Elitler Sınıfı - Cilt 5 - Bölüm 37 - Son Kumar
Cilt 5 – Bölüm 37 – Son Kumar
Spor festivalinde kan ter içinde kalan öğrenciler, teker teker sınıftan ayrılmaya başladı, herkes bitkindi. Bugün kulüp faaliyeti olmadığı için Sudou-kun, arkadaşlarıyla sohbet ederek sınıftan ayrıldı.
Sırasından hızlıca kalkan sıra komşum, Ayanokouji-kun da çıkıp gidecek gibiydi. Yerimden kalkmadığımı fark edince merakla bana baktı.
“Bugün buralısın, herhalde?”
“Evet, öyle sayılır… Halletmem gerek bazı işlerim var.”
“Şaşırdım, normalde koşa koşa giderdin.”
“Arada bir oluyor işte. Neyse, görüşürüz.”
“Evet. Sonra görüşürüz.”
Sonrasında herkes birbiri ardına ayrıldı ve bir anda sınıfta tek ben kaldım. Neden sınıfta kaldım, söylememe gerek bile yoktu…. Ryuuen-kun’a cevap vermek için.
Bu spor festivali boyunca, Ryuuen-kun, beni avucunun içinde oynattı. Bunu fark edip emin olduğumda ise artık çok geçti. Herhangi bir önlem alamadan beni alt etmesine izin verdim. Ama—
Kendimi yenilenmiş hissediyordum. Beni bir güzel ezip çiğnedi, hatta hayal ettiğim çok ama çok daha zayıf ve acınası biri olduğumu fark ettim. Tüm bunlara rağmen, bana bu duyguları tattırdığı için teşekkür etmek bile istiyordum.
Ayrıca, ödemem gereken puan bedeli de az değildi. Çünkü sadece ben değilim, bu yükü üstlenecek bir çok öğrenci olacaktı. Bir milyon kişisel puanının, C sınıfına aktarılması demek, ilerde çok daha fazla sürüneceğim, saçımı süpürge edeceğim anlamına geliyordu.
“Beklettim, özür, Horikita-san. Arkadaşlarımla konuşmaya daldım, üzgünüm.”
Az önce arkadaşlarıyla sınıftan ayrılan Kushida-san, ellerini tutarak tekrar geri geldi.
“Önemli değil, zaten buluşma saatine daha var. Gidelim mi, ne dersin?”
****************
“Yo(selam). Kaçmadın demek, Suzune.”
“Kaçsaydım lanetlenirdim. Tabii ki de gelecektim.”
“Ayakların seni doğru yere getirmiş, Suzune. Öncelikle gönülleri kazandın, değerin arttı gözümde.”
Beni bu tutumuyla övdüğü için memnun değildim.
“Ama seninle işimizi bitirmeden önce… hadi bu saçmalığa bir son verelim, olur mu? Kushida-san.”
“Ehh? Saçmalık? Ne demek istiyorsun, Horikita?”
Akşam güneşiyle yıkanan okul binasının içinde, Kushida-san’a baktım.
“İyi polis rolünü bıraksan artık.. peşinde olduğun şey, bu değil mi? Bu spor festivalinde, bilgileri sen sızdırdın. Sayende C sınıfı bu kadar kolay başarılar elde etti. Şu an burada Ryuuen-kun’la olmam da, bu yüzden… haksız mıyım?”
“…bunlar da nerden çıktı? Hirata-kun mu Ayanokouji-kun mu uyduruyor bunları?”
“Kimseden duymadım, bunlar benim kendi düşüncelerim. Bu huzursuzluk hissinden kurtulamıyordum zaten. Şu an yanımızdaki tek kişi o(Ryuuen). Birbirimizle yüzleşmemizin zamanı gelmedi mi sence?”
“Birbirimizle yüzleşmek derken? Ne demek istiyorsun?”
“Seni ilk, o otobüste yerini vermesi için Kouenji-kun’u ikna etmeye çalışırken gördüm. Açıkçası, o zaman seni tanıyamamıştım. Ama sonrasında seni direkt hatırladım…”
Kushida-san’ın gözünün içine baktım. Eğer Ryuuen-kun’la bir dolaplar çeviriyorsa, müdahale edecekti. Şimdiye kadar karışmamıştı çünkü buna gerek duymadı.
“Kushida Kikyo-san. Seninle aynı ortaokula gittik biz.”
O bile böyle bir şeyi ortaya çıkarttığımda gülümsemeye devam edemezdi. Gözlerimin tam önünde, ilk defa, ifadesinin değiştiğini gördüm. Ama bu başka bir gülümsemeyle son buldu.
“Tabii ki hemen hatırlarsın. Tam anlamıyla ‘sorunlu çocuk’ profilim vardı. “
Bunu söyledikten sonra, Kushida-san gözlerini devirip sessizleşti.
“Ama nedense ben farklı hatırlıyorum? Sen sorunlu bir çocuk değildin, Şu anda D sınıfında olduğun gibi, herkesin güvendiği bir öğrenciydin. Ama—“
“Konuyu kapatabilir misin? Geçmişten bahsetmeyi bırak.”
“Tabii. Şu an geçmiş hakkında konuşmanın hiçbir anlamı yok.”
Ryuuen-kun konuşmamızı eğleniyormuş gibi gülümseyerek dinliyordu.
“Madem hemfikiriz, öyleyse anlıyorsun, değil mi? Ne yapmayı düşündüğü mü?”
“Evet. Çoktan fark ettim. Beni bu okuldan atmak istiyorsun. Büyük bir risk de göze alarak…? Ben sınıfa geçmişini anlatırsam, mevcut konumunu kaybedersin, farkındasın değil mi?”
“Sınfıtakiler, sana mı inanacak bana mı? İstersen bir dene bakalım. Sonuç ne oluyor görelim.“
“Hadi söyledim diyelim ve kimse bana inanmadı. Ama şüphe etmeyecekler mi sanıyorsun? Dahası, aynı ortaokula gittiğimiz gerçeğini inkar edemezsin.”
“Haklısın. Ama… eğer şans eseri, başka birine benden bahsetseydin seni çoktan devirmiştim. Hatta o çok sevdiğin ve saygı duyduğun abini de bu işe sürükleyecektim.”
Bu sözler, gerilmeme sebep oldu. Kushida Kikyo adlı öğrencinin geçmişini duymuştum. Onun gazabına uğrarsam gerçekten de abimi bu işe karıştırma ihtimali olduğunu adım gibi biliyordum.
Bana açık kapı bırakmadan yaptığı en iyi saldırıydı.
Kushida-san için de harekete geçmek kolay değildi. Çünkü abimi bir şekilde işin içine çekerse, ben gözümü karartıp her türlü çareye başvurabilirdim.
Bu sebeple, buna izin vermemek için bu stratejiyi sundu bana.
“O zaman beni neden kendi halime bırakmıyorsun? Sınıfa dahil olmuyorum, gereksiz hiçbir işe burnumu sokmuyorum. Neden ben?”
“Şimdilik böylesin ama ilerde de böyle olacağının garantisi yok. Kendim olabilmem için, geçmişi bilen herkesi yok etmem gerekiyor.”
Ryuen: “Bir dakika şimdi. Şimdi bu duruma dahil oldum diye, avların arasına dahil mi oldum ben de?”
“Koşullara bağlı olarak, evet.”
Onunla iş birliği yapan Kushida-san çok cesurca konuşuyordu.
“Kuku(Ryuuen gülüşü). Sen ne kurnaz çıktın böyle. Pekala, zaten bu tarafını sevdiğim için seninle iş birliği yapmıştım.”
“Sadece şunu söyleyeyim, Horikita-san. Seni kovdurtacağım. Bunun için şeytanın kendisiyle bile iş birliği yaparım.”
Kushida-san bu sözlerinden sonra Ryuuen-kun’un yanına geçti.
“Ne utanç ama, Suzune. Umut verici bir müttefik tarafından ihanete uğradın.”
“Bu sefer benden bir adım öndeydin, Ryuuen-kun. Hayır…. Hatta, bir süre böyle oldu. Gemi sınavı sırasında, ıssız adada, Sudou-kun’un kazası sırasında da. Sadece kaybetmeye devam ettim.”
Bunu bir kere kabullenince, kelimeler daha kolay döküldü ağzımdan.
“Öyleyse hadi bitirelim şu işi. Puanları ve diz çökmeyi kast ediyorum. Peşinde olduğun ‘iki’ şey.”
“Devam edip bitireceğiz merak etme sen. Kinoshita’nın sana koşması tamamen bir kazaydı. Arkasında hiçbir gizli amaç ya da kötü niyet yoktu. Dünyanın işleyişi böyle, değil midir zaten? Bazen sorun çıkar ve bedelini sen ödersin.“
“…evet. Sonuçta aksini iddia eden kanıt olmadığı için, suç üstüme kalacaktı.”
Masumiyetinizi kanıtlamak için, yeterli çözüm ve güce ihtiyacınız vardır.
Ama ben de yoktu ikisi de…
“Ama bu kaza senin planındı. Kinoshita-san’a beni düşürmek için emir verdin. Bundan eminim.”
“Bu senin kendi hüsnü kuruntun, Suzune.”
“Peki öyle olsun, benim kuruntum olsun. Ama en azından şunu duymak isterim. Bu spor festivaline ne tür bir tuzak kurdun bize?”
“Diz çökmekten kaçmaya çalışıyorsun. Gerçi yerinde ben olsam ben de kafamda kurup dururdum.”
Ryuuen-kun düşüncelerimi reddererek keyifle güldü.
“Peki seni tatmin edeyim, hayallerin can bulsun. Spor festivalinden önce, Kushida’nın D sınıfının katılım listesini ele geçirmesini sağladım ve bu şekilde tabloyu ele geçirdim. Sonrasında sadece doğru kişileri doğru sıraya koyarak kazandım. Tabii ki hepsi bu kadar değil, ayrıca D sınıfının en iyilerini iyice araştırdım.”
“Mükemmel liderlik. D ve A koalisyonuna karşı, bir çok kez kazandınız.”
Genel ortalamada B sınıfı kadar iyi olmadıkları halde, iyi savaştıklarına şüphe yoktu.
“Ama daha etkili bir şekilde kazanamaz mıydınız? Beni ezmek için iki asını kullandın ve bunlardan biri yaralanıp çekilmek zorunda kaldı. Şaşırtıyorsun.”
“Kuku. Seni ezmek için az bile. Başından beri genel puanlarda kazanmakla ilgilenmedim ki.”
“Ama stratejin şansa dayanıyordu.Kinoshita-san’a beni düşürmesini emrettiğinde sana itaat edip yerine getirdi. Ancak, iki tesadüf sayesinde kurtuldun. Birisi benim devam edemeyecek kadar yaralanmam ile Kinoshita-san’ın ağır şekilde yaralanması. İkisi de kolayca başarabileceğin şeyler değil.”
İçimde merak uyandıran kısım buydu. Çünkü eğer hafif yaralanmış olsaydı işler bu kadar ciddiye binmezdi.
“Evet, senin sakatlanman tesadüftü. Eğer seni yaramalayı hedefleseydim işler değişirdi, kurgumuz bozulurdu. Kinsohita işi eline yüzüne bulaştırsaydı, başına geleceklere katlanacaktı. Bu yüzden Kinoshita’nın tek antrenmanı sana çarpışını doğal göstermekti. Rakibiyle özel bir temas ve düşüşün doğal gözükmesi.”
Eğer birisi böyle bir emir alırsa normalde isyan ederdi. Onu bu kadar itaatkar
Olması için ne yapması gerekti acaba..?
“Ayrıca… Kinoshita’nın yaralanmasını… gerçekten de bir kaza sonucu mu yaralandı peki?“
“Ehh…”
“Düştü. Ama tabii ki de ciddi yaralanmalar öyle kolayca oluşmuyor. Bu nedenle ona acı çekiyormuş numarası yaptırdım ve spor festivalini bıraktırdım. Bundan sonrası basitti. Tedavi görmeden önce onu kendim yaraladım. Bu kadar.”
Bunu sözlerinin ardından koridorun zeminine tüm gücüyle vurdu.
Tak! Tak!
Korkunç, ürkütücü bir ses koridorda yankılandı.
“Ona….? Bunu mu yaptın….?”
“Ona 500.000 puan vermeyi teklif ettiğimde kendisi tamam dedi hemen. Paranın gücü, çok ürkütücü değil mi sence de?“
En başından beri, böyle ciddi yaralanmalara maruz kalacağı biliyordu demek…
İçten içe, düşüncelerini ve hareketlerini korkunç buldum. Kazanmak için, yapamayacağı hiçbir şey yoktu bu çocuğun.
Ama bana bu kadar dürüst olmasını beklemiyordum.
“Sırf sordum diye her şeyi döküldün, mantıklı mı bu yaptığın?”
“Ne?”
“Eğer bu konuşmayı kaydediyor olsaydım, o zaman ne yapacaktın?”
Bunu söyledim ve telefonumu çıkardım.
“Bunu şimdi düşündün, değil mi?”
“Son kumarım buydu : En azından seni manipüle etmeye çalışacaktım. Ama her şeyi anlattın, şok oldum.”
Telefonumun sesini açtım ve kayıtta belirli bir noktaya getirip çaldım.
“Spor festivalinden önce, Kushida’ya D sınıfının—“
“Bana karşı bir şikayette bulursanız ya da puan ve diz çökmemi isterseniz, ben de bu kanıtla karşılık vereceğim. Sence hangimizin başı belaya girer?”
“Ku…!”
İlk defa, Ryuuen-kun’un gülümsemesi kayboldu ve konuşmayı da bıraktı.
“Suzune… sen….”
“Ben de bela istemiyorum. Bu yüzden hadi—“
“Kukuku….kuhahahaha!”
Aniden, Ryuuen-kun tekrar kahkaha attı.
“Sen gerçekten eğlenceli bir kadınsın. En başta söyledim, değil mi? Bu konuşmanın içeriğinin bir hayalden fazlası olmadığını. Ben sadece senin işkence kompleksinle eğleniyordum. Ben yalnızca kafanın içinde tek başına oluşturduğun hikayeye can verdim.”
“Hayal mi gerçek mi belirleyelim istersen. Bunun bir hayal olduğunu söylediğin kısmı silebilir ve kayıt üzerinde değişiklik yapabilirim. Yapamam mı sanıyorsun?”
Eğer ilk yarısını silersem, gerçekliğinin kanıtı da yok etmiş olacaktım….
“Tabii ki, yaparsın, güzelim. Ama ben de orijinal kaydı veririm. Sorun kalmaz.”
Korkusuzca gülen Ryuuen, cebinden telefonunu aldı.
“Bunun ne olduğu biliyor musun? Tam kayıt…. hayır, hatta bu görsel kanıt.“
Bunu, bana telefonun arkasındaki kamerayı göstererek söyledi. Sesten daha güvenilir bir sigorta(kanıt). Bu Ryuuen-kun’un zaten son bir kumar girişiminde bulunacağımı tahmin ettiği anlamına geliyordu.
İşler bu kadar kolay devam etmeyecek demek… olan bu.
Eğer ses kaydının işe yaramaz ilk yarısını keserek okula verirsem, bir soruşturma açılacaktı. Ryuuen-kun ve diğerleri şüpheli olacaklar… Ama sadece bununla onların suçlu olduğun iddia etmek imkansızdı.
Zaten elindeki kanıtla beni alt ederdi..
“Kabul ediyor musun, Suzune? Tamamen yenildiğin gerçeğini.”
Kushida-san da cesurca gülüyordu.
Aptal olduğumu daha şiddetli bir şekilde fark ediyorum.
Düşündüğüm stratejilerin üzerinde işe yarayacağı tipt,e bir düşman değildi. Yine yanlış ata oynayıp yenildim.
“O sahip olduğun gururunu bir kenara bırak ve önümde diz çök, Suzune.”
Işler çığırından çıkmıştı artık, usulca dizlerimin üstüne çökmeye karar verdim.
“Anladım—Peki–“
Mesaj sesi duyuldu.
Bu ortama, atmosfere uymayan bir ses yankılandı.
Ryuuen-kun’un telefonundan geldi ses. Kendisinin buna o kadar dikkat ettiğini düşünmüyorum. Ama bir sebepten ötürü sesin kaynağını bulmak için gözlerini ekrana dikti.
Şimdiye kadarki gülümseyen ifadesi bir anda yok oldu, ciddileşti. Bana bakmadan telefonuyla uğraşmaya başladı. Ve o telefondan, kalabalık bir alanda kaydedilen bir kayıt vardı, sesler netleşmeye başladı.
“Beni iyi dinleyin. D sınıfından Horikita Suzune için bir tuzak kuracağız. Tek ihtiyacımız olan onu ezmek. Size bu stratejiyi sunacağım ve çok ilginç bir şey göstereceğim.”
Bu Ryuuen-kun’un sesiydi. Spor festivalinde uygulayacağı stratejiyi planladığı zamanki konuşması mı? Bir süre önce bana gururla anlattıklarını ayrıntılı bir şekilde anlatıyordu.
“Stratejine karşı değilim ama bana Horikita’ya karşı mücadele etme şansı ver—“
Ses kaydının ortasında, Ryuuen’in sözünü keser gibi, İbuki-san’ın sesi geldi.
“Engelli koşuda Suzune’ye karşı yarış ve onu düşürmek için elinden geleni yap. Sonrasında oluşacak yaraların için, seni puanla ödüllendireceğim.”
Ses böyle söylüyordu. Tam olarak ne olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu.
“Bunun anlamı ne, Ryuuen-kun? Bu seste neyin nesi?”
Kushida-san da bu durumu anlamamış gibi sordu ve Ryuuen-kun’dan açıklamasını istedi.
“Oooo, şimdi anlıyorum. Kuku, işler ilginçleşiyor demek? Bunun ne anlama geldiğini siz anladınız mı peki? Bu C sınıfında da bir hain var demek. Ve sadece siz değil, beni de avucunda oynattı demek.. Kikyo’nun ihanetiyle Suzune’nin önümde eğilmesine kadar…. Hepsini hesaplamışlar. Kuhahaha! Harika ya! İlginç! Sizin perde arkasındaki kişi, harika!”
Bu duruma harika diyerek nitelendiren Ryuuen-kun saçlarını eliyle geriye taradı ve içten bir kahkaha attı.
“Oyuna getirildin, Kikyo. Senin hain olduğunu ve katılım listesindeki bilgileri bize sızdıracağını önceden tahmin etmişler. En küçük şeyi bile önceden tahmin etmişler.”
“İhanet başından beri fark edilmiş miydi….? Kim böyle bir şey yapacak kadar yetenekli olabilir ki? Ayanokouji-kun olabilir mi? Sonuçta o kadar hızlı olduğunu da bilmiyordum….”
“Pekala, o da adaylardan biri. Ama hemen bu karara varmayacağım. Böyle bir şey yapabilen birinin, arkasında bu kadar kolay iz bırakması…ayrı bir mesele. Suzune, Ayanokouji ve koşullara bağlı olarak Hirata’nın bile iplerini çeken birisi olabilir. Yavaşça her kimse izini sürüp ortaya çıkartacağım. Suzune’den puan alamadım ve diz çöküşünü izleyemedim ama kendimi bu sonuçla tatmin edeceğim.”
Hiçbir şüphe yoktu… Nasıl yaptı bilmiyorum ama C sınıfından birine Ryuuen’in stratejisinin kaydını aldırtmayı başarmış..
Dahası, röle sırasında, abimle yarışması son derece anlaşılamaz bir hareketti. Göze çarpmamayı tercih ettiğinden hiç onluk bir davranış değildi.
Ama bunları yapabilecek tek kişi vardı, Ayanokouji Kiyotaka-kun.
Zaten araştırıldığını biliyorken cesurca davrandı. Eğer şimdiye kadar sınıfı sahne arkasından yöneten kişi aniden öne atılsaydı, doğal olarak şüphe ederlerdi. Ve zaten yine asıl kişinin o olmadığını düşünüyorlardı.
Ryuuen-kun’un çemberi sadece Ayanokouji-kun’a daraltmadığının tek bir anlamı vardı: arkamdan tuzaklar kuruyordu..
“Hadi, o zaman bitsin bugün. Bu maili gönderen kişi muhtemelen bizi daha fazla kışkırtmayacak.”
“Peki ne yapacaksın? Ya seni kayıtla tehdit ederlerse ne olacak?”
“Eğer okula göndermeyi düşünmüş olsaydı, buradaki puan alış verişinden sonra yapardı. Böylece şikayet daha etkili ve yaptırım gücü daha kötü olurdu. Ona önümde diz çöktürtemedim ama hedeflerimin yarısını başardım. Fena değil.”