Elitler Sınıfı - Cilt 16 - Bölüm 3 - İlk Ciddi Öneri
Cilt 16 – Bölüm 3 – İlk Ciddi Öneri
Sonraki iki hafta boyunca okul hayatımız her zamanki gibi devam etti.
Kültür festivali ve spor festivalinin yanı sıra, aynı anda sınavlar için de çok çalışıyorduk. Her zamanki sıradan okul günleri gibi geçiyordu. Şaşırtıcı bir şekilde, Kei ile aramdaki ilişki Sudou’dan yayılmadı. Hatta birinin duyduğuna dair bir işaret bile yoktu.
Eylül ortasında, üçüncü çarşamba günü, okuldan sonraydı. Sınıfın arkasında oturuyordum ve orta ön sırada oturan Horikita’ya yaklaşan sıra dışı bir insanın gölgesine denk geldim.
“Merhaba, Horikita-san. Biraz zamanın var mı?”
Çekinerek yaklaşan Satou’ydu. Horikita’ya hiç yaklaşmamış, iletişim kurmamış kızlardan biriydi.
“Yaklaşık bir saat sonra, öğrenci konseyine gitmem gerekiyor, bir saat kadar sürmeyecekse, tabii?”
Onunla pek iletişim kurmamasına rağmen, şaşırdığını belli etmeden, Satou’ya sordu. Satou kısık bir sesle cevapladı.
“Kültür festivali için düzenleyebileceğimiz etkinlikler hakkında düşündük…… Bir fikrimiz varsa size söyleyebileceğimizi tembihlemiştiniz, değil mi?”
“Evet, evet. Fikirlerinizi sunabilirsiniz……”
“İşte tam da bunun için bir sunum hazırladık. Bu festivali kazanmamızı sağlayacak bir fikir ortaya çıktı diyebilirim.”
Satou’nun kendine güveni tamdı, ama Horikita etkilenmedi.
Bu tavrı, son on gündür birçok öğrencinin Horikita’ya kendi fikirleriyle gelmesinden dolayıydı.
Malum kabul gören etkinliklere ödül verileceği için, hem erkekler hem de kızlar Horikita’ya defalarca önerilerde bulundular.
Geleneksel aktivitelerden sıradan aktivitelere kadar uzanan pek çok öneri sunulmuştu. Ancak öğrencilerin tek yaptıkları, etkinlik adını söylemekten ibaretti. Hatta kabul gören fikirlerin ödül alacağını açıklandığı gün, Hondou hemen kızarmış tavuk satmayı önerdi. Sebebi ise lezzetli olmasıymış. Horikita, daha somut bir plan sunmasını vurgulayarak teklifini reddetti. Ertesi gün, Hondou kızarmış tavuk standı için eline birkaç şey alıp gelmişti, tahminimce internetten alınmış bir yemek tarifi ile kızarmış tavuğa olan aşkını anlatan bir konuşma metni vardı.
Düşük kaliteli plana bakan Horikita, planın önemini yineledi. Kızarmış tavuk tezgahı açılacaksa: Maliyeti ne kadar olur, stant nerede kurulmalı, eleman olarak kaç kişiye ihtiyaç duyulur, fiyat ne kadar olmalı, kaç müşteri beklentisi var ve fiyatı neye göre belirlemeli? gibi detayların içerdiği bir teklif planıyla gelmesini söyledi.
Bu konuşmalardan sonra, Horikita’ya üstün körü teklifler sunacak öğrenci sayısı azalır diye beklerken, aksine detaylı planlar hazırlayıp gelen öğrenci sayısı arttı.
Hem de her geçen gün.
Hatta bazı teklifler daha fazla değerlendirme kriteriyle düzenlenmişti.
Ancak öneriler kesin bir mesaja sahip olmadıkları için kabul edilmedi.
“Eh…öyle diyorsan, dinlemedeyim.”
“Ah, evet. Tabii ki, hazırlıklı geldim ama…… Burası uygun değil. Zamanın varsa başka bir yere gidelim?”
“Öyle mi? Sorun değil, nereye gidelim?”
“Düşüneyim… yarım saat sonra özel binadaki boş sınıfta buluşalım. Öğretmenden de izin aldım.”
“Boş bir sınıf mı var orada?”
Horikita onu merakla sorunca, Satou hızla arkasını döndü. Göz göze gelince, hemen yanıma yaklaştı.
“Hey Ayanokouji-kun. Vaktin var mı?”
“Benim mi? Özel bir planım yok.”
“Az önce söylediklerimi duydun, değil mi? Yarım saat sonra Horikita-san’la gelebilir misin?”
“Neden ben, peki?”
“Şimdilik sır olarak kalsın. Geldiğinde anlarsın.”
Horikita’ya karşı tutumunda olduğu gibi Satou’nun yüzü güven doluydu.
“O zaman ikinizi bekliyor olacağım!”
Cep telefonundan saati kontrol ettikten sonra Satou aceleyle sınıftan çıktı.
“Acaba ne planlıyor? Kendinden oldukça emin duruyordu.”
“Belki de aklında gerçekten özel bir şey vardır.”
“Madem öyle, neden bizi çağırıyor ki?”
Ne planladığını bilmiyorum ama yarım saat içinde öğreneceğiz.
Horikita ile, özel binaya gitmeden önce sınıfta biraz zaman öldürmeye karar verdik.
⚝⚝
Zaten aynı yere gittiğimiz için, Horikita ile özel binaya yürüdüm.
Satou’nun gitmemiz için bize söylediği sınıfın önüne vardığımızda, Maezono’ya denk geldik.
“Ah, nöbetteyim de. Okuldan sonra kimsenin özel binaya geleceğini düşünmüyorum ama garantiye alalım dedik?”
“Nöbet mi? … Beklediğimden daha detaylara dikkat ediyorsunuz.”
Festival gününe kadar etkinlikleri sır olarak saklamamız gerektiği herkes tarafından bilinse de, bir güvenlik sistemi kurmalarına şaşırmıştı.
Ben de farksız değildim. Öğretmenden özel binada bir sınıf kullanma izni aldıkları gibi, aynı zamanda üçüncü tarafların müdahale etmesini önlemek için önlem almışlar. Buna ek olarak, pencereden sınıfın içinin görülmesini engellemek için basit ama etkili bir bariyer de koymuşlar.
“Hadi, içeri bir göz atalım?”
“Ah, bir dakika. İçeri girdiğinizde, formaliteye uygun davranın. Hem Horikita-san hem de Ayanokoujikun, lütfen müşteri gibi içeri giriyorsunuz.”
“Demek sebebi buydu. Tamam o zaman, planları okumaktansa, bizzat deneyimlemek daha anlaşılır.”
Sürecin şimdiye kadar ayrıntılarını gören Horikita, şüphesiz beklentilerini yükseltecekti.
Bu teklifin kabul edilir mi bilemem ama festivali kazanmak için gerçek bir çaba sarf ettikleri çok açık. Horikita, bu kadarıyla bile mutlu olmuştur.
Horikita ve ben etrafta kimsenin olmadığından emin olmak adına tekrar kontrol edip kapıyı nazikçe açtık.
Beni etkileyen ilk şey, renkli süslemeler oldu.
Süslemeler o kadar parlak ve şaşalıydı ki, sade ve basit bir sınıfta olduğumuza inanmak güçleşiyordu.
“Bu……”
“Hoş geldiniz efendim~ Burası hizmetçi kafe, Maimai-!”
Aynı anda, her biri kendine özgü bir kıyafetle üç kız bizi karşıladı.
Bizi buraya çağıran Satou ve yanındaki kız Matsushta hizmetçi kılığına girmiş.
Bize utanarak bakan Mii-chan, eski geleneksel Çin kıyafetlerinden biriyle bizi karşılıyordu.
Sınıflarda genellikle monitörler kurulu olsa da, özel bina nadiren kullanıldığı için beyaz tahtalar vardı. Restoranın adı, beyaz tahtaya kalemle hoş bir şekilde yazılmıştı.
Bir masaya yönlendirildikten sonra, el yapımı bir menü listesi uzatıldı.
“Ne sipariş etmek istersiniz, Efendim?”
“Bir dakika. Sipariş vermeden önce bir soru sorabilir miyim?”
“Eh? Tabii?”
“Böyle bir konsept için, çok zaman ve para lazım değil mi?”
Bütün bunları bir gün içinde hazırlamam istenseydi, zorlanırdım. Süslemeleri hallettim diyelim, ya kostümler?
“Matsushta-san, hazırlıklar ne kadar sürdü?”
“Hazırlık yaklaşık dört gün sürdü. Maliyet şaşırtıcı derecede makul. Toplam 13.200 özel puan harcadık. Biz üçümüz ve Maezono-san ile beraber planlayıp maliyeti bölüştük, kişi başı yaklaşık 3300 puan kullandık. Üç kiralık kıyafet ile bir mağazadan origami, kalem gibi süslemeler satın aldık. Sofra takımları bize ait, onlara puan harcamadık.”
Demek bu yüzden masa takımlarında tek düzelik yok. Tabii, bu planlama sürecinin bir parçası olarak düşünülünce, olumsuz bir faktör sayılmıyordu. Hatta, maliyeti minimumda tutarken etkinliğe ne kadar iyi hazırlandıkları belli oluyordu.
“Plan mükemmel, şimdiye kadar gördüğüm her tekliften daha iyi ama-—–“
Horikita, performanslarını överek, çekici olduğunu söyledi. Ancak, acele bir karar vererek teklifi onaylayacak kadar saf değildi.
“En önemli şey, bütçe. Planlama tamam mı? Sürecin detaylarını ayrıntılı olarak görmek istiyorum.”
Sorusuna cevap verircesine Satou, sakince gözlerini Mii-chan’a çevirdi.
Çantasından temiz bir dosya çıkartan Mii-chan, Horikita’ya uzattı. Mii-chan’ın kendisi tarafından yazılmış, temiz ve düzenli a4 kağıtlarında yazılmış ayrıntılı bilgilerin bulunduğu üç sayfa vardı.
Kostümler farklı fiyatlarla üç farklı şirketten kiralanmış. Fiyat, kalite ve seçim çeşitliliği açısından bir karşılaştırma vardı. O gün kullanılacak en ucuz ve en pahalı sofra takımları arasındaki maliyet farkı ayrıntılı olarak yazılmıştı. Gereken insan gücü tahmini ziyaretçi sayısı vb. bilgiler yer alıyordu.
“Şimdiye kadar gördüğüm tüm tekliflerden daha detaylı. Hiç olmadığı kadar iyi.”
Onları dürüstçe övünce, Satou ve Matsushta, Mii-chan’ı dürterek sevinmesini istediler. Utanarak başını hafifçe öne eğdi o da.
Fakat…
“Kesinlikle ilginç bir sunum. Sıradan bir konu olsa da yüksek potansiyele sahip. Fakat bazı dezavantajları var. Kostüm kiralama ücreti kıyafet başına 4000 puan. Teklif planınıza göre bu doğruysa, 10 kıyafet için 40.000 puan demek. İçecek ve yiyecek hazırlamanın tahmini maliyeti 50.000 puan civarında. Sadece bu ikisiyle bile toplam 90.000 puan ediyor……… Dekorasyonlar 5.000 puan dersek, mekan için konum maliyeti de derken,…… Hiç ucuz bir bedel çıkmıyor ortaya.”
İnsan gücü ücret gerektirmediği halde, mevcut bütçenin yarıya yakını tek bir etkinlik için kullanılacak.
“ E-evet, doğru…… ama yine de menüdeki birim fiyatlarımızı yükseltebiliriz!”
Satou’gilin hazırladığı menü listesinde bir fincan çay için 800 puan gibi bir fiyat yazılıydı. Bu Keyaki avm’deki kafelerde bir fincan çaydan daha pahalıydı. Tabii ki, fiyat ilerki düzenlemelere bağlı olarak aşağı yönlü revize edilebilir. Ancak, hala satabileceklerini düşünüyorlar?
Horikita’nın ciddiyetle teklifi inceliyordu.
Satou’gilin kıyafetleri bir peri masalını andırıyordu. Fantastik ve güzel bir hava katıyordu.
Belli ki bir sonuca vardıktan sonra Horikita yukarı baktı.
“Emin olmak için soruyorum….. Bu planınızı… Başka kimse görmedi, değil mi?”
“Tabii ki, şüpheye bile gerek yok.”
Matsushta başını güvenle salladı. Satou ve Mii-chan da aynı hareketi yaptılar.
“-Tamam. Bu hizmetçi kafeyi onaylatmak için elimden geleni yapacağım. Kapsamlı maliyet azaltma da dahil olmak üzere, bu öneriyi daha detaylı inceleyip düzenlemeye hazır mısınız?”
“Gerçekten mi!? Başardık!”
Üçü sevinerek kutladılar bu durumu.
“Kutlamak için çok erken. Hala konunun tartışma aşamasında olduğumuzu unutmayın.”
Horikita’dan böyle bir söz almak büyük bir başarıydı, zaten onaylanması için elinden geleni yapacağını söyledi.
İkimiz koridora çıkarken, bölgeyi gözetleyen Maezono gülerek el salladı.
Sınıftaki gürültü Maezono’ya da ulaşmıştır.
“Bu fikri beğendin. Böyle bir teklife sıcak bakacağını sanmıyordum.”
“Kazanma şansı olmadığını düşünseydim böyle söylemezdim. Aslında, bana getirilen tekliflerin çoğunu bana gelir gelmez reddettim ya da değerlendirmeye alacağım dedim. Bu da başlı başına siz kızların ortaya çıktığı teklifte güç olduğunu gösteriyor.”
Hizmetçi kafe o kadar da sıradışı değildi.
Horikita’nın yardıma istekli olması, sınıfımızın güçlü yönlerini gösterme ve konukları etkileme potansiyelini gördüğündendi.
“Başka bir sınıf hizmetçi kafe konseptini benimsese bile, üstünlüğü ele alacağız. Bu mudur?”
“Evet. Aksini mi düşünüyorsun, Ayanokouji-kun?”
“Hayır, haklısın.”
Yemek standı kurarak bile, bir çok rakiple karşı karşıya kalacağız. Öte yandan, birkaç hizmetçi kafe olursa, sınıfça bu işin üstesinden gelebiliriz. Az önce üç farklı kostüm giyen arkadaşlarımız dışında, sınıfımızda özel yeteneklere sahip öğrenciler de var.
“Bu yüzden onların planının tıkır tıkır işlediğinden emin olmalıyız. Bana yardım edeceksin.”
“Yardım mı? Yoksa benim de kostüm giymem gerektiğini mi söylüyorsun?”
“Ne saçmalıyorsun? Bir şeyler yapacaksak, bu alanda başarılı olacak kişileri seçmeliyiz. Bu işi üstlenebilecek kişilerden birisi de sensin.”
“Yok……yani, anladım ne demek istediğini ama… bu işin hakkını verecek başka kişiler de var...”
“Evet. Ike-kun ile Hondou-kun bu konuda bize yardımcı olabilirler. Ancak onlara şuan söyleyerek planın sızdırılmasına sebep olabiliriz. Onların ağzı pek sıkı değil, malum.”
“……haklısın.”
Sızdırma niyeti olmadan bilgi sızdırabilecek güce sahip öğrenciler…
“Bu planı bilen öğrenci sayısını arttırmak istemiyorum, anlıyorsun değil mi?”
“Evet.”
Satou’nun beni davet etmesiyle, bu işe bir şekilde karışmış oldum.
“O zaman, görevlendirme işini sana bırakıyorum. Kimi seçersen seç ancak ağızlarını sıkı tutsunlar. Yoksa bu projeyi uygulamaya koyamayız.”
Bilgi sızdırılmamasını önlemek bu kadar ciddi bir meseleydi.
“Ayrıca……az önce dediğim gibi, bilgi sahibi kişilerin olabildiğince az olması şart. Bu konuyu sana bırakabilirim, değil mi? Bütçeyi sonra hallederiz. Sana görevlendirme, bütçe yönetimi ve kontrol sağlama görevleri kalıyor.”
“Bir dakika, her şeyi bana kitliyorsun?”
“Düzenleyeceğimiz etkinlikler bir taneyle sınırlı değil. Birden fazla stant kuracağımız aşikar. Malum, düşük bütçeyle büyük işler kazanma peşindeyiz, ben bu konuya odaklanacağım.”
Bu konuya odaklanmasını ben de istiyorum ancak bu işi neden bana verdiğini anlayamadım.
“Teklifimi kabul ettiğini varsayıyorum?”
Kabul etme belirtisi bile göstermesem de, karar sorgusuz sualsiz verilmişti.
“Sen kazandın, peki……”
Hizmetçi kafe projesini yönetebilir miyim acaba? Kendime hiç güvenim yok.
Satou, Matsushta ve Mii-chan bu işe dahiller zaten… kaç kişiye daha ihtiyaç var?
Zaman çok olsa da, erkenden karar vermem gerektiğini hissediyorum.
“Ben öğrenci konseyine geçiyorum. Görüşürüz. ”
“Ah, görüşürüz……”
Kafamda bana verilen görevi düşünürken özel binadan çıkıyordum ki, Chabashira’ya rastladım. Burada olmasına bakılırsa, tesadüfi bir karşılaşma değildi.
“Satou’gili gördün mü? Planlarını duydum. Size bir şeyler göstereceklerdi galiba. Fena fikir değildi.”
“Evet. Satou’gil, planları kabul edilsin diye ön hazırlık yapmışlar.”
Kabul edilip edilmeyeceğini bilmeden bu kadar çok çabalamaları taktire şayandı.
“Nasıldı? Ben de meraklandım.”
“Horikita bile fikri beğendi. Güzel bir plan olduğunu düşünüyor. Detaylar üzerinde çalışacaklar.”
“Demek öyle. O zaman, bizzat gidip görmeme gerek kalmadı.”
“Beni de bu işe dahil ettiler. İşim zorlaştı.”
“Yani?”
“Horikita’nın emri üzerine, bu projenin başındaki eleman benim.”
“Ayanokouji ciddi misin? ……”
Chabashira bana acınası bakışlar atarken, kahkahayı patlattı.
“Çok iyi olmuş aslında. Horikita doğru bir karar almış.”
“Ike ya da Profesör bu işin ehli olacak insanlardı ama.”
Hizmetçi kafenin yönetimi bende olacak ama bu konuda tek bir fikrim bile yok.
“Otaku kültürü konusunda onlar daha iyi olabilir. Ancak kültür festivalinde asıl olay; ne kadar çok satış yaptığınız olacak. Performansı yüksek tutabilirler ancak yönetimde olacak kişiler değiller. Eğer istersen onlara fikirlerini sorabilirsin.”
Onun için bunları söylemesi ne kadar kolay yahu.
Başkalarının fikirlerinden bilgi edinmeden önce, konu hakkında genel bir fikre sahip olmak şarttır.
Önceden bilgi sahibi olmadan, sıfır bilgiyle başkalarının sözlerine kulak asarak net çıkarımlarda bulunmamın garantisi yok ki. Aksine kendimi daha da çıkmaza sürüklerim.
“Akademik bilgiler dışındaki konularda da bilgi sahibi olman için gayet iyi bir fırsat, hizmetçi kafesi genel müdürü.”
“……evet.”
Tam yollarımızı ayırıyorken, Chabashira aniden duraksayıp:
“Ayanokouji. Zamanın var mı? Sonra yani?”
“Sonra derken, ne zaman?”
“Mesaj atarak haber ederim. Olur mu?”
“Olur. İşim çıkarsa da zaman ayırırım.”
Reddedemedim. Chabashira’nın yüz ifadesi çok sertti, görüşelim bakalım.
⚝⚝⚝