Elitler Sınıfı - Cilt 21 - Bölüm 4-3
Ve bento kapağı yavaşça açıldığında…
Kapağı açtığımda karşıma çıkan ilk şey kızarmış pilavdı.
Ve çeşitli sebze ve etlerle de pilava görüntü kazandırmıştı.
Ancak, kızarmış pilava kattığı bu malzemeler gereğinden fazla büyüktü.
Pilavın yanı sıra minik domatesler, tamagoyaki, gratin, haşlanmış ve kızarmış yemekler ve minik bir burger vardı.
Her porsiyonu küçük tutmasına rağmen gayet estetik bir şekilde duruyorlardı.
Ama asıl mesele 4 dilim baranın olmasıydı.
Bento şeklinde olduğu söylenebilir.
“Bunların hepsi senin elinden mi çıktı?”
“Elbette.”
Hiç beklemeden yanıt verdiğinden muhtemelen yalan söylemiyordu.
“Görünüşe göre sana 30 puan daha verecem, ama.”
“Bir yemekte lezzet görünüşten daha önemlidir.”
“Az önce sana iltifat ettim farkındasın dimi? Açıkçası 0 puan alacağını düşünüyordum.”
Cömertçe gelen iltifattan sonra 30 puanını kazanmıştı.
Horikita, muhtemelen önceden hazırlandığı birkaç çift tek kullanımlık yemek çubuğunu çıkardı.
Bir çifti kendisi için ayırdıktan sonra kalan 2 çifti benle Kushida’ya verdi.
“O zaman tadım zamanı.”
“İlk defa bir şeyin tadına bakmaktan sabırsızlık duyuyorum~ Çok güzel bir hatıra olacak
~”
Kushida monoton sözlerinden sonra yemek çubuklarını hazırladı.
Kushida muhtemelen ilk lokmayı almak istemeyecek olacak ki Horikita’yı bekledi.
Ve Horikita bir parça pilavı çubuklarının arasına alıp ağzına götürdü.
Hemen arkasından granitlerden birini de alıp ağzına attı.
Sessizce yemeğini bitirdikten sonra Kushida o malum soruyu sordu.
“Nasıl?”
“Henüz yorum yapmak istemiyorum. Ne de olsa benden etkilenmeni istemem. Sıra sende.”
“Tsk.”
Ne kaba saba bir dil tıklatması.(çn. İngilizcesinden ‘tongue click’ demiş bu da diliyle tık tık gibi sesler çıkarmak anlamına geliyor dil tıklatmasıyla kastım o)
Hala Kushida konusunda yanılsamaları olan bir öğrenci bu ana tanıklık etseydi muhtemelen bayılırdı.
Bu olaya kulak misafiri bile olsalar bunun tesadüfi olduğunu düşünüp pek umursamazlardı.
“Sadece minik domatesleri denesem olmaz mı?”
“Biraz ciddiye al.”
“Tsk, çok katısın ama.”
Bu sefer daha da güçlü bir şekilde dilini tıklattı.
İsteksizce yemek için mini hamburgeri ve haşlanmış yemeği seçti.
“Ahh… Öyle görünüyor ki daha başlamamışsın. Hadi bakalım, Ayanokōji-kun.”
Kushida’nın yüzünden berbat yiyeceklerin copları bana dönmüştü. (çn. Kusura bakmayın valla ‘baton’ kelimesine cop yazasım geldi sorry.)
Peki şimdi bunla ne yapmalıyım?
Öğle yemeği kutusunda domateste dahil 7 parça vardı.
Dört tanesini Horikita ve Kushida yediğinden domates dışında kalan ikisini yemek bana kalmıştı.
Bu da yuvarlanmış tamagoyaki ve kızarmış yemeğin beni beklediği anlamına geliyordu.
Bu da hayat ve ölüm hatta ölüm ve ölüm arasında bir seçimdi.
“Peki madem tamagoyaki ile başlayalım.”
Her öğle yemeğinin vazgeçilmezi ne de olsa tamagoyakidir.
Kusursuzca yapmak profesyonellik istese de basit bir tane yapmak gayet kolaydı.
İçgüdüsel olarak içinde yumurta kabuğu olmasından endişelendiğimden dikkatlice ağzıma koydum.
Ama beklenenin aksine sorunsuz bir şekilde boğazımdan mideme inmişti. Bende kızarmış yemeğime devam ettim.
Yemek çubuklarımı alana kadar fark etmemiştim ama bu, bir lokma kadar büyük yuvarlak bir kroketti.
“…”
Dikkatlice dilimin üzerine yerleştirdim.
Isırdığımda tüm dolgusu ağzımın içine yayıldı.
Açıkça tadıyla görünüşüyle tam bir kroketti.
Ama yumuşak dokusu daha belirgindi.
Yeterince kızartılmamış olacak ki kullanılan malzemeler hala nemli.
Üstelik dilde ve ağızda kötü bir tat bırakıyordu.
Bitirince yemek çubuklarımı sessizce bırakıp gözlerimi kapattım.
…Evet, anlıyorum.
Çiğneyip yutunca cevap doğal olarak akla geliyordu.
“Herkesin tadımı bittiğine göre dürüstçe fikrimi söyleyebilirim, lezzetli değildi.
“Ne!?”
“Yenilmeyecek kadar beter değildi, görsel olarak da 0 puan alacak kadar berbat değildi. Senin gibi yeni başlayan biri buna çok uğraşmış olacak ama tuzu ve baharatı ayarsızdı.”
Evet, tatsız denemezdi.
“Evet, havuçları soymadan da kullanabilirsiniz ama dokusu zayıftır ve parçaların boyutları eşit olmayacaktır. Yemeği ciddiye aldığın belli ama kusurlara bu kadar takıldığını gizlemekte başarısız kalmışsın.“
Sadece bir öğle yemeği olmasına rağmen Horikita resmen Ibuki’nin içini okumuştu.
Ve Ibuki’nin yüzündeki acı ifadeye bakılırsa oldukça haklı olduğu belli
“Biraz daha bir şey yemek yemek istemiyorum. Bir yemeği israf etmenin en iyi yolu bu olsa gerek.”
Ibuki’nin uğradığı hayal kırıklığı, Kushida’nın agresif yorumuna verdiği tepkiyle oldukça belli oluyordu.
Aşçılık konusunda Horikita’ya karşı kaybetmene rağmen övünebilmen şaşırtıcı doğrusu. Ban kalsa bu yarışma için aşçı kiralamalıydın.”
Gerçekten sert bir eleştiriydi ama ortadaki yemeği de göz önünde bulundurursak gayet de hak edilmiş bir laftı.
“Sizin laflarınız adil değil!!!!!”
“Bunu diyorsan kendi yemeğini niye yemiyorsun. Adam akıllı tadına bile bakmadın, değil mi?”
“Tat testi? Tadına bakmadım ama gayet normal görünüyor. Yenilebilir olmalı, değil mi?”
“Yenilmez demedim sadece tadı güze değil. Şimdi gidip kendi yemeğini ye.”
Ibuki sinirli bir şekilde isteksizce kendi beslenme çantasındaki yemeklerden tattı.
“…Ugh, bok gibi—bu gerçekten çoook lezzetli… Harika!?”
“Kendini kandırma.”
Horkiti’dan kendi kafasına darbe alan Ibuki bağırdı.(çn. Burada ‘howl’ demiş bu kelimenin yaygın kullanılan anlamı ulumak olsa da Ibuki’nin bozkurt olmasını istemedim. Muhtemelen burada da yan anlamlarından biri olan ‘inledi’ ya da ‘bağırdı’ yı kastetmiş.)
“Neden lezzetli olmasın ki?”
“O kadar sade ve hayal kırıklığı yaratan bir tadı var ki… Bide üstelik oldukça tuzlu!”
“Zaten her şeyi açıkladım değil mi? Böyle göz kararı bakamazsın.”
“sen öyle deşsen bile bir çay kaşığı ve bir çorba kaşığı arasında ne kadar fark olabilir ki? Lanet şey!”
Ana sorun da buydu.
Öğle yemeği kutsundaki yemekler arasındaki baharatlar orantısızdı. Bazılarında ya çok hafifti ya da çok şiddetliydi.
“Puan verecek olsam muhtemelen pişirmene 20 puan verirdim.”
“…20 üzerinden olsa gerek, değil mi?
“100 üzerinden.”
“Ne!? Biri hâkime rüşvet vermiş olmalı”
“Biraz cömert davrandığım bile söylenebilir. Bu kutuya elimi değdirmek bile istemem.”
“Haklısın, ben olsam 2 puan verirdim.”
Ibuki bu sert eleştirilere tepki olarak yerdeki kara sertçe tekme attı.
“Sen ne düşünüyorsun Ayanokoji-kun. Eminim fikirlerimiz benzerdir.”
“Hayır, berbat olduğunu sanmam. Ben olsam daha yüksek bir puan verirdim.”
“Gördün mü!? Değil mi!?”
Ibuki yavaşça ayağa kalktı. Görünen o ki benim ifadem hoşuna gitmiş.
“Bugün iyisin değil mi? Bu sadece vasat, berbat, rezalet bir öğle yemeği kutusu.”
“Hiçbir önyargı olmadan ifademi belirttim.”
Horikita’ da tereddütsüzce duruma ayak uydurdu.
Ancak bu bentoyu tartışıyorsak çeşitli perspektifler de dikkatte alınmalı.
“Ama berbat değil. Bunu dedin değil mi?”
“Peki… Evet, öyle, ama bunu yemek istemezdim.”
“ Başka birçok alternatif varken bunun yüzüne bakmazdım. Ama ıssız adaya düşersek o zaman belki yemeyi düşünürdüm. Yani puanım…”
“Puanınızın adil. Belirsiz de olsa tanımınız için teşekkürler. En azından o vasat şeyi övmediğini anladım.”
“…Böylece?”