Elitler Sınıfı - Cilt 5 - Bölüm 30 - Gereksiz Düşünceler
Cilt 5 – Bölüm 30 – Gereksiz Düşünceler
Evet, bütün suç benimdi : dikkatli olmadım, festivalde herkesten çok kendimi düşündüm. Asıl amacım, kendi hedefimdi..
Ryuuen-kun’un katılım listesini ele geçirmesinden, bize tuzaklar kurmasından, beni kasıtlı düşürmelerine kadar…hiçbirini fark edemedim.
Zihinsel olarak buna hazır değildim.
Bu yüzden tedirgin oldum, sorunu çözmede başarısız oldum ve bu karmaşık durumun içine düştüm. Dahası, ağrılarım artıyor,yürümekte de zorlanıyordum.
“Acınacak haldeyim…”
Evet, halim yoktu, acınacak hale düşmüştüm…
Okulun girişine yaklaşırken, içeri giren iki kişi fark ettim. Eğer sıradan öğrenciler olsaydı dikkat etmezdim ama durum böyle değildi. Tiz ve kısık bir sesle seslendim.
Öğrenci konseyi başkanı olan abim ve yanındaki de öğrenci konseyinde çalışan kız, sekreter Tachibana.
“Nii-san—“
Duyup duymadığımdan emin değildim. Küçük fısıltım ardından gelen sessizlikle yok oldu.
Sekreter Tachibana beni fark etti ve bakışlarını bana çevirdi ama abim beni görmezden geldi.
Onun tarafından görmezden gelinmeye alışkındım. Fakat ona seslenmek ve onunla konuşmak için can atıyordum.
Ancak D sınıfında olduğum için buna ne niteliğim ne de hakkım vardı.
Hüzün kapladı içimi, ama buna katlanmak zorundaydım. Zaten abimin benim için durması olası değildi.
Böyle olması gerekliydi ama—
“Bu sınavda D sınıfının içinde bulunduğu durumun farkında mısın?”
Bu sözler sekreter Tachibana’ya değildi, Nii-san bunları bana bakarak söyledi.
“… Yeni yeni anlıyorum.”
Dürüstçe söyledim. Katılımcı listesinin sızabileceğini düşünmedim, günlerimi plan yapmadan, olasılıkları düşünmeden geçirmek, benim hatamdı.
Bireysel yarışmalarda ise, C sınıfı beni ezdi geçti.
“Ama endişen olmasın— sana sorun çıkarmayacağım, Nii-san.”
Özellikle buna dikkat etmem gerekiyordu. Tamamen boş bulunuşum ve dikkatsiz davranmamdan kaynaklanan bir durum vardı şuan.
Dahası, kötü de olsa en azından 1 milyon puanla diz çökme ile kapanabilecek bir olaydı.
Chabashira-sensei de konuşmamıza tanık olduğu için bir son dakika sürprizi yaşama ihtimalim düşüktü. Aksi bir durumda da, abime sorun vermeden çözebilirim diye düşündüm.
Yine de onunla böyle bir durumda konuşmak istemezdim. Şuanki en büyük pişmanlığım bu.
Hayalim ve en büyük beklentim, onunla som koşudayken gururla konuşmaktı. Ama bacağımın yaralanması ile yalan oldu, tabii. Sırf yaralı bacağımı gördü diye de bana acıyıp konuşmayacağı da kesindi.
Pozitif kalmak zorundaydım. Dibe çökmenin verdiği ‘kaybedecek bir şeyim kalmadı’ hissiyle az da olsa rahatlamıştım.
Ayrıca bu spor festivali ile ilgili hala yapabileceğim şeyler olduğuna inanıyorum.
“İzninizle.”
Bunu söyleyerek girişten dışarıya fırladım. Ama onu bulmak kolay olmayacaktı. Kampüs çok büyüktü, etrafa bakınmak bile saatler sürerdi.
Bacağımdaki acıya dayanarak okulun etrafında koştum…. Sudou-kun’u bulmak için.
Moladan kalan süre olarak 10 dakikaya indiğinde festival alanına döndüm.
Tavsiye Edilen Katılım etkinliklerinin yaklaşması nedeniyle Sudou-kun geri dönmüş olabilirdi. Birinci sınıflar arasında en üst sıralarda yer almak için elinden geleni yapmıştı. Vazgeçmemiş olabilir diye düşündüm.
Böyle olması için dua ediyordum hatta…
“Korktuğum başıma geldi, geri dönmemiş…”
Kontrol etmediğim 2 yer kalmıştı: Keyaki Alışveriş Merkezi ile yurtlar. Ayrıca okul binasının içinde bir yerde olma ihtimali de vardı.
Ve önüme birden….. Ayanokouji-kun çıktı. Galiba öğlen yemeğini yeni bitirmiş.
“Derin nefes alıyorsun.”
“Sudou-kun’a bakınıyordum. Buraya geldi mi, gördün mü?”
“Hayır, gelmedi. Sonunda onu ikna etmeye karar mı verdin?“
“D sınıfı için değerli biri olduğu için, evet. Ayrıca bu gerçeği eninde sonunda fark edecektim.”
“Yani…?”
Düşüncelerimin değişmesini merak ediyordu. Ryuuen-kun’unla olanlardan dolayı daha iyi kavradığımı… ve onunla yaşananları bahsetmenin gereksiz olduğunu düşündüm. Ayrıca ona söylesem bile bir şey değişmeyecekti.
Kushida-san, ben ve Chabashira-sensei’nin bildiği bu konuyu, kendi aramızda çözmemiz daha iyi olurdu.
Öğle molası bitmek üzere ve Sudou-kun hala ortada yoktu. D sınıfı sabahki yarışlarda iyi sonuç alamamıştı…şimdi de en büyük kozumuzun, Sudou-kun’un, ortadan kaybolmasıyla yenilgi kaçınılmazdı.
“Sudou’nun nerede olabileceğine dair bir fikrin var mı? Vakit daralıyor.”
“Hayır….Ama gidebileceği yerler kısıtlı. Kimseye görmek istemiyorsa, yurda dönmüştür.”
“Bacağın nasıl, iyi mi?” diye ekledi.
“Acımadığını söylesem yalan olur.. ama koşabilirim. Benimle gelir misin?”
“Gelmesem daha iyi olur. Gelirsem anca ayak bağı olurum.”
“Tamam…”
En azından yolda yürürkenki çıpınışlarımı görmez…diye sevindim. Acıya katlanarak yürümeye başladım.
Çeviren : Viztorio