Elitler Sınıfı - Cilt 6- Bölüm 26 - İyilik Timsali Kushida
Cilt 6- Bölüm 26 – İyilik Timsali Kushida
Keyaki alışveriş merkezinde çeşitli mağazalar bulunuyor. Çoğu mağaza günlük ihtiyaçlar üzerineydi, süpermarketler gibi.
Fakat bazı mağazalarda vardı ki insanların arada bir ihtiyaç duyacağı türden ürünler satan.
Mesela yurt odanıza kadar market alışverişinizi getirtebiliyorsunuz. Elektrik, gaz ve su sorunlarını çözen özel bir teknik servis bölümü de var. Bir de en güzel örnek : çamaşırhane. (kuru temizleme gibi)
Toplumun pek çok kesimi çamaşırhaneyi yararlı bulur, kullanır. Ama bir öğrenci için şart değildir. Fakat yeri geliyor üniformanızda çıkartamadığınız lekeler oluyor, onları temizliyorlar.
Her zaman kullandığınız elinizin altında olan şeyler, burada değerleniyor diyebilirim bu mağazaların işlevini özetlemek için.
Şuan perşembe, akşam saat 20.00’dı.
Kampüsteki çoğu yer kapanmak üzereydi. Biz de D sınıfı olarak, karaoke salonuna gittik buluşmak için.
Dışarıya hiçbir bilginin sızmayacağı güzel bir mekan, karaoke.
Horikita ve Hirata hızlı hareket ediyordu.İlk yaptıkları toplantıdaki gibiydi katılan kişiler. Ek olarak Keisei de geldi.
Aramızdan birinin odasında toplanmak daha iyi olurdu. Ama kimse istekli olmadı.
“Hey, şarkı söyleyebilir miyim?”
“Dur, Karuizawa-san. Buraya geliş sebebimiz bu değil. ”
“Yine de karaokeye geldiğimiz gerçeğini değiştirmiyor?”
“Yurda gitmek istemediğin için buraya geldik. Haksız mıyım?”
Bir kafede ya da kantinde etraftan izlenip izlenmediğimizi bilemezdik.
“Doğru. Ama yani… Karaokeye gelip de şarkı söylememek de ne bileyim… saçma değil mi?”
“Atıştırmalık ve içeceklerle idare et.”
Karuizawa çok fazla yiyecek siparişi vermişti. Kendisine özel bir içeceğin yanında, herkese patates kızartması ve içecek ısmarlamıştı. Hepsi masada duruyordu.
“O zaman, toplantı bittikten sonra beraber düet yapalım, Yōsuke- kun.”
“Olur. Toplantı bittikten sonra kafamızı dağıtmak güzel bir fikir olabilir..”
“Çok haklısınız. Güzel bir parti yapalım. Karaokeye gelmeyeli çok olmuş zaten. Iyi gelir.”
Hirata ile Kushida söylenenleri onaylayarak Horikita ile Karuizawa ile anlaştılar.
“……Başlıyorum.”
Horikita ikisini görmezden gelip konuşmaya başladı.
“Öncelikle, ders grubunun sonuçlarından bahsedeceğim. Açık konuşacağım, çok iyi ilerlediğimizi düşünüyorum. Başta erkeklerin yaklaşımları çok kötüydü, ben de endişeleniyordum ama sonuçlar iyi. Çok çalıştılar. Final sınavında başarılı olacaklarına inanıyorum..”
“Bil diye diyorum. O kadar çok çalışıyorum ki artık ayaklı ingilizce sözlüğe döndüm!”
Sudō çok çalıştığını vurgulamaya çalıştı. Ama öyle değişik bir cümle kurdu ki tam olarak ne demek istediğini anlayamadım.
“Sudō-kun, ilk zamanlarına kıyasla çok daha iyi durumda. Konsantrasyonunda gözle görülür bir artış var. Ama Sudou, hala bir lise öğrencisine göre, akademik başarının yetersiz olduğunu unutma.”
“Çok çalıştım ama hala 6. sınıf öğrencisi seviyesindeyim.…”
“Akademik bilginin şimdiye kadar ilkokul seviyesinde olması bile şaşırtıcıydı.”
“Ho-Horikita-san, biraz ileri gidiyorsun sanki…”
“Pi sayısının varlığını daha yeni öğrendi.”
Bombayı patlattı, Horikita. Liseye pi sayısının varlığından habersiz gelmesi de ne bileyim… fazla garip değil miydi?
“Eeeh? Bu fazlasıyla salak olduğuna işaret değil mi!?”
Doğru düzgün ders çalışmayan Karuizawa bile büyük tepki verdi.
“Sen sus, Karuizawa. Sen sanki çok çalışıyorsun.”
“Hayır, hayır. Ciddiyim. Pi sayısının, 3.14 olduğunu bile biliyorum ben.”
Sohbet alakasız ve amaçsız bir yere doğru gitmeye başladı. Birazdan dinlemek zorunda kalan herkesin başı ağrıyabilir…
“Lütfen konuyu kapatalım. Akademik başarınızın nasıl olduğunu tahmin edebiliyorum. Sence, Sudou başarılı olabilir mi, Horikita?”
“Endişelenmeye gerek yok. Dediğim gibi akademik başarısı epey geride. Ama bu dönem için bilmesi gereken konulara genel olarak hakim. Sınava başarısız olma riskiyle girmiyor yani. Peki, Hasebe-san ile Miyake-kun ile durumlar nasıl, Yukimura-kun?”
“İyi. Ayanokōji yakından takip ediyor. Ona sorabilirsin?”
“Onları daha etkili nasıl çalıştırabilirdik bilemiyorum. Finalde başarısız olacaklarına ihtimal dahi vermiyorum.”
“Güzel! D sınıfından birinin atılmasını istemem. Hep beraber başaracağız bu sınavı!”
“……konusu açılmışken, neden böyle konuşuyorsun, Kushida?”
Kushida’nın düşüncelerini duyduktan sonra, Karuizawa beklenmedik bir soru sordu.
“Bu sınav her yıl birkaç kişinin atıldığı bir sınav, değil mi? Yani… Sudō-kun ya da benim okuldan atılmayacağımın garantisi yok?”
“Sana garanti veremem ama-”
“O zaman böyle sözler söyleyip durma. ”
Odadaki sakin atmosferin yerini gerginlik aldı.
“Kushida-san, senin yapmacık olduğunu hissediyorum sürekli.”
“Öyle mi hissediyorsun…sadece herkesin başarılı olmasını istiyorum o kadar……”
“Akıllı olmak ne güzel. Benim başıma kim bilir ne gelecek.”
“Sorun yok, Karuizawa-san. Sen de güvenilir bir çalışma grubundasın.”
Hirata’nın yardımsever tavırları dahi, Karuizawa’yı ikna edemedi.
“İçimde tutup duruyorum ama söyleyeceğim artık. Kushida-san, tam bir iyilik timsalisin. Fazla abartmıyor musun?”
“Eh?……B-böyle mi düşünüyorsun……”
“Biraz sakinleşir misin, Karuizawa-san? Finaller için toplantının ortasındayız. Vaktimizi gereksiz konularla boşa harcama.”
“Horikita-san, sen sus. Hey, Kushida-san. İçinden bana sövüyor musun yoksa, doğruyu söyle?”
“Niye böyle bir şey yapayım.”
“O zaman, gereksiz sözler söyleme. Her gün sınava çalışmak bile zorken, böyle boş ümitlerle dolu sözler söylüyorsun. Sınavdan kalsam, sorumluluk alabilecek misin?”
Mantık falan kalmadı bu sözleriyle. Neden sinirlendiği belli olmadığı için de sadece Kushida değil, herkes şaşkındı.
Karuizawa, Kushida’nın pozitif ve nazik tavrına karşı deliye dönmüştü.
Ardında bir yudum dahi içmediği üzümlü meyve suyunu eline aldı, tüm gücüyle Kushida’ya doğru döktü. Meyve suyu ve içindeki üzüm parçaları süveterini yayıldı, üstü başı ıslandı.
“Karuizawa-san!”
Bu beklenmedik ve inanması zor durum karşısında Hirata bağırdı ve onun bardağı tuttuğu elini çekti.
“Ne yapıyorsun? Şuan haddini aşıyorsun.”
“Y-yani….. bunun benim suçum olduğunu mu söylüyorsun?”
“Kusura bakma ama bu durumda kendini haklı çıkartamazsın, Karuizawa-san. Kushida-san sana hiçbir şey yapmadı.”
Böyle bir durumda bile Kushida ile soğuk savaş veren Horikita, onu savunamazdı.
“Ben iyiyim. Sorun değil. Lütfen Karuizawa-san’ı suçlama.”
“Öyle şey olur mu? Bu olaya nerden bakarsan bak, suç Karuizawa’nın.”
Keisei durumu objektif değerlendirerek fikrini belirtti. Burada olan herkesin, bu yaşananlara karşı tavır alması, doğaldı.
Durumu kim görürse görsün, tek suçlu Karuizawa idi. Fakat tavırları bilindikti, hep böyle davranıyordu.
“Evet. Kötü olan benim. Evet, zaten Kushida-san sınıfımızın yıldızı, o suçlu olamaz.”
Buradaki herkes, ben hariç, olayla ilgili fikirlerini belirttiler.
Karuizawa bana dönüp yardım istercesine sordu.
“Hey, Ayanokōji-kun, sen kimin tarafını tutuyorsun?”
“Kimin tarafını mı tutuyorum… Kimse yanlış bir şey söylemedi. Hatalı olan sensin.”
“Eh, demek öyle. Biliyordum bunu. Herkes bana düşman kesiliyor.”
Karuizawa ayağa kalkıp özür dahi dilemeden çantasını aldı.
“Karuizawa-san. İşler bu raddeye geldi ve sen çekip gitmeye kalkışıyorsun. Pişman olacağın işler yapıyorsun. Lütfen bizim için de durumu zorlaştırma.”
Hirata, Karuizawa’nın karaoke odasından böylece çekip gitmesine karşı çıktı.
“Ne? Benim ne yapmamı bekliyorsunuz?”
“Öncelikle Kushida-san’dan özür dile. En önemlisi bu.”
Karuizawa!yı ikna etmeyi başardı. Kızgındı ama geri adım attı.
“Hatalı olduğumu düşünmüyorum. Neden özür dileyecekmişim?”
“Önce özür dile.”
Karuizawa bir süre sessizce bekledi.
“……Özür.”
Sessizliğinin ardından, Karuizawa, Hirata’nın uyarılarına dayanamadı, pes edip özür diledi.
“Ne demek, hiç önemli değil. Asıl benim, senin düşüncelerine saygı duymam gerekirdi, daha dikkatli olmalıydım.”
Böyle bir durumda kim olsa sinirlenirdi. Fakat Kushida, çok sakindi, onu hemen affetti.
Bu sözlerinden sonra, Karuizawa kendisini suçlu hissederek utanıp Hirata’nın yanına geri oturdu.
“Bir an kontrolümü kaybettim, özür dilerim.”
Karuizawa tekrar özür diledi. Kushida, ise gülümseyerek basitçe bir cevap verdi.
“Sağ ol……”
Hirata bu hallerini görünce derin bir oh çekti. Fakat, bu özür faslı, konunun kapandığı anlamına gelmiyordu.
“Kushida-san, yedek süveterin var mı? Yarın onu giyerdin?”
“Ah, hayır. Diğer süveterim yırtıldığı için, elimde bir tek bu vardı…”
Okul, tüm öğrencilere ikişer süveter veriyordu.
Beklenmedik durumlar olabiliyordu. Mesela, üniformanın büyük gelmesi gibi. Böyle durumlar için, Keyaki alışveriş merkezinde özel terziler vardı. Biraz zaman alıyordu ve pahalıydı ama değerdi.
“Çamaşırhane yok mu? Basketbol antrenmanlarında kirlettiğim kıyafetlerimi getiririm. Beraber verirsek çamaşırhaneye, yarın sabahtan alabiliriz.”
“ İhtiyacım olmadığından çamaşırhaneden haberim yoktu. Madem böyle bir uygulama var, o zaman çözümü bulduk demektir.”
Kushida, Sudō’nun fikrini kabul ederek sorunu çözdü.
Karuizawa öneriyi duyunca, yardımcı olmak istedi.
“Özür yerine geçmez ama…kabul edersen, çamaşırhane ücretini ben ödemek istiyorum.”
“Sorun değil, ben hallederim.”
“Olmaz, içim rahat etmez…. ödeyebilirim değil mi?”
“Emin misin?”
“Evet! Zaten başına bu derdi açan benim. Ben öderim.”
Karuizawa’nın kıyafetin kuru temizleme ücretini ödemeyi kabul etmesiyle, konu tatlıya bağlandı.
**
Not: Lütfen okuyun.
Dün bölümün altına destek göremediğimizle ilgili yazı ekledikten sonra, kaldığım yerden nerden devam edebilirim diye soran arkadaşlara sesleniyorum; google’a sorunuz. Sitede de discord’da da defalarca paylaştık. Ya yorumları takip edin ya da direkt google’a sorun zira; biz de ordan buluyoruz ve manidar zamanlamanız için çok müteşekkirim….
Okunduğunu bildiğimiz serinin değer görmemesi, bizi üzüyor. Saatlerimizi harcadığımızı siz de biliyorsunuz. Yine de olması gereken desteği göremiyoruz.
NASIL DESTEK OLABİLİRSİN?
- Yorum yaparak,
- Blogumuzu sosyal medyada paylaşarak.
Size küçük bir karşılaştırma yapacağım. Doğru düzgün konusu bile olmayan bir seriye bile bir sürü yorum geliyor. Burada eleştirim çok yorum alan serilerin içeriği/konusu değil; güzel olup yoğun emek harcadığımız serilerin değer görmemesidir.
**
