Elitler Sınıfı - Cilt 17 - Bölüm 7 - Dertler
Cilt 17 – Bölüm 7 – Dertler
Tabakları toplayıp mutfağa götürdüm. Hazır elim değmişken onları yıkamak için kolları sıvadım.
“La havle. Gelsene şuraya iki dakika sohbet muhabbet edelim ya.”
“Önce şu bulaşıkları halledeyim, sonra.”
“Ne? O zamana kadar, saat çoktan yedi buçuk olur.”
Kei, Yosuke’nin gelme saati olacağı için mızmızlandı.
Dediklerine kulak asmadım ve bulaşıkları yıkamaya başladım. Bir süreliğini korudu ama çok geçmeden sabrı tükendi. Bir şeyler mırıldanıp duruyor.
“Hey hey, buraya gel ya. Hadi gel… gelsene. Lütfen gelir misin?”
Bu sözleriyle beraber, eliyle yatağa 3-4 defa nazikçe vuruyordu.
“Madem öyle…”
Yosuke gelmeden önce bulaşıkları yıkamak istiyordum ama pes ettim.
Gösterdiği yere oturduğumda, işaret parmağıyla yanağıma bastırdı.
“Bir erkeğe göre çok yumuşak ve pürüzsüz bir cildin var, ne kullanıyorsun?”
“Sadece losyon kullanıyorum.”
Ergenlik dönemindeki baskıyı düşününce, cilt bakımının gerekli olduğunu düşünüyorum.
“Hmmm…”
İkna olmasına rağmen değilmiş gibi davranıyor, bana dokunup yanağımı sıkıyordu.
Kei’in elini tutup onu kendime doğru çektim ve dudaklarına yapıştım.
Şaşırır sanmıştım ama hep bunu bekliyormuş gibi güldü.
“Bugün odana geldiğimden beri harekete geçmeni bekliyordum.”
“Al sana hareket.”
Bu konularda hala biraz saf olduğumu söylemeliyim. Dudaklarımız sessizliğin içinde tekrar tekrar buluştu. Bu tekrarlanan öpücüklerin tadı omlet gibiydi, benim için olağandışı bir deneyim.
“Aşk…”
Kei’yi nazikçe kollarıma aldım…sessizliğin içinde hoş bir şekilde öylece bekledik.
Kaç dakika öyle sarılarak bekledik? Bilemiyorum.
Sanki bu sessizliği bozarmışcasına kapının zili çaldı. Aniden gerçekliğe geri döndük, Kei geri çekilip bir anlık utançtan sonra hızlıca kendine çeki düzen verdi.
Aceleye gerek yok, kapı hala kilitli ama… O hissi biliyorum. Kei’ye toparlaması için birazcık süre verdikten sonra, Yosuke’yi kapıda selamladık. Hala üniformalı olan Yosuke odama girdi.
“Okuldan sonra senpailerle Keyaki AVM’ye gittik.”
Üniformasına odaklandığımızı görünce Yosuke durumu açıkladı.
“İçeri gel, içeri gel, içeri gel.”
Yosuke kendi odasıymış gibi davranan Kei’ye mutluca gülümsedi.
Kei’in şimdiki neşesini ve saflığını görmekten mutlu olduğunu biliyorum çünkü okul başladığından beri ona en fazla göz kulak olan kişi Yosuke idi.
“Rahatsızlık verdiğim için kusura bakmayın.”
Ayakkabılarını dikkatlice düzelttikten sonra odaya girip oturdu.
“Teşekkürler.”
“Eee, ne konuşmak istiyordun?”
Onları çok uzun tutmak gereksiz olduğu için konuşmaya başlamaya onu teşvik ettim. Tabi, ne konuşulacağını öngörmek gayet kolay.
“Evet, konu sınıfla alakalı. Eminim siz de farkındasınızdır, spor festivaline bu şekilde girmek bence çok tehlikeli. Birlikte çalışmak, kızların bir kısmına zor gelebilir.”
“Eminim Karuizawa-san’ın bu konu hakkında benden daha çok bilgisi vardır.”
Yosuke Kei’ye bakarak söyledi.
“Sen gelmeden önce Kiyotaka’ya Shinohara-san ile neler olduğunu anlatıyordum. Dürüst olmak gerekirse, şu an kimse spor festivaline odaklanmış değil.”
Çünkü herkes ilişkilerini yeniden düzene sokmaya çalışıyor.
“Eh, ben de… senin iyi bir fikrin olup olmadığını merak ediyordum. Senin yardımına ihtiyacımız var, Kiyotaka.”
Aynı şekilde benden yardım isteyen Kei de bana bakış attı.
Durum buysa tereddüt etmeye gerek yok.
“Yosuke, bu konu hakkında benden önce başkasından destek istedin mi?”
“Ne? Hayır, ilk defa senden istiyorum. Bu konuyu kazara ağzımdan kaçırmak istemiyorum çünkü insanların bu konuyu düzeltmeye çalıştığımı bilmesini istemiyorum.”
Ona yardım etmek isteselerdi güzel olurdu ancak…..aralarını düzeltmek için uğraşıldığını fark ederlerse temkinli davranabilirler. İnsanlar, sözlerinizin ardında bir art niyet olma ihtimaline takılabilirler.
“Eee, neden bunu soruyorsun peki?”
“Yönlendirmene ihtiyacım var sanırım.”
“Yani, bu konuyu şimdiye kadar ilk olarak sınıfın lideri Horikita ile değil de benimle mi konuştun?”
“Horikita-san’ın Kushida-san’la ilgilendiğini düşünüyorum. Diğerlerine de bu konuları anlatmak… ne bileyim.…”
“Eğer Kushida ile uğraşan ben olsaydım, sorun için Horikita’ya mı giderdin?”
“Bilmiyorum… Her türlü sana gelirdim sanırım.”
Öyle bir durumda ne yapacağını hayal edip dürüstçe bana geleceğini kabul etti.
“Horikita-san da büyük işler başaran birisi. Ancak Kiyotaka, senin büyük resmi görüp doğru kararı vereceğini biliyorum. Senin bana doğru cevabı vereceğini düşünüyorum, hepsi bu.”
“Sana önceki özel sınavda da söylemiştim. Her zaman bana güvenemezsin. Emin değilsen bile bu konuşma işini direkt Horikita ile yapmalısın.”
“Ama…”
“Sorumluluk almaktan bahsediyorsun. Ayrıca, her zaman çözüm elde edemezsin. Bu yüzden tek bir kişiye güvenmek doğru değil. Horikita’yı lider yapan şey, doğru düşünce tarzı mı sence? Ryuen, Sakayanagi veya İchinose gibi liderlere ne demeli o zaman? Her türlü sorunla ilgilenirken yenisi çıkınca aynı ilgiyi göstermiyorlar mı sence?”
En önemli şey insanların birbirlerine güvenmesi ve o güvenin karşılıklı olması. Horikita ve sınıfımız, başarılar ve başarısızlıklar sayesinde büyümenin eşiğinde.
“Başarısızlık bir tecrübedir. Herkes sorunlarla ilerliyor. Tabi, Horikita’nın önünde gideceği daha çok yol var ancak bunun tek sebebi deneyim eksikliği.”
“Ne demek istediğini anlıyorum, ancak…”
Farklı çözümler bulmak için, tartışma ve araştırma adımları atlanmamalı, bir karara bu aşamalardan sonra geçilmeli.
“Kushida ile ilgilendiği için meşgul olduğunu düşünsen dahi, Horikita ile görüştükten sonra bana gelmeni isterim.”
“Demek istediğini anladım, Kiyotaka.”
Yosuke sözlerimi ciddiye alıp birkaç kere kafasını salladı, sözlerimin anlamı kafasının içinde teker teker yeniden işliyordu.
“Başarısızlıklardan tecrübe kazanmak önemli ama bu olay, sınavdan kötü not almakla aynı değil. Bir dahaki sınava daha çok çalışır, yüksek not alırsın mantığıyla hareket edilebilecek bir iş olduğunu düşünmüyorum. Bu durum, insanın aklını da meşgul ediyor. Psikolojik olarak yoruyor. Doğru bir adım atılmazsa, işler daha çok sarpa saracak. Endişem bu.”
Yōsuke içini döktü. Sırf basitçe sonuca odaklı bir eylem gerçekleştirmediğini ima ediyordu.
“Ancak doğru olan da bu. Sen biraz fazla kafana takıyorsun. Sınıf arkadaşlarımızın ilişkileri arasında bazı çatlaklar olduğu doğru. Hatta arkadaşlar arasındaki sürtüşmelerin ve kavgaların ya da kötü konuşmaların geri dönülemez problemlere yol açtığı da bariz ortada.”
Eğer bu durum kötü konuşmalardan tacize, yok saymaya ya da zorbalığa dönüşürse, daha büyük problemlere yol açar. En kötü ihtimalden bahsediyorum, tabii.
“Kei, senin Shinohara-san ile kavga durumun gerçekten tehlikeli seviyede mi?”
“Hmmm… Yani, ne kadar kötü durumda aramız onu soruyorsun değil mi? Eh, pek bir şey diyemiyorum ki. Kötülük yapan taraf benim maalesef. Onu taciz ettiğim falan yok ve diğer kızların da Shinohara-san’a karşı negatif duygular beslediğini düşünmüyorum.”
Bana göre Kei gereksiz bir endişe içinde.
“Bu arada, Horikita’nın bunu tek başına çözmesine izin vermeyeceksin, değil mi?” diye sordum.
“Tabiki de hayır. Eğer yapabileceğim bir şey varsa yapacağım.”
“O zaman, tamam. Eğer Horikita ile birlikte çalışırsanız çoğu şeyin üstünden gelirsiniz, benim şahsi görüşüm bu yönde.” dedim.
bu sözler, Hirata’nın endişesini tamamen gidermeye yetmeyecektir, birkaç önemli şey daha ekleyeyim.
“Tabi, bazen Horikita ile el ele verseniz bile çözemeyeceğiniz bazı şeyler olacak. O zaman ben de bir el atarım.”
Tatmin edici, sözlerimi destekleyecek şeyler söylemiş olsaydım, Yosuke ile Kei tereddüt etmeden dediklerimi uygular, memnun olurlardı. Ama Yosuke’nin hala aklını kurcalayan bir şeyler var gibi. Bir süre daha bilgi alış verişi yaptıktan sonra saat 8’e yaklaştı….
Bugünlük burda bitirelim diye ısrarcı oldum.
“Eğer rahatsız olmazsan seninle biraz yalnız konuşmak istiyorum.”
Kapıya yaklaşmışken, konuyu burada kapatmak istemeyen Yōsuke lafa girdi.
“O zaman bana müsaade.”
Kei ayakkabıları giyip el sallarken veda etti. Kapı kapandıktan sonra Yosuke yeniden arkasını döndü.
“Kiyotaka, yarın konuyu Horikita-san’a anlatacağım. Burdan bi dönüm noktamız olur mu merak ediyorum?”
“Yōsuke.. dürüst olmak gerekirse, Haruka ve Kushida meselelerine hemen bir çözüm aklıma gelmiyor. Umarım siz bu konuyu tartışıp bizi güzelce yönlendirirsiniz.”
“Yani, Mii-chan için durumun böyle olmadığını mı söylüyorsun?”
“Tabiri caizse, evet. Biraz zaman alır ama şansımız var. Eğer acelen varsa kabaca bir çözüme zorlama ihtimalimiz de var.”
“Kabaca bir çözüm derken? Eğer yapabileceğimiz bir şey varsa bence hemen yapmalıyız.”
Yōsuke, kendisinden hoşlanan kızdan bahsederken diğer kızlardan bahsettiği şekilde tavır takınıyordu.
“Kaba bir çözüm olduğunu söyledim. Ben bunu önermiyorum.”
“Nasıl bir yöntem ki bu.”
“Bu yöntem, senin Mii-chan’ı görmeye gitmen ve onun duygularına karşılık vermen.”
“Aslında ben de senden hoşlanıyorum, Mii-chan. Benimle çıkmanı istiyorum….. Bu tür bir konuşma ile yarın okula gelir, değil mi?”
Yōsuke hiç tahmin etmediğim bir şekilde tepki verdi.
Bunu önermekten biraz çekiniyordum ama şuanlık önerebileceğim tek çözüm bu.
“Daha önce benzer bir şeyi Kei için yaptığın için, böyle bir öneri sundum. Yapabileceğin bir şey gibi geldi. ”
“Evet.”
Yosuke mırıldandı ama yüz ifadesi değişmedi.
“Karuizawa-san ile sözde bir ilişki yürütmemin sebebi, ikimizin arasında romantik bir bağ olmaması idi. Mii-chan’ın duygularına karşılık veriyormuş gibi yapıp onunla çıkmak…aynı şey değil. İlerde canı yanacağını bile bile böyle bir şey yapmak….”
“Bu fikri desteklemek gibi bir niyetim yok ama haklısın, aynı şey değil. Mii-chan’ın sana ne kadar aşık olduğunu bilmiyoruz. Yine de okulun başından beri sana karşı duyguları olan diğer öğrencilerin, herkes olabilir, varlığını da reddemeyiz. Yani demem o ki, Kei ile sahte ilişkinden dolayı üzülmüş onlarca kız da olabilir.”
“Ama…”
Eğer gerçekten çıkıyor olsalardı bu meşru bir sebep olabilirdi. Şartlar farklı olsa dahi, sonuç aynı.
“Ya Mii-chan şuan ağlayarak gelip sana tutunsaydı ve sen onunla çıkana kadar okula gelmeyeceğini söyleseydi? O zaman da ona hayır diyebilecek miydin?”
Yosuke benim sözlerimden dolayı donup kaldı. Büyük ihtimal, böyle bir seçim yapamazdı.
“Eğer hayır diyemiyorsan önünde iki seçenek var. Ya ondan hoşlanmadığını söyleyip onunla çıkarsın ya da yalan söyleyip onunla çıkarsın.”
Eğer gerçek aşk, ikilinin arasında doğarsa bu en iyi sonuç olur, ha.
“Hala yapmam gereken şeyin bu olduğunu düşünmüyorum.”
Neden böyle söylediğini anlayabiliyorum ama duygusal davranıyor.
“Bu sadece kaba, zoraki bir çözüm. Bir süre bekleyeceğim ben de, şuanda ilerleme aşamasındayız.”
“Güzel. Ne yapabileceğime bakacağım. Yine de şunu söylemem lazım, Kiyotaka gerçekten baya güçlüsün. Sakura-san’ın okuldan atılması.. seni zorluyor gibi gözükmüyor.”
Sessiz bu sözleri dile getiren Yosuke’de en ufak üzüntü veya kızgınlık işareti yoktu.
“Ellerimde hala o zamanın… hissleri var.”
Kafasını ellerine doğru eğip avuç içlerine bakakaldı.
“Bu parmak uçlarımla o tablete dokunup onayla tuşuna basmanın hissi... Bunu unutamıyorum.”
Yosuke, sabah akşam arkadaşları için çalışan kişi olarak, çok fazla zayıflığını göstermezdi. Ama Airi’nin okuldan atılmasının suçunu benimle aynı seviyede üstlenmeye çalışıyor.
“O zaman ne hissettiğinin farkındayım. Sınavda bize hiçbir zorluk çıkartmayan Airi’yi okuldan attırmayı kabul etmen mümkün değilken, sesini çıkartmadın. Son dakikaya kadar kabul etmediğini söyleyebilirdin ama sen bunu yapmaktan kendini alıkoydun.”
Eğer durumdan şikayet etseydi, sınıf arkadaşlarımız soğukkanlılıklarını yeniden kazanabilirlerdi. Olaya farklı ve geniş bir bakış açıdan girmek… zamanın azalmasının baskısını yitirmesine sebep olup oy birliğini imkansız hale getirebilirdi.
“Sınıfımız A sınıfına çıkmalı, bu en önemli şey dedim kendime.”
Kafanın içinde doğrunun ne olduğunu bilirsin ancak kendini buna ikna edemezsin. Sanırım olau bu.
“Okula gelmeyen üç öğrencimiz var. Acaba bu ne kadar devam edecek. Düşük notlara sahip öğrencilerin tehlikede olduğunu fark etmek, sınıfta korkuya da neden oldu. Geçen haftaki neşeli sınıf inandırıcı gelmiyor artık, değil mi?”
Herkes olayları gözden geçirip kendince bir çözüm bulmaya çalışsa da, zordu.
“Horikita ile yaptığım seçimler hakkında mutlu olmadığının farkındayım. Ama bunları kabul edip sınıfın durumunun şu anda ne kadar iyi olduğunu anlayıp dişimizi sıkmak zorundayız. Bu yüzden Horikita’nın çok fazla yardıma ihtiyacı var. Bazen doğru yolu bazen de yanlış yolu seçersin. Bazı zamanlarda da doğru ya da yanlış olup olmadığı belli olmayan yolu seçersin.”
“Z-z-zaman aşımımı seçmeliydim… ve…”
Yosuke’nin zihninde herşeyi sindirmesi mümkün değildi.
Yosuke’nin omuzları daha fazla yük kaldıramayacak gibiydi, titredi.
Yosuke’nin başkasını feda etmek gibi bir düşüncede olmasa da, o durumdaki soğuk kanlılığı ile büyüdüğünü gösteriyordu.
“Güçleniyor muyum yoksa çöküyor muyum? Eğer böyle bir şey tekrar olursa nasıl bir karar vereceğimi bilememekten korkuyorum.”
Kafası eğik olduğundan yüzünü göremedim ancak koluyla gözlerini sildikten sonra kafasını kaldırdı.
“Senin daha fazla acı çektiğine emin olmama rağmen bu kadar güçsüz olduğum için özür dilerim, Kiyotaka.”
“Sıkıntı yok. Horikita da, ben de özel sınavlarda Yosuke bize çok yardım ettin. Bu saatten sonra mücadeleler daha zor hale gelecek. Umarım gücünü sınıfa kullanmaya devam edersin.”
Yosuke kafasını salladı. Hala üzgün olsa da güzelce gülümsedi.
Yosuke kapıya ulaştığı anda durdu.
“Bugünkü her şey için teşekkür ederim.”
“Airi’yi okuldan attırdığım için bana karşı kin tutuyor musun?”
Diğer öğrencilerin aksine, Yosuke kin besliyorsa şayet, dışa vurmadı ama eğer tutuyorsa şaşırmam.
“Eğer tek noktaya odaklı olarak bakarsak olaya evet, tutuyorum. Ama sana güveniyorum da.”
Kendini tam ifade edebildiğini düşünmüştü ama sonrasında birkaç söz daha ekledi.
“Eh.. daha doğrusu, sana güvenmek istiyorum.”
Sandığı gibi bir düşüncesi yoktu. Gözlerinin içinde kesin bir inanç duygusu belli oluyordu. Güvenilmeye layık olduğuma ve ona asla ihanet etmeyeceğime dair kesin bir inanç.
“Bana müsaade artık, iyi geceler.”
Yosuke’nin üzerindeki yükün bir kısmını alabildiğimi umuyorum. Yeni bir yük yüklemediysem tabii. Bütün olumsuzlukları sökü atabilseydim, daha iyi bir sonuç olabilirdi. Ancak böyle bir şeyin ne kadar etkisi olurdu bilemiyorum. Şimdilik izleyip göreceğiz.
Çeviren : Ns