Elitler Sınıfı - Cilt 2 - Kısım 6 - Tek Çare (2)
Cilt 2 – Kısım 6 – Tek Çare (2)
Tartışmanın başlaması aşağı yukarı 30 dakikayı bulmuştu. Ayağa kalktım ve sınıftan çıkmak için hazırlanmaya başladım, biriyle buluşmaya gidiyorum. Gitmeden önce Sakura’yla bir çift laf etmeye karar verdim.
“Sakura, geri mi dönüyorsun?”
Ayrılmaya hazırlanmış gibi sordum.
“Ayanokouji-kun… duruşma bugün.”
“Katılmayacağım ben.”
Ona bazı önemsiz işleri halletmem gerektiğini söyledim.
“Anladım…”
Mırıldandı.
Sakura, aklında bir şey varmışçasına bakışlarını yere indirdi. Gergin gibiydi, biraz garip durdu gözüme. Sakinleşemiyormuş gibi.
“Sorun ne?”
“Ha?”
“Sakura, bugün ifade vermeni gerektiren bir durum söz konusu değil. Bu kadar endişelenmene gerek yok, haksız mıyım?”
Terliyordu.
“Yine de herkes elinden gelenin en iyisini yapıyor. Ben de elimden gelenin en iyisini yaparım diye düşünmüştüm.”
Benden çok kendine söylüyor gibiydi bu sözleri.
“Ne düşünüyorsun?”
“Eğer olur da yapılması gereken bir şey çıkarsa… halledeceğim.”
Aklındaki şeyi sorsam dahi açık bir cevap vermezdi. Neden bu kadar huzursuz olduğunu sormak istesem de, cebimdeki telefonum titreşti.
Çalan alarm, vaktin geldiğini gösteriyordu. Daha fazla kalamazdım.
“Görüşürüz Ayanokouji-kun.”
Sakura’nın sözleri ve canlı gülümsemesi, onda normal duran şeyler değildi. Bende tatsız hisler uyandırdılar.
“Sakura, bugün hiç vaktin var mı? Seninle konuşmak istediğim bir konu var.”
Sözlerim, ağzımdan zorla çıkıyor gibiydi. Sakura nazikçe başını salladı.
“Bugün planlarım var. Yarın, belki?”
İyi olduğuna dair güvence verse, sıkıştırıp duramazdım. Gerçekten gitmem gerekiyordu. Sakura’ya arkamı döndüm ve toz oldum.
Saat 3.40’ı geçmişti. Derslerin bitmesiyle, özel binaya gittim.
Yaz ne ara geldi ya… buralar hayvan gibi sıcaklaşmış. Rutubeti de çabası.
Eğer işler planlandığı gibi giderse, beklediğim kişi birazdan burada olmalıydı. Kısa bir süre sonra, ne kadar sıcak olduğundan homurdanan 3 eleman çıkageldi.
Mutlu gibilerdi gerçi, pozitif duruyorlardı. Nedeni ise, sınıfın tatlış kızı Kushida’dan e-posta almalarıydı.
Mesajda randevuya çıkma daveti falan mı vardı? Belki daha da çılgını, romantik bir itiraf?
Muhtemelen böyle şeylerin hayalini kuruyorlardı. Beni gördüklerindeyse, tüm fantezileri uçup gitti.
“Ne oluyor lan? Sen burada ne halt yiyorsun?”
Görünüşe göre beni konsey odasından anımsadılar. Grubun lideri olan Ishizaki, gözümü korkutmak istercesine üzerime geldi. Etrafta kimsecikler olmayınca kabadayı kesiliyordu paşamız.
“Kushida gelmeyecek. Sizi buraya getirmek için e-posta yollamasını rica ettim.”
Ishizaki aramızdaki mesafeyi sıfıra indirirken oldukça hırçınlaşmıştı.
“Komik mi sanıyorsun? Niye yaptın böyle bir şeyi, ha?”
“Düzgünce sorsam görmezden gelirdiniz, haksız mıyım? Sizinle konuşmak istedim.”
“Bizimle konuşmak mı? Neden bunu yapmak istersin ki? Sıcak beynine mi işledi, derdin ne?”
Bunaldığı açıkça fark edilen Ishizaki, üzerindeki tişörtü çıkarıp fırlattı.
“Ne bok yersen ye, gerçeği saklayamazsın. Sudou bizi buraya çağırdı ve ağzımıza sıçtı. Diyeceğimiz bu. Şimdiyse uslu uslu cezasına razı olacak paşamız.”
“Tartışmaya niyetim yok, zamanımıza yazık. Ne D, ne de C sınıfının dünkü iddialarından geri adım atmayacağının farkındayım.”
“Derdin ne lan o zaman? Bizi kaçırıp duruşmaya gitmememizi falan mı sağlayacaksın? Yoksa etrafa adamlar yerleştirdin de bizi mi yiyorsun? Sudou’ya ne olduysa, sana da aynısı olur.”
Vay be.. İlginç fikirdi lan. Yine de sadece geçici bir çözüm olurdu. Bu tür elemanlara böyle tehditler işlemezdi. Hatta aksine, işlerine bile gelirdi. Eğer diğer bir kavgadan da kurban kesilirlerse, muhtemelen bunu pozisyonlarını daha da iyileştirmek için kullanırlardı.
“Pes edin artık. Görüşürüz sonra.”
Kushida’nın gelmeyeceği kesinleşince, üçü de arkasını dönüp ayrılmaya yeltendi. Yine de bu sefer yollarına başka biri çıktı.
“Bence bunun hakkında iyice düşünmelisiniz, ciddi diyorum bak.”
Sahnedeki tüm oyuncuların ortaya çıkmasını bekleyen Ichinose, sessizce öne çıktı.
“I-Ichinose?! Sen n’apıyorsun burda?”
C sınıfı elemanları şok.
B sınıfından beklenmeyen birinin gelişi düşünüldüğünde, şaşırmaları normaldi.
“Ne mi yapıyorum? Buradayım, çünkü bu olay beni de ilgilendiriyor desem?”
“Ichinose, sen herkesin tanıdığı Ichinose’sin.”
“Ahah. C sınıfında baya meşhurum demek.”
Onun dahil oluşu akıllarından bile geçmediğinden, gittikçe gerginleşiyorlar gibiydi. Açıkça soğukkanlılıklarını kaybediyorlardı.
“Bu olayın B sınıfıyla uzaktan yakından alakası yok, değil mi? Yürü git.”
Benimle olan konuşma tarzına kıyasla, tehditleri daha zayıftı. Tüyebilmek için yapabilecekleri bir şey yok gibiydi.
“B sınıfının bu olayla gram alakası olmadığı konusunda haklısınız. Yine de, yalanlarınıza bunca insanı dahil etmeniz nasıl hissettiriyor?”
“Yalan söylemedik. Mağdur olan biziz biz, Sudou değil. Bizi buraya çağırdı ve ağzımızı burnumuzu kırdı çocuk. Gerçek bu.”
“Yani kötüler, sonuna kadar inatçılar da. Yaptıklarınızın cefasını çekme zamanınız geldi de geçiyor bile!”
Ichinose sağ koluyla sert bir hareket yaparak bu sözleri söyledi.
“Yalan söylediniz. Ne mal olduğunuzu görüyor herkes. Şiddete başvuran sizdiniz. Eğer bunu kimsenin öğrenmesini istemiyorsanız, suçlamanızı derhal geri çekin.”
Her detayı anlatmamış da olsam, işler Ichinose’nin kabiliyetli ellerindeyken sorun olacağını zannetmiyorum.
“Ha? Geri çekmek mi? Güldürme beni. Ne yani, bunu düşünürken uykulu falan mıydın? Bir şeyi öylece iddia edip doğru çıkartamazsın. Kavgayı başlatan Sudou’ydu, haksız mıyım?”
Ishizaki iki yardakçısına şöyle bir bakar bakmaz ikisi de anında atladı.
“Haklısın! Öyle oldu!”
“Bu okulun, Japonya’da önde gelen devlet destekli kuruluşlardan biri olduğunu biliyor muydunuz?”
“Tabii ki de biliyoruz. Bu yüzden buraya kaydolmaya çalıştık zaten.”
“Madem öyle, saksıyı bir tık daha fazla çalıştırmayı deneyin. Hedefleriniz başından beri belliydi, öyle değil mi?”
Ichinose sırıttı ve sanki zevk alıyormuşçasına, daha bir şevkle konuştu. Bunu yaparken o üçüne yavaşça yaklaştı, ünlü bir dedektifin soruşturmada gerçek zanlıyı ortaya çıkarışını andırıyordu.
“Okulun bu olaya tepkisi, sizce de biraz garip değil miydi?”
“Ha?”
“Neden bunu gündeme getirdiğiniz gibi Sudou cezalandırılmadı? Neden birkaç günlük, lütuf niteliğinde bir kaçış fırsatı verdiler? Sebebi neydi sizce?”
“Çünkü okula yalan söyledi ve merhamet göstermeleri için ağladı. Formalite icabı zaman tanımasalardı çoktan kazanmıştık.”
“Bu dediğinize kendiniz inanıyor musunuz cidden? Farklı bir amacınız, farklı bir hedefiniz olduğundan şüpheliyim.”
Koridordaki tüm pencereler kapalıydı. Hala tepede olan güneş, ortamı daha da sıcaklaştırıp nemli hale getirerek üzerimize ışıyordu.
“Dediklerinden bir bok anlamadım. Hay, iyice sıcaklaştı burası da. Öf!”
Birinin düşünme kapasitesi, yani konsantre olma yeteneği, sıcaklık arttıkça azalma eğilimindedir. Rahat bir ortamdaki kadar mantıklı ve yaratıcı düşünemez. Kafasına daha çok şey sokuşturdukça, daha çok aşırı yük bindirirsiniz.
“Neyse, kaçıyorum ben. Burada kalmaya devam edersem canlı canlı pişeceğim.”
“Bunu yapmak gerçekten mantıklı mı? Burayı terk ettiğin için hayatın boyunca pişman olabilirsin.”
“Ne istiyorsun Ichinose?”
Nereye varmak istediğini anlamamış gibilerdi.
“Anlamıyor musunuz cidden? Okul C sınıfının yalan söylediğini biliyor. Baştan beri biliyorlardı.”
Bu argüman muhtemelen sürpriz misali gelmişti onlara. Böyle bir sonuca varılmasını beklemiyorlardı. Ishizaki’yle diğerleri birkaç saniyeliğine birbirleriyle bakıştırlar, sonrasındaysa kahkahalar eşliğinde burunlarından güldüler.
“Hiç güleceğim yoktu. Yalan söyledik? Ve okul da bunu biliyor?”
“Ahahahah. Çok komiksiniz siz ya.” dedi Ichinose. “Bunca zamandır bilmeden bana hizmet ettiniz.”
“İyi deneme, Ichinose. Blöf yaptığını biliyoruz!”
“Kanıtım var,” diye Ishizaki’nin tehditlerine aldırış etmeden devam etti Ichinose.
“Öyle mi? Pekala, görelim o zaman. Ne kanıtın varsa göst–”
Kanıtımız olduğuna ihtimal vermiyorlardı tabii. Ichinose’nin son dediği şeyler bile onlar üzerinde ciddi bir etki bırakmamıştı. Yine de cümlesine devam ettiği an, yenilgileri kesinleşmişti.
“Okulun her yanına serpiştirilmiş kameralardan haberdarsınızdır. Her gün ne yaptığımızı gözetlemek için alınan bir önlem.”
“He var evet, ee?”
Kameraları zaten biliyor gibi duruyorlardı. Aldırış etmediler pek.
“İyi iyi, şuradakini görmediğinizi söylemeyin bana o zaman?”
Ichinose koridorun biraz ilerisine, tavanın az aşağısına baktı. Ishizaki’yle diğerleri de bakışlarını takip ettiler.
“Hass…”
İnanamıyor gibilerdi. Koridorda duran, soldan sağa dönerek her yeri kaydeden bir güvenlik kamerasıydı bu.
“Çok kötü, değil mi? Eğer birini tuzağa düşürecekseniz, bunu kameraların olmadığı bir yerde yapmalısınız.”
“A-ama, n-ne kamerası!? Yalan söylüyorsun! Diğer koridorlarda hiç kamera yoktu ki!? Sadece buraya konuşlandırılmış olması tuhaf kaçmıyor mu? Kesinlikle tuhaf!”
Ishizaki diğer iki yardakçısına döndü, bir şey desenize der gibi baktı.
Başlarını onaylarcasına salladılar, Ishizaki’nin haklı olduğunu falan söylediler. Cevapladıkları esnada yüzlerinde biriken teri sildiler.
“Bizi böyle kandıramazsın! Bu kamerayı siz kurmuşsunuz oraya!”
“Eh, katların çoğunda kamera olmadığı konusunda haklısın. Yine de istisnalar, kameraların kurulduğu yerler de yok değil. Fakülte odasıyla fen laboratuvarı misal. Fakülte odasında değerli şeylerin saklandığı açık zaten. Fen laboratuvarında da bolca kimyasal ürün var. Hal böyleyken, sence de kameraların buralara yerleştirilmiş olması normal değil mi?”
İlk defa Ishizaki’yle diğer ikisi söyleyecek söz bulamadılar. Ichinose de onların bocaladığını fark etmekte geç kalmadı.
“Arkanıza baktınız mı hiç peki? Orada da bir tane yok mu ya?”
Tarif edildiği üzere koridorun ilerisine baktılar ve orada da bir kamera gördüler. Bu da koridorun karşı tarafını kaydediyordu.
“Yani, dediğin gibi o kameraları biz yerleştirmiş olsaydık, sence bu tarafa bakan bir kamera daha kurar mıydık? Üstelik, daha kampüsten bile ayrılamıyorken nasıl mobese kamerası kurabiliriz ki?”
Kaçış yollarını bir bir kesiyorduk.
“B-bu.. bu imkansız. B-biz.. kontrol etmiştik.. d-daha dikkatl..”
“Üçüncü kat oluyor burası, cidden kontrol ettiğinizden emin misiniz? Belki de sadece ikinci kata, ya da dördüncü kata falan bakmışsınızdır? Hatta sırf tuzak amaçlı kurulmuş bile olabilir bu kameralar?”
Ellerini başlarında, normalden çok daha fazla terliyorlardı.
“Ayrıca, az önce kendi kendinizi bitirdiğinizin farkında mısınız? Normalde kimse güvenlik kamerası var mı diye kontrol etmez, öyle değil mi? Suçunuzu itiraf etmiş kadar oldunuz şu an.”
Ichinose son darbeyi de yapıştırdı.
“O- o zaman… hass.. olamaz…”
“Kameralar sesleri kaydetmese de, ilk yumruğu savurduğunuz o anı kesinlikle kaydetmiştir.”
Üniformalarının bilek yüzleri terden tamamiyle sırılsıklam olmuştu. Ichinose topu bana attı.
Sadece benimle konuşmuş olsalar muhtemelen bu hallere düşmezlerdi, Allah’ım ya.
“Konsey hala bekliyor, değil mi? Devam edin ve bize doğruyu söyleyin. Zaman tanıyarak nezaket gösterdikten sonra, başkan kendisi yalan söylediniz mi diye sordu size. Şöyle bir düşündüğünüzde, zaten her şeyin farkına vardığı açık değil mi?”
Üçü de muhtemelen telaş içinde, toplantıda neler olduğunu hatırlamaya çalışıyordur. Tabii ki de konsey başkanı yalan söylediklerinin falan farkına varmamıştı. Yine de doğruyu söyleyen tarafın kim olduğu noktasında şüpheleri de yok değildi. Bu soruyu sadece kendi açılarından yorumladıklarında, bir yere kadar mantıklı geliyordu.
“B-bu… daha önce böyle bir şey olmamıştı. Her şey bitti!”
Komiya pes etti. Duvara yaslanır vaziyette, dizlerini indirdi ve çöktü. Kondou’ysa başını elleriyle tutuyordu. Neler olduğunu anlıyor gibi duruyorlardı. Ya da ben öyle düşünüyordum, Ishizaki yememişti çünkü.
“B-bekle bir dakika. Hala ikna olmuş değilim. Tamam, diyelim ki kameralar her şeyi kaydetti. Sudou’nun masumiyetini kılınızı kıpırdatmadan kanıtlayabilmeniz gerekirdi, öyle değil mi? Bunu söylemek için bizi buraya çağırmak zorunda değildiniz. Toplantı esnasında bunu gösterseniz yeterdi. Yine de buraya çağırdınız bizi, haksız mıyım?”
“Masum mu? Masum derken neyi kast ettiğine bağlı. Olay esnasında iki tarafın da hasar aldığını biliyoruz. Ne olursa olsun, Sudou size vurdu, inkar edilemez bu. Tabii, kamera görüntüleri Sudou’nun masumiyetini kanıtlayabilirse, mümkün olan en hafif cezayla paçayı kurtaracaktır. Yine de o kadarı bile şu anki pozisyonunu tehdit etmeye yeter. Turnuvalara katılmasına izin vermeyebilirler.”
Ishizaki’nin alnından şelale misali ter akıyordu. Biz de sıcaktan bunalsak da onlardan nispeten daha iyi durumdaydık. Köşeye sıkıştıkça daha da fazla bunalıyorlardı.
“Boş versenize. Eğer dediğiniz gibiyse, kamera görüntüleri sıkıntı olmaz ki. Sudou’nun bir gün dahi ceza alması bize yeter.”
“Onun ceza alması durumunda siz de okuldan atılabilirsiniz. Bununla tamamsanız bir şey diyemiyorum gerçi.”
Şüphesiz bu kısmı düşünmemişlerdi, ve karşılaştıkları ikilemin de farkına varmamışlardı.
“Eğer biri kameraları kontrol ederse, yalanlarınız da ortaya çıkar. Eğer bu şimdi olmak üzereyse, atılmanıza ramak kalmış demektir. Bunu görememek için mal falan olmak lazım.”
“N-ne!?”
“B-bekle, neden atılıyoruz? Yalan söylediğimizi söylemediniz!”
Kondou, zayıf ve gergin sesiyle kendini kurtarmaya çalışıyordu.
“Okul bizi test ediyor. Sorunları halledebilir miyiz, hangi noktalarda anlaşırız diye imtihana tabi tutuyorlar bizi. Sizce de olan biten her şey bunu doğrular nitelikte değil mi?”
“Neden b-böyle.. B-ben kesinlikle kovulmak istemiyorum!”
“H-hey, Ishizaki. Yalan söylediğimizi onlara söylemek için çok geç değil! Söylersek affedebilirler bizi!”
“Boş versene. Çok saçma cidden. Yalan söylediğimizi itiraf etmek mi? Ah, mükemmel. Sudou ceza aldığı müddetçe, kendimi mümkün olan en kötü cezaya hazırlayacağım. Onurlu bir feda olacak! Sudou’ya feda olsun!”
Başka bir deyişle, Ishizaki yola gelmiyordu. Hatta tam gaz ileri moduna geçmişti.
“Sonuca varmak için erken. Size bir şans daha vereceğiz. İki sınıfı da kurtarmanın sadece bir yolu var.”
“Biz de hemen yapacaktık zaten ya!”
Eğer dava sürerse, herkesi kurtarmak imkansız olurdu. Bu durumda, davanın var olmaması en mantıklısıydı.
“Bunu çözmenin sadece tek bir yolu var. Okula şikayetinizi geri çekmek istediğinizi bildirin. Eğer böyle yaparsanız, okul kamera görüntülerini falan öne sürmez. Eğer ortada şikayet yoksa, kimse de cezalandırılamaz. Ek olarak, kamera görüntülerinin yok olması D sınıfının da işine gelir. Eğer görüntüler ortaya çıkarsa, Sudou’da bir dereceye kadar cezalandırılacaktır. Başka bir deyişle, C ile D sınıfı bir anlaşmaya varabilir. Okul videoyu izlemediği müddetçe yalan söylediğinizi de anlamayacaktır, öyle değil mi?”
“Ahh.. ah… Sadece… bir telefon etmeme izin ver.”
Bitkin düşen Ishizaki cebinden telefonunu çıkardı. Ama Ichinose sert bir şekilde hayır dedi. Düşünmesi için zaman vermemeliydi, bunu şimdi bitirmemiz lazımdı.
“Yani, çok yardımcı olmuyorsun şu an. Bundan dolayı hazırlanmaktan başka seçeneğimiz kalmıyor. Okulu kamera görüntülerinden derhal haberdar edeceğiz ve kovulacaksınız.”
Onaylarcasına başımı salladım. Komiya’yla Kondou Ishizaki’nin kollarından tuttular.
“Hadi ama. Sadece Ichinose’nin teklifini kabul edelim Ishizaki!”
“B-bekleyin. Ona sormazsam kötü olur.” diye mırıldandı.
“Kaybettik zaten! Kovulmak istemiyorum! Lütfen, Ishizaki!”
“Lanet olsun! İyi… Geri çekeceğiz. Geri çekeceğiz ve kurtulacağız.”
Ishizaki dizlerine çöktü.
“O halde beklemeksizin konsey odasına gidelim. Beraber gideceğiz.”
Üç C sınıfı öğrencisini sandviç misali paketleyerek öğrenci konseyi odasına gittik. Gözümüzü onlardan bir saniye dahi ayırsak, başkalarıyla kontakt kurarak tavsiye isteyebilirlerdi. Konseye vardığımızdaysa üçünü de içeri geçirttik.
Horikita gerçekten de her şeyi çok iyi planlamıştı.
Çeviren: lightningbridge
Düzenleyen: Fatoshisme