Elitler Sınıfı - Cilt 17 - Bölüm 3 - Spor Festivali (2)
Cilt 17 – Bölüm 3 – Spor Festivali (2)
“Şimdi, detaylı bir inceleyelim. İki türlü etkinlikler olacak: bazıları halka açık yarışmalar ve bazıları da yarışma günü gelmeden bildirilmeyecek olan etkinlikler. Yani, bazı etkinlikler, açıklandığı anda harekete geçip karar vermeniz gereken yarışmalar olacak.”
100 metre koşusu ve engelli koşu gibi temel yarışmalara ek olarak, birkaç ilginç ve sıra dışı etkinlikler mevcut: penaltı vuruşları, basketbol atışları, tenis bireysel veya karma oyunlar vb. Normalde bir spor festivalinde görmediğiniz pek çok şey vardı.
“Etkinlik azlığı ya da katılım sınırından dolayı istediğiniz etkinliklere katılamayabilirsiniz. Zaman çizelgesine uymayan bir planla hareket edip yarışmalar geç kalma riskinizin de olduğunu unutmayın. Bu durumda puan kaybedeceksiniz.”
Sporda başarılı öğrencilerin daha çok puan kazanmasını sağlayacak etkinliklere katılabilmesini sağlamak gerekiyordu. Kişilerin hangi etkinliklere katılacağını, şans faktörünü ve yeteneklerini değerlendirmek lazım.
Dahası, sınıf bu haldeyken spor festivaline katılmak, panik yaratacaktır. Tüm öğrencilerin etkinliklere yetişmek için koşturması, zorlayabilir. Böyle bir şeyi, okulun da isteyeceğini sanmam.
“Özel bir uygulamadan, halka açık etkinlikler saat akşam 10’da rezervasyona açık olacak. Ne kadar erken olursa, o kadar iyi olur. Etkinlikten öncesine kadar 1 hafta boyunca iptal etme hakkınız olacak. Ancak iptal etme hakkınız 3 ile sınırlı. Son rezervasyon günü, etkinliklerin başlamasından 2 gün önce. O güne kadar 5 etkinliğe rezervasyon yaptırmamış olursanız, otomatik bir etkinliğe kaydolacaksınız.”
Bu açıklamalarla birlikte, ekranda bir zaman çizelgesi belirdi.
“Hadi, 100 metre koşu yarışmasına katıldığınızı düşünelim.”
Ekran değişti. Aynı dönem ve cinsiyetten en fazla yedi katılımcının katılabileceği bir etkinlik. Toplam dört yarış olacakmış. Herhangi bir yarışa kayıt olabilir veya boş yer varsa o gün katılım sağlanabilir. Katılımcılar, kayıtlarını tamamlamak için yarışlarının başlamasından 5 dakika önce gelmek zorundadır. Yarış sonunu beklemeye gerek yok. İlk yarışın planlanmış başlama saati: 10:15
100 metre koşuya katılabilecek kadın/erkek katılımcı sayısı 56. Kaç yarışa katılırsanız katılın, beş dakika önce gelmeniz gerekiyor.
İlk yarışa katıldıysanız, devamını beklemenize gerek yok. Ama 4. yarışa katıldıysanız, zaman kaybedeceksiniz demekti. Aynı yarışma, aynı ödül ama zaman kaybı söz konusu.
“Ayrıca, daha önce okulda spor kulüplerine üye olan öğrenciler, o alandaki etkinliklere katılamayacak. Hirata’yı örnek verelim mesela, futbol etkinlikleri yasak. Sudō da, basketbol ile alakalı etkinliklere katılamaz.”
Spor kulüplerine katılanların avantajlı olmalarını engellemek adına, böyle bir kural eklenmiş demek. Yōsuke ya da Sudō gibi alanında başarılı öğrencilerin avantajlı olarak başlaması doğru olmazdı, evet.
Sudō futbol oynar, Yōsuke de basketbol oynarsa, diğer öğrencilerin kazanmak için iyi bir şansı olabilir.
Daha önceki okullarında sporla ilgilenip bu okulda o kulüplere katılmamış birkaç öğrenci çıkabilir.
“Sanki sinemadan rezervasyon yaptırıyoruz, neyse.”
Açıklamaları dikkatle dinleyen Sudō, fikrini belirtti.
“Sistemin benzer olduğu doğru. Etkinliğin ve zamanın belirli olduğu gerçek zamanlı düzenlenmiş bir şey.”
“Yani, benimle kapışmak istemeyip iptal edenler olacak, öyle mi?” Sudō sinirle kollarını birbirine bağlayıp arkasına yaslandı.
“Evet. Bazıları er ya da geç iptal tuşuna basacaktır.”
Etkinliklere katılım sınırı ve zaman kısıtlamasından dolayı, başarılı olduğumuz etkinlikleri belirleyip iyi bir planlama yapmamız lazım. Ancak bir anda bu işi bitirmek de, yarışmalardaki rekabeti arttıracak ya da rakiplere farklı bir yol sunacaktır. Iptal edebilme hakkının az olması, tereddüte yol açacaktır, tabii.
Sürekli kontrol, dengeleme ve araştırma halinde olma gibi bir savaş da var.
“Ek olarak, bireysel sıralamada aynı puanla birincilik alan olursa, kişisel puan ikiye bölünecek ve bilet verilmeyecek.”
Birincilik içi plan yapanlar soruna yol açabilirler. Buna engel olmak için, koyulmuş bir kural herhalde. Güzel bir yarış sergileyip ödülleri toplarsanız, ya sınıf değiştirme bileti ya da 2m puan kazanabilirsiniz. Kişisel başarıya değer bir ödül.
Sınıf değiştirme planınız yoksa bile, 2 m puan ile 20 milyon biriktirme hedefi de kurulabilir.
Öte yandan, kendi spor yeteneklerine güvenmeyenler 5 etkinliğe yoğunlaşabilir. 6 ve üzeri etkinliklere katılıp kazanamazlarsa, puan kaybedecekler. Sınıflar arası yarış için de epey kötü bir dezavantaj. Tabii, nasıl bir savaş vereceğinize bağlı olarak da değişir bu.
Chabashira-sensei açıklamasını yapıp sınıftan çıktıktan sonra, sınıfta festivalle ilgili uğultular yükselmeye başladı.
“Hadi, Suzune, şu konuyu bir konuşalım!”
Kuralları duyduktan sonra heyecanlanan Sudō, motive bir şekilde ayağa kalktı.
Yōsuke ile beraber dikkatimizi Horikita’ya yönelttik. Artık ona sert bakışlar atanlar vardı. Endişeleniyorlardı. Horikita’nın liderliği alması konusunda endişelenenler olduğu gibi, ne olacağını merak edenler vardı.
“Bu spor festivali ile ilgili konuşmadan önce size söylemek istediğim bir şey var. ”
Sınıftan karşıt ses çıkmadan önce o, harekete geçti. Yerinden kalkıp herkesin onu görebileceği bir şekilde döndü.
“Geçen haftaki özel sınavda, Kushida-san’ı okulda kalmaya zorlayarak size verdiğim sözü çiğnedim. Öncelikli olarak, bu konuda özür dilemek istiyorum.”
Bu sözlerinin ardından, Horikita başını öne eğdi. Ardından kafasını kaldırınca, gözlerinde kararlı bakışlar belirdi.
“Ancak doğru bir karar verdiğimi düşünüyorum. O, sınıfımıza yardımcı olabilecek birisi.”
“Ben aynı fikirde değilim.”
Shinohara, Horikita’nın sözlerine karşı çıkan ilk kişi oldu. Kushida’nın itiraflarından etkilenenlerden birisiydi.
“Kushida-san’ın kafamızda soru işaretleri oluşturacak birisi olduğunu biliyoruz artık. Ona kimse güvenmeyecek. Kushida-san’ın tarafını tutan var mı bilmiyorum ama tamamen yalnız kalması an meselesi.”
Shinohara, durumu açık yüreklilikle dile getirdi. Kushida’nın bu sınıfın bir üyesi olduğu gerçeğinin değişmediğini ve bu düşüncesini kendisine saklaması gerektiğini ima etti.
Bir nevi, Kushida’nın gerçek yüzünün saklanamayacağı, er ya da geç kendisini tüm okula ele vereceğini dile getiriyordu.
Kushida’nın oklarından muzdarip olan Shinohara, şuan duygularını bastırarak durumu protesto ediyordu. Shinohara, Kushida’yı sınıfta tutmanın mantığını algılayamıyordu. Yōsuke gibi zeki birisi öne çıkıp bu konuyu konuşabilir belki.
Ancak, nereye kadar gidebilir? Kushida’ya olan güvensizlikleri ve şüpheleri sınırı aşınca, bir sonuca vermeyecek.
“Hey, Horikita-san. Kushida-san’ı sınıfta bırakmamızda haklı olduğunu mu düşünüyorsun? Neden, peki cevap ver.”
Shinohara, direkt olarak Horikita’ya bakarak cevap istedi.
“Şuan cevap verebileceğim bir şey değil. Shinohara-san, hepimiz için durum aynı. Okuldaki varlığımızı hissettirmemiz gerekiyor.”
“Ne saçmalıyorsun? Ben bir cevap istiyorum. Kushida-san’ın sınıfın gözünde battığı aşikar.”
“Evet, özel sınav seni üzmüş olabilir. Şuan burda olmayan Wang-san ile Hasebe-san’ı da derinden yaraladı. Ancak bu durum, Kushida-san’ın son bir buçuk yıldır sınıfa kattığı değeri değiştirmiyor. Ya da, ondan daha fazla sınıfa katkın olduğunu mu düşünüyorsun?”
Sorunlara yol açmak, eski başarıların silinmesini sağlamıyordu. Kushida daha önce sınıfı bir tutup onların dertlerini dinlemiş, akademik-sportif alanlarda onlara yardımcı olmuştu. At least Shinohara bu kadarını bile yapamamıştı.
“Düşüncelerimi anlamayıp Kushida-san’ın sınıfta kalmasını sağlayıp başka birini attırmamı anlamlandıramadığın için seni suçlamıyorum. Ama Kushida-san’ı öylece okuldan attırsaydım, doğru bir karar mı olurdu? Sınıfın ortalamasının düşmesi ve özel sınavı kaybetmemiz hoşunuza gider miydi?”
“Böyle….. bir şeyi denemeden bilemeyiz.”
“Evet. Bir şeyleri denemeden bilemeyiz, ben de bunu diyorum.”
Dedikleri gibi, gelecek belirsiz. Shinohara’nın yetenekleriyle, Horikita’nın üstesinden gelmesi zor.
“Ben de fikrimi dile getirebilir miyim?”
Horikita ile Shinohara birbirlerine sert bakışlar atıyorken, Yōsuke elini kaldırıp söz istedi.
“Kafam karıştı. Kushida-san’ın yeteneklerini kullanacaksak, sırrını sınıf içinde bırakmalıyız. Bu yüzden herkesten gizlemesini rica ediyordum.”
“Bunu yaptığına emindim. Arka planda birileri bu konuyu dile getirmese, çoktan öğrenilirdi.”
Horikita, pazartesi olmasına rağmen Kushida hakkında bir dedikodu duyulmadığını dile getirdi.
“Bu konuda sessiz kalalım demedin ama, Horikita-san. Neden?”
“Çünkü ne kadar söylersek söyleyelim, birileri onun kötülüğünü istiyorsa, okuldakiler er ya da geç öğrenirdi.”
Sürecin nasıl ilerlediğine bakılmaksızın, öğrenciler bi karar vermek zorundaydı: Duygularıyla hareket edip onu ifşa edecekler ya da sınıfın iyiliği için sessiz kalacaklar…
“Hirata-kun rica etmeseydi de, söylemezdim ben. Bu sürete akradaşlarımla buluşma şansımız oldu ve bu konu ile ilgili bilgi sızdırmamamız gerektiğini konuştuk. Tabii, Kushida- san’a farklı duygular beslediğimi söylemeden edemeyeceğim.”
Matsushita zeki kız. Kushida’nın itiraflarından etkilense de, bu konunun dillenmesinin iyi olmadığının farkında. Ayrıca, siz birini ifşa ederseniz, o da sizi ifşa eder.
“Onu geri getireceğiz. Yapamazsam da, sorumluluğunu alacağım.”
Sorumluluk almak…
Kimisi yutkunup sözlerini can kulağıyla dinledi. Shinohara da dahil…
“Gerçekten sorumluluğunu alacak mısın?”
“ Kushida-san’ı bu halde bırakan benim. Bir şey olursa, yargılayacağınız ilk kişi de benim.”
Akito ile Keisei, sessizce etrafa bakınıyordu. Bu konuşmaları dinlemenin onlar için zor olduğu aşikar. Ancak bu kararlı sözlerden sonra, bu konu kapanmak üzereydi. Horikita bakışlarını bana değilde, başka bir yere çevirdi.
O kişi de, Horikita’ya baktı… ve Horikita sınıftan çıktı. Horikita’nın çaprazında oturan Kōenji, onun arkasından yavaşça ayağa kalkıp sınıftan ayrıldı.
Neler olduğunu merak edip biraz kulak misafiri olmaya karar verdim.
“Benimle konuşmak istediğini ima ettin. Sadede gel.”
“Önümüzdeki spor festivali ile ilgili konuşmak istiyorum.”
“Kafanda kurduğun plana ayak uydurmamı istemeyeceksin herhalde?”
“Tabii ki hayır. Niyetini teyit etmek istiyorum. Bu kadarına hakkım var değil mi?”
Kōenji’yi yarışmalardaki planlara dahil edip etmemek…
Bu bilgiye göre, stratejisi değişebilir. Bu sorusuna karşılık, Kōenji sırıtıp sağ elini onun omzuna koydu. Horikta elini silkelemek istese de, başaramadı.
“Çok şanslı bir kıza benziyorsun, ha?”
Sözlerinin anlamını çözmeye çalışırken, sağ eli hala onun omzundaydı.
“Sonunda yardımcı olmaya karar verdin, bunu mu diyorsun?”
“Issız ada sınavı ile hazine avından bir şeyler elde ettim. Neden daha fazla kazanç elde etmeyeyim ki? Katılmamak için bir sebebim yok.”
ıssız adadaki yüksek performansının ardından ilerde beklentimizin olmaması gereken Kōenji idi. Ancak böyle bir özel sınavda bireysel kazancı çok olacağı için, heyecanlanmış demek.
Horikita için de durum gayet iyiydi. Ne kadar çok puan kazanırsa, onun için o kadar iyi. Kōenji sayesinde 10-20 puan kazanması da olasıydı.
Bu ödülde endişelendiren bir şey vardı. Horikita biraz tereddüt etse de, dile getirmeden edemedi.
“Sınıf değiştirme şansın olursa, ne yapacaksın?”
Kōenji okulun sorunlu öğrencisi… hayır, özgür ruhu sayılıyordu. İstese, sınıfını gözünü kırpmadan değiştirirdi. Kōenji’nin ilerde sınıfa faydasının olacağı tartışma konusu olsa da, onu kaybetmek istemiyordu. Ayrıca, ilerki sınavlarda ciddiyetini arttırabilirdi. ıssız ada ve spor festivalinde bireysel çıkarlarının çok olması, onu aktif rol almaya itiyordu çünkü.
Böyle bir durumda, güçlü bir rakip olacaktı.
“Diğer sınıflar, seninle olan ilişkim kadar çekici gelmiyor. Korkun olmasın, Horikita-kız.”
“…yani, şimdilik..”
Yani, şartlara bağlı olarak sınıf değiştirmesi olasıydı.
“Bugünlük, iyisin. Endişelenme.”
Kōenji’nin rahatlatıcı sözlerine kulak asılmalı mı bilemiyorum. Ayrıca, diğer sınıflardan Kōenji’yi isteyecek var mıdır? Avantajlı yanları olduğu gibi, dezavantajlı yanları da var onu sınıfa almanın.
“Peki. Sana pek güven olmuyor da. Birincilik için yeterince puan toplayacaksın, böyle hesapladın değil mi?”
“Böyle düşünebilirsin. Biriyle takım olmama gerek yok.”
Bireysel aktivitelerde puan toplamayı düşünüyor demek. Kōenji, birinciliği alsa şaşırmam açıkçası. En fazla 55 puan toplayabilir…
“A sınıfına çıkmamayı düşünüyorsun, öyle mi?”
Kōenji bu sözlerine kahkaha atıp arkasını dönüp içeri girdi.
“İnsanları dinlemek hobin miydi?”
Arkamda dikelen Kōenji, sordu.
Açık kalan hafif kapıdan farkındaydı belki de.
“Spor festivalinde ne olacak diye merak etmiyorum desem yalan olur.”
“Zamana bırakalım, ne dersin?”
“Bir soru sorabilir miyim, Kōenji?”
“Keyfim yeride, spor festivalinden elde edeceğim puanları düşünüp seviniyorum. Sor bakalım, belki cevap alırsın.”
“Horikita ile aranızda bir söz verdiniz. Ama garantisi yok. made a promise. Kushida gibi zor duruma düşebilirsin. Farkındasın, değil mi?”
Verilen söz hakkında gerilip gerilmediğini merak ettim.
“Hepsi, planlarımın içine dahil. Son anda topun bana döneceği bir duruma düşeceğimi sezseydim, aksi için çabalardım. Horikita-kıza olan güvenim de bu ön koşuluma bağlı idi.”
“Anladım. Demek Horikita’ya yüzde yüz güvenmiyorsun.”
“Başkasına niye kendi geleceğimi emanet edeyim, sen de böyle yapmazdın değil mi?”
“Belki de.”
Kōenji umursamaz ve dik başlı gözükse de, ince eleyip sık dokuyan biriymiş. Buna rağmen de, umursamaz tavrını sürdürebiliyormuş. Diğer öğrencileri ne kadar anlamaya çalışıp kafamda bir şeyler oturtabilsem de, bu çocuğu hiç anlayamıyorum.