Elitler Sınıfı - Cilt 6 - Bölüm 4 - Kağıt Karıştırma
Cilt 6 – Bölüm 4 – Kağıt Karıştırma
Bir gün, çok ağır bir atmosfer sınıfı sarmıştı.
Fakat kötümser bir durum söz konusu değildi, sadece fazlasıyla gerginlik hakimdi.
***
Gerginliği başlatan, D sınıf öğretmeni, Chabashira-sensei idi.
“Herkes yerlerine, Hazırlık yapmanız gerekiyor.”
Sınıftan içeriye doğru adım atar atmaz, ambiyans değişti ve herkes sözlerine uydu.
Daha öncekilere kıyasla, sınıf normal gözüküyordu.
Chabashira-sensei, sınıftaki değişimi fark edince şaşkınlığını gizleyemedi.
“Herkeste bir ciddiyet var, hayırdır. Burdaki herkesin D sınıfından olduğuna inanamıyorum.”
“Bugün ara sınav sonuçlarını açıklayacaksınız, değil mi?”
Ike gergin bir ses tonuyla sordu. Chabashira-sensei ise sinsi bir gülüşle yanıt verdi.
“Aynen öyle. Ara veya final sınavlarında başarısız olursanız, okuldan direkt atılıyorsunuz. Daha önce söylemiştim size, hatırlıyor olmanız lazımdı zaten. Gerilmeniz, endişelenmeniz normal. Zaten şimdiye kadar hiç böyle bir tavrınız olmadığı için şaşırıyordum. Anlaşılan büyümeye başlamışsınız.”
Chabashira-sensei, sınıfın bu halinden hoşnutluğunu dile getiriyordu fakat bu sınavlarda başarılı olduğumuz anlamına gelmiyordu.
Bir değişiklik olduğu doğruydu ama sadece zihinsel bir değişiklik vardı sınıfta.
Chabashira-sensei gerçeği yüzümüze vurmadan da edemedi.
“Ancak eğer başarısız olduysanız, sonuçlarına katlanacaksınız. Şimdi sonuçları asıyorum. Kendi adınızla notunuzu yanlış okumamaya gayret edin.”
Bizi özellikle uyardı. Kendi sonucunu kabullenmeyip olay çıkartan birisi olursa, okulun bu duruma sessiz kalmayacağını vurguluyordu. Özellikle de birisi yanlış okursa sonuçları, olan boşa tantana yapan kişiye olacaktı. Zaten okul, her sınıfa kamera yerleştirerek öğrencileri sürekli denetliyordu.
“Herkesin sonuçlarını görebiliyorum.”
“Tabii, bu okulun kurallarından birisi zaten.”
Öğrencilerin kişisel bilgilerinin paylaşmaya niyetleri olsun olmasın,
okul herkesin notlarını kara tahtaya asıyordu.
Kimsenin puanını saklamak gibi bir lüksü, hakkı yoktu. Sonuçlar herkese açık ilan ediliyordu.
Sanki ayın satış elemanını seçer gibi, kimin ne kadar iyi kimin ne kadar kötü satış yaptığını herkes görebiliyordu.
Bu tarz durumlarda, en kötüler ile en iyiler en çok ön plana çıkardı
arada kalanlar da baskıya maruz kalır, etrafı tarafından hor görülürlerdi.
“Tüm dersler için, 40 ve üzeri puan aldıysanız geçtiniz diye düşünebilirsiniz. 40 altı alanlar okuldan atılmak zorunda kalacaklar.”
Daha önceki sınavlarla sınav geçme notu ile nerdeyse aynıydı, ama şuanki durum farklı.
“Birazdan açıklayacağım notlara spor festivalinde aldığınız sonuçlar da dahil edildi. Festivalde yüksek puan alan ve başarılı görülen öğrencilere 100 puan verildi. Böyle durumlarda olan kişilerin sonuçları başarılı sayılacak.”
Festivalde en kötü dereceye giren 10 kişinin, ara sınavlardaki puanlarından 10 puan düşülecekti.
Sotomura, sınıftaki en kötü performanslardan birisine sahip birisi olarak tüm sınavlardan 10’ar puan daha yüksek alması gerekenler arasına giriyordu.
Ike ve Sudō gibi puan düşüşüne maruz kalmayanlar gerginliğini koruyordu.
Tek bir başarısızlığının, okuldan atılmayla sonuçlanması, öğrenciler de hem fiziksel hem de zihinsel olarak geriyor, bunaltıyordu.
Öğrenciler sonuçların tahtaya asılmasını dikkatlice izlediler.
Fakat, Horikita merakından dolayı yerinde duramıyordu.
“Ha!? Ne!? Şaka mı bu!?”
Sonuçların sıralaması en kötü puanı alanlarla başlıyordu. Herkes ilk dönem hem ara hem de final sınavlarında sonuncu olan Sudō’nun ilk sırada olmasını beklerken, sonuncu olan o değildi.
İlk adı yazılı olan “Haruki Yamauchi” idi. Ardından, “Ike Kanji” ve Inogashira, Satō, ve Sotomura’nın adları yazıyordu.
Sotomura genelde de çok başarılı değildi ancak bu kadar puanlarından düşüş olmasının sebebi festivaldeki cezalardandı.
“Neeeee! Sonuncu muyum gerçekten!?”
Neyse ki tüm derslerde 40+ puan almıştı. Hatta en kötü sınav notu 43 – ingilizce idi. Ortalama puanı 50’yi geçmiyordu bile.
Sonuçlarının şokunu atlatamayan Yamauchi bayılır gibi oldu. Yüzünden ve boynundan soğuk soğuk terler akmaya başladı.
Sudō’nun sınav notları daha şaşırtıcıydı. Bugüne kadar, bir sıra bile üste çıkamamış, hep sonuncu olmuştu. Bu sınavla beraber, 12 sıra ilerlemişti. Büyük gelişme kaydediyordu. Gerçi, festivaldeki başarılarını göz önünde bulundurursak, bu başarıyı elde etmesi doğaldı. Ortalama puanı ise 57 idi.
“Tek seferde kendi rekorumu kırdım, oleyyy!!! Gördünüz mü, gördünüz mü!? Hem de ortalama puanım 60’a yakın!”
Sudō panodan puanını görür görmez ayağa fırlayıp bağırarak dans etmeye başladı. Sevinçten ne yapacağını şaşırmış gibiydi.
“Bu puana bu kadar sevinmene gerek yok. Festival sayesinde paçayı sıyırdın hatta. Bence bu puan eklemesi gereksiz ama neyse.”
“Ooff deme öyle deme…”
Sudō’yu susturan Horikita’nın sert eleştirisi oldu. Yüzüne hüzün çöken Sudou, sırasına sessizce oturdu.
Şuanki haliyle sadık bir köpekten farkı yoktu. Sahibinin emirlerine uyup denileni yapıyordu…
“Sudō ortalama 57 puan almış…. çalışma grubunuzun etkisi harika.”
İngilizceden hiç anlamayan Sudō, 52 puan yapacak kadar iyi bir sonuç almıştı.
Horikita’nin ara sınavlarda paçayı zor sıyıran birkaç kişiye – Sudō dahil- çalışma grubu açarak ders verdiğini duymuştum. Beni eğitmen olarak çağırmadılar. Ama normal bir tepkiydi. Onların gözünde, onlara öğretmenlik yapacak kadar zeki değildim.
Dahası, Horikita’nın benim akademik bilgimin ne derece iyi olduğuna dair bir bilgisi yoktu.
“Ders grubunun etkisi oldu, evet. Sınavın varsa ve çalışmazsan, sınavdan kalırsın. Fakat bu sınavda farklı bir durum söz konusuydu diye düşünüyorum. Sınav, genel olarak basitti bence.”
“Olabilir.”
Bu ara sınavların, normalden daha kolay olduğuna şüphe yoktu. Hatta sınavda birkaç sorunun yanlışlıkla sınavda yer aldığını bile düşünmedim değil. Fakat Horikita, bu konuyu ele almıyordu. Çalışma grubunun sınavı geçmesi onu tatmin etmişti.
Aksine, sonuncu olan Yamauchi, Sudō ile arasında bu kadar büyük bir sıralama farkı olmasına öfkeleniyor ve bu öfkesini saklayamıyordu.
Horikita, başarısız olmaktan korkan herkese ders vermiş, ancak Sudō’ya birebir de ders vererek onu ekstra çalıştırmış diye duydum.
Aşkın gücü ne kadar da korkunç, ya.
Yavaş yavaş, Sudō’nun akademik başarısı artıyordu… Vay be.
“Senin ortalama puanın 64. ne kadar da sıradan. Eşek şakalarını bırak da ciddi ol biraz, ne dersin?”
“Elimden gelenin en iyisi bu.”
Genelde 50 puanlarda olduğumu düşünürsek, bir anda 100 puan almam demek…bir sürü yeni sorunla boğuşmak demekti.
Şuan sabit bir hızla ilerliyordum. Amacım buydu.
Hatta Sudō’nun bir anda 12 sıra yükselmesini göz önünde bulundurursak, ben de bir dahaki sınavda iyi bir ortalama yapabilirdim. Garip gelmezdi kimseye.
“Burada salağa yattığının farkındayım. Ama beni kandıramazsın. Boşa çeneni yorma.”
“Acaba çenemi yorduğum zamanlarda beni hiç dinledin mi? Cevabı ben söyleyim, Hayır.”
“O da doğru.”
Neydi bu şimdi… bir de haklısın diyor ya.
Neyse.. ara sınavlarda olmamıza rağmen sorular oldukça basitti.
Panodaki listenin son sıralarında mükemmel sonuçlar sıralanıyordu.
Diğer sınıfların bu sınavda, çok yüksek puanlar elde ettiği kesindi.
“Sonuçlardan anlaşılacağı gibi, bu sınavda okuldan atılmak zorunda kalan öğrenci sayısı: sıfır. Herkes, sınavın üstesinden gelmiş.”
Chabashira-sensei açıkça öğrencileri övdü. Iğneleyici bir tavrı yoktu, bizi eleştirecek bir sebebi olmadığı için.
“Evet! Gelecek ayın kişisel puanlarını dört gözle bekliyorum, sensei!”
Kollarını masaya dayayan Sudō rahatlamanın verdiği özgüvenle konuştu.
Chabashira-sensei bu tavrını hoşnut karşılayarak gülümsemesini bozmadan cevap verdi.
“Eh, festivalde ciddi sorunlar yaşamadığınız için, kasımda kişisel puanlarınızda artış beklemeniz çok doğal. Ben okula geleli üç yıl oluyor ve bu süre zarfında 0 puan almayı bu kadar uzun süre sürdüren bir sınıf görmemiştim. Harikasınız.”
Chabashira-sensei sınıfı övdü. Şimdiye kadar bize böyle olumlu yaklaştığını görmemiştim. Hatta bize bu olumlu tavrı çok garip geldiğinden, aramızdan onun bu haline yabancılık çekip anlam veremeyenler vardı.
“Sizin bizi övmeniz beni geriyor, sensei.”
Az övgü duyan insanlar aniden övüldüklerinde garip hissederlerdi.
Bu arada Horikita, bu duruma aldırış etmiyordu. Tabii kimsenin okuldan atılmak zorunda olmaması güzeldi ancak asıl mesele, Chabashira-sensei’nin hiçbir konuşmasını övgüyle bitirmediğini bilmesiydi.
Ne kadar nazik davranır, gülerse durum o kadar garipleşirdi.
Yavaş yavaş sınıf içinde dolaşmaya başladı, hareket ettikçe at kuyruğu saçı havada salındı.
Sensei sınıfın içinde bir tur atıp masaların arasında yavaşça geçmeye başladı.
Ike’nın oturduğu masaya geldiğinde durdu.
“Sorunsuz sınavı geçtiğin için sana bir sorum var… Okul sence nasıl? Okulu nasıl değerlendirdiğini öğrenmek istiyorum.”
“Eh… okul, güzel. Işler yolunda gittiğinde harçlığın fazla oluyor. Yemekler güzel, odalar iyi… ”
Ardından parmaklarıyla saymaya başlayarak değerlendirmesine devam etti.
“Oyun satışı yapılıyor. Sinema salonu ve karaoke var, ha bir de kızlar da güzel…”
Son saydığı, okulla pek alakalı değildi sanki ama..
“Uhm… yanlış bir şey mi söyledim, sensei?”
Sensei’nin sessiz kalmasına artık dayanamayan Ike kafasını kaldırıp sordu.
“Hayır, bir öğrencinin gözünden okul, harika bir kampüs sağlıyor size. Hatta bir öğretmen olarak ben de okulun öğrencilere çok yarar sağladığını düşünüyorum. Hatta beklenenin kat kat üstüne çıkıyor burada her şey.”
Sensei tekrar hareket edip sınıftaki gezintisine devam etti. Tüm sıraları geçerek benim olduğum köşeye geldi.
Herkesin içinde bana da soru soracak diye düşünmeden edemedim. Umarım soru sormaz…
Çok şükür dualarım kabul oldu ve Chabashira-sensei, Hirata’nın masasında durdu.
“Hirata, okula alıştın mı?”
“Evet. Pek çok arkadaş edindim ve kampüs hayatımı dolu dolu geçirmeye çalışıyorum.”
Hirata gayet mantıklı örneklerle cevap verdi.
“Basit bir hatayla okuldan atılma riskin olduğunu biliyorsun, bu seni huzursuz etmiyor mu?”
“Risk her zaman çözümünü de beraberinde getiriyor bence. Her şeyin üstesinden sınıfla beraber gelebiliriz, sensei.”
Her zaman sınıf arkadaşlarını da göz önünde bulundurarak hareket eden Hirata, bu tarz bir cevap vermekte hiç tereddüt etmedi.
Sınıftaki turunu bitirdikten sonra Chabashira-sensei öğretmen masasına geri döndü.
Bir şeylerden emin olmaya çalışır gibi bir hali vardı ancak neyin peşinde olduğunu anlayamadım.
2 tahminim vardı.
Birincisi: sınıftaki atmosfer ve manevi değerlerin ne kadar etkili olduğunu görmekti.
İkincisi : henüz açığa çıkmayan sorun veya sınavlarla başa çıkıp çıkamayacağımızı ölçmeye çalışıyordu.
“2.dönemin final sınavının bir parçası olarak 8 dersten oluşan bir teste tabii tutulacağınızı hepiniz biliyorsunuz. Hatta çoğu arkadaşınızın ders çalışmaya başladığını da düşünüyorum. Fakat tekrar hatırlatıyorum.”
“Eh!? daha ara sınavlar yeni bitti? Bir sınav daha mı var!?”
Havalar soğumaya başlamıştı, yeni dönemin başlamasıyla da henüz ders çalışmaya da adapte olamayan öğrenciler acı çekmeye devam ediyordu.
Öğrenciler için yakın zamanda belirleyici sınavlar yapılacaktır. Hatta, 2.dönemdeki sınavlar arasında uzun aralıklar olacağını da düşünmüyorum.
“Teste 1 hafta mı var yani!? Ben hiç duymadım ki!”
Ike’ın hiçbir şeyden habersizmiş gibi bağırmasına rağmen her dersin hocası yaklaşmakta olan sınavla ilgili bizi uyarmıştı.
Duruma olan cahiliyetine iç çekmeden edemedim. Off.
“Duymadığını söylemen gerçekleşmeyeceği anlamına gelmiyor. Size hatırlatıyorum sadece. Bu arada çok endişelenme, Ike.”
Chabashira-sensei sanki erik dalı uzatıyor gibi gülümsedi.
Iyimser yaklaştığını fark etmeye başladık.Ama emin olmak mümkün değildi, tavırlarından…. bize karşı pek iyi değildi şimdiye kadar.
“Gerçekten mi, sensei? Yani rahatlayabilirim, öyle mi!? Oleyy be!”
Eğitim…… bu okulda yapmamız gereken şey buydu.
Chabashira-sensei gözlerini Ike’dan çevirip konuşmasına devam etti:
“Öncelikle, testte 100 soru olacak ve toplamda 100 puana denk gelecek. Sınavın içeriği, orta 3’de görülebilecek türden olacak. Amacımız, öğrendiğiniz konuların temellerini hatırlayıp hatırlamadığınızı ölçmek olacak. Ilk dönemdeki sahte sınav gibi, bu sınav akademik başarınızı etkileyemeyecek. 0 ile 100 arası almanız, sonucu değiştirmeyecek yani. Sınavın tek amacı, becerilerinizi ölçmek.”
“Oh! Ooooh! Ciddi misiniz!? Harika!”
“Fakat– tabii ki bu sınavın hiçbir anlamı olmadığını kast etmiyorum. Nedenini şöyle açıklayayım. Bu sınavın sonuçları, yaklaşan final sınavında büyük bir etkiye sahip olacak.”
Bunu söylemesine bile gerek yoktu aslında. Bariz belliydi.
Spor festivalini bitmesiyle yeni özel bir sınav hazırlanıyordu.
“Etkiden kastınız nedir? Anlayabileceğimiz bir dilde anlat, sensei.”
Sudō’nun neden detaylı bilgi istediğini anlayabiliyordum.
Chabashira-sensei konuyu değiştirerek, sınıfı gerginliğe sürüklüyordu.
“Tabii sizin anlayabileceğiniz şekilde anlatmak daha iyi olur, Sudō. Okul, sınav sonuçlarını temel alarak sınıftan bir arkadaşınızla partner olmanızı şart koşuyor.”
“Partner derken?”
Hirata, sensei’nin açıklamalarından en garip gelen kelimeyi seçerek şüphesini gidermeye çalıştı.
“Evet partner. Bu sınava bağlı oluşturulacak partnerler, final sınavını beraber göğüsleyip aynı kaderi paylaşacaklar. Her konudan toplamda 50’şer soruyla toplamda 400 sorudan 100 puana elde edebileceksiniz. Hatta sınavda başarısız olmanız için de 2 kriter belirlendi.Ilki, zaten aşina olduğunuz hatta deneyimlediğiniz bir yönteme dayalı. Her konudan minimum 60 puan almak zorundasınız. Finalde iki partner de 60 puandan düşük alırsak, beraber okuldan atılacaksınız.
Bu 60 puan standardı 2 partnerin ortak çalışmasına dayalı. Mesela, Ike ve Hirata’yı partner olarak düşünelim. Ike’ın 0 aldığı bir dersten, Hirata 60 puan alırsa, ikisinin de okuldan atılmasına gerek yok demektir.”
Kimse şaşkınlığını gizleyemedi, kargaşa bir anda herkesi sardı.
Sensei’nin anlattığına göre, güvenilir bir partnere sahip olduğumuz sürece, sınavı geçmemiz kolay olacak demektir…
Fakat, bu sınavdan bir de elenmenin 2.bir yolu vardı..acaba o ne?
Chabashira-sensei öğrencilerin tepkilerini görmezden gelip sınavda başarısız olmanın 2. yolunu anlattı.
“Diğer kriter ise, okuldan atılmanıza engel olmak için ihtiyacınız olan kümülatif puan. Her dersten standart 60 puanı geçtiniz diyelim ama kümülatif puanınız standardın altındaysa, partnerler okuldan atılacak.”
“Peki bu puan için de partnerlerin ortak çalışması gerekiyor, doğru mudur?”
“Evet. Kümülatif puan, 2 kişinin toplam puanında oluşacak. Okul, henüz taban kümülatif puanı belirlemedi. Fakat daha önceki yıllarda ortalama 700 puandı.”
Partner olan 2 kişi hem puanlarını paylaşacaktı hem de okuldan atılma riskini. Sensei, kader derken okuldan atılmayı kast etmişti galiba.
700 puanı alabilmek adına, 2 kişin,n…. toplamda…..hmm, 16 ders var dersek, ortalama puan olan 43.75’i almaları gerekiyordu.
Horikita ve Yukimura gibi sınıfın gözde çalışkanları için bile, kiminle eşleşecekleri büyük önem arz ediyordu.
“Okulun, kümülatif puanı henüz belirlemediğini söylediniz. Peki sebebi nedir?”
“Bu kadar aceleci olma, Hirata. Size sonra haber vereceğiz. Final sınavı için, her gün 4 dersten sınava tabi olmanız ön görülerek, 2 güne ayrıldı. Hangi derslerin hangi günde sınavının yapılacağını da size ayrıyetten haber vereceğim. Sağlık sorunları nedeniyle sınava katılamayacak durumda olanların, sınava katılamayacağını belgelemesi gerekiyor. Öğrencinin sağlık sorunu tespit edilip onaylandıktan sonra, okul öğrenciye geçmiş sınavlarına bakarak tahmini puanlar verecek. Fakat, okul öğrencinin sınava katılmama nedenini yeterli görmezse, katılmadığı tüm sınavlara 0 puan verilecek.”
Yani, kaçmamızın imkansız olduğu bir sınavdı. Okul, sağlımızı dahi kontrol edecekti.. vay be.
“Bu arada, bu okula alışmaya başlamışsınız. Eskiden olsa kuralları duyar duymaz bağırırdınız.”
“…Eh, alıştık, sensei. Yapmadığımız şey kalmadı.”
Ike’ın cevabı sürpriz olmadı. Kendisine güveni bile gelmişti.
“Gayet güzel, Ike. Fakat senin gibi düşünenin az olduğunu düşünüyorum. Neyse, size küçük bir önerim var. Ilk dönemi atlattınız diye okulu çözdüğünüzü sakın düşünmeyin. Ilerde daha çok zorlu sınavla karşılaşacaksınız.”
“L-lütfen böyle korkunç şeyler söyleme, sensei.”
Kızlardan birisi, sözlerinden etkilenip korktu.
“Gerçekleri söylüyorum, bunu da istemiyorsanız artık… neyse, bu sınavın adı…… ‘Kağıt karıştırma’ olarak biliniyor, genelde birkaç partner okuldan atılmak zorunda kalıyor. Dahası, D sınıfının öğrencilerinden oluyor gidenler. Sizi tehdit etmiyorum, sadece yaşananları aktarıyorum.”
Şimdiye kadar herkes olumlu bakıyorken bir anda sınıftaki atmosfer değişti, gerginlik hat safadaydı.
Yeni bir özel sınav gelmişti. Ama ‘Kağıt karıştırma’dan kasıt neydi…?
“Baraj puanını elde edemeyenler, istisnasız okuldan atılıyor. Eğer sözlerime inanmıyorsanız, üst sınıflara sorup teyit edebilirsiniz. Zaten az çok iletişim halinde olmanız gerekir onlarla.”
Sınavın kuralları korkunçtu ancak sensei’nin anlattığına göre ortalama 1-2 partnerin elenmesi garip geldi bana.
Partnerlere bağlı olarak, sınavın sonuçları çok ürkütücü olabilirdi. Ama değil…?
“Eh şimdi sıra geldi sınav cezalarına. Sınavda kopya çekmek yasak dememe bile gerek yok ama söylüyorum. Kopya çekenler, partnerleriyle beraber okuldan atılacaklar. Dahası, bu kural sadece bu sınavda geçerli değil, tüm ara ve final sınavlarında da geçerli.”
Kopya çekmek, okuldan atılmaya neden oluyordu demek. Normal şartlara göre, kopya çekmenin cezası bu kadar ağır değil.. ancak burası sıradan bir lise değildi. Sıradan bir lisede en fazla uzaklaştırma alabilirdiniz.
Fakat burada zaten sınavdan başarısız olmak bile sizi okuldan atmaya yetiyordu. Kopya çekmenin böyle ağır bir cezasının olması, kaçınılmazdı. Sensei’nin bu özel uyarısı da öğrencilerin mantıklı davranmaktan uzaklaşıp hata yapmalarını önlemek içindi.
En azından Chabashira-sensei’yi bu tavrıyla, tavsiye verdiğini düşünüyorum.
Şuan sınavın en sıkıntılı kısmı, partnerlikti.
“Testin sonuçlarını aldıktan sonra, partner olma metoduyla ilgili sizi bilgilendireceğim.”
Bu sözlerinden sonra hemen kalemimi elime aldım. Benim kalemimi elime almamla yanımda oturan kişinin de kalemini eline alması bir oldu.
Panodaki ara sınav sonuçlarını not etmeye başladık.
Duruma tekrar bir göz gezdirdikten sonra kalemimi masaya geri bıraktım.
Gereksiz bir harekette bulunduğumu hemen fark ettim.
“Testten sonra, öyle mi? Sonuncu ile partner olursak, olan bize olmayacak mı yani?”
“Ugh! Ken beni geçti be! Ders çalışıp kendimi geliştireceğim.”
“Kendini boşa zorlama. Tek yaptığın şey büyük konuşmak. Yeteneklerimi daha göstermedim bile.”
Yamauchi üzüntüyle masasına çöktü. Sudō da büyük konuşuyordu. Ama Horikita sayesinde aralıksız ders çalışabilecek bir kapasiteye sahipti.
Hatta bu sebeple bile, sözlerine inanası geliyordu insanın.
Eh, şuan önemli olan bunlar değildi. Okul, henüz partnerlik sisteminin nasıl olacağına dair bilgi vermemişti.
Kiminle eşleştiğimizi belirleyen kuralların ipucunun olması yüksekti.
Hatta şimdiye kadar özel ve yazılı sınavlarda aktif rol alan birkaç arkadaş, hatta yanımda tahtayı not eden Horikita dahil fark etmiştir çoktan.
“Son olarak, okul, sizin final sınavlarını farklı bir açıdan değerlendirmenizi isteyecek.”
“Yapmamız gereken başka bir şey daha mı var yani?”
Sınıfa hüzün çökmüşken, Hirata durumu anlamak için sordu.
“Evet. Kendi final sınavlarınızı yazmanız istenecek. Yazacağınız soruları, diğer sınıflardan birisi cevaplamak zorunda kalacak. Kısacası, diğer sınıflara ‘saldırı’ düzenleyebileceksiniz. Onlar da size sorular yazarak ‘savunma’ yapacaklar. Okul, 2 sınıf arasındaki genel ortalamayı karşılaştıracak ve kazanan sınıfa, kaybeden sınıftan alınan 50 puan verilecek.”
Başka bir deyişle, bir partnerin başarısızlığını engellemesi için, ortalama her sınavdan 60 puan alması gerektiği gibi, alınan tüm toplam puanların da 700’ü aşması gerekiyordu.
Dahası, sınıf olarak karşılaştırılacağımız sınıfa karşı ortalama daha yüksek puan almak gibi bir zorunluluğumuz da vardı.
“Kombinasyona bağlı olarak, kişisel puanlarda farklılık mümkün mü? Diyelim ki A sınıfı B’ye saldırdı, D sınıfı A’ya. A sınıfının başarılı saldırı ve savunma yaptığını varsayalım bir de. Toplamda 100 puan alacaklar.
Ama A sınıfı D ye saldırır, D sınıfı da A’ya saldırırdı diyelim ve biri kazandı biri kaybetti, sonuç yine aynı olmayacak mı, iki tarafta ne puan alacaklar ne de kaybedecekler yani?”
“Bu konuyla ilgili net kurallar mevcut. Birebir karşılaşmalarda bahse girilen sınıf puanları 100’e çekiliyor. Endişelenmenize gerek yok yani. Çok nadir bir durum ama sınıfların ortalama puanları aynı oldu diyelim, kura çekilişi yapılır. Böyle bir durumda genel puanlamada değişiklik olmaz.”
“Soru üretip diğer öğrencilere problem yazacağım…. tam bir beyin fırtınası…. böyle bir şeyi hiç duymamıştım. Sistem nasıl işleyecek ki? Atıyorum birisi cevabı olmayan bir soru yazdı diyelim. Sınav gittikçe zorlaşır……”
“Aaaa, evet! Böyle bir şeyi hiç öğrenmedik ki biz! Hiç hileli soru da bilmeyiz! Avyayı yedik!”
Ike ve diğerleri ellerini kaldırarak savunmaya geçtiler.
“Tabii, eğer tüm inisiyatif öğrencilere bırakılırsa, düşüncelerinizde haklısınız. Bunun olmasını engellemek için, kurduğunuz problemler titizlikle ve adil olarak öğretmenleriniz tarafından kontrol edilecek. Eğer sorular, okulun müfredatının dışına çıkıyorsa veya sorunun içeriğindeki bilgilerle çözülmesi imkansızsa, sorunun değiştirilmesini talep edeceğiz. Kabul edilmeyen soruların sürekli gözden geçirilmesi sistemi aracılığıyla, herkesin adil sorular oluşturmasını sağlayacağız. Endişe duyduğunuz durum yaşanmayacak. Ike, anladın değil mi? ”
“Um, biraz…”
Söylemesi kolay olan ama uygulanması zor olan bir şeyden bahsediliyordu burada…
“400 soru üretilecek…kısa zamanda çok zor işler bizi bekliyor gibi.”
Final sınavına ortalama 1 ay kalmıştı. Kişinin, her gün ortalama 10 ila 15 soru ürettiğini düşünelim… hatta daha fazlasına da ihtiyaç duyabiliriz malum okul kabul etmediği durumlarda tekrar tekrar düzenlemeler yapmak zorunda kalınacak.
D sınıfının ‘eksiklerini’ göz önünde bulundurduğumuzda, önümüzdeki ay hapı yuttuk gibi.
Hirata da durumu fark etmiş olacak ki sakinliğini kaybeder gibi bir hali vardı.
“Sorular ve cevapları zamanında bize bildirilmediğinde, hafifletici önlemlerimiz devreye girecek. Sizin için hazırladığımız kendi sorularımızı sınava dahil edeceğiz. Fakat şunu özellikle belirtiyorum ki, okulun hazırladığı soruların zorluğu, sizin hazırlayacağınız sorulardan çok daha basit olacak.”
Hafifletici önlemler kulağa hoş geliyordu. Ancak aslında verilen mesaj ‘yarışma başlamadan beyaz havlu atmaktan’ yani- kaybettiğimizi ilan etmekten- başka bir şey değildi.
Zor sorular yazmaktan başka çaremiz yoktu. Dahası, sınıf liderleri soruları da düşünmek zorundaydı. Sınavın zor olacağı, her halinden belliydi.
“Soru oluştururken, üst sınıflara, diğer sınıflardan arkadaşlarınıza, öğretmenlerinize, internete hatta kendi arkadaşlarınıza dahi danışabilirsiniz. Özel bir sınırlama getirilmedi bu konuda. Okulun kabul ettiği her sorunun içeriği veya zorluğu bizi ilgilendirmiyor.”
“Bu final sınavında, diğer sınıflar da bizim için soru hazırlayacaklar değil mi?”
“Evet. Hangi sınıfa saldıracağınızı merak ediyor olmalısınız. Hangi sınıfın karşı karşıya geleceğini belirlemek en kolay kısmı. Sınıfınızdan birisi, hangi sınıfa meydan okumak istediğini söyleyecek ben de okula bildireceğim. Eğer aynı sınıfa fazla talep varsa, her sınıfın temsilcisi bir araya gelip kura çekilecek. Kura sonucuna göre belirlenecek. Kimi seçtiğinizi testten önceki gün haber vermeniz gerekiyor. O zamana kadar dikkatlice düşünüp karar verin.”
Şimdiye kadar final sınavları okula karşı verilen bir mücadeleden ibaretti. Şimdiyse, sınıflar arası birebir mücadeleyi içeriyordu.
Her partner için bir baraj puanı getirilmesine ek olarak bir sürü öğrencinin soruları da sınava dahil edilmişti. Sınavda rol oynayacak, çok faktör vardı yani.
“Önümüzdeki haftaki test ve final sınavına dair ön açıklama bu kadardı. Gerisini düşünmek size kalmış, arkadaşlar.”
Chabashira-sensei kısaca konuyu kapatıp bugünkü dersi bitirdi.