Elitler Sınıfı - Cilt 5 - Bölüm 10 - İş Birliği
..
Liderlik görevine başlayan Sudou ertesi gün öğrencileri bir araya getirip koçluk yapmaya başladı. Sudou, ilk liderlik gününe halat çekmeyi öğretmekle başlamıştı.. Yakın bir mesafeden sınıfı izliyordum ben de.
“Boşa çekiyorsun halatı şuan. Hiç kuvvet uygulamıyorsun. Böyle boşa kürek çekerseniz, kazanabileceğiniz yarışmaları da kaybedersiniz.”
Bu sözlerinden sonra, Sudou onlara nasıl pratik yapacaklarını göstermek için ipi aldı eline. Karşısında da rakip olarak, İke ve Yamauchi geçti. İkisini de tek başına yenmeyi planlıyordu herhalde.
Ike ile Yamauchi kendilerine o kadar çok güveniyorlardı ki sırıtıp durdular.
Ama yarış başladığında, Sudou ipi ezici bir kuvvetle çekti. Kısa bir süre sonra ikisi de Sudou’nun önüne düşüp yere serildiler.
“Gördünüz mü? Hiç güç kullanmıyorsunuz.”
“Anlamıyorum… Sudou. Bunun arkasında bir numara falan mı var?”
“Bu yarışmada güç önemli evet. Ama bu yarışmada sadece kollarını değil, kalçalarını da kullanıyorsun.”
Sudou kaba konuşuyordu ama her öğrenciye tam ve eksiksiz talimatlar veriyordu.
“Hey Sudou-kun. Buraya bi’ bakabilir misin? Süvaride sorun yaşıyoruz.”
“Tamam, hemen geliyorum.”
Fiziksel açıdan vasat olan çok öğrenci vardı sınıfta. Doğal olarak herkes Sudou’nun fikrini almak istiyordu.
Kızların bile ondan yardım istediğine şahit olmuştum, açıkçası bu kadarını beklemiyordum.
“Bu koçluk işini epey ciddiye alıyor, şaşırtıcı.” dedi, Horikita.
“İlk defa onun liderliğine ihtiyaç duyuldu sonuçta. Koçluk ona yakışmıyor mu sence?”
Birinin size ihtiyaç duyması, size güvenmesi elbette herkesi mutlu eder..
Özellikle Sudou gibi yalnız yaşayan öğrenciler için bu, tarifi imkansız bir duygudur kesin…
“Ben.. eğer ‘onun’ için olmasaydı, onu övmeyi önemsemezdim.”
‘onun derken’? sorumu tamamlamam ile, arkadan öfkeli bir ses duyulması bir oldu.
“Sana öyle değil diyorum ya!”
Soudo elindeki pis nesneyi yere vurarak İke’ye ve diğerlerine doğru bir toz bulutu kaldırdı.
“Ne yapıyorsun! Lütfen dur!”
Horikita bu duruma, iç çekti.
Bir lider, etkileşime girdikleri insanların kendisinden farklı olduğunun bilincinde olmalıdır.
Sudou kesinlikle fiziksel olarak hızlı ve güçlüydü. Tabii ki, kısa bir süre içinde fit olmak zordu. Ama yaklaşımı hoş değildi.
Öte yandan Hirata ise, nazik öğretim yöntemleri kullanıyordu.
Hiraya, Sudou’nun talimatlarını bekleyen kızın, rahat bir duruş sağlaması ve süvari yarışmasına hazırlanabilmesi için pozisyonlarını kontrol ediyordu.
“Evet, bu iyi oldu. Ama rahatsız olmuyor musun bu pozisyondan?”
“Evet… omuzlarım biraz acıyor.”
“Duruşunu değiştirmeyi deneyelim olur mu? Sadece birkaç santimetre hareket etmek yeterli olacak diye düşünüyorum.”
“Ohh haklısın. Şimdi oldukça rahat hissediyorum. Teşekkürler, Hirata-kun.”
“Lütfen buraya da biraz yardım et, Hirata.”
Yine bir süvari grubu yardım istedi.
“Kızlara da sen öğretmeye ne dersin, Horikita?” diye sordum.
Horikita da fena sayılmazdı, lider olmak için oldukça büyük bir potansiyeli vardı.
“Onlara öğretmek gibi bir niyetim yok. Hatta benim öğretmemi isteyen birinin olduğundan bile şüpheliyim.”
Gurur duymaması gereken sözleri hiç umursamıyormuş gibi söyledikten sonra, kendi başına ısınmaya başladı.
“Elimde senin iyi sonuçlar alabileceğine dair istatistiklerim var. Bu konuda biraz daha yardımsever olabilir misin? Tabii her yarışmayı kazanacağına dair bi öz güvenin varsa, sormadım sayabilirsin.” diye devam etti Horikita.
“Böyle bir güvenim yok.”
“Evet, haklısın. Sıralamalarda hep ortalardasın. Ne hızlısın, ne de yavaş. Göze çarpmayan sonuçlar bunlar.”
“Farkında mıydın?”
“Tüm sınıf arkadaşlarımın yeteneklerini not ediyorum.”
Anlaşılan gözü üzerimdeydi, başından beri..
“Peki, son kez soruyorum. bir ihtimal… sınavlardaki gibi kendini arka planda bırakmaya çalışıyor olabilir misin?”
“Bu kadar anlamsız bir şey yapacağımı mı düşünüyorsun?”
“Evet, neden düşünmeyeyim. Peki gerçek ne?”
“Beklentilerini karşılayacak potansiyele sahip değilim. Sonuçlar gerçeği yansıtıyor, kapasitem bu kadar.”
“Yani diyorsun ki, ne iyi ne de kötüsün. Senden iyi sonuçlar beklememeliyim, öyle mi?”
“Evet, aynen öyle.”
“O zaman hemen antrenman yapıp iyi hale geliyorsun.”
“Bu tarz yarışmalarda, kısa sürede iyi bir sonuç elde etmek mümkün değil. Sınav gecesi sabahlamaktan bahsetmiyoruz sonuçta, işe yaramaz.”
Fiziksel güç, günlük yapılan egzersizlerle, antrenmanlarla gelişebilir ancak. Bir anda kazanılacak bir beceri yada güç kesinlikle değildir.
“Biraz teknik öğrenerek, yarışmalara odaklanırsan sonucun pozitif olacağını düşünüyorum..? Halatı nasıl tutacağını, gücünü nasıl kullanacağını öğrenirsen, en azından insan gücümüzü arttırmış olursun.”
“…Belki de.”
Kurtulmaya çalışıyordum kaçamak cevaplarla…ama beni iyi yakaladı.
Başka çare kalmadı. Sadece Tavsiye Edilen Katılım etkinliklerine hazırlanacağım o zaman, şuan elimdeki en iyi seçenek bu.
“… hey.”
Yapmam emredilen şey için hareket etmek üzereyken Horikita bir daha seslendi.
“Efendim?”
“Spor festivalinde zafer veya yenilgiyi, her sınıfın fiziksel yeteneği belirleyecek. Değil mi?”
“Bu bir spor festivali. Fiziksel yeteneğin burada anahtar kelime olduğunun farkındasın değil mi?”
“Haklısın biliyorum… ama artık farklı düşünmeye başladım. Sınavlarda kendime güvenim tam, çünkü tek başıma giriyorum sınavlara. Hatta bireysel yarışmalarda da kendime güveniyorum. En azından iyi sonuçlar elde edeceğime inancım tam. Ama son günlerde, tek başıma A sınıfına ulaşamayacağımı düşünmeye başladım….”
Karakterine yakışmayan sözler sarf ediyordu…
Şimdiye kadarki sınavlarda yaptığı tüm hatalarının onu böyle düşünmeye ittiği bir gerçekti.
“Öyleyse, sana bir soru sorayım. Bu spor festivalinde başarılı bir sonuç almak için ne yapılması lazım? Daha doğrusu, A Sınıfına ulaşmak için?”
Ben soruyu cevaplarken Horikita hemen ağzını kapattı. Bana bilmediği için sorduğunu anlatan bir bakışlar atıyordu.
“Eğer eğlenirsen kazanırsın, değil mi? Bu spor festivali bir iki günlük bir festival değil, biliyorsun. Bunun bir sınav olduğunu unutup eğlenmek de bir seçenek.”
Konuyu değiştirmeye çalışıyordum aslında.
“Benle iş birliği yapacağına söz vermiştin, unutmadın değil mi? A Sınıfına çıkmama yardım edeceksin.”
“Zaten yardım ediyorum, etmiyor muyum?”
Elimi, vücudumu işaret edercesine açtım.
“Spor festivaline katılacağım. İşte, sana iş birliği.”
“… ciddi misin?”
“Az önce kendin söylemedin mi… Spor festivalinde zafer veya yenilgiye karar verecek olan şeyin fizik yetenek olduğunu. Doğruydu.”
“Ama … söylemek istediğim şey bunun dışındaki unsurlarla ilgili.”
Yani, sonucu fiziksel kabiliyet dışında etkileyebilecek şeyler.. Evet.
“Festivalin ilk günü, B ve C sınıfının yemeklerine ilaç katar, onları hasta ederiz. Ezici bir üstünlükle zafer bizim olur. Böyle mükemmel bir planı duymak istiyordun değil mi?”
“Sen şaka yapmasan.”
“Benden beklediğin cevap bu değil miydi? Bu tarz etkinliklere, insanlar aylar öncesinden hazırlanıyor. İşe yaramaz hileler geri tepecektir. Herkes yarışmalarda yeteneklerini arttırarak kazanabilir ancak.”
Okulun beklentisi de şüphesiz buydu.
“Bazen sporda yetenekli olsan dahi, biraz ek güç gerekebilir kazanmak için.”
“… yani, arka planda çalışmamız gerekiyor diyorsun öyle mi?”
“Yakında ne demek istediğimi anlayacaksın.”
Bakışlarımı bize doğru yürüyen kişiye çevirdim.
“Horikita-san, üç ayaklı yarış antrenmanı için sıradaki kişi sensin.”
“Tamam.”
Horikita çağrıldı ve gitti. Görünüşe göre Horikita ile eşleşecek kişi Onodera. Onodera yüzme kulübüne üyeymiş, aynı zamanda söylentilere göre koşucuymuş.
Spor festivali için gerekli olan şeyler; Kişisel yetenekleriniz ve sınıf arkadaşlarınızla iş birliği.
Acaba Horikita iş birliği yapmayı… başarabilecek mi?
Horikita ve Onodera ipi birbirlerine bağladılar ve yerlerini aldılar.
Sadece koordinasyondan bahsediyorsak Horikita & Onodera çifti bir numara olurdu. Ancak daha yarış başlamadan net konuşmak için çok erkendi.
Hiçbir şekilde ne yavaş ne de hızlıydılar. 3. sıraya girdiler.
Bu arada en yavaş olanlar, Sakura & İnogashira çiftiydi. Kesinlikle yavaştılar.
Sınıfın umutlarını omuzlayan Horikita & Onodera çifti tatmin etmeyen sonuçlar aldı. Tekrar tekrar meydan okudular ama zamanlamaları düzelmedi.
“Fazla yavaşlar ama.”
Dikkat çekiyorlardı. Sudou beklenmedik bi şekilde dışarıdan birinin bakış açısıyla dile getirdi.
“Doğru.”
Koşuyu bitirdikten sonra ipleri çözüp yüz yüze geldiler.
“Hey Horikita-san, bana biraz ayak uydurabilir misin?”
Onodera söyleniyordu.
“Gerçekten de ritimlerimiz uyuşmuyor. Ama bu benim hatam değil, aksine yavaş olan sensin.”
“Ne demek istiyorsun…”
“Daha hızlı olanın ritmine ayak uydurmak gerekmiyor mu sence? Sana ayak uydurmak için yavaşlamam mı gerekiyor sanıyorsun.”
Korktuğum gelişme yakında ortaya çıkacak gibiydi.
“Hadi biz deneyelim, Ayanokouji-kun?”
“Olur.”
Kavga eden Horikita’ya yardım edecek ya da gülecek zamanım yoktu. Üç ayaklı yarışını deneyeceğim şimdi.
“Şimdilik koşmaya çalışalım sonra eksiklerimizi düzeltelim, uyar mı sana?”
Başımı sallayıp Hirata’nın talimatlarına uyarak bacaklarımızı birbirine bağladım.
Hayal ettiğimden çok daha sıkıydı ya da daha doğrusu özgürlüğümden mahrum olmuş gibi hissediyordum.
Ayrıca iki çocuğun bu kadar samimi bir pozisyonda olması da ayrıca utanç vericiydi, ya.
Dahası, bu pozisyonda kızların çığlık attığı Hirata ile duruyordum..
“O zaman, hadi başlayalım. İlk adım olarak… bağlı ayaklarımızı kullanmayı deneyelim.”
Başımı salladım ve Hirata’nın ayağının hareket etmesini bekledim sonra da eşleşmek için ileri çıktım. Ve bu sefer aynı ritimle serbest ayağımı hareket ettirdim.
“… korkunç derecede rahatsız edici.”
“Değil mi? Ama koşarken buna alışacaksın. Koşmaya başlıyorum.”
Hirata hızlandıkça ben de ona yetişmek için koşmaya başladım.
Koşu diyoruz ama aslında hızlı yürümek bu. Koşu sayılmazdı.
“Evet, işte bu, harika yapıyorsun.”
Muhtemelen hemen hemen herkesin ayak uydurabileceği bir hızdı ama böyle övülmek işi kolaylaştırıyordu tabii ki.
Ve alıştığım zaman, çok basit olduğunu fark ettim.
Partnerinizin hızını düzgünce anlamak için partneriniz de sizin hızınızı anlamalı, böylece yarış çok daha akıcı ilerliyordu.
“Hirata-kun’dan beklenildiği gibi! Çok hızlı!”
Tiz tezahüratlar, kızlardan geliyordu. Küçük bir tur koşup geri döndük ve ipi çözdük.
“Partnerim Ayanokouji-kun olduğundan, kolayca uyum sağladık. Çok fazla antrenman yapıp yarışmalara sıkı hazırlanalım, olur mu?”
Fazlasıyla yaşam dolu bir insan, Hirata.
Ayrıca antrenmanını bitirdikten sonra bile mola vermeden diğer öğrencilere yardımcı olmak için etrafa koşturuyordu.
Muhtemen Hirata hep böyle geçiriyordu günlerini. İnsanlara yardım ederek..
bunu yapabilecek kadar yetenekli.
Çeviren: Viztorio