Elitler Sınıfı - Cilt 20.5 - Bölüm 27
“İşemem lazım.”
Karton bardaktaki suyunu bitirdi, ayağa kalktı, ellerini cebine attı ve yürümeye başladı.
Sudō’nun ayrılışını izleyen Yōsuke son zamanlardaki gelişmeleri anlatmaya başladı.
“1. sınıf basketbol kulübü üyelerinden duyduğuma göre, öğrencinin cinsiyeti farketmeksizin katı ama aynı zamanda da ilgili bir senpai olarak bahsediliyor. Geçen sene kulübe katıldığı zaman hedefi sadece kendi yeteneklerini geliştirmekti,3. sınıflar bu gelişim karşısında hayrete düştüler.”
Çok fazla tandığı olan Yōsuke, Sudo’nun görünmeyen yanlarını da biliyordu.
“Basketbol yeteneği ve akademik başarısına bakılırsa, kızlar yakasından düşmez.”
“Bu aramızda kalsın ama, bir kız kōhai bana Sudo’nun iletişim bilgilerini sordu.”
“Sudo buna mutluluk gözyaşları dökmez miydi?”
Kızlar arasında popüler olmak Sudo’nun hayat amacı gibi bir şey olmalıydı.
Yine de Yōsuke acıyla karışık bir şekilde gülümsedi.
“Ne olur ne olmaz diye iletişim bilgilerini vermek için izin istedim, beni “Kesin dalga geçmek içindir” diyerek reddetti. Tüm bunlar Sudou’nun umrunda değil gibi görünüyor.”
Görünüşe göre Sudō git gide daha popüler olduğunu-ki buna Onodera da dahil- fark etmemişti.
Yüksek ihtimalle kızlarla hiç tecrübesi olmadığından bunu hissedememişti.
“Bahar ona biraz geç gelecek desene.”(çn:bize de en son bi bahar gelecekti bizimki de geç gelecek sanırım)
“Olabilir.”
Bu durum karşısında gülümseyen Yosuke’nin gözleri elimdeki kitaba kaydı.
“Biraz meraklandım ama bu sadece ciltli bir kitap değil mi?”
Kütüphane tarafından verilen kitapların üzerinde bu kitabın aksine sadece şeffaf koruyucu filmler olabileceği için bu kitap açıkça göze çarpıyordu.
Bu yüzden Yōsuke biraz şüphelenmiş gibiydi.
“Shiina Hiyori diye biri Ryūen’in sınıfından tanıyor musun? Ondan hediye geldi bana.”
“Evet şimdi sen bahsedince hatırladım. Onu birkaç kez seninle görmüştüm. Yani bunu sana o mu verdi?”
“Kitap zevklerimiz uyumlu olduğu için birbirimize kitap öneriyoruz. bana bu kitabın ilginç olduğunu söylemişti.”
“Demek öyle…”
Başından beri sakin olan Yōsuke kaşlarını çattı ve memnuniyetsizliğini gösterdi.
“Bir sorun mu var?”
“Hayır, sorun yok.”
Yōsuke böyle cevap vermiş olsa da yine de endişeli bir ifade takınmaktan kendini alamadı.
Sohbetimiz birden yerini sessizliğe bırakmıştı.
Belki de konuyu değiştirmek işe yarardı.
“Kulüplerden bahsetmişken daha ne kadar kulübe devam etmeyi düşünüyorsun? Artık neredeyse 3. sınıfız. Üniversite sınavları hakkında endişelenmen gerekmiyor mu?”
Yōsuke alakasız soru karşısında biraz afallamış olsa da cevap verdi.
“Yani, tam bir tarih yok, ama bence bir sürü insan haziranda bırakır. Çalışmalarına yoğunlaşmaları gerekiyorsa tabii. Ben böyle düşünüyorum.Ama kulüp faaliyetlerine öncelik verirlerse, bazıları yaz aylarına kadar hatta daha sonrasına kadar devam edecektir.”
Üniversiteye devam edip etmeme kararının ve sınavlara ne kadar zaman ayırılması gerektiğinin bu faktörlere bağlı olduğunu biliyordum, ama Haziran, beklediğimden daha erken bir tarihti.
“Peki ya sen, Yōsuke? Hiç düşündün mü?”
“Emin değilim. A sınıfından mezun olma konusunda bir garantim yok ve ailemin üniversiteye gitmemi isteyeceğini düşünüyorum . Bunları düşünürsek benimki de haziran civarı olur.”
Bu okulda okuyorsanız, kampüs dışında yaşayanlarla iletişim kurmanız imkansızdır.
Yine de bunun birkaç istisnası var.
Bu istisnalardan biri lise üzeri bir eğitim veya bir işe girmekti.
İş ileri düzey eğitime gelince bile ortada öğrencilerin tek başına karar veremeyeceği çok fazla faktör vardı.
Hangi üniversiteye ya da meslek lisesine gideceğiniz , ve masrafları nasıl karşılayacağınız bu faktörlerden bazılarıydı.
Öğrencilerin çoğu iş bulmaya geldi mi ailesine danışmayı tercih ederdi.
Bu gibi durumlarda, ileri eğitimle ilgili tartışmalar okulun gözetimi altında yapılırdı.
İleri eğitim almak istemeyen bir öğrenci olarak, bu sistem ve kural bana uygulanmıyordu, ama bunu isteyenler için bu, sürecin kaçınılmaz bir parçasıydı.
Yine de bu sistem en erken ikinci yılın 3. dönemi uygulanabilirdi.
Bunun nedeni 3. yılda giriş sınavlarına odaklanmak isteyen bir öğrencinin okulun gereksiz uygulamalarından kaçınma isteğiydi. Üniversitenin seviyesini ve bölümünü belirleyerek kendinize bir hedef koyabilirdiniz. Eğer bir öğrenci gitmek istediği yüksek seviyeli bir üniversite varsa, bu okuldan mezun olmadan önce genel giriş sınavının kabul sonuçları Şubat’tan Mart’a kadar açıklanırdı.
Buradaki asıl soru “A sınıfından mezun olabilecek miyim?”.
Bu okul, A Sınıfı’ndan mezun olanların isteklerini yerine getirme hakkına sahipti. Üniversiteye gitmeye karar verirlerse, okul, istedikleri üniversiteye girememiş olanların sınav sonuçlarını değiştirebilirdi.
Ancak bu yalnızca üniversiteye kabul içindi ve bir öğrencinin mezuniyete ilerleyip ilerlememesi, o bireyin yeteneğine bağlıydı.
Açık konuşmak gerekirse ortaokul seviyesinde bir öğrenci Tokyo üniversitesine girse bile düzgün bir şekilde devam edemezdi.
Elbette üniversiteye girdikten sonra başka sorunlar yaşanabiliyordu bu sadece kolay anlaşılır bir örnekti.
Ayrıca, A Sınıfı’ndan mezun olup, okulun sonucu değiştirmeden kendi başına kabul edilme olasılığı da vardı.
Bu durumda okulun size sağlayabileceği birkaç şey vardı, ama iki tane temel fayda vardı.
Bunlardan biri üniversite masraflarını karşılamaktı.
Bu üniversiteyi kazanan ama eğitimi karşılayamayanlar içindi.
Bu üniversiteye gidip kredi çekmek istemeyen ve ya çekemeyenler için biçilmiş kaftandı.
Yine de, sadece öğrenim masraflarını karşılıyordu, yaşama (kalacak yer, kıyafetler) gibi masrafları karşılamıyordu ve sadece standart 4 yıllık eğitim için geçerliydi.
Eğer bir yıl sınıfta kaldıysanız eğitim için ödeme istemeniz imkânsızdı.
Diğer fayda ise mezuniyet sonrası içindi. A sınıfının avantajlarından yararlanmak hala mümkündü.
Başka bir deyişle, üniversite için A sınıfı ayrıcalıklarına dayanmayan bir strateji kullanabilirsiniz.
Zor durumlarda, düşük seviyeli bir üniversiteden mezun olduktan sonra bile ayrıcalıkları kullanabilirsiniz.
Üniversiteden mezuniyet şartıyla iş alımı yapan üst düzey bir şirkette iş bulabilirsiniz.
Yine de ayrıcalık sadece işe alım için.
“Bu şirkette çalışacak becerilere sahip olup olmamanız başka bir soruydu.
En baştan, bu bir ip üzerinde yürümek gibiydi.
Okulun ne kadar katkı sağladığı önemli değil, 1%lik bir hata yapsan bile seni kapı dışarı ederlerdi.
“Ayanokōji-kun, üniversiteye gitmeyi düşünüyor musun?”
“Bilmiyorum.Henüz kariyer planlamamı yapmadım. Geç kalmışım gibi görünebilir ama üniversiteye de gidebilirim, bir iş de bulabilirim. Bu sadece Tanrının bilebileceği bir şey.”
“Aceleye gerek yok. Pek çok şeyin altından kalkabileceğine inanıyorum.”
Böyle övülmek gerçekten güzeldi, ama ne yazık ki elim kolum bağlıydı.
Kariyer planları hakkında konuşurken Yōsuke’de normal olmayan bir şey vardı.
Konuşmamız durduktan bir süre sonra Yōsuke baklayı ağzından çıkardı.
“…Shiina-san ile yakın mısınız?”
Konumuzun değiştiğini sansam bile şüpheleri dinmemişti anlaşılan.
“Hiyori? Emin değilim. En azından iki kitapsever kadar yakınız . Seni rahatsız eden bir şey mi var? ”
Ona doğrudan sorduğum zaman Yōsuke nihayet rahatsızlığını belirtti.
“Ona ilk ismiyle seslendiğini farkettim, Ayanokōji-kun, bundan dolayı endişelendim. Sınıf dışından birine ilk ismiyle hitap ettiğini ilk defa duyuyorum.”
Gerçekten de bu nadir bir durumdu.
“Ne zamandan beri?”
“Ne zamandan beri mi? Pek emin değilim. Bu konu hakkında pek bi fikrim yok.”
Hiyori’ye fark etmeden ilk ismiyle seslenmeye başlamıştım
Geçmişe bakarsak, onunla tanıştıktan kısa zaman sonra buna başlamıştım.
Yine de gündelik hayatta beynimiz genellikle spesifik bir zamanı tutmazdı.
“Çok da büyütülecek bir sebebi yok , değil mi?”
“Bu doğru . Çok derin bir sebebi yok. Sanırım fark etmeden yaptığım türden bir davranıştı.”
“Anlıyorum…”
“Herhangi bir sorunun mu var?”
“Hayır herhangi bir sorun yok. Genellikle bir sürü yakın arkadaşının olması iyi bir şeydir.”
Genellikle…
Başka bir deyişle, genel düşüncenin dışına çıkıldığı zaman bu bir sorun olabilir.
Yine de, Yōsuke konuşmayı devam ettirmedi, bu yüzden ben de fazla zorlamadım.
İkimiz de Sudō’nun dönüşünü bekledik.
Çeviri: ayanokojiaynıben
1.5 porsiyon ichi kebap
Edit: horikita senpai