Elitler Sınıfı - Cilt 6- Bölüm 17 - Saf İyilik
Cilt 6- Bölüm 17 – Saf İyilik
Ders çalışma grubu sorunsuz bitti, herkes yurda dönmek için hazırlıklara başladı.
“Ah, ayakta duracak halim kalmadı!”
Ike gibi derslerde bile odaklanamayan birisi için, okuldan sonraki çalışma grubu ‘cehennem’ gibi geliyordu, tabii.
Öğretmenlerin gözetimi altında değildik fakat zamanımız yoktu ve katlanmak zorundaydık.
Ike’n gözleri ışıl ışıl parlarken Horikita’nın gözlerinde soğukluk vardı.
“Gün bitince, çalışma bitmiyor. Yarın da geleceksiniz unutma.”
“T-tamam ya. Azıcık mutlu da mı olamayacağım? Çok çalıştım yahu!”
Tavşan kadar hızlı bir şekilde Ike ve diğerleri kütüphaneden çıkıp gitti.
“D sınıfı çok canlıymış. O kadar canlı ki bizde de olsun istiyorum.”
“Düşündüğünden çok daha kötü ama ne demek istediğini anladım. Bense B sınıfının istikrarına çok imreniyorum.”
Ichinose ile Horikita, sahip olamadıkları şeylere imrenip dursalar da… B sınıfının daha imrendirici olduğu kesindi.
B sınıfının çalışma grubuna katılan öğrencileri, bizim sınıftakilerden çok yüksek kapasiteye sahiplerdi. Hepsi odaklanarak ders çalıştı, ya.
Dahası ve bence en önemlisi : hepsi sakin, sessiz ve grup çalışmasına gönüllü bir gruptu.
“Hadi, görüşürüz, Horikita-san.”
Kushida da yanında bir sürü kızla kütüphane çıkışına doğru yol aldılar.
“Görüşürüz.”
Kısa vedalaşmadan sonra ayrıldı. Şuan için Kushida’nın şüpheli bir hareketi yoktu. Sanki birbirlerini test edip araştırma evresindeler gibi hissediyordum.
“Ichinose-san, sana bir sorum var?”
“Hmm? nedir?”
“Aramızda olsun istiyorum bu konuşma. Sadece birkaç dakikanı alır. ”
Horikita, onun dönüşünü bekleyen B sınıfı öğrencilerine gözleriyle işaret etti.
“Birkaç dakika mi? Tamam. Arkadaşlar, beni koridorda bekleyebilir misiniz, birazdan geleceğim?”
“Olur. Seni beklerken biz de sohbet ederiz.”
B sınıfı öğrencileri durumu hemen kabul edip önden çıktılar, Ichinose de arkada kaldı.
B ile D sınıfından öğrencilerin hepsi buradaki işini bitirip çıktı gitti.
“Ben kalayım mı?”
“Kalsan da gitsen de sorun yok. Ne yaparsan yap.”
Bir anlığına iğneleyici konuşuyor sanmıştım ama büyük ihtimalle bu sözleri, rahatça etraflarında olabileyim diyeydi.
“Eee, konu nedir?”
Iki kişinin böyle yalnız kalması garip geldi.. bir de ben de yanlarındaydım.
Ichinose ile Horikita, kişilikleri zıt iki kişi, omuz omuza dizildiler.
“Ichinose-san, yardıma ihtiyacı olan arkadaşlarına yardım edersin, değil mi?”
“Uhhh? Arkadaşına yardım etmek normal değil mi?”
“Evet. B sınıfı şuan ders çalışma grubuna yardım ediyor fakat eğer yardım etmek istersen gerçekten, çok fazla değişik durumlarda yardımına ihtiyaç duyabiliriz… mesela, akademik başarı arttırma, zorbalığa engel olma, puan problemi çözme ya da arkadaşlarla ara düzeltme vs.. insanların başına türlü türlü şeyler geliyor. Böyle bir arkadaşına yardım eder miydin?”
“Tabii ki. Elimden gelen her şeyi yaparım.”
Soru biraz zordu ama Ichinose direkt cevap verdi. Ne gözlerinde ne de sözlerinde tereddüt vardı.
“Peki… birisini arkadaşın olarak değerlendirirken koyduğun bir kriter var mı, yok mu?”
Horikita, Kushida ile olan umutsuz savaşında bir cevap bulamıyordu.
Ichinose’e bu tarz sorular sorarak arayış içerisindeydi.
“Hmm…… kafam karıştı biraz. Ne demek istiyorsun?”
“Mesela, B sınıfından bir öğrenci olduğu sürece, ona koşulsuz şartsız yardım eder misin? O öğrenciyle nerdeyse hiç bir iletişimin yokken bile?”
“Kim hakkında ne düşünürsem düşüneyim, ben B sınıfındaki herkesin yoldaşıyım. Yardıma muhtaç olan herkese yardım ederim.”
“Demek saçma bir soru sordum.”
Ichinose’n tereddütsüz ve hızlı cevapları karşısında, Horikita kendi saçma sorusuna iç çekti.
“Peki sana bir saçma soru daha. B sınıfında senden nefret eden birisi var diyelim ve o kişiyle uzun süredir bu haldesin. Yine de ona yardım eder miydin yoksa sen de ondan nefret mi ederdin?”
“Bilmem… zor bir soru oldu bu. Eğer karşı taraf benden gerçekten nefret ediyorsa, benim elimden pek bir şey gelmezdi. En iyi seçenek, ondan uzak durup birbirimize zarar vermemek olurdu herhalde.”
“Peki, o kişi zora düşse….. ne yapardın?”
“Kesin yardım ederdim, kesin.”
Ichinose son soruya da hemen cevap verdi.
“Benden nefret etmeleri, benim kişisel sorunum. Ve ben B sınıfındaki herkesin arkasındayım.”
“B sınıfını çok seviyorsun demek.”
“Evet! Herkes çok iyi. A sınıfında olmadığım için başta çok üzülmüştüm ama sonradan en iyi sınıfa yerleştirildiğimi anladım. Sen de kendi sınıfınla ilgili benzer düşüncelerde misin, Horikita-san?”
“Eh…… insanın evi gibisi yok derler. D sınıfı çok da kötü değil.” “……Oh…”
“Noldu, Ayanokōji-kun? Ona katılmıyor musun?”
D sınıfına yaptığı iltifattan dolayı şaşırmıştım. Horikita dik dik baktı bana.
“Sohbetiniz bölüyorum ama ben de bir soru sormak isterim?”
“Ne sorarsanız sorun, cevap veririm.”
“B sınıfının, karşılıksız partneri olduğunu biliyorum. Horikita ile bunun farkındayız. Bizimle aynı durumda olan insanlarla arkadaşlık kurmayı ben de istiyorum hatta. Ama gerçekten A, C veya D sınıfındaki kişilere arkadaşım diyebilir misin?”
“Benim için, siz ikiniz, Ayanokōji-kun ve Horikita-san önemli arkadaşlarımdansınız.”
“Peki, ya bizim başımız belaya girdi ve senden yardım istedik? Hatta sana yalvardık bize bir milyon puan ödünç ver diye?”
“Eğer mantıklı bir sebebiniz varsa, size yardım ederim. Miktar önemli değil. Yapabileceğim yardımı yaparım.”
“Dürüst olacağım…… çok cömertsin. Bu kafayla yardıma ihtiyacı olan herkese yardım edersin, haksız mıyım?”
“Eh, tabi bu fikir çok güzel ama her şey mümkün olmuyor maalesef. Tek başıma yapabileceklerimin bir sınırı var. Ryūen- kun’un yardıma ihtiyacı olsa mesela, herkes gibi ona yardım edemem. Hmm…… fakat çok büyük bir şey olmadığı sürece, size yardım ederim.”
Çoğu insan zaten ‘büyük şeyleri’ halledemiyor.. ama neyse.
“Cevabım bu olurdu. Sizi arkadaşım olarak gördüğüm sürece, yardım ederim.”
“Tavrın çok hoş ama ben de aynısını söyleyebilir miyim emin değilim. Şimdi sana yalvarsak yakarsak bize yardım et diye, sen yardım edeceksin, öyle mi?”
“Tabii ki. Arkadaşım olarak gördüğüm herkesi, ‘partnerim’ kategorisine koyuyorum, ben.”
Horikita bu kadar iyilik timsali halini görünce, dalga geçtiğini düşünmeden edemedi bence. Her zamanki sakin halinden farklı bir şekilde soru sordu:
“Peki, Kanzaki-kun ile beraber başımız belaya girse?”
“İkinize birden yardım edemiyor ….muyum?”
“Öyle yapabilirsin desem kesin ikimizi de seçersin çünkü.”
“Nyahaha, pes ediyorum, pes.”
Beklenmedik hayali duruma karşı Ichinose ne yapacağını bilemiyordu.
“Belki de doğru cevap yoktur. Durumdan anladığım kadarıyla, iki arkadaş birbiriyle olay yaşıyor ve ikisi de benden yardım istiyor. Bense kime yardım edersem edeyim, inançlarıma sadık kalarak prensiplerimi korurum.”
Ichinose’den beklenen cevap sonunda geldi. Horikita bu sözlerini duyunca hem şaşırdı hem de ona hayran kaldı.
“İyi insan yoktur bence. Çoğu insan, yaptığı her şeyin karşılığını bekliyor..”
Horikita’nın savunduğu düşünceler, sanki bir anda yıkıldı, yerle bir oldu.
“Ama sözlerini duyduktan sonra, iyi insanlar olduğuna inanmaya başlıyorum. Umut var demeden edemiyorum.”
Dürüst düşüncelerini dile getiriyordu ama Ichinose kabul edemedi.
Ya da… kabullenemiyor mu demeli?
“Bu…… beni çok etkilendin, Horikita-san.”
Ichinose şimdiye kadar açık sözlü ve dürüst olmuştu ama ilk kez gözleri kocaman açıldı. Oturduğu sandalyeden kalkıp cam kenarına geçti.
“Ne demek. Sen şimdiye kadar tanıdığım en iyi insandan daha iyisin. Gerçek düşüncelerim bunlar.”
“O kadar iyi değilim ki ben.”
Bu sözlerden dolayı şaşkındı hatta Horikita’nın yüzüne bile bakamıyordu.
“Gerçekten, değil…”
Horikita, Ichinose’n övgüsüne karşılık garip bir cevap verdiğini fark etti.
“Özür dilerim seni kırdıysam? Sadece iyi bir insan olduğunu belirtmek istemiştim. Seni rahatsız etmek değildi niyetim.”
“Önemli değil. Rahatsız olmadım zaten.”
Durumun onu etkilediği açıktı.
Ichinose’n şimdiye kadar gördüğümüz hallerine dayanarak onu böyle göreceğim aklıma gelmezdi. Sanki onu üzecek hiçbir şey yoktu, morali hep yüksekti.
Belki de onun bu hallerini ben yanlış anlamışımdır…
“Konuşmak istediğin bu muydu? Arkadaşları bekletmek istemiyorum.. gidebilir miyim?”
Ichinose yanımıza gelip önümüzde durdu. Kaçmaya çalışır gibiydi.
“Garip sorularıma maruz kalmana rağmen cevapladığın için teşekkür ederim.”
“Ne demek. Eh, yarın görüşürüz o zaman.”
Kütüphaneden ayrıldıktan sonra, içerde fazla öğrenci kalmadı. Birkaç 11. sınıf ve çalışanlar vardı.
“Hadi gidelim. Daha işim de bitmedi zaten.”
“Şuan tahminlerimi doğruluyorum. Kushida ile ne yapacaksın? Konuşmandan anladığım kadarıyla bir planın var.”
Horikita aynı şeylerin tekrar sorulmasından pek hoşlanmıyordu ama sorup emin olmak istedim.
“Çok değişik birisi. Her ihtimale karşı, ikna edici konuşmak zorundayım.”
“Değişik derken?”
“Son günlerde sürekli bunu düşünüyorum. Kushida, ben bu okula gelmeseydim nasıl bir kampüs hayatına sahip olurdu diye… hemen sonuca ulaşıyorum da. Şimdiki gibi herkesin güvendiği ve sevdiği birisi olurdu. Her yaptığı işte başarılı olarak mezun olurdu diyorum kendime. Ama bu beklentisini ondan ben aldım. Hatta şuanda bile düşmanımızla iş birliği yaparak beni okuldan attırmaya çalışıyor. Kendi sınıfına karşı ispiyoncu olmayı bile yeğledi… tabii ki hiçbiri benim suçum değil.. Aynı okula denk gelmek kötü bir şanstan ibaret. Ama yine de bana bağlı bir durum olduğu da kesin.”
Kushida’yı ikna etme çabası buydu demek. Tahmin ettiğimden de fazla sorumlu tutuyor kendisini…
Ya da zorunluluklarını yerine mi getirmeye çalışıyor demeliyim bilemedim?
“Aklımda birkaç fikir var, dinler misin?”
“Mesela?”
“Kushida ile barış sağlaman için sanırım bir açık kapı buldum.”
“Nasıl yani?”
“Ichinose iyi birisi. Saf bir iyiliği olup olmadığı ayrı bir konu tabii ama. Genel olarak onun iyi olduğunda hemfikiriz, değil mi?”
“Evet, hatta çok iyi birisi.”
“Ondan neden yardım istemiyorsun ki? Aracı olsun ikinizin arasında. Açıkçası, Kushida ile birkaç kez konuşarak bu işi çözeceğini hiç sanmıyorum. Kushida’yı sınıftan birine sorsan, bizim bildiğimiz halini bilen de yok zaten.”
“Ya Ichinose-san? Herkes bu okulda zaten. Sonuç değişmez ki.”
“Peki, aracı olabilecek başka birisi var mı sence?”
“Eh…”
“Eğer tüm bu okuldan birisini seçmen gerekse, Ichinose’i seçerdin, haksız mıyım?”
“Haklısın ama doğru bir karar olacağını sanmıyorum.”
“Önerimin her şeyi çözeceğini söylemedim ki. Sadece açık bir kapı; seni çözüme götürebilecek bir yoldan ibaret. Şuan konuyu açıp tartışamıyorsunuz ama Ichinose’n yardımıyla sohbet ileri gidebilir.”
Aslında Ichinose varlığıyla onu çözüme ulaştıracaktı.
Açık kapıları nasıl kullanacağına bağlıydı her şey.
“Beni zora sokuyorsun ama böyle bit şeye girmem ben. Diğerleriyle görüşeceğim birazdan ve Kushida’yı bana bırak ben hallederim.”
Ichinose’i dahil etmek istemiyor, bunu mu anlamalıyım sözlerinden..?