Elitler Sınıfı - Cilt 5 - Bölüm 11 - Festivaldeki Diğer 2 Kilit Kişi
Eylülün ortasına geldik. Spor festivaline iki hafta kaldı.
Horikita, Sudou ve diğerleri etkinliğe hazırlanmak için günlük antrenmanlarını yapıyorlardı.
Derslerinde başarılı olamayan Sudou, spor yaparken durmaksızın tüm gücüyle antrenman yapıyordu. Ruhunu basketbol kulübünün bir parçası olarak benimseyerek yaşayan Sudou, güçlü olduğunu bu alanda kanıtlamıştı.
Sınıftan bazı öğrenciler kendilerini tutuyor, tüm güçlerini harcamıyorlardı. Ama Sudou, gururunu bi kenara bırakıp elinden geleni yapıyordu.
Bu muhtemelen spor festivali için talep edilen minimum gereksinimdir diye düşünüyorum.
Özellikle süvari savaşı ve halat çekme gibi yarışmalarda rakiplerinizle direkt güç gösterisine giriyorsunuz. Sonuç, iyi bi’ stratejiyle ya da güç gösterisiyle şahane olabilir.
Tabii, daha A sınıfı vardı. Hirata, onlarla iş birliği yapmayı unutmamıştı.
Festivalde nasıl en iyi şekilde mücadele edebileceğimiz konusunda Katsuragi ile düzenli olarak toplantılar yapıyordu. Şimdiye kadar defalarca çamura batan D Sınıfı için… bu kaçırılmayacak bir fırsattı.
Büyük resme baktığımda, kalan 2 önemli diğer meseleyi de rahatça görebiliyordum. Ya da insan mı demeliyim, önemli rol oynayan..
Bunlardan biri.. gelecekte bu sınıfın vazgeçilmez bir varlığı haline gelecek, Horikita Suzune.
İlk günden beri Horikita, üç ayaklı yarışa katılmak istiyor, çaba sarf ediyor ama her seferinde partnerleriyle kavga edip kimseyle anlaşamıyordu.
Sonunda en iyi zamanlamayı yaptığı kızla etkinliğe katılmaya karar verdi ama durum hala parlak değildi.
Şimdiyse, antrenman yapmayı bırakmış bir köşede tek başına takılıyordu ki bana doğru gelmeye başladı..
“Biraz vaktin var mı?”
“Ne oldu?” diye sordum.
Belki de üç ayaklı yarış için yaptığı strestendir ancak normalden biraz daha can sıkıcıydı.
“Biraz uzlaşmaya çalışırsan iyi olacak bence.” diye ekledim.
Son antrenmanını gözleyip durdum ama hiçbir iyileşme belirtisi göremedim. Horikita’nın ezici kişiliği, sert tavırları, antrenmanları etkiliyordu.
“… Herkes aynı şeyi söyleyip duruyor.”
Elini alnına götürdü, sanki söylenenleri hatırlıyor gibi bir hali vardı.
“En iyi zamanlamaya erişmek için kimseye taviz göstermiyorum. Mantıklı olan da bu, değil mi? Üç ayaklı koşu normal koşudan farklı sonuçta. Teorik olarak, partnerine ayak uydurmak zorundasın yoksa zaten kazanamazsın yarışı.”
“Yani, kimseyle uyumlu yarışmak istemediğini mi söylüyorsun?”
“Evet. Yavaş insanlarla partner olma niyetim yok.”
“Ama bu tavrın yüzünden de kimse seninle antrenman yapmak istemiyor artık?”
Bu gidişle, üç ayaklı yarış antrenmanı sırasında Horikita, listeden çıkartılır…
Festivale kadar iyi zamanlama elde etme hayalleri de suya düşer..
“Anlamıyorum ben. Uyumlu olmak istesem bile, kimse çaba harcamıyor ki. Başından pes edip çaba göstermeyen biriyle nasıl partner olabilirim.”
Horikita’nın ne demek istediğini anlıyordum. Birlikte çalıştığı tüm kızlar uyumu yakalayamadıkları anda antrenmanı sona erdirmeyi önerdi.
Ancak bunun altında yatan farklı bir sebep vardı…
“Biraz öne çık.”
“… neden?”
“Üç ayaklı koşu antrenmanı yapalım, ben partnerin olacağım.”
“Neden seninle partner oluyoruz?”
” Karışık üç ayaklı koşu da var yarışmalarda. Partner olarak uyumumuzu kontrol etmek iyi olmaz mı?”
“Bana ayak uydurabileceğini mi düşünüyorsun? Aksine ayak bağı olacaksın.”
“Teorine göre, partnerinin yavaş olmasının seninle hiçbir alakası yok, demi?”
“… pekala. İpi bağlayacağım.”
‘Bana dokunma’ der gibiydi, Horikita çömelip kendi ayağı ile benim ayağımı bağladı.
Etrafı kolaçan ettim. Çevremizdeki herkes antrenman yapıyor, herkes kendi dünyasına dalmış görünüyordu.
Görürse sinirlenecek olan Sudou, bir başka grupla simülasyon maçının ortasındaydı.
“Hadi bakalım—”
Birkaç adımdan sonra Horikita ile uyum sağladım. Ancak çok geçmeden Horikita’nın hızına bağlı kalmak yerine, kendi hızımla koşmaya başladım.
“H-Hey?”
Panik olan Horikita’ya cevap olarak acımasızca hızımı arttırdım. Horikita ciddi bir şekilde hızıma yetişmeye çalışıyor ama temel dayanma gücü ve fiziksel gücü genç bir erkekten çok daha düşük olduğundan yetişemiyordu.
“Partnerine ayak uydurmak zor değildi, hani?”
“Bu… ben….!”
Ne de olsa inatçı birisiydi.
Horikita uyumu yakalayamıyor fakat koşmaya devam ediyordu.
Bense hızımı artırıyordum.
Bu denememle de anlıyorum ki, üç ayaklı koşu söz konusu olduğunda tek başına hızlı olmak yeterli olmuyor. Önemli olan iki koşucunun da güzel bir tempo yakalayıp o tempoda devam etmesi.
Sadece hız peşinde koşunca, iki koşucu da uyum sağlayamıyor ve sonuç hüsranla sona eriyordu.
“….?!”
Hızıma yetişemeyen Horikita nerdeyse bayılmak üzereydi.
Omuzlarından tuttum ve düşmesini engelledim, sonra ben de durdum. Horikita derin bir nefes aldıktan sonra konuştu.
“Hızlanmaya geçmeden önce bi partnerine bakmayı deneseydin bu hale düşmezdim.”
Çömeldim ve hiçbir şey demeden Horikita’nın bacağındaki ipi çözdüm.
“Önemli olan partnerine bakıp liderliği ona bırakmak, değil mi?”
Yapacağı tek şey, partnerinin yeteneklerini göz önünde bulundurarak kendisini kontrol altında tutmasıydı.. Bu kadar basit.
“Şimdi düşünme sırası sen de.” diye ekledim.
“Ben—”
Horikita’ya ip uçlarını uygulamalı olarak gösterip sözlerimle destekledim, artık anlayıp anlamaması, görmezden gelip gelmemesi ona kalmış.
Bu arada 2. mesele de, Kushida Kikyo’nun ta kendisiydi.
Belki de ona saklanan bir güç demeliyim. Hirata ve Karuizawa’nın varlığının gölgesinde kalıyor sanıyorsunuz.. Fakat birçok sınıf arkadaşıyla yakın olduğu için, o ikisini bile geride bırakıyor. Şimdi bile etrafı öğrencilerle çevrili, mutlu bir şekilde pratik yapıyor.
Onun bu olağanüstü iletişim becerisine ek olarak ayrıca atletik yetenekleriyle de lisenin en önemli şahsiyetlerinden. Gerçekten kusursuz bir öğrenci olduğu söylenebilir.
D Sınıfında olması…tam bir gizem zaten.
Ama karanlık tarafını az çok biliyorum.
Okula başladıktan kısa bir süre sonra, Issız bir çatı katında öfkesini kusarkenki halini görmüştüm… Sonra da beni tehdit etmişti, gördüklerimi kimseye söylememem için.
Sebebini bilmiyorum ama Kushida’nın Horikita’dan çok nefret ettiği bir gerçekti.
Ancak Horikita’nın ve Kushida’nın D Sınıfının ilerlemesinde, hayati bir öneme sahip olduğu ve ayrıca bu sorunları çözmek için birbirleriyle yüzleşmekten başka bir yol olmadığı açıktı.
Çeviren: Viztorio