Elitler Sınıfı - Cilt 6- Bölüm 19 - Dönüşü Olmayan İddia
Cilt 6- Bölüm 19 – Dönüşü Olmayan İddia
Merdivenlerden aşağı inip ikisine katıldım.
“Yoohoo-”
Her zamanki Kushida idi… tabii maskesinin altında neler vardı kim bilir.
“Sen neymişsin böyle, Kushida-san. Sezgi ve oyunculuk yeteneğin mükemmel.”
“Sağ ol ama böyle düşünmemeni tercih ederim. Herkesi gözlemliyorum dikkatlice o kadar. ”
“Ayanokōji-kun’u neden çağırdın? Sohbetimiz bitmedi mi? Ona söylediğim için canın sıkılıyorsa, direkt bana söyle. ”
“Şikayetim yok benim. Yüz yüze konuşuyoruz madem bir şart daha eklemek istedim iddiamıza.”
“Şart derken?”
“Senin puanını geçersem, Ayanokōji-kun da okulu bıraksın.”
Kushida gerçekten bunu söyledi. Ben de bu iddia fikri açıldığından beri bu ihtimali düşünüyordum… hmm.
“Bu fikri kabul edemem.”
“Geçmişimi bilen herkesin gitmesini istiyorum. Sen gittin diyelim ama Ayanokōji-kun kaldı. O zaman ne değişecek ki endişelerim bitmiyor.”
“Haklı olabilirsin ama bu seninle benim aramdaki bir iddia. Onu karıştıramam. Eğer bu şartı eklersen, iddiayı geçersiz olarak göreceğim.”
Horikita çoktan cevap hazırlamış gibi ben ağzımı açmadan cevap verdi.
Bu yüzden iddiadan bana bahsetmemiş olabilirdi.. bu tarz bir saldırıya geçeceğini tahmin etmiş demek.
“Umm, peki. Bir taşla iki kuş vurup kendimi zahmetten kurtarabilirdim.”
“Demeke ben de okuldan attıracakların arasındayım.”
Tahmin edeli çok olmuştu ama hala üzücü bir durum.
“Ahahaha, hiç pişman olma. Ayanokōji-kun, senin suçun değil bu. Sadece benim gerçek tarafımı görerek bir talihsizlik yaşadın.”
“Kimseye söylemediği sürece sorun yokken neden bu konuyu burada kapatmıyoruz?”
“Eğer bu, konuyu kapatsaydı, bu iddiayı yapmana gerek kalır mıydı?”
“…tahmin ettiğim gibi, D sınıfına lazımsın.”
Kushida herkesi çok iyi gözlemliyordu. Horikita’nın böyle bir yeteneği kaçırmamak istemesi normaldi.
“Çok değiştin, Horikita-san. Eskiden böyle cümle kurmazdın.”
“Herkesle kavgalı olursam, üst sınıflara çıkamam. Değişmemiz normal.”
Eskiden de bu kadar birbirlerine açık sözlüler miydi bunlar, ya?
Genelde birbirlerine karşı düşman gibilerdi. Hatta birbirlerini anlar hale gelmişler.. kaderin cilvesi de böyle değişik demek.
Aynı okuldan gelmeselerdi, Kushida’nın Horikita’ya tereddüt etmeden yardım edeceği kesindi. Hatta Kushida, Hirata ve Kariuzawa’nın dahi konuşup anlaşamadığı kişilere ulaşır, onlarla aralarında köprü olurdu.
D sınıfı belki de bu yıl içerisinde çoktan bir bütün olurdu.
“İddiada yer alabiliyor muyum? Tabii ki Horikita’yı tutacağım..”
“Bir dakika, neler diyorsun, Ayanokōji-kun? Bu ikimizin arasında, seni ilgilendirmez.”
“Nasıl başladığı konusunda haklısınız ama sonuç olarak ben de dahil oldum. Sizin konuşmanıza da kulak misafiriydim zaten… çok da alakasız sayılmam, ha?”
Horikita daha fazla sorumluluk almak istemiyor gibiydi ama güzel bir fırsat olduğunu belirtmek için söze girdim. Horikita finalde yüksek alıp onu yendi diyelim, Kushida’nın saldırılarından bir süre muaf olacaktı ama bu sefer de gözlerini bana dikecekti.
Bu ihtimale karşılık, her şeyi burada çözmek daha mantıklı geldi.
“Harika olur.”
“Ancak iddianızın bir parçası olmak için benim de bir şartım var.”
“Hmm?”
“Bizi kovdurtmak için çabaladığın o ortaokulda yaşadığın olayın detaylarını öğrenmek istiyorum.”
Horikita’nın hiç bahsini açmayacağı konuya değindim.
“Bu–”
Kushida’ya karşı lafımı çekmedim. Üzülüp sinirlenmesi umurumda değildi. Bu iddianın bir mağduru olarak içine düştüğüm konumda haklarımı arayacağım.
“Sorma hakkım var. Hiçbir şeyden haberim yok ama bana düşman kesilip beni de okuldan attırmak istiyorsun. Bu kadarını kaldıramıyorum, doğal olarak? Horikita’nın olayın detaylarını bildiğini düşünerek hareket ediyorsun zaten değil mi? Bu durumda anlatmanın da bir sakıncası kalmıyor. Dahası, iddiayı kazandığın sürece ikimiz de bu okuldan kendi isteğimizle ayrılacağız. Bu konuda da endişen olmasın.”
“Bu kızın geçmişi beni ilgilendirmiyor.”
“Seni ilgilendirmiyor olabilir ama beni ilgilendiriyor. Kushida’nın
kaprislerini çekerek okul hayatıma devam etmek istemiyorum.”
Karışıp dahil olmamak için konuyu kapatmaya çalışan Horikita’nın itirazını bastırdım.
“Senin de bu işe dahil olduğun gerçeğini değiştiremem tabii. Ama
Horikita-san sana detayları anlatmamışsa, bunu garip bulman doğal.. fakat ben söylersem de geri dönüşün yok, farkındasın değil mi?”
“Zaten dönüşü olan bir çıkmaza girmedim mi ben? Yoksa bir şey söylemediğin ya da öğrenmediğim sürece, güvende miyim? Eğer böyle bir ihtimal varsa, beni düşmanın olarak görmeyeceğinin garantisini verebilir misin?”
Kushida’nın kafasında çoktan üstüm çizilmişti. Beni düşman olarak bellemişti bile.
Cevap vermesine bile gerek yoktu. Ne diyeceğini biliyorduk.
“Asla.”
“O zaman, neden bu iddiaya dahil olduğumun asıl sebebini açıkla.”
Horikita neden yaptığımın farkında değil, bu riski almama değmeyeceğini düşünüyordu kesin. Ağzından tek kelime çıkmadı ama bakışlarıyla beni yedi bitirdi.
Ancak onun bu isteğine karşılık veremezdim. Kushida’nın geçmişini öğrenme şansım varken hem de, hiç.
“Ayanokōji-kun, başkalarına yenilmek istemediğin bir uzmanlık alanın var mı?”
“Herkes kadar yetenekli sayılırım. Her işten anlarım ama hiçbirinde uzman değilim. En başarılı olduğum şey belki de hızlı koşmamdır...”
“O zaman anlar mısın bilemiyorum.. peki, kendini herkesten daha değerli hissettiğin bir anın en güzel anın olduğunu hiç düşündün mü? Mesela, yarışta çok hızlı koşup rakiplerini ezerek birinci gelmek gibi. Herkesin gözünün üzerinde olduğu, hani bazılarının ‘harika, çok iyi, bayıldım’ dediği zamanlar?”
Tabii, insanların övülmeyi seven varlıklar olduğunun bilincindeyim. Herkes, ailesi, sevdiği ya da arkadaşları tarafından övülmeyi, saygı duyulmayı sever. Işte çok çalıştıktan sonra övülmeyi, beklerler hatta.
Bu genellikle insan toplumunun temel ve vazgeçilmez bir parçası olan ‘onaylama arzusu’ olarak bilinir.
“Genel kitleye karşı, ben biraz daha bağlıyım bu arzuya. Gösterişli olmak istiyorum. Ön planda olmaya can atıyorum: övülmek istiyorum. Böyle olduğunda kendimi çok değerli hissediyorum, ben olmanın ne kadar harika olduğunu anlıyorum… ama sınırlarımı da biliyorum, ne kadar çok çabalarsam çabalayayım hiçbir alanda 1.olamayacağımı biliyorum. 2.veya 3. olmanın beni asla rahatlanmayacağını, tatmin etmeyeceğini de. Bu bilinçle başka bir şey denemeye karar verdim, kimsenin beni ezemeyeceği bir şeyi. Sonra, herkesten daha nazik ve samimi davrandığımda herkesin bir numarası olduğumu fark ettim.”
Yani, bu sözleriyle; bu nazik tavırlarının kaynağını mı açıklıyor..?
Fakat iki yüzlülük yapmayan birisi, övülmek için iyi insan numarası yapan birisinden çok daha iyi izlenim bırakır. Nazik rolü yaparak yalan söyleyenlerden daha dürüstlerdir çünkü.
Tabii, Kushida’nın söyledikleri bu kadar basit değildi. Sırf naziksiniz diye herkesle anlaşmanız mümkün değil çünkü.
“Bu sayede çok popüler oldum. Hem kızların hem erkeklerin gönüllerinde taht kurdum, herkes bana güvendi ve güvenilir olmanın keyfini çıkardım. İlkokul ve ortaokul eğlenceliydi.…”
“İstemediğin bir şeyi yapmak can sıkıcı değil mi? Ben olsaydım, asla böyle bir şey yapmaya devam edemezdim.”
Soru çok doğaldı. Herkesin kolaylık yapamayacağı bir işi süreklilik haline getiren bir Kushida vardı karşımızda.
“Tabii ki yorucu, acı çekiyordum ben de. Her gün stres altındayım, kel kalacağım korkusuna kapılıyordum. Kaygıdan dolayı defalarca kustum ve saçlarımı yoldum. Ama kimseye bu tarafımı gösteremezdim. Sürekli katlanıyor, direnmeye çalışıyordum. Ama kalbim de dayanamıyordu. Sürekli stres altında kalamazdım. ”
Kaygısının, yoğun baskı altında kalmasından dolayı olduğu açıktı.. fakat şimdiye kadar nasıl dayanmış onu anlayamadım?
“Blogum, kalbime destek olduğum yerdi; bu baskıyı azalttığım tek yerdi. Tabii, her bilgiyi anonim olarak paylaşıyordum.. ama hepsi gerçekti. Tüm stresimi yazarak bloguma aktarıyordum. Sonunda rahatlamaya başlamıştım. Kendimi tutabiliyordum. Hatta kim olduğunu bilmediğim 3.bir kişiden cesaret verici mesajlar alıyordum.… fakat bir gün, sınıf arkadaşlarımdan birisi blogumu keşfetmiş. Karakterlerin adlarını değiştirmiştim ama içerik gerçek olaylara dayandığı için fark etmemek imkansızdı. Tüm yaptığım dedikoduların, tüm sınıf tarafından nefretle karşılanması, normaldi..”
“Olay böyle mi başladı?”
“Ertesi güne kadar blogun içeriği tüm sınıfa yayılmış, herkes beni kınar olmuştu. Ama o ana kadar herkese destek olan kişi bendim. Bir anda bana olan tavırlarını değiştirdiler… siz söyleyin bencillik değil mi yaptıkları? Bloguma sürekli bana aşık olduğunu söyleyen çocuktan bıktığımı, ölmesini istediğimi yazmıştım. Beni sevdiğini söyleyen çocuk omzuma vurdu. Erkek arkadaşının terk ettiği kızı ben sakinleştirmiştim, o geldi sırama tekme attı. Bense, blogumda nasıl terk edildiğiyle ilgili dalga geçmiştim. Kısacası, tehlike çanları çalıyordu benim için. 30’dan fazla öğrenci beni düşman bellemişti..”
Asla kazanamayacağı bir savaştan bahsediyordu şimdi de.. neden sınıfında dışlandığı açıktı.
“O durumdan nasıl kurtuldun peki? Şiddet mi yoksa yalana mı başvurdun?”
Horikita ile konuşup da çözüm bulamadığımız gizemi sordu.
“Ne yalana ne de şiddete başvurdum. Sınıf arkadaşlarımın sırlarına saldırıp onları gerçeklerle yüzleştirdim. Kim, kimden nefret ediyor. Kim, kimin arkasından neler çevirmiş…blogumda yazmadığım gerçekleri ortaya çıkarttım.”
Bunu düşünememiştik.
“Gerçekler” güvenle kazanılan güçlü bir silahtı.
Ne Horikita ne de benim için bir opsiyon olamayan bir silah. Gücü küçük gibi görünen ama iki tarafı keskin kılıç olan güçlü bir silahtı.
“Bu durumda, herkesin bana olan öfkesi, diğerlerine yöneldi. Erkekler birbiriyle kavga etmeye başladı, kızlar birbirinin saçını başını yolmaya.
Sınıfta kargaşa hakim oldu. Çok eğlenceliydi.”
“İşte olayın gerçeği bu……”
“Benim sebep olduğum bir kargaşa vardı sınıfta. Tabii, okul beni azarladı. Ama tek yaptığım anonim yazılar paylaşmaktı. Dahası gerçekleri söylüyordum. Okul nasıl bir ceza vereceğine bile karar veremedi.”
Çok sakin konuşuyordu ama her kelimesinin gözle görülmeyen bir ağırlığı vardı.
“Ortaokula kıyasla, D sınıfından çok fazla bilgim yok. Fakat ‘gerçeklerle’ hala insanların arasını bozabiliyorum. Şuan için tek silahım bu.”
Işte tehdit de geldi. Söylersek, sonuçlarına katılanırsınız diyordu kısaca.
Daha yeni birlik sinyalleri veren sınıfı parçalayabilirdi. Tek yapması gereken birkaç gizli gerçeği ortaya çıkarmaktı.
Böyle bir şey yaşanması halinde, şuanki umut kırıntıları da yok olur, kimse toparlanamazdı.
“İnterneti, stresimi atmak için kullanmam hataydı. Tanımadığın bir sürü insan görüyor ve internette sonsuza dek kalıyor. Ben de bıraktım blog işini. Bu günlerde sinirimi, stresimi boşaltmanın yolu olarak yalnızken küfür etmeye başladım..”
Gördüğüm karanlık tarafından bahsediyordu. Etrafa küfürler saçarak sinirini çıkartıyordu evet.
“Şuanki halinle mi kalmak istiyorsun?”
“Bu, beni ben yapıyor, varlığımı değerli kılıyor. Herkesin beni sevip parmakla göstermesinden hoşlanıyorum. Kimsenin bilmediği sırlar, bana anlatıldığında kendimi bulutların üzerinde gibi hissediyorum ben...”
Başkalarının umutlarını, utançlarını, acılarını ve hatta streslerini öğrenmek…
Bu, Kushida’nın yediği yasak meyve idi.
“Çok sıkıcı bir geçmiş değil mi? Benimse, her şeyim.”
Kushida’nın yüzündeki gülümseme kayboldu. Işte şimdi gerçek düşmanı olduk.. artık bize acımadan kazanmanın yollarını arayacaktı.
“Unutmayın, eğer kazanırsam ikiniz de okuldan kendiniz ayrılacaksınız.”
“Tabii. Sözümü tutacağım.”
Kushida cevabı duyduktan sonra yurda doğru yola koyuldu.
“Horikita, Kushida ile bu iddiayı yapmak doğru mu sence? Ryūen’le işbirliği yapıyor bu kız. Duruma bağlı olarak C sınıfından sorularla cevapları alıp ful çekebilir.”
“Madem biliyorsun bu ihtimali, niye katıldın iddiaya? Kaybetmeyeceğimi düşünmüyor muydun?”
“Evet.”
Tabii ki ona güvenmiyorum. Iddiaya dahil olma konusunda benimde kendimce haklı fikirlerim, düşüncelerim vardı.
“ Ryūen-kun’dan cevapları alır diyorsun ya, emin misin? Bence endişelenmeme gerek yok.”
“Nasıl yani?”
“Kushida cevapları ele geçirdiği sürece kazanmayı garantileyecek evet. Ryūen- kun’un benim okuldan atılmamı istiyor mu sence?”
“……tahmin etmek zor.”
Horikita’nın üzerine suç attı ama okuldan atmaya çalışmadı… tahmin etmek zordu. Horikita’nın yenilgiyi kabul etmesine dair bir fetişi var gibiydi.
Böyle bir zaferi yeterli görmeyebilirdi. Zaten beni de öğrenememişti.. Horikita’nın arkasındaki kişiyi, oyundan çıkarmak ister miydi acaba?
“Peki, ya cevapları almak için yalan söylerse? Belki kişisel istediğini söyleyecek ve iddiadan bahsetmeyecek.”
“Ryūen-kun o kadarını anlar bence. Kushida’nın matematik sorularını istemesiyle, bir neden arar arkasında, değil mi?”
“Eh, tabi.”
Yine de garanti değildi … Ryūen’i kandırmayı başarabilirdi.
Horikita’nın bu konuyu her açıdan düşünmesini isterdim ama zor gibi.
“Garantisi olmayan tehlikeli bir iddia.”
“Her zaman tehlikeli iddialar. Kendimi feda ediyorum işte.”
Horikita için, iddiaya dahil olmam garip gelmiş olmalı.
Abisini, eski konsey başkanını, şahit tutarak okuldan atılmayı göze alacağı bir iddiaya girdi.. aklındaki Kushida planı buydu demek.
“Burdan dönüş yok artık. Madem iddiaya girdin, yenmek zorundasın.”
“Aynen öyle.”
Böylece, Horikita’nın geleceğini ortaya koyduğu iddia başladı.
Not: Çeviriye 3-4 gün ara veriyorum. Cilt 6’dan çevirmediğim bölüm 50 sayfa kadar kaldı ancak… meşgul olduğum için hızlı gelmeyebilir. bilginize.