmeden süre doldu ve üçüncü oylama başladı. Oylamanın tekrarlanma sınırı yoktu, süremiz yettikçe her 10 dakikada bir oylama yapacaktık, ta ki sonuç alınana kadar.
[Üçüncü oylama sonucu:]
2 kabul
37 ret
Son üç oylamada 2 kişi kabul oyu verdi, birisi Kōenji, diğeri bilinmiyor.
Şuan için baskı Kōenji’nin üzerinde olsa da, birazdan bu değişir mi bilemiyorum. Anonimliğin tehlikesiyle karşı karşıyayız, en çok istemediğimiz şey başımıza geliyor.
Öncelik, Kōenji’nin hakkında gelmek.
Önergeye verilen kabul oyları değişmediği sürece, bir çözüm bulamayacağız.
“Kabul oyu veren 2.kişiyi görmezden gelemeyiz. Diğer arkadaş da, kabul oyu vermekte kendince sebepleri olmalı. Kōenji-kun ve kendini gizleyen kişi için, konuşacağım. .”
Zaman kaybetmek istemeyen Horikita, düşüncelerini dile getirmeye başladı.
“37 kişi olarak ret oyu vermeye devam edeceğiz. Siz de iki kişi olarak kabul oyu vereceksiniz. En kötü ihtimalle, zaman kaybedeceğiz. Süre kaybettik ve sınıf puanından olduk diyelim, aramızdan birini göndermeyeceğiz. Bu sınavdan kimseyi okuldan attırmadan geçebiliriz. Kabul oyu verenler, sınıf puanının avantajı için istiyor olmalı. Dünyanın sonu değil, bir şekilde sınıf puanı kazanırız.”
Horikita anlaşmazlık sonucu sınavın nasıl biteceğine dair bilgi verdi, özellikle kaybedip kazanacaklarımızın altını çizdi. Kendisini gizleyen kişiden hala ses yok… peki ya, Kōenji?
“Eh, zaman kaybedeceğiz madem kabul oyu verin.”
Kōenji, Horikita’ya önemli olan buymuş gibi kabul oyu vermesini söyledi.
“Kabul oyunda oy birliği sağladığımızda ilerleme kaydedeceğiz evet. Ancak ondan sonra daha büyük bir soruyla karşı karşıya kalacağız: Okuldan kimi atacağımızı seçmek zorundayız. Birini seçip 39 oy toplamanın kolay olacağını falan mı sanıyorsun? ”
“Sınıfta birliği sağlamak senin görevin, Horikita-kız. Ayrıca, okuldan birilerinin atılması kötü bir şey de değil hani?”
Horikita’nın cevap vermesine müsaade etmeden Yōsuke araya girdi:
“Yanlış düşünüyorsun. Sınıftan kimseyi göndermemeliyiz.”
“Anlam veremiyorum. Birini okuldan atmaktan korkuyor gibisiniz. Bu konuya biraz daha pozitif bakamaz mısınız? İstekli olduğunuz sürece, istenmeyen öğrencileri okuldan attırabilirsiniz. Hatta, şuan üzerine sınıf puanı da veriyorlar. Kabul oyu vermenin sınıf için daha iyi olduğunu görmeniz lazım. Benim dışımda kabul oyu veren kişi de böyle düşünüyordur.”
Yol gösteren bir yaklaşımla, neden kabul oyu verdiğini açıkladı.
“Yanlış düşünüyorsun, Kōenji-kun. Sınıftan birini kaybetmenin pozitif düşünülecek bir yanı yok.”
Yōsuke’yi desteklercesine Kushida, da sınıf arkadaşlarımızın önceliğine vurgu yaptı. Şimdiye kadar sessiz kalanlar da, fikirlerini dile getirip itiraz ettiler.
Ancak, Kōenji tavrını değiştirmeyip sadece gülümsedi. Oy birliği isteyen Kōenji, tartışmalara karşı cevap vermedi ve dördüncü oylama başladı.
[Dördüncü oylama sonucu:]
2 kabul
37 ret
10 dakikalık tartışma süresinin etkisi olmamıştı. Chabashira-sensei’nin sinyaliyle, tekrar tartışma süremiz başladı.
“Off, ne yapsam, ne yapsam!? şu çocuğu bayıltıp onun yerine oy falan veremiyor muyuz ya!?”
“Hayır, tabii ki. Objektif yaklaşalım. Kōenji-kun’un düşüncelerinin değişeceğini düşünüyorum.”
Horikita aynı yöntemi tekrar uygulamak yerine, farklı bir yaklaşım seçti.
“Objektiften kastın nedir?”
“Biz hariç, diğer sınıflardan kaç kişi kabul edecek bu oyu.”
“Ryūen’in sınıfı kesin seçer. Doğru kişiyi seçip atarlar demi?”
Sudō, kollarını bağlayıp tereddüt etmeden konuştu.
Çoğu öğrenci aynı fikirde olacak ki, sınıftan “doğru.” gibi mırıldanmalar yükseldi.
Tavırlarından ve düşünce tarzından dolayı, böyle bir seçeneği seçmesi muhtemeldi.
“Evet. En yüksek ihtimal o sınıfta, değil mi?”
“Ichinose-san’ın sınıfı seçmez kesin. Sakayanagi-san’ın sınıfını bilemiyorum…”
Ryūen’in sınıfı böyle bir önergeyi kabul etmeye en yakın sınıf galiba.
Ichinose’in sınıfı da tam tersi. Sakayanagi’nin sınıfı da reddetmeye yakın denebilir.
Bu üç sınıfında farklı yönelimleri, farklı bağları var.
Ichinose’in sınıfı iyi huylu denebileceği için, Ryūen’in sınıfına yöneldi sohbet.
“Ryūen’in sınıfı tarafından geriye düşmek istemem. Şuan güzel bir ivme yakaladık, geriye düşmemeliyiz.”
“Yine de fark çok olmayacaktır. Şuanki duruma göre puan farkı 100 olsa, özel bir sınavla bu farkı kapatabiliriz.”
“Ne kast ettiğini anlıyorum ancak fikrimi belirteceğim.”
Akito sessizliğini bozarak özel sınavda söz hakkı istedi.
“100 sınıf puanından vazgeçmek bizi pişman ettirebilir ilerde, değil mi?”
“Miyacchi, sınıftan birini mi attıralım diyorsun yani?” Haruka yerinden kalkıp söylendi.
“Yanlış anlıyorsun, ben reddediyorum bu fikri zaten.”
Haruka, Akito’ya sinirlenerek baktı.
“Sınıftan kimseyi kaybetmeden A sınıfına ulaşmaya istekli birisiyim. Ancak 100 sınıf puanını da küçümsememiz gerektiğini düşünüyorum.”
“Bu ne demek oluyor şimdi?”
“Mezuniyeti düşünerek, bu özel sınavın bir dönüm noktası olup olmayacağını düşünmemiz gerekiyor diyorum.”
Akito’ya göre, üzerinden düşünülmeden oy verilmemeliydi.
“Eh, öyle diyorsan…”
Hiç düşünmeden ret oyu verilmeliydi. Öğrenciler baskı altında kalarak büyük resmi görmekte zorlanıyorlar şimdi.
“Kōenji, ıssız adadaki başarından benim de haberim var. Horikita’nın sözü olmasa dahi, sınıftan birini attırmaya istekli olmana anlam veremiyorum.”
Horikita ile Sudō’ya ek olarak, Akito da Kōenji ile ilgili düşüncelerini dile getirdi.
“İstediğin gibi sınıfın sinirini bozamazsın. Sınıf puanları, bağ kurmana yardımcı olmaz. Ne demek istediğimi anlıyor musun?”
“Hmm…”
Gözlerini kapatan Kōenji ağır ağır başını salladı. Bir şey düşündü mü bilinmez ama aniden gözlerini açıp Akito’ya dik dik baktı.
“Tabii ki… ne dediğini anlamadım. Bu okulun çalışma sistemini düşünelim önce. Her şey puan kazanmaya dayalı, değil mi? Arkadaşlık ya da dostlukla alakalı değil. Sınıf puanı belirliyor her şeyi. Kişisel becerilerinizin değerlendirildiği bir sistem. Bu sebepten dolayı, aksini düşünerek hareket etmeyi doğru bulmuyorum.”
“Sen biraz salaksın, ha farkında mısın? Iki yıldır sınıfa tek bir katkısı olmayan sensin! Sırf ada sınavında birinci oldun diye böyle ahkam kesebileceğini sanıyorsan, yanılıyorsun!”
“Önce aynaya bak kızıl kafa. Kimin sınıfa ne kadar katkısı olduğunu göreceksin.”
Başta, ikisi de sınıfa katkı olarak geriden geldiler. Hatta Sudō tavırlarından dolayı, sınıf puanını eksi yönde etkilemişti.
“Eh, benim için önemli olan sınıf puanı değil.”
Kōenji’nin tavrı kesin ve netti. Ancak Horikita, bu sözlerini dikkatle dinledi.
“Sınıf puanları önemli değil diyorsun. 100 sınıf puanını A sınıfına çıkmak için değil de, kişisel puanlar için istiyorsun. Bu yüzden ret oyu verip duruyorsun, doğru mu anlıyorum?”
“Aynen öyle. Kişisel puan kazanmak için kabul oyu veriyorum, iki soru önce 6 ay boyunca kişisel puanlarımın yarılanmasına onay verdim. Beni koruyabilesin diye az önce böyle bir riski aldım. Ancak bu sefer yapmam böyle bi şey.”
“Kaybettiğim kişisel puanların karşılığında, bu 100 sınıf puanı zararımı karşılasın.” demeye getiriyordu, Kōenji.
Diğer öğrenciler, kişisel puan kazanmak adına böyle davrandığı için sinirlenebilirler. Ancak Horikita, bu tavrını bir fırsat olarak gördü.
“Peki, Kōenji-kun, o zaman seninle anlaşalım. Senin de tatmin olacağın bir anlaşma olacak.”
“Ha? Şimdi ilgimi çektin. Dinleyelim bakalım önerini.”
Kōenji teklifi bekliyormuşçasına konuştu.
“Ret oyu verirsen ve oy birliği sağlanırsa, her ay okul adına 10.000 kişisel puanı ben karşılayacağım, mezun olana kadar. 100 sınıf puanından daha fazlası ediyor, değil mi? Böylece, hala ret oyu vermeye ısrar edersen Kōenji-kun, oyunun bir anlamı kalmıyor olacak.”
“Tam senden beklendiği gibi, Horikita-kız, bu sonuca ulaşman fazla zaman almadı. ”
“Başından beri kabul oyu veriyordun değil mi?”
“Böylece oyum değerli oldu, değil mi ama. Bedeli arttırmaya lüzum yok ancak senin güvenilir olup olmadığından emin olmak istedim. Anlaşalım hadi?”
“Anlaşmayı kağıda dökmemize gerek yok bence? Yanımızda Chabashira- sensei var.”
“Tabii, sözünden dönmeni beklemiyorum zaten.”
Kōenji’nin onayını aldık. Sözünü verdi. Onun bu inatçılığı, Horikita’nın bu işi böyle kapatacağını düşündürmüş olabilir.
Kōenji’nin ret oyu, diğer kabul oyu veren kişiyi etkileyebilir. Bir kişinin oy birliğini bozması uzun sürmeyebilir. Beşinci oylama başladı.
Ancak….
[Beşinci oylama sonucu:]
1 kabul,
38 ret
Kōenji oyunu değiştirmesine rağmen, bir kişi hala kabul oyunda ısrarlıydı.
Asıl savaş şimdi başlıyor.
Anonim kabul oyu.
Bu gizemi çözmek için, kim olduğunu bulmamız gerekiyor. Ancak çok zor.
Tabletlerden oyu görmek nerdeyse imkansız, parmak ucu takibi yapılabilir diyeceğim ama seçeneklerin yeri değiştirildiği için, okul buna da önlem almış.
Öğrencilerin parmaklarını takip etmek de bu yüzden manasız kalıyor. Bu art arda süren toplantılara kaldı işimiz, yani.
“Eh, işler tıkırında ilerlemiyor ama.”
“Az önce de dediğim gibi, anonim bir şekilde kabul oyu veren sensen, sözüm geçerli değil.”
“Biliyorum, anladım. Kabul oyunda birlik sağlanırsa ya da zaman dolarsa, geçersiz olacak, farkındayım. ”
Anonim olduğu için, belirlemek kolay değildi. Eğer herkes istediği gibi oy verirse, işimiz yaş.
Kōenji’nin Horikita’yı kendisine düşman edinmesi kendisi için hayırlı olmaz.
Yaklaşık 3 saatimiz kaldı. Bütün bu engellere rağmen, Horikita güzel bir stratejiyle ilerliyor.
Ancak köşeye sıkışmış durumdayız. Zamanımız tükenmeden bu anonim oyu çözmemiz lazım.
Bu süre zarfında, arkamı yaslanıp izleyeceğim.
Ona destek çıksam mı acaba?
Toplantılar sırasında, birkaç kez öksürdüm. Akan giden sohbetlerin arasında, pek fark eden olmamıştır öksürüklerimi.
Farkında olanlar dışında tabii.
“Sen biliyorsun değil mi, Horikita-san?”
“Anlayamadım, Karuizawa-san?”
“İçimdeki ses, kimin kabul oyu verdiğini bildiğini söylüyor.. yanılıyor muyum yoksa?”
“Huh? Sana böyle düşündüren nedir?”
Horikita, Kei’nin bu sözlerine karşılık şaşırıp afalladı.
“Bilemiyorum, böyle düşünmeden edemiyorum işte.”
Eski Horikita olsa, önemsemezdi ancak Kei ile olan ilişkimi bildiği için, farklı bir bakış açısıyla yaklaşabilir bu sözlerine.
“Evet… haklısın, Karuizawa-san. Sürekli kabul oyu veren kim biliyor olabilirim…”
“Ne? Kimmiş o? Söyleyin çabuk!” sırasından zıplayarak Sudō bir hışımla sordu.
“Söyleyemem. Anonim olan bir oylamada birinin adını vererek yanlış yönlendirmek istemiyorum kimseyi.”
“Ama-”
“Farkındayım. Biraz hazırlıklı olmam gerekiyor. Birkaç oylama daha bekleyelim. O sırada sonuç değişmezse, kişinin adını vermek zorunda kalacağım.”
“Bekle bir dakika, Horikita-san. Sana katılmıyorum. Horikita- san’ın dediği gibi, yüzde yüz emin olamayız. Bir fikrin var diye isim vermeni doğru bulmuyorum. Tabii ki, boşa konuşmuyorum. Kimse okuldan atılmasını istediğim için, söylüyorum bunları.. anlıyorsun değil mi?”
“Haklısın, Hirata-kun. Kesin bilgi sahibi olmadan söylemek bence de doğru değil.”
Kushida gerilerek Yōsuke ile hemfikir olduğunu belirtti.
Öğrenciler ilk iki oylamadan sonra, gerildiler. Horikita beni yanlış anlayıp olur da adımı verirse, beni eleştirirler. Hatta oylamaya adım koyulabilir. 38 kişi zaman daraldıkça, çıkan isme tereddüt etmeden oy verecektir.
“Farkındayım. Ben de bu yüzden kimsenin adını vermedim. Ancak zamandan kaybetme lüksümüz yok değil mi?”
“Nasıl hissettiğini anlıyorum. Ben de eskisi gibi değilim artık. Mecbur kalırsak, seçim yapmaya hazırım. Ancak %100 emin olalım istiyorum.”
“Tabii.”
Duruma azıcık da olsa yön vermek istiyorum, ortam geriliyor çünkü gittikçe.
“Horikita, aklında olan kişi dışında başka birisi düşünebiliyor musun?”
“Hayır, yok. Düşünüyorum düşünüyorum Kōenji-kun dışında ısrarla kabul oyu verebilecek başka bir öğrenci aklıma gelmiyor.”
Tabii, birini adını söylemesi zordu. Sudō’nun az önce dediği gibi, kabul oyu veren kişi kendisini potaya koymuş oluyor….
“Adını söyleyemesem de, kim olduğunu biliyor olabilirim. O kişi elini kaldırsın, sorun yaşamayalım.”
Tekrar sordu ama nafile.
“Yōsuke. Kimseden şüphelenmek istemediğini biliyorum ama sınıfta herkesle aran iyi.. tahminin var mı kim olabileceğine dair?”
“Hayır, yok. Yalan söylemiyorum, aklıma kimse gelmiyor.”
“Peki.. ya sen, Kushida?”
Birden okları ona yöneltmeme rağmen, garipsemedi.
Aksine Horikita, ona sorduğum için hafifçe kafasını çevirerek gerilerek baktı.
“Umm… özür dilerim, Ayanokōji-kun. Hirata-kun gibi, benim de aklıma birisi gelmiyor.”
“Kushida, sınıftakileri en iyi tanıyan kişi sensin. Sınıftan memnun olmayan birisi varsa, bilgin olabileceğini düşündüm. Sınıfı en çok önemseyen sen olduğun için, aklına birisi gelirse bize söyle olur mu?”
Bu sözlerimin ardından, Kushida’ya doğru beklenti dolu bakışlar çevrildi.
“Umm, hmm.. şuan öyle birisi aklıma gelmiyor. Ancak aklıma bir şey gelirse, söyleyeceğim.”
“Tabii. Yōsuke ve Kushida gibi öğrenciler, bu tarz bir sınav için epey önemli..”
Hepsinin verdiği destekle, bu zorlukları aşabiliyorduk.
Ancak bu çalışmaların sonucu meyve vermedi, 6.oylama sonucu değişmedi…
[Altıncı oylama sonucu:]
1 kabul,
38 ret.
Değişiklik yok. Tekrar tartışmaya devam ettik.
[Yedinci oylama sonucu:]
1 kabul,
38 ret
[Sekizinci oylama sonucu:]
1 kabul,
38 ret
Oylama sonuçları aynı çıkmaya devam ettikçe, tartışmalar daha sessizleşmeye başladı. Bu soru karşımıza çıkalı, yaklaşık 1.5 saat oluyordu.
Birden bir ses duyuldu. Chabashira-sensei’nin ayağı birbirine dolandı, can havliyle elini podyuma yapıştırarak düşmekten kurtardı kendini.
“Ah…!”
Tartışma bir anda durdu, Chabashira-sensei zar zor nefes alıyordu.
“S-sensei!”
“Sorun yok, iyiyim…”
Bu sözlerinin ardından kendisine bir çeki düzen verdi. Chabashira-sensei boş gözlerle öğrencilerine bakıyor, ne düşündüklerini anlamaya çalışıyordu. Kendisini toparlayarak yavaşça nefes aldı.
“Öğretmenler, öğrencilerini herhangi bir seçeneği seçmeleri için yardımcı olamaz. Doğal olarak ben de, böyle bir şey yapamam. Ancak size bir hikaye anlatmama izin verin. Biraz zamanınızı alacak, bu yüzden kabul ederseniz anlatacağım.”
“Chabashira-sensei. Öğretmenler fikirlerini belirtemezler. Kuralları çiğnersen, sonuçlarına katılanırsın. Öğrencilerini yönlendirdiğini fark edersem eğer…”
“Evet. Herhangi bir seçeneğe yönlendirdiğimi düşünürseniz, cezalandırabilirsiniz beni.”
Ne demek istediğinin farkında olduğunu belirttikten sonra, gözetmen sustu.
Bu beklenmedik hikaye anlatma teklifi, bu tartışmaya yön verebilir, ortamın havasını değiştirebilirdi.
“Şuan bu durumdan fazlasıyla muzdaribiz, sensei. Lütfen, bize istediğiniz gibi hikaye anlatabilirsiniz. ”
Horikita anlatmasını istedi. Chabashira-sensei zaten anlatmak istiyorsa, Horikita’nın açıklama yapmasına gerek bile yoktu.
Ancak gözetmen olduğu için, direkt olarak bize yaklaşamıyordu.
“Ben de bu okulda okudum ve sizin gibi bu sınava tabii tutuldum.”
Horikita’gil, bu hikayenin başlangıcına şaşırıp kaldılar.
“Sensei, siz de mi bu oy birliği sınavına katıldınız…?”
“Evet. Yine beş soru vardı, içeriği biraz farklı olan. Ancak bu son önerge, kelimesi kelimesine aynı. Bir öğrenci karşılığında sınıf puanı kazanmak ya da kimseyi feda etmeyip puan kazanmamak.”
Chabashira-sensei’nin açıklamaları üzerine, herkes ona dikkat kesildi.
“Kesin olan bir şey var ki, pişman olmamanız. Kabul veya ret, ya da zaman kaybetmek. Hangi seçeneği seçerseniz seçin, pişman olmayın. Hala vaktiniz var.”
İlk kez, Chabashira-sensei’nin duygusal bir konuşmasına şahit olduk. Herhangi bir seçeneği seçmeye yönlendirmiyor, çözüm de sunmuyordu.
Arkada dinleyen gözetmen de, kuralları çiğnediğini iddia etmeden dinledi.
Bu sözleri sonucu değiştirir mi bilemiyorum.
Ancak öğrencilere güç verdi diyebilirim.
Tartışmalarla uğraşarak zaman kaybetmek doğru değildi. Chabashira-sensei’nin önerisiyle, Horikita şansını arttırmak adına çalışmaya koyulmalı.
“Karar verme zamanınız yaklaşıyor. Son olarak, sizin düşmanınız değilim, ben sizin yanınızdayım. Bilin istedim.”
Kabul oyu veren kişi sürekli aklından geçmiştir..
Ancak Horikita o kişiyi ele vermeden ikna etmeye çalışıp duruyordu.
Kafasının içinden hep şu soru geçiyordur: onlara isim vermeli miyim?
Hala söylemediğine göre, o kişiyi kendi yanına çekmeye çalışıyor demektir.
Bu arada, 9.oylama başladı…
[Dokuzuncu oylama sonucu:]
1 kabul,
39 ret
Tam beklediğim gibi, sonuç değişmedi.
100 sınıf puanı için, yanıp tutuşan birisi var aramızda. Hayır, birini okuldan attırmak için yanıp tutuşan biri var desem daha doğru olur.
Ben ve Horikita’nın bildiği bir gerçekti bu.
O kişi ısrarla kabul oyu vermeye devam ediyorken, onun verdiği oyu kanıtlayamıyorduk.
Horikita zaman dolarsa, isim vermek zorunda kalacağını söylemişti.
Ancak bu tartışmalar ve oylamalar ne kadar devam ederse etsin, Horikita o ismi asla vermeyecek.
Neden böyle yapıyorsun diye sormayacak. Çünkü bir anlamı olmadığının farkında, sorsa da değişmeyecek cevabı.
Aksine, Horikita isim verirse tüm emekleri boşa gidecek.
Hala zamanımız var, 2 saat kadar süremiz kaldı. Alacağı karar için hala zamanı var.
⚝⚝⚝⚝⚝