Elitler Sınıfı - Cilt 5 - Bölüm 33 - Hain Ortaya Çıkar
Cilt 5 – Bölüm 33 – Hain Ortaya Çıkar
“Offf…. ne şans ama. Az kalmıştı B sınıfını yenmemize, biraz daha zorlasaydık…”
“Bilemedim.”
Sudou’nun yerini alması için halat çekme yarışına yedek bir oyuncu hazırlamıştık. Fakat bizi az önce iyi yendiler.
Başarı şansımızın az olduğunu bilmenin verdiği umutsuzluğa karşı, inanarak yarıştık, kaybettik ve dibi boyladık.
Sınıfça kordinasyonumuz tekrar değerlendirilmesine kararlaştırılmış, yeni bir pozisyon almıştık. Fakat, herkesten çok zarar gören Hirata oldu.
Tıpkı çöpçü avında olduğu gibi bunda da oyuncu değişikliği için gereken puanları ödeme görevini o üstlendi.Epey puan kaybetti.
Asımız, Sudou, olmadan hiçbir yarışmada başarılı olamadığımız son derece korkunç bir durumdu.
“Sudou hala ortalarda yok. Gelmeyecek galiba.”
“Hirata, sıradaki yarışma içinde puan ödemeyi düşünüyor musun?”
“Evet. Mecburuz… Gerekli bir harcama.”
Mecburi bir harcama diyor fakat 3 kez ödeme yapmak zorunda kaldı. Düşük bir meblağ değildi. Çöpçü avı ve halat çekmeye katılmayan Sudou için iki kez, halat çekmede yer almayan Horikita için de bir kez. Puanların, her şey olduğu bir okulda bu kadar ödeme yapmak….çok pahalıydı.
Önümüzdeki 2 yarışma için de ödeme yaparsa, toplamda cebinden 500.000 puan çıkmış olacak. Çok fazla kişisel puanı olduğu varsaysak bile, tutar dudak uçuklatır cinstendi.
“Pekala… Sudou’yu bir kenara koyarsak, Horikita, döndüğünde kendi payını sana ödeyecektir.”
Burda olmamasına diyecek sözüm yoktu ancak tüm bu yükün Hirata’ya binmesi, hiç normal değildi.
Horikita da bir önceki sınavdan yüksek puan kazanmıştı, aynı Hirata gibi. Yeterli puanları olmasa ne yapacaklardı ki?
“Herkes kendi paylarına düşeni yapsın, haksız mıyım? Katılanları kast ediyorum.”
“Haklısın ama 100.000 puan büyük bir miktar ve biriktirmek kolay değil. Yedekler için puan ödemeye devam ederim, kimseden karşılık beklemiyorum zaten.”
“Kıçını kurtardığın kişiyi, suçlamıyor musun yani?”
Asıl mesele, Sudou’nun yarışmayı terk etmesi değil, Hirata’ya okkalı bir yumruk atmasıydı. Ama anladığım kadarıyla, Hirata bunu umursamıyordu.
“Sınıfın kazanmasını göz önünde bulundurmalıyız ayrıca eğer üst sıralara ulaşabilirsek bu bize gelecek sınavlarda avantaj sağlar. Yedek yarışmacıyla katılmak en iyi seçeneğimiz. Kendilerine yedek isteyenler olursa, başarabilecek bir sürü öğrenci var bence.“
Sınavlarda puana ihtiyaç duyan öğrencilerin çoğu finansal sıkıntılar çeken kesimdi. Tabii ki kendileri için puan harcamak isterlerdi ama yarışmada sonuncu olup sınavlarında dezavantajlı olmaktan da endişeliydiler.
Çünkü işin sonunda dimyata giderken evdeki bulgurdan olma ihtimali vardı.
****
Kalan yarışmalar: karma üç ayaklı koşu ve 1200 metre röle.
Hirata yedek olarak katılmaya gönüllü birilerinin olup olmadığını görmek için seslenmeye çalışacaktı ki ondan önce Kushida koşarak geldi.
“Umm, Hirata-kun. Benim de yardım etmeme izin verir misin? Üç ayaklı yarışa katılmak istiyorum. Tabii ki, puanı ödeyeceğim….. katılabilir miyim?”
“Ehh?”
Şaşırtıcı şekilde, kendini öne çıkaran kişi Kushida’ydı.
“Hirata-kun’un sorumluluk alan tek kişi olmasına izin veremem. Ayrıca Horikita-san ve Sudou-kun için de katkıda bulunmak istiyorum….”
“Tabiii ki. Kushida-san atletik birisin, bu çok hoş bir teklif oldu.”
“Teşekkürler. Gidip Chabashira-sensei’ye Horikita-san’ın yerine katılacağımı söyleyeceğim.”
Bunu söyledi ve koştu.
“Öyleyse, şimdi erkekler için sorayım.”
“Hey, Hirata dur. Bu yarışmada Sudou’nun yerine geçsem, olur mu? Puanı da ödeyeceğim. Sınıfa katkıda bulunabileceğimin bir garantisi yok ama eğer senin için uygunsa.”
“Şey… elbette. Tabii ki sorun değil…. ama senin için uygun mu?”
“Tüm yükü tek başına üstlenmene üzülüyorum. Bir de gelecek sınav için biraz endişeliyim. En azından bir puan olsun korumak istiyorum.”
Ardından müsaade isteyip hemen Kushida’nın arkasından koştum. Chabashira-sensei ile sohbetlerine ortak oldum.
“Demek Sudou’nun yerine sen geçeceksin, Ayanokouji?”
“Evet.”
“Bu alışılmadık bir durum, seyirci olmayı sevdiğini düşünürsek.”
Sensei: “Yani diyorsunuz ki Ayanokuji-kun, Sudou-kun’un yerini alacak. Bunu dört gözle bekliyorum.”
“Evet. Çok hızlı değilim bu yüzden beni affetmen gerekecek.”
“Bence üç ayaklı koşuda hızdan daha çok koordinasyona önem veriliyor.”
Bu konuşmayı yaparken aynı zamanda yarış için hazırlıkları yapıyorduk.
“Yahho! Ayanokouji-kun ve Kikyo-chan. Demek aynı gruptayız.”
İchinose bunu söyleyerek yanımıza geldi. Yanında da Shibata vardı.
“Vaay— zorlu rakiplerimiz. İkinizin takım olacağını düşünmek….”
“Evet, Shibata-kun. Fakat ben o kadar güçlü bir rakip değilim. Henüz hiçbir yarışmada birincilik alamadım.”
“Gerçekten mi? Beni şaşırtıyorsun.“
“Sadece bir kez 2. oldum geri kalanlarda hep 4. veya 5. oldum. Aslında başkasının katılması gerekiyordu ama sabahki 200 metrelik koşuda ayağını burktu. Bu yıl yaralımız çok galiba.”
Anlaşılan, B sınıfında da mecburi değişiklikler mevcuttu. Bu ikilinin bu yarışmada yer alması da, doğaçlama olacaktı. Antrenman yapmamışlardır diye düşündüm.
“Shibata-kun, şimdi bağlıyorum?“
“Tamam.”
İplerini mutlu bir şekilde bağlayan B sınıfı yarışmacıları….
“Peki.. Öyleyse biz de…. umm, ipi bağlamayı sana bırakabilir miyim? Bir erkeğin kendini bağlaması pek hoş görünmez.”
“Sorun değil. Ama ne kadar garip, Horikita-san ile antrenman yaparken bağlayan sendin, yanlış mı hatırlıyorum, Ayanokouji-kun?”
Çok iyi bir gözlemci olduğunu yine gösterdi, Kushida.
“O… bir istisna. Diğer kızlarla aynı şeyi yapamam.”
“Yani, o senin için özel birisi mi, bunu mu ima ediyorsun?”
Özel birinden ziyade, özel bir statüye sahip olduğunu söylemek daha gerçekçi olurdu. Ama bunu anlatmak zor, tabi.
“Asıl şaşırdığım nokta, Horikita-san’ın, Sudou-kun’u aramaya gitmesi... nasıl desem, Hoikita-san hiç ders kaçıran bir tip değil.. inanması güç, değil mi?”
“Ben de şaşkınım.”
Kushida çömelip ayağımı bağlarken: “Söylediğin kadar şaşkın gözükmüyorsun.”
“…kendimi ifade etmekte zorlanıyorum.”
“Poker face’m mi demek istiyorsun?” (Ç.N: ifadesiz surat)
“Kushida.”
“Bitti bitecek, az bekle? Birazdan bağlamayı bitiriyorum.”
Sevimli bir ses tonuyla cevap veren Kushida ipi güzelce bağlıyordu. Aniden Kushida’yı susturma isteği doğdu.
“Sendin, demi? D sınıfının katılım tablosunu, C sınıfına sızdıran hain.”
“…. ne bu şaka, Ayanokouji-kun? Ne oldu birdenbire? Eşek şakasından beter —“
“Gördüm çünkü. Telefonunla tahtaya çizdiğimiz katılım tablosunun fotoğrafını çektin.”
“Sıramı unutmamak için çektim. Kim kendi sırasını unutmak ister ki?”
“Herkes kendi sırasını not alacaktı. Bir kağıda yazman yeterdi. Bu, oy birliğince alınan karardı, unutmuş olamazsın?”
“Öyle miydi? Üzgünüm, unutmuşum.”
İpi bağlamayı bitirdikten sonra, Kushida yavaşça ayağa kalktı bana gülümsedi.
“Bu, benden şüphelenmene sebep oldu herhalde?”
“Kushida, ben haklı olduğuma adım kadar eminim. Aksi halde, C sınıfı bize bu kadar rahat saldıramazdı.”
İkimizin birlikte olabileceği zaman kısıtlıydı. Bir bakıma, bu konuşmak için mükemmel bir fırsattı.
“Hmm, peki. Şöyle söyleyim. Birinin D sınıfının katılım tablosunu sızdırması, C sınıfının kesin bu yarışmayı kazanacağı anlamına gelmiyor, haksız mıyım?”
“Doğru.”
Tabii ki C sınıfı tüm yarışmalarda efsanevi bir performans göstermiyordu. Gösteremezdi de. Çünkü A ve B sınıfının performansı da yarışmada büyük rol oynuyordu.
D sınıfının sıralamasını tamamen çözseler bile kazanıp kazanmayacakları A ve B sınıflarına bağlıydı. Fakat bu listenin sızması, kazanma şanslarını arttırıyordu.
“Hey, Ayanokouji-kun. Katılım listesini sızdırmaktan sorumlu ve suçlu olarak beni görüyorsan— ve telefonumla çektiğim fotoğrafın kanıt olduğunu ileri sürüyorsan, bu, senin baştan beri bilginin sızdırıldığını bildiğin anlamına geliyor?
Peki, neden katılım listesini sonradan değiştirmediniz? Önlem olarak yeni bir liste talep edebilirdin. Böyle bir önlem alınsaydı, bendeki liste eski ve işe yaramaz olur. Sorun kökten çözülürdü.“
“Anlamsız olurdu. Hain D sınıfından biri olduğu sürece, önlemler yetersiz kalır, bir anlam ifade etmezdi.”
“Yani, ne demek istiyorsun?”
“Mesela, katılım listesini söylediğin gibi değiştirdiğimizi varsayalım, Kushida. Sessiz kalıp listeyi teslim ettik diyelim. Hain D sınıfından biri olduğu sürece, istediği zaman kontrol edebilir ve denetleyebilir. Chabashira-sensei’den listeyi göstermesini istesin, sensei koşulsuz şartsız gösterirdi. Çünkü bu sınıftaki herkesin hakkı listeyi görmek.”
Listeyi kontrol etmek, herkesin hakkıydı. Perde arkasında işler yürütmeye çalışsak dahi, liste sızdırılır, önüne geçilemezdi.
Kushida… hayır, Ryuuen bu durumda kesinlikle böyle yapardı. Biz önlem almaya çalıştıkça, yenilenen listeyi eline geçirmek için elinden geleni ardına koymazdı.
“Ama eğer katılım tablosunu son dakikaya kadar gizli tutsaydınız ve öyle teslim etseydiniz, kim görürse görsün artık herhangi bir değişiklik yapamazlardı? Ben hala bu sızdırmanın engellenebilir olduğunu düşünüyorum.”
“Dediğin gibi, belki de katılım tablosu sızdırılmayabilirdi. O kadar detaylı düşünmedim.”
“Ahh, doğru! Eğer son ana kadar gizli tutsaydınız, sınıftakiler kaosa sürüklenir, kafaları karışırdı— doğru m tahmin ediyorum?”
Bu düşüncesi fena değildi. Katılım tablosunun sızdırılmasını önlemek için, önceden önlem alıp hareket etmek gerekiyordu.
Kushida’nın söylediği gibi, katılım tablosunu son teslim zamanından hemen önce verseydik ve buna rağmen bilgiler sızsa, karşı taraf içinde artık geç olduğu için kendi listelerini bizimkini ezmek için kullanamazlardı.
Hiçbir şeyden haberdar olmayan sınıf arkadaşlarımızın kafası karışırdı. Dahası,
oy birliği ile alınan kararları, tek taraflı değiştirmek düşmanlığa davetti.
İşte tam olarak tüm bu sınıfta çıkacak nedenleri göz önünde bulundurup sızma olasılığını minimuma indirebilecek en iyi sonuç: ek katılım listeleri oluşturmaktı.
Hangi liste teslim edilirse edilsin, mücadelemizi daha rahat vermiş olurduk, tuzaklara düşmeden. Dahası, böylece herhangi bir sızıntıya karşı önlem alarak sınıfta çıkabilecek huzursuzlukların da önüne geçilirdi.
Yarışmalardaki eşleşmelerde rastgele olur, tuzaklar ve taktikler işlemez, sızıntı tamamen önlenirdi.
“Olayı anladım tamam. Ama ben suçlu değilim, anlatabiliyor muyum? Dahası, sınıf arkadaşlarımdan şüphelenmekte istemiyorum.”
“Tamam, şöyle yapalım istersen. Chabashira-sensei’ye soralım. Katılım listesini verdikten sonra sınıftan birisi listeyi kontrol etmek için gidip gitmediğini öğrenelim. Cevabı evet olursa, suçlu kesinlikle o’dur.”
Hain kişinin, listeyi kontrol etmek isteme olasılığı yüksekti, değişikliklere karşı önlem almak istemesi doğaldı.
Özellikle de Kushida gibi listenin fotoğrafını çektiğini itiraf eden birisi, listeyi kontrol etmek için gittiyse…. bu onu direkt suçlu yapardı.
“…….”
Kushida’nın sesi kesildi ve ilk kez, gülümsemesi kayboldu. Kısacası, bu onaylama anlamına gelen üstü kapalı bir cevaptı. Çok geçmeden kendini toparlayıp gülümsedi.
“—ha ha. Sen çok başkasın, Ayanokouji-kun.”
Kushida sinsi sinsi gülmeye başladı. Bu daha önce Kushida’nın gördüğüm bir tarafıydı, tanımadığım bir Kushida…
“Yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış. Evet, katılım listesinindeki bilgileri ben sızdırdım.”
“İtiraf ediyorsun, yani?”
“Evet. Chabashira-sensei’ye sorsaydın da ortaya çıkacaktı. Bir nevi öğrenmen an meselesiydi. Dahası, sana söylersem, beni ele vermeyeceğine de eminim. Ayanokouji-kun. Unutmadın, değil mi? Dokunduğun üniformamı? Üniformanın ortaya çıkması, senin sonun demek..?”
Ne de güzel tehdit ediyor, ha.
Kushida’nın hain olduğunu birine söylersem üzerinde parmak izlerim olan üniformayı okula verecekti.
“Tabii ki, senin suçlu olduğunu ifşa etmeyeceğim. Ama bilmem gereken bir şey var. Gemideki sınav. Ryuuen aracılığıyla ‘hedef’ olduğunu herkese ifşa ettin… ve Ryuuen’den bilgi sızdırmak karşılığında bir şey istedin.”
“Ah, tabii istediğin şey..? Sınıfa ihanet edecek kadar çok istediğim şeyi merak ediyorsun galiba?”
“Festivalde bu kadar çok açık verirsen, tabii ki çabuk fark ederim. Daha önce benden yapmamı istediğin istekle aynı, herhalde?”
“Ahaha… evet. Demek Ayanokouji-kun gerçekten çözmüşsün her şeyi.”
“Evet. Neden sınıfa ihanet ettin? Bunların arkasındaki gerçek sebebi öğrenmek istiyorum.”
“Tek bir sebebi var, ‘Horikita Suzune’yi okuldan attırmak istiyorum.”
“Sürekli Horikita’yı hedef alman sebebini anlamıyorum.”
Spor festivalinden önce aralarındaki her neyse, çözmeleri için onlara bırakmıştım ancak işler beklediğim gibi gitmedi.
“Kusura bakma ama Horikita-san’ın okuldan atılmasını sağlayacağım. Ne dersen de, bu konuda fikrimi değiştirmeyeceğim.”
“Yani sıfr bunu başarmak için, D sınıfını sabote etmeyi bile göze alıyorsun, öyle mi?”
“Doğru. A sınıfına çıkmayalım, ne olacak. Horikita-san okuldan atıldığı müddetçe ben her şeye razıyım. Ama beni yanlış anlama. Horikita-san kovulduktan sonra, herkesle gönülden işbirliği yapıp A sınıfını hedefleyeceğim. Sana söz veriyorum.”
Anlaşılan Kushida’nın durmasını sağlamak imkansızdı. Çok inatçı bir tavırla ve nedenini bilmediğim bir sebepten dolayı, hainliğe devam edeceğini ileri sürüyordu.
Gerekirse Katsuragi, İchinose ya da Sakayanagi gibi kişilere dahi yaklaşır, istediğini elde etmek için çabalardı.
“Ahh, ama bir şey hakkında fikrimi değiştirdim az önce. Değişiklik sensin, Ayanokouji-kun. Okuldan attıracaklarım listesinden sende varsın artık. Cümlemi düzeltiyorum izninle, siz ikiniz elendikten sonra A sınıfını hedefleyeceğim.”
Bunu her zamanki karşı konuşmaz gülüşüyle söyledi. Hatta göz kamaştırıcı bir ifade vardı yüzünde.
“Ryuuen’in seni ifşa etme olasılığını düşünmedin mi?”
“Ben aptal değilim, arkamda kanıt bırakacak hiçbir şey yapmadım. Ryuuen-kun da insanları kandırmakta usta bir yalancı. Tabii, bana ihanet edebilir. Bunu da oynadığım bir kumar olarak düşünüyorum.”
Insanları kandırmanın birçok yolu olduğunu söylemek isterdim. Fakat Kushida’nın Horikita’yı ezme konusunda ne kadar ciddi olduğu aşikardı.
Okulun kurduğu bu düzende, eğer müttefikleriniz arasında bir hain varsa, kaybetmeye mahkum olduğunuz savaşlara katılırsınız. Bu değişmez bir gerçekti. Okul, sorunları bizim çözmemizi bekliyordu.
Katılım listeleri, stratejiler, taktikler sızdırıldığı müddetçe, kazanmayı istemek bile imkansızdı.
Eh tabii…. bir de, hainin olma olasılığını düşünebilen fakat bu olasılığa karşı bir strateji/önlem oluşturmayan taraf da hatalıydı.
İçten içe birinin ortaya çıkıp haini kullanarak, bizi zafere ulaştırmasını bekliyordum.
“Horikita-san festival boyunca başarısızdı. Onu kurtaramadığın için üzgünsün, değil mi?”
‘’Bilmem.’’
Ona bu kısa cevabı verdikten sonra yarışa birbirimize düşman olarak katıldık.
Çeviren : Viztorio