Elitler Sınıfı - Cilt 6 - Bölüm 5 - Etkiye Tepki
Cilt 6 – Bölüm 5 – Etkiye Tepki
“Bir toplantı yapacağım, Ayanokōji-kun. Hirata-kun’u çağırır mısın?”
Horikita özel testin açıklanmasından hemen sonra ayağa kalkıp bunları söyledi.
“Tamam.”
Kısaca cevap verdikten sonra Hirata’nın yanına yaklaştım. Horikita ise, Sudō’nun yanına gitti.
Şuanki D sınıfı, diğer sınıfların da dikkatini çeker olmuştu.
Bende de değişiklikler mevcuttu.
Daha önce perde arkasından iş yürütebiliyordum ancak spor festivalindeki son performansımdan dolayı bir namım vardı artık.
Ryūen veya Ichinose’n, Horikita’nın arkasında kim var diye gözlerini dikmiş ararken, onların şüpheli bakışlarına maruz kalacaktım.
Peki… gelelim asıl konumuza. Bu konuda ne yapabilirim acaba?
Horikita’dan uzaklaşmalı mıydım? Hmm, bir anda ondan uzaklaşırsam daha çok dikkat çekebilirdi.
Ya da durumun normale dönmesi için beklemeli miyim? Horikita ile beraber olduğum müddetçe dikkatler üzerimden gitmeyecektir…
Hmm, galiba ne yaparsam yapayım sonuç değişmeyecek.
Diğer taraf, düşüncelerimi ve hareketlerimi görmezden gelir gibi yapacak… ama içten içe…
Hmm, en iyisi, okula ilk geldiğimiz günlere dönmek.
Horikita’nın birkaç arkadaş edinmesiyle, onunla daha fazla yüz göz olma ihtimalim yüksekti.
Ama ilerde ne olacağı belli olmazdı. Sudō ile başlayan dostluğu, onun Hirata ve Karuizawa ile olan ilişkisini etkileyip güçlendirecekti.
Bu arkadaşlıklar güçlendiğinde, tekrar perde arkasına geçebilirim.
Horikita ile iyi geçinmek isterim ama Chabashira-sensei’nin merhametine kalmak istemiyordum.
Arkadaşlıkları güçlendikçe, sınıfın sorunlarını daha kolay çözer hale gelirlerse, omzumdaki yük azalırdı.
Chabashira-sensei, D sınıfının yükselişinin sadece benden bekleyemezdi. Mantıken, elini taşın altına koymak isteyen herkese minnet duyması gerekiyordu.
Sınıfı, A sınıfına yükseltmem için beni tehdit etmeye kadar gitti ama Chabashira-sensei’nin ne istediği umurumda değildi.
Uzun lafın kısası, şuan Horikita’dan uzaklaşamazdım.
Ipleri bırakırsam, D sınıfı kontrolü kaybedip yıkılacak. Büyük resimden çıkmadan önce Horikita’nın yanına birkaç kişi daha çekmem gerekiyordu.
Önemli olan, prosedürdü: neden ve sonuca bağlı güzel bir prosedür.
Sınftan biriyle konuşan Hirata’ya seslendikten sonra yerime geçtim.
“Birazdan geliyormuş.”
“Bende de durum aynı.”
Sudō lavoboya kadar gitmişti.
“Peki, testle ilgili ne düşünüyoruz?”
Horikita herkes toplanmadan önce genel bilgi almak için sordu..
“Chabashira-sensei’nin sözlerine göre, bu sınav diğerlerinden daha zor olacak. Sınavdan kalmamak için alınacak puan çok yüksek değil ancak amacımız diğer sınıfları yenmekse, sınav ortalamamızın yüksek olması gerekiyor. Ayrıca, partnerlik sistemi de tuzak gibi.
Dahası, diğer sınıflardan birisinin bize soru hazırlayacağını düşünürsek, sınavın zorluğu 2ye katlanıyor diyebiliriz. Bir de çok zorlayıcı soru hazırlayan bir sınıfa karşı mücadele verirsek eğer.. çok daha zor duruma düşeriz. En can alıcı nokta: bir sorunun soruluş şekline bağlı olarak, kişinin doğru cevap verme olasılığı değişir.”
“Evet… bu sefer diğer sınıfların stratejilerini tahmin etmekle kalmayacağız aynı zamanda kendi soru yazma yeteneğimizi de test edeceğiz.”
Sadece sınavda başarısız olmaktan korkan öğrencilere ders vererek bu sınavı başarıyla bitirmemiz mümkün değildi.
Ideal olan, diğer sınıfların zayıf noktalarını belirlemekti ancak onların da istekli bi şekilde zayıf noktalarını göstermeyecekleri kesin…
Yine de diğer sınavlarla ortak noktaları vardı. Bu bağlamda, bu sınavı yazın gerçekleşen özel sınavdan daha kolay olarak değerlendirebiliriz. Spor festivalindeki gibi, sınıfların spora yatkınlıklarını ölçtüğümüz gibi, bu sefer de akademik başarılarını ölçmemiz gerekiyordu.
“Yapabileceğin bir şey varsa, yap. Sonuçta az çok ipucu verildi.”
“Eh, farkındayım.”
Horikita sakince cevap verdikten sonra devam etti:
“Karşındaki ne söyler ne yaparsa her zaman dikkat kesiliyorsun. Bu okul, bize bildirdikleri her şeyde bir ipucu saklamayı seviyor. Chabashira-sensei’nin söylediklerinden anlaşılanlar: bu testin akademik olarak bizi etkilemeyeceği, genel puan kriterinin henüz belirlenmediği ve test bitiminde partnerlerimizin belirleneceği.’’
Mantıklı ve doğru çıkarımlarda bulunmasına istemsizce gülümsedim. Çok geçmeden Hirata yanımıza geldi.
“Beklettim, kusura bakmayın. Final sınavı için konuşacağız, değil mi?”
Ardından Karuizawa’ya seslendi. Karuizawa bize gıcık olurcasına baktıktan sonra karşılık verip Horikita’ya yaklaştı.
“Kusura bakmayın, sıcağı sıcağına konuşmanın daha uygun olacağını düşündüm.”
Okula ilk başladığımızda Horikita birilerini yanına çağırmayı bırak, kimseyle konuşmuyordu bile. Şimdiki Horikita, sınıfın temsilcisi konumundaydı ve herkes artık doğal karşılar olmuştu.
“Hazırsanız hemen konuya gireyim.”
“Ne, burda mı? Hayır, ya. Madem konuşacağız, pallet kafeye gidelim. Haksız mıyım, Yōsuke?”
Karuizawa, Hirata’nın kolunu sıkıp isteğini vurguladı.
Karuizawa ile ilk karşılaştığımda da böyleydi, şımarık bir çocuktan farklı yoktu.
Pallet kafe ise, okul çıkışları ve öğle molalarında kızların uğrak yerlerinden biriydi.
Karuizawa’ya baktım ve göz göze geldik. Ona bir şey demedim ama hemen kolunu Hirata’dan çekti ve tedirgin bir ifade kapladı yüzünü.
“Orada diğer sınıflardan birileri olabilir… ama….neyse.”
Horikita’nın grupla beraber hareket etmesi, Karuizawa’ya meydan okumasından kolay olurdu. Gerçi, bu durumdan Horikita’nın haberi yoktu tabii.
“Size katılabilir miyim ben de?”
Bu soruyu soran, sınıf arkadaşımız – Kushida Kikyō idi.
“Sorun olmaz değil mi…?”
“Benim için sorun yok, Kushida-san. Sınıfı iyi tanıyan herkesin final sınavıyla ilgili fikrini duymak isterim.”
Karuizawa sorun olmayacağını hemen belirtti. Ama ya Horikita?
“Tabii, Kushida-san. Seni zaten çağıracaktım.”
Horikita da hemen onayladı, sanki sorun çıksın istemiyor gibiydi.
“Önden gitseniz, sorun olmaz değil mi? Birkaç işim var halledip hemen geliyorum.”
Üçü itiraz etmeden tamam deyip önden yola çıktılar.
“Sence onu aramıza almak doğru bir karar mı?”
Kushida, D sınıfı için değerli bir güce sahipti ancak Horikita ile olan ilişkisi karışıktı.
Sadece ikisinin bildiği bir durum söz konusuydu ama Kushida’nın kötü niyetinin olup olmadığını bilmiyorduk.
Dahası, spor festivalinde Kushida’nın ihaneti yüzünden zor duruma düşmüştük.
“Onu hemen reddetseydim, asıl o zaman garip olmaz mıydı?”
Haklıydı ama Horikita’nın olur demekteki amacı neydi?
“Seni beklettim, özür, Suzune.”
“Önemli değil. Toplantı yeri değişti. Bizi Pallet’te bekliyorlar.”
“Oh, öyle mi? Önce kulübe uğramam gerekiyor…bir uğrayıp geleceğim yarım saat sürmez.”
“Tamam. Işin biter bitmez gelirsin.”
Sudō gülümseyerek sırt çantasını alıp koşarak sınıftan çıktı.
Geç kalmıştık. Horikita çantasını alınca ben de çıkmaya hazırlandım.
“Ben yurda gidiyorum. Size başarılar.”
“Nereye? Sen de geliyorsun. Hirata-kun ile Karuizawa-san arasındaki köprü sensin, sensiz olmaz. Onlara karşı hiçbir yaptırıcı gücüm yok benim.”
“…Tabii ki var. Yaptırıcı gücüm yok diyorsun ama sınıfı belli bir düzeye kadar kontrol edebilecek güce sahipsin. Dahası, final sınavı önümüzdeki teste bakıyor. Ara sınavları, kendi çalışma grubunla gayet başarılı bir şekilde atlattın.”
Sınıfın başarısından onun da payı olduğu gerçekti. Önümüzdeki sınav da benzeri bir sınavdı. Üstesinden gelebilirdi.
“Bu açıdan bakarsan, evet ama Kushida’nın olduğu bir ortamda her şey değişiyor. Tamamen istisna bir durum. Hem sana söyleyeceklerim var. En azından bugünkü toplantıya katıl. Yoksa Kushida’nın neyin peşinde olduğunu merak etmiyor musun?”
Çok zekice bir saldırı da bulundu. Dürüstçe cevap vereceğim.
“Merak etmiyorum desem yalan olur.”
Kushida herkese gülüyor, iyi davranıyorken Horikita’ya olan bu öfkesi neydi? Merak ediyordum.
“O zaman toplantıya katıl, sana söylerim.”
Horikita yemi attı. Bu konuyu şimdi ortaya çıkarmasının bir sebebi var gibiydi.
“Açıkçası, onun geçmişi beni ilgilendirmiyor ama sana söyleme gereği duyuyorum. Ilerde bana faydası olacak gibi.”
“Kushida hakkında bana hiçbir şey söylemeyeceksin sanıyordum.”
“Bu kanıya nerden vardın?”
“Kushida hakkında hiç konuşmadın ki? Bir de nasıl desem… seni birisiyle düşman olarak hayal edemiyordum. Kushida ile aranızda ne oldu?”
Horikita’nın tepkisini ölçmek için onu baştan aşağı süzdüm. Daha çok gerilmişti.
“Burada söyleyemem?”
Kimsenin bize baktığı yoktu ama yerin kulağı vardır derler.. duyan olabilirdi.
“…peki. Madem öyle, geliyorum .”
Bu çabasına değecek bir hikaye duymayı bekliyorum bakalım, umarım değer.
Koridordan çıkıp kalabalığı aştıktan sonra, Horikita fısıldadı:
“Nerden başlayım?”
“En baştan. Zaten tek bildiğim birbirinizle anlaşamadığınız.”
Ve tabii, Kushida’nın karanlık tarafını öğrenmeyi istiyordum. Özellikle bundan dolayıydı merakım. Horikita’nın ne kadar bildiğini veyahut bana ne anlatacağını da bilmiyorum.
“Kushida Kikyō hakkında çok bilgim yok. Nerde tanıştınız mesela?”
“Otobüste.”
“Ben de ilk onu otobüste gördüm.”
Hmm, şimdi hatırladım otobüste yaşananları. Yaşlı bir kadın ayakta dikelmek zorunda kalmıştı, çünkü boş koltuk yoktu. Kushida, yaşlı kadına yer vermeleri için gençleri ikna etmeye çalıştı. Güzel bir iyilik yapma niyetindeydi, evet. Ama insanlara o kadar çok seslenip yardım istemesine rağmen kimse kılını kıpırdatmamıştı.
Ben de yerimi kimseye verme niyetinde değildim. Bu yüzden bu olay aklımda yer edinmişti.
“Eğer o zaman başlasaydı nefret etmeye… Kōenji’den daha çok nefret etmesi gerekirdi. Direkt o reddetmişti yerini vermeyi…sonuçta biz sadece seyirci kalmıştık, cevap dahi vermemiştik. Mantıklı değil yani.”
Kushida’nın beni sevdiğini kast etmiyordum fakat Horikita’ya karşı gösterdiği kin ve nefret ayrıydı.
“O zamanlarda, Kushida-sanı tanımıyordum… aslında şöyle desem daha doğru olur, onu hatırlamamıştım.”
“Yani, okula geldiğimiz ilk günden önce mi tanışıyordunuz?”
“Eh, onunla aynı ortaokulda okuduk. Sıradan bir devlet okuluydu. Bu kadar prestijli bir lisede, aynı okuldan biriyle karşılaşacağını hiç tahmin dahi etmiyordu büyük ihtimalle.”
“Eeee?”
Tanışmalarının eskiye dayandığını duyunca, büyük gizem çözülüverdi. Bu ikisinin bağı, çok eskiye dayanıyormuş demek.
“İlk dönem çalışma grubu kurunca fark ettim onu tanıdığımı. Orta okulda binden fazla öğrenci vardı ve Kushida-san ile aynı sınıfta olduğumuzu bile hatırlamıyordum.”
Horikita, şimdikinin aynısıydı yani ortaokulda da.
Her gününü ders çalışarak arkadaş edinmeden geçiren bir Horikita.
“Kushida orta okulda nasıl birisiydi?”
Direkt Pallet’e gitmedik. Sohbetimizin uzayacağını düşünerek okulun etrafında yürüyüşe çıktık. Kafeden olabildiğince uzakta, az insanın olduğu yerdeydik.
“Kim bilir. Dediğim gibi onunla bir iletişimim olmadı. Ama burdaki gibi popülerdi diyebilirim. Hatta ne etkinlik yapılsa, sınıfının merkez öğrencisi o’ydu. Herkesin hayran kaldığı, insanlara iyi izlenim bırakan birisiydi. Öğrenci konseyine katılmadı galiba ama kesin davet gönderilmiştir ona.”
Eğer böyle ciddi bir pozisyonda olsaydı, Horikita kesin hatırlardı.
Benim bildiğim Kushida’da bu tarz pozisyonlarda bulunacak tipte değil zaten.
Belki de Horikita’nın iddia ettiği gibi, Kushida ortaokulda da şimdiki gibi popülerdi.
Ikisinin bir noktada yollarının kesişmiş olması gerekiyor… ancak Kushida’nın neden bu kadar ondan nefret ettiğine hala anlam veremiyorum. Cevabı büyük ihtimalle birazdan öğreneceğim.
“Seninle arkadaş olamadığından değil bence, sana olan nefreti. Farklı bir şey var ortada.”
Arkadaş yapma yarışı gibi bir şey değildi bu. Kushida zaten ne kadar çabalarsa çabalasın, herkesle arkadaş olamazdı.
“Eh, işte asıl mesele şimdi söyleyeceğim de. Ama baştan uyarıyorum. Duyduklarım sadece söylentiden ibaret. Doğrusunu sadece, Kushida-san biliyor.”
Horikita sadede gelip ciddi konuşmaya başladı.
“Mezuniyet yaklaştığı sırada şubat ayında, bir sınıf dağıldı.”
“Korona mı vurdu onları yoksa?” [Ç.N: Soğuk esprilerde bugün :D]
“Hayır tabii. Dedikodular hızlıca yayıldı — sınıftan bir kızın, sınıfın dağılmasına sebep olduğu, okul bittikten sonra dahi sınıfın bir araya gelemediğini duydum.”
“O kız kimdi diye sormama bile gerek yok herhalde?”
“Evet, Kushida-san’dı. Ama sınıfın dağılacak kadar neler yaşadığını bilmiyorum. Okulun, gerçekleri sakladığını düşünüyorum hatta. Okul durumu medyaya taşısaydı, okula olan güvenilirlik azalırdı kesin, eğitimden tut çalışanlara kadar herkes etkilenirdi- ki zaten ateş olmayan yerden duman çıkmaz derler. Dedikodular aldı başını gitti, pek çok söylenti dolaşıyordu.”
“Hatırladığın bir şeyler var mı peki?”
Neler oldu merak ettim. Horikita, geçmişi hatırlar gibiydi, uzaklara daldı.
“Olay aydınlanır aydınlanmaz, sınıftan arkadaşların konuştuğunu duydum. Sınıfın tamamen dağıldığını ve masaların, tahtaların hep karalayıcı grafitilerle dolduğunu söylüyorlardı.”
“Karalayıcı grafitiler, ha…Kushida, zorbalığa maruz kalmış olabilir mi?”
“Bilmiyorum ki. Çok fazla söylenti vardı. Birinin sınıfta başkasına zorbalık ettiği, tüm sınıfın bir kişiye zorbalık ettiği gibi söylentiler vardı. Hatta şiddete kadar gittiğine dair duyumlar aldım ama kesin bilgi değildi.”
Kısacası, dolaşan bir sürü asılsız dedikodu vardı… hmm.
“Ama bir süre sonra dedikodular kesildi. Dağılan bir sınıf vardı ancak hiçbir şey olmamış gibi hareket ediliyordu. Söz edilemez hale gelmişti.”
Hmm, bunu sağlamak için dış güçler önlem almış olmalı.
“Söylentiler kesildi ve sen de Kushida’nın o sınıfın yıkılmasından sorumlu olup olmadığını bilmiyorsun. Dahası, bu tarz şeylere de ilgin olmadığı için, belki haberin bile olmadı bazı söylentilerden.”
“Aynen öyle. O zamanlar bu okulun giriş sınavlarına çalışıyordum. Bu okula girmek için akademik başarının yüksek olması gerektiğini bildiğimden etrafta olan bitene hiç kulak asmadım..”
Tam da beklediğim gibi, okulunun itibarı düşse dahi, bu okula girebilecek kapasitesi olduğundan çalışmakla meşgul olmuştu.
Kushida’nın suçlandığı bir olayın içinde, bir sınıfın dağılmasına varmış demek, vay be.
Bu kadar ciddi bir olay, öğrencilerin yüksek eğitiminde, hatta iş bulmasında dahi etkileri olacak türdendi.
Şuan tanıdığım Kushida’nın böyle bir şey yaptığına inanmak zordu.
Ama eğer söylentiler doğruysa, Kushida’nın bu durumdan haberdar olan insanlarla aynı okulda kalmak istememesi, Horikita’ya olan bu nefreti ve onu attırma çabalarını açıklıyordu.
Hatta Kushida’nın bu söylentileri burada yayılırsa, şuan bulunduğu pozisyonda asla tutunamazdı.
“Şimdi özet geçelim. Kushida’nın sebep olduğu bir olay var ancak detayları bilmiyoruz. Kushida, senin ne kadar olaya hakim olduğunu da bilmiyor. Ancak aynı okuldan olduğunuz için detaylardan haberdar olduğunu düşünüyor olmalı. Demi?”
“Aslında, yanlış düşünmüyor. O olayın sorumlusunun o olduğunu biliyorum sonuçta.”
Derin bir iç çekti. Horikita’nın bulunduğu durumu şimdi daha net anlamaya başladım.
Kushida’nın tek taraflı yanlış anlaması ve nefreti yüzünden olaylar bu raddeye gelmiş meğer.
Kushida, sırrını saklamak için yapamayacağı şey yoktu. Hatta bunca çabası da sırf horikita’yı attırmak içindi.
Horikita, olaydan haberim yok dese dahi, Kushida inanmazdı ki. Kushida için, Horikita’nın ne kadar bildiği önemli değildi. Şuan bile bu konuyu konuşuyor olmamız Horikita’nın Kushida’nın geçmişini bildiğine dair bir kanıttı. Çok çetrefilli bir konu.
Kushida için, Horikita’nın onu tanıyor olması bile yeterdi belki de.
“Ama yine de anlam veremiyorum.”
“Olayın detaylarını mı… hatta sebebini mi kast ediyorsun?”
“Eh çok gizemli bir konu, hatta rahatsız edici de. Hiçbir problemi olmayan bir sınıfın aniden dağılması basit bir durum mu sence?”
Horikita başını sağa sola salladı.
“Kushida sınıfın dağılmasına sebep olan deklanşördü. Ama asıl soru şu, ne oldu da bu kadar ciddi bir sonuç çıktı?”
Basit bir zorbalık olsaydı, bu kadar büyük yankı yapmazdı.. ihtimali değerlendirirsek de en fazla 2-3 kişi etkilenirdi sınıftan…
“Haklısın. Açıkçası, nasıl bir olay, işleri bu raddeye getirir? Tahmin dahi edemiyorum.”
D sınıfının parçalanmasını isteseydim bu kadar kolay yapamazdım mesela ben… acaba sırrı neydi?
“Sınıfın parçalanması için, güçlü silahlar gerekir.. bir iki olayla yıkılmaz bence. ”
“Aynen…”
Burada vurguladığımız silahlardan kasıt, basit fiziksel güçten ibaret değildi, çeşitli metotları ima ediyorduk.
“Sen sınıfı parçalamak istesen, ne yapardın?”
“Soruna soruyla cevap vermek zorunda kalacağım. Çünkü böylece daha hızlı sonuca ulaşacağımıza inanıyorum. Dünyadaki en güçlü silah ne sence? Kushida’nın kullanabileceği silahlar olarak kısıtlayalım istersen, ne dersin?”
“Daha önce söylemiştim sana bir insanın en güçlü silahı ‘şiddete başvurması’ diye. Açıkçası, şiddetin benzersiz bir çekim gücü olduğunu düşünüyorum. Ne kadar güçlü bir eğitimci veya politikacı olursa olsun, insan şiddet batağına düşmeden edemiyor. Bu durumda da, şartlar olgunlaştıysa eğer, sınıf parçalanmıştır. Birinin tek yapması gereken, tüm sınıfı hastanelik etmek çünkü.”
Tehlikeliydi ama Horikita’nın örneği yanlış değildi. Böyle bir durumda sınıf eninde sonunda parçalanırdı.
“Evet, şiddetin en güçlü silahlardan birisi olduğu konusunda haklısın. Ama Kushida’nın böyle bir şey yapması çok zor. Ayrıca, çok büyü olay olurdu ve yayılması engellenemezdi.”
Kushida’nın elinde testere ile sınıfın içinde koşturmasını hayal ettim… okul benzeri bir duruma asla göz yummazdı ki. Çok büyük olay olur, medyaya kadar yansırdı.
“Ya şiddetin benzersiz çekim gücüne yenilmeyen ve onunla rekabet edebilecek başka bir şey varsa?”
“Aklına bir fikir mi geldi? Nasıl sınıfı dağıttığı ile ilgili?”
“Öncelikle, cevabım….…”
“Dur bir dakika.”
Horikita sözümü kesti ve düşündükten sonra:
“Aklıma ‘otorite’ geldi ama kampüste böyle şeyleri yapmak…”
Cevabı düşünmesine rağmen kendine güveni yoktu.
“Otorite, uygulandığı sürece çok işe yarar bir taktik, ama bu durum istisna. Bu okulun öğrenci konsey başkanı bile yapamıyor istediğini. Bir sınıfı, otorite ile yıkmak mümkün değil..”
“O zaman ne? Herkesi manipüle edip tüm sınıfı parçalamak için kullanılan silah tam olarak ne? ”
“Aslında sadece Kushida değil, herkesin kullanabileceği bir manipülasyon aracı var… cevap ise ‘yalan’, insanların doğasında var yalan söylemek. Hatta zaman ve yere bağlı olarak, yalanın şiddeti yendiği, aştığı durumlar dahi olur.”
Istatistiklere göre, bir insan günde 2 ya da 3 kez yalan söylüyordu. Ilk bakışta, imkansız gibi geliyor ancak yalanın tanıtım çok geniş.
“Yorgunum sadece”, “Soğuk almışım”, “Mesajını görmedim” ve “tamam” gibi tüm cümleler yalan içeriyor.
“Yalan, ha… olabilir.”
Yalanlar güçlüdür. Bir yalanla, insanların canına kast edebilirsiniz bile.
“Eh, o zaman biraz hızlandırayım. Mesela, en güçlü silahlarını kullanıyorsun diyelim : şiddet ve yalan. Sen D sınıfını yıkabilir misin bunlarla? Düşün bakalım.”
“İmkansız diyemem ama emin de değilim. Mesela, kavga etmek için şiddet kullandık diyelim, bazılarını yenmemiz mümkün değil. Örneğin, Kōenji. Dahası, senin gibi gücünü belli etmeyen ya da anlayamadığımız bir kesim de var. Birebir dövüşte dahi, ek silah kullandık diyelim, sonuç garanti değil. Özellikle de karşımızdakinin gücünü yeterince bilmiyorsak.”
Horikita tahmin ettiğimden de ciddiye alarak konuya derinlemesine daldı ve çözüm yolları aradı.
“Doğru sonuca varıyorsun. Şiddet herkese uygulanabilir ancak şartlara bağlı olarak sonuca kesin gözüyle bakılamaz.”
“Yalan söyleme konusuna gelirsek, kendimi kontrol edebileceğimi sanmıyorum. Çünkü benden çok daha iyi yalancılar var sınıfta. Bu silah bana göre değil ayrıca..”
Horikita benzer tahminlerde bulundu ama cevap vermekte zorlanıyordu.
“2 taktikten birisini kullandığını düşünürsek, Kushida’nın şiddete başvurma ihtimali nerdeyse sıfır. Yani, mantıken yalana başvurduğu sonucuna ulaşmak kaçınılmaz oluyor. ”
“Evet…”
“Ama gerçekten böyle bir şey yapabilir mi ki?”
“Bilemiyorum. Imkansız değil herhalde. Ama ben asla yapamazdım.”
Bir çocuğu kenarda sıkıştırmak zor değildi, tekti çünkü. Ama bir sınıftan bahsediyorduk.
“Kushida, bizim tahmin dahi edemeyeceğimiz yöntemlerle ya yalana ya da şiddete başvurduysa? Ya da—”
Ya da Kushida, bu ikisi dışında başka güçlü bir silaha mı sahipti?
Kushida’nın silahından emin değilim ama bizim sınıfı da parçalayacak kapasiteye sahip olduğundan eminim. Kushida, eğer sınıfında olanlardan mağdur konumda olsaydı, sınıfının dağılmasından sorumlu olmasaydı, Horikita’ya bu kadar nefret beslemezdi.
“Kushida-san, yüzüme geçmişini bilen herkesi okuldan attıracağını söyledi. Gerekirse, Katsuragi-kun, Sakayanagi-san, veya Ichinose-san ile iş birliği yapmaktan çekinmeyeceğini de söyledi. Açıkçası, Ryūen-kun ile elele verip beni alt etmeye çalıştılar bile. Bu okulda kaldığım sürece, D sınıfının düştüğü konumu düşünmeden bana saldırmaya devam edecek.”
“Çok zor bir durum. Sınıfın mahvolmasını göze alacak kadar geçmişini korumayı istiyor demek.”
“Aynen, buna şüphe yok zaten.”
Malum çoktan Horikita’yı bu konuda tehdit ettiğine göre, ciddiyetini göz önünde bulundurmak lazım.
Horikita’ya meydan okuyup savaş açtıktan sonra, Kushida bir de Hirata ile olan toplantısına katılmak istediğini belirtti.
Görüntüde yardımcı olmaya çalışan yardımsever sınıf arkadaşı rolündeydi, arka planda da….düşmanca eylemler peşindeydi….
Onun aramızdaki casus olma ihtimali çok yüksek şuan. Fakat şimdiye kadar sınıfta herkesin güvenini kazanmayı başaran birisi olarak Kushida’yı hemen gözden çıkarmamız mümkün değildi.
Bir anda yabancı gibi davranması, sınıfta güvensizliğe yol açabilirdi.
“Peki, Horikita. Kushida konusundaki planın ne?”
“Ne planı? Zaten elimde birkaç seçenekten başka hiçbir şey yok ki. Ya ‘Geçmişinin detaylarını bilmiyorum,’ derim, ya da ‘Geçmişinden kimseye bahsetmem,’ derim. Sonra da kabul etsin diye dua ederim artık.”
“Keşke bu kadar kolay olsa. Kushida şüphelenmeye devam edecektir ayrıca bir sınıfın dağılmasına sebep olduğunu bildiği sürece seni düşmanı olarak görmeye devam etmesi çok normal...”
Horikita’nın benden yardım istemesi ihtimalini, Kushida da düşünmüştür zaten.
Buna binaen de beni de okuldan attırmak istiyordu…
Neyse, şimdilik bu konuyu bir kenara bırakalım.
“Onunla konuşup sorunu çözmekten başka çarem var mı ki..?”
“Haklısın. Konuşarak çözülür ancak. Ona kendini kabullendirmekten başka çaren yok.”
Kushida’nın bu durumu kabul edeceğine pek inancım yok ama.
Hep tetikte olacak çünkü, hiç inanmayacaktı Horikita’ya…
“Neyse, boş verelim.”
“ Ne demek istediğini anlıyorum, buna binaen de bir önerim var : A sınıfına ulaşmak için, Kushida’yı ikna etme fikrinden vazgeçebiliriz bence.”
Sözlerimden sonra, Horikita bana sinirli bir bakış attı.
“Yani diyorsun ki…. Kushida-san’ı okuldan mı attıralım?”
Inkar etmeden başımla onayladım.
Düşman saldırmadan önce hareket etmek, güzel taktiklerden biriydi.
Horikita karşı çıkmadı ancak yüzünde garip bir ifade vardı.
“Onu okuldan attırmayı önermeni beklemiyordum açıkçası. Sudō-kun’un atılmasına göz yummak istediğimde, beni ikna eden sen değil miydin?
Okuldan atılmasına göz yummaktansa, sınıfa güç getirecek insanları yanımızda tutmalıyız falan demiştin. Sudō-kun’undan o zaman vazgeçseydim, şuan spor festivali daha kötü biterdi. Dahası, Sudō-kun da çok geliştirdi kendini. Haksız mıyım?”
Demek Horikita arkadaş edinerek bu kadar ilerletmişti kendini. Horikita’nın kendi dünyasından çıkıp insan içine karışması beni şaşırtıyordu.
Değişimi güzeldi ancak cevabı gerçekçi değildi.
Şuanki düşüncesi yanlıştı…
Kushida ile anlaşmaya varacağını düşünmesi?… fazla safça bir düşünce.
Sudō ile olan başarısı takdire şayandı ancak Kushida ile olan durum tamamen farklıydı.
“Bu durum, birisinin okuldan atılmasını önlemek için ona ders anlatmaya benzemez, Horikita. Açıkçası, Kushida’nın hareketlerinin tek taraflı nefretinden kaynaklı olduğu bile bilmiyordum, yeni öğrendim. Tabii, haklısın, bu tarz önlemlere başvurmamak en iyisi. Hatta düşünce tarzının değişmesine de çok sevindim. Ancak bu durum tamamen farklı. Sen bu okulda olduğun sürece, Kushida asla vazgeçmeyecek. D sınıfının birliği ve okulun sistemi dahi çökecek. Şimdi hareket etmezsen, ilerde pişman olacaksın… emin misin?”
Düşünceme karşılık, Horikita sakin kaldı.
Aksine, kendi düşüncesini daha çok benimsemiş gibiydi. Kaşlarını kaldırdı hemen.
“Çok başarılı birisi. Hatta herkesi bir arada tutma gücüne sahip. Hatta insanları çok iyi gözlemliyor. Bizimle çalışıp D sınıfını çok iyi bir noktaya getirebilir.”
Bu konuda şüphem bile yoktu..
Ancak bu gerçekten mümkün olabilir miydi..?
“Onunla aramdaki sorun, benim sorumluluğumda. Onu yalnız bırakamam. O anlayana kadar onunla konuşmaya devam edeceğim.”
Şimdi Horikita, kendi kendini sefalete mi sürüklüyor yoksa ben mi yanlış anlıyorum?!
Horikita, sınıfın iyiliği için melek olacak ve Kushida’yı ikna etmeye çalışacaktı… ne söylersem söyleyim, fikrini değişmeyeceğini düşünüyorum çok kararlı görünüyordu.
“Peki. Madem böyle diyorsun. Ben de bir kenarda sizi izlerim. ”
Gözlerindeki parıltıdan çok kararlı olduğu ve en önemlisi söylediğine inandığı belli oluyordu. Ben de bu ihtimale inanmak istiyordum..
Sudō gibi onu da yoldaşı yapabilecek miydi…
güzel bir soruydu, cevabını merakla bekliyorum.
“Bu konuyla ilgili senden yardım beklemiyorum. Zaten senin çözebileceğin bir şey değil.”
“Evet, benim dahil olmam gereken bir problem hiç değil.”
Kampüsün etrafında dolaşa dolaşa uzun süre konuştuk. Kafeye gitme vakti geldi de geçiyordu.
“Kushida-san’ı sana anlatma sebebim, kimseye söylemeyeceğini bilmem ve beni anlayıp bana hak vereceğini düşünmemden.”
“Özür dilerim, beklentini karşılayamadım.”
Düşüncesini vurgulayarak söyledi ancak fikir ayrılığı yaşamıştık.
“Şimdi sana değerli bir bilgi verdiğime göre, sen de benim bir soruma cevap verebilir misin?”
“Ne tür bir soru?”
Horikita durup sert bakışlar attı. Demek Kushida dışında başka bir konu daha vardı konuşmak istediği.
“Spor festivalinden sonra…. Ryūen’e ne yaptın?”
“Ne yapmışım?”
Bu soruyu sorması…
Horikita, Ryūen’ın entrikalarıyla en çok uğraşan kişi oluvermişti festivalde. Ryūen ne yaptı detaylı bilmiyordum da.
Teorime uygun bir durum yaşandıysa eğer, ona söyleyebileceğim tek bir cevabım vardı.
“Sadece etkiye, tepki verdim. Ryūen’ın planının başarılı olmasına engel oldum.”
“Ryūen’ın sınıf arkadaşlarıyla yaptığı konuşmasının kaydını aldın yani?”
Hafifçe başımı sallayarak onayladım.
“Bir sınıfın strateji toplantısının ses kaydının eline geçmesi…kolay değil?! onu nasıl aldın ki? Ryūen-kun, aralarında bir casus olduğunu söyledi ama senin onlardan biriyle derin bir bağlantın yok ki? Var mı?”
Tabii, Horikita’nın, gemideki Karuizawa ile C sınıfından Manabe arasındaki olaylardan haberi yoktu.
“Elimden geleni ardıma koymadım diyelim. Ses kaydına ulaşarak da taktiklerimden birini denedim diyebiliriz.”
“Ayrıca, bana destek olmana da sinirleniyorum. Bana destek olman demek, başarısız olacağımı düşünüyorsun demektir. Tabii, tam da tahmin ettiğin gibi oldu… bu konuda diyecek sözüm yok. Fakat, sen kendinle ilgili soru sorulmasını istemiyorsun, ben de soramıyorum haliyle…. ama eğer yardım etmeseydin, ben…..çok teşekkür ederim.”
“Bir teşekkür etmek için, lafı dolandırıp durdun ,ha.”
Beni ağır eleştirir diye düşünüyordum ama teşekkür etti aksine.
“Sana bir yere kadar yardım edeceğime söz verdim. En azından bu kadarını yapmalıydım ve yaptım.”
“Ama gereksiz bir fedakarlık yapmış olabilir misin? Yani, bu kadar göze çarpan hareketler yapman senin için sorun olmayacak mı? Bu olaydan dolayı, Ryūen-kun , D sınıfında arkadan iş çeviren birisi olduğunu düşünmeye başlamıştır. Hatta, onun listesindeki adaylardan biri olduğuna şüphem yok. Belki de huzur aradığın günler artık sona ermiştir?”
Horikita haklıydı. Böyle bir duruma düşmeyi ben de beklemiyordum.
Ancak artık böyle umutlar içinde olamam ki.
Chabashira-sensei, o adamdan bahsetti, Sakayanagi geçmişimi biliyor..
Dahası, ilerde ne olur kimse bilemezdi. Ilerde, Horikita’nın varlığı, son kozum olabilirdi.
Kısacası, hayatımı dengelemek için bir çıkar yol arayışındaydım..
Horikita cevap bekler gibi baktı.
‘Ne düşünüyorsun?’
“Ah, bir saniye… bekle.”
“Çok düşünüp cevap bile vermiyorsun. Seni insan olarak nasıl değerlendireceğimi bilemiyorum.”
“Beni baştan beri tanımıyorsun da ondan.”
“O da doğru.”
Horikita’nın Ryūen’e ya da bana ayıracak boş zamanı yoktu.
Kushida’nın D sınıfının içine attığı zehirleri temizlemediği müddetçe, ileriyi düşünmeye ya da başka şeylere odaklanmaya hakkı yoktu.