Elitler Sınıfı - Cilt 7 - Bölüm 19 - İhanet Sefaletti
Cilt 7 – Bölüm 19 – İhanet Sefaletti
Soğuk tüm vücudumu sarıyor; benliğime işliyordu.
Saçımdan damlayan suyun soğukluğunu…tüm vücudumda hissediyordum.
Şuana kadar üzerime 4 kez su döktüler. Sadece üniformam değil, iç çamaşırım bile sırılsıklam oldu. Fakat, bu soğuk havada üstüm başım ıslandı diye titremiyorum…
Kalbimin derinliklerini, dipsiz kuyusunu, saran soğuktan titriyorum…
Öyle dipsiz bir kuyu ki… bu dünyaya içten içe kinleniyor; güceniyorum.
Neden zorbalığa maruz kalan benim? Sorusu kafamda bir süre yankılandıktan sonra yerini;
Neden hala hayattayım ki? Bunu hak edecek ne yaptım?… sorularına bırakıyor.
Kendimi suçlamaya başladım. Taşlaşan kalbim, vücudumu yiyip bitirmeye başladı.
Kalbimin derinliklerindeki yaralarım tekrar açıldı; canım yanmaya başladı.
“Hey, kurtar kendini, Karuizawa. Kendine daha fazla eziyet çektirme.”
Önümde duran Ryuuen beni itiraf etmeye zorlarken gülüyordu.
Fakat artık her şey için çok geçti. Cevap verebilecek halde değildim.
Kiyotaka’nın adını verirsem eğer, kısa bir süreliğine paçamı kurtarmış olacaktım. Kesin olarak bu işten sıyrıldığım anlamına gelmeyecekti.
Ryuuen’in tekrar beni tehdit etmeyeceğinin garantisi yoktu.
Tekrar tekrar yolumu keserek D sınıfına sırtımı dönmem için beni zorlayacaktı. Tabii, bu sadece dizilerde gördüğümüz en kötü senaryo idi…
İhanet edenlerin sonu belliydi: sefalet.
Bunun bilincinde olarak Kiyotaka’nın sözlerine güvendim. Beni koruyacağına dair verdiği söze güveniyorum.
Kendi karanlığımda boğulmamı önleyen son umudum, tek savunmam, buydu.
“Ne düşündüğünün farkındayım. X’in kimliğini açıklayınca, seni korumayacak diye korkuyorsun. Umutların tükenecek diye endişelisin.”
Korku ve soğuktan dişlerimin gıcırdadığını duyabiliyordum. Gıcırdamayı durdurmak için kendimi yere attım. Fakat artık kalbime söz geçiremiyordum ki..
…ürkütücü ve bir o kadar da korkunç anılarım aklıma geldi. Geçmiş ile şuan birbirine karışmış bir haldeydi.
“Umuduna sarılarak falan mı ölmek istiyorsun? Eski haline dönmek mi istiyorsun? Bunu istediğine emin misin?“
Sözleriyle bana acımadan saldırıyordu.
“X seni kurtarmayacak. Adını söylersen, kurtarıcın ben olacağım.”
Korkuyorum..
“Beni dinlemeyip karşı geldiğin için, zayıf noktanı kullanmak zorunda bırakıyorsun beni.”
Kurtar beni, lütfen…
“Senin hakkında bir liste yapıp tüm okula yayacağım. “
Korkuyorum..
“Okul öğrenince, sınıftaki pozisyonunu koruyabilecek misin? Ya havalı tavrını?“
Kurtar beni, lütfen…
“Hayır. Tabii ki, böyle olmayacak. Eski günlerine döneceksin. Zorbalığa maruz kaldığın o eski acınası günlerine. Eski senle tekrar gelecek. “
Eskiden maruz kaldığım tüm zorbalıklar kafamın içinde canlanıyor, tüm vücudumu hissettiğim kötü duygular kaplıyordu.
“Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır……“
Defalarca ölmeyi dilediğim o eski acınası günlere dönmek istemiyorum, hayır…
“O zaman burada bitirelim. Kurtar kendini; olsun bitsin.”
“Lütfen beni affet, beni affet…..!“
Ne gururum ne de onurum kaldı artık…
Aslında… gururumu da onurumu da şeffaf bir bantla yapıştırmıştım. Başından beri ne gururun vardı ne onurum.
Şimdiye kadar dayanıp direnen Karuizawa Kei artık ölüydü. Eğlenceli okul hayatım mahvoldu.
“Ben, Manabe’gil kadar nazik ve kibar değilim. Senin sırrını biliyoruz. Bizi okuldan attırsan dahi, sırrını bilen bir iki kişi değil. Bu okulda, hakkındaki gerçeği ortaya çıkaracak bir sürü kişi var. Dedikodular yayıldığında, çok sevdiğin arkadaşların bile seni ezmek için sıraya girecektir. “
“Olamaz, hayır, hayır….“
“Düşün o zaman. Eski şeyleri tekrar tekrar yaşarsan ne olacak sana biraz düşün.”
—düşünmemem mümkün değildi zaten…
Bir anlığına gözlerimin önünde bembeyaz bir dünya belirdi. Ardından da karanlık hakim oldu…
Ortaokuldayken, çok basit bir şeyden dolayı kendimi cehenneme sürüklemiştim…
Dik başlı, yarışmacı ruhlu birisiydim. Benimle benzer huylara sahip olan kızları kendime düşman edindim…
Her geçen gün, sıradan okul hayatından uzaklaşıp, dipsiz bir kuyuya sürüklendim.
Defterlerimi karalayıp, notlarımın çalınmasıyla başladı her şey. Kıskançlık sonucu, basit ve ciddiye alınmayacak bir olaydı başlarda…
Birkaç kez tuvalete gittiğimde üzerime su dökmeleri işin ciddiyetini belli etmişti.
Tekme atıp tokatladılar. Kameraya alıp sınıfta diğerlerine göstererek eğlenip kahkaha attılar. Benimle alay eder oldular.
Ayakkabılarımın içine raptiye koyup masama ölü böcek bıraktılar. Hepsini hatırlıyorum. Hatta sınıfın ortasında, herkesin içinde eteğimi indirdiler..
Yüzme derslerinde, iç çamaşırımı hatta üniformamı saklarlardı.
Sevmediğim erkeklere zorla onları sevdiğimi söylettirdiler.
Yerdeki çöpleri ağzımla toplamamı isteyip bazen yememi istiyorlardı… bir keresinde ayakkabı bile yalamaya zorladılar.
Aşağılandım, aşağılandı ve hepsine katlandım.
Evet, doğru.. bunlar başıma geldi.
Hepsini hatırladım.
Böyle durumlarda, insanların öz savunma arzusunun son çaresi; her şeyi kabullenmektir…
Ryuuen ve grubunun zorbalığına maruz kaldığım gerçeğini kabullenmek….
Kabullenebilirsem, her şey daha kolay olacak.
O günlere geri dönecek miyim?… eğer dönersem, kalbimin bunu kaldırmayacağını biliyorum.
Benimle dost olan, arkadaş olan herkes…değişecek çünkü.
O sefil günleri tekrar kaldıramam ki… benimle hiç ilgilenmeyen ortaokulumun tek yararı….bu okuldan beni haberdar etmek oldu.
Beni tanıyan tüm öğrencilerden uzaklaşmam için böyle bir teklif sundular…
Onlardan gerçekten uzaklaştım mı?…. o zaman ben—–
Gökyüzüne baktım.
Şimdiye kadar tuttuğum gözyaşlarım birden boşalıverdi yanaklarıma.
Neden böyle bir şeye katlanmak zorundayım..?
…………..
—katlanmak istemiyorum.
Kafam, bu düşüncelerle dolup taşıyordu.
Sadece kabullenmiştim. Eski günlere dönmek istemiyordum.
Ryuuen’in sözlerine göre, sadece aradığı kişinin kim olduğunu öğrenmek istiyordu.
Kiyotaka’nın adını verirsem, özgürdüm.
Fakat buna rağmen geçmişimi yaymayacağının bir garantisi yoktu.. belki yarın herkes öğrenecekti.
Böyle bir durumda, kaybeden sadece ben olacaktım.
Sadece Kiyotaka’nın güvenini değil, tüm arkadaşlarımı kaybedecektim.
Fakat—
Kurtuluşum hala mümkündü.
Ona adını verirsem, bu acıma bir son verebilirdim.
Başka çarem yok… var mı?
Seni kurtaracağım dedi, Kiyotaka… fakat hala gelmedi.
Ona güvenip beklemeye devam etsem dahi, sonuç değişmeyecekti. Ona gönderdiğim maili görmedi mi acaba…?
Ona gözümle sinyal de vermiştim. Göz göze geldik ve beni gördü.. eminim.
Beni koruyacağını söylediği için rahatlamıştım. Ya da öyle hissetmiştim…
Kendimi mi kandırıyorum yoksa?… artık hiçbir şeyden emin değilim.
Şuan emin olmamın imkanı yoktu. Kiyotaka ile aramda çok yüzeysel bir ilişki vardı zaten…
Manabe’gilin bana saldırmayacağının garantisini bile vermeden aramızdaki bu sığ ilişkiyi kesip attı. Ön planda olmasına gerek kalmadığını söyleyen bir bahane ile hem de.
Onun için ikinci plandaydım.
Ihanete mi uğradım?… beni kaderime terk mi etti yoksa?
“Albert, gelen giden var mı?….Tamam, seni sonra ararım.”
Önümde duran Ryuuen iç çekti.
“Beyhude bir beklenti içindesin, kimsenin geldiği yok.”
…demek kaderime terk edildim.
Inanmaktan başka çarem yoktu ki… Kiyotaka beni koruyacağını söylemişti..
Manabe’gilden beni korumuştu.
“X’e fazla güveniyor gibisin, Karuizawa.”
Ryuuen bıkkın bir halde iç çekti.
“Kandırıldın, uyan artık.”
“Hayır……“
“Gerçek bu. X’in sana hiç bahsetmediği gemide yaşanan bir gerçekten bahsedeyim sana.”
“Gerçek mi……?“
Bir anda Ryuuen’in yüzündeki gülümseye kayboldu.
“Manabe, seni Morofuji için biraz korkutmak istiyormuş. Fakat hiç açık kapı bulamamış. Seni ıssız bir yere çağırsa bile, gelmeyeceğini biliyormuş. Sonra ne oldu dersin?… Sen kendini bir anda alt katta ıssız bir yerde tek başına buldun… sebebini hiç düşündün mü?“
“Ne……“
Yousuke-kun beni oraya çağırdığı için gitmiştim…
Yousuke-kun’a güveniyordum ve o zamanlar tek dayanağım o idi.
Bu yüzden tereddütsüz oraya gitmiştim….. ve Manabe’gil de oraya tesadüfen gelmişti.
“Onların da oraya gelmesini tesadüf falan mı sandın yoksa?“
Yine, Ryuuen ne düşündüğümü anladı.
“Kocaman gemide sürekli seni takip etmelerinin imkanı yoktu. Yani, Manabe’gil oraya senin orda olduğunu bilerek gittiler.”
Yani…Yousuke-kun bana yalan mı söyledi?… hayır, imkansız.
Hemen böyle bir ihtimal olmadığını anladım. Bir anlığına Yousuke-kun’u suçlayacaktım.
“Anladın değil mi? X, Manabe’gile senden nefret ediyormuş gibi yaklaşarak onlarla birlik olup seni oraya çağırtan kişi. Ne diyebilirim ki… böyle bir yemi yutan sensin. Olayın aslı böyle işte.”
O olayın ne kadar garip olduğunu hatırlıyorum. Yousuke-kun beni oraya çağıran kişi olmasına rağmen hiç gelmemişti.
Şimdi anladım… Kiyotaka, Yousuke-kun’a beni biraz kendi halime bırakmasını istemiştir…
“X, sana zorbalık edilmesine tanıklık ederek kanıt topladı yani. Fazla insanlık dışı değil mi sence de?“
Hayır, inanmak istemiyorum.
Söylediği şey….. ağza alınacak şeyler değildi.
Kiyotaka’nın orada beni kurtarması….tesadüf değil miydi?
“Sen kurtarılmadın, güzelim. Tuzağa düştün. Anladın mı şimdi?“
Kandırıldım mı…?
“Etrafına bak. X burada mı? Seni kurtarmaya geldi mi?”
Kiyotaka…başından beri beni kandırıyor muydu?
“Kimliği ortaya çıkacağı zaman, kendisini kurtarmak için senle bağı kesti diye mi düşünüyorsun yoksa?”
Hayır, olamaz….
Olamaz, imkansız…
Ben—tuzağa mı düştüm?…
Şuan çektiğim acının dışında…. bir de Kiyotaka’nın oyununa mı geldim yani?… hem de şuan içimdeki kurtarılma umuduna tutunurken?…
Onun için bir sürü şey yapmışken…
Böyle önemli bir zamanda, beni terk etti.
Bunun anlamı…
“Şimdi kafana dank etti mi? Yine ‘zorbalığa’ maruz kaldın.”
Karanlık beni içine çekti.
Yine, kaçamamıştım.. Möbius şeridinde kapana kısılmıştım, zorbalıktan kurtulamamıştım.
“Eh, kendini kurtarmanın hala bir yolu var.”
Isim…
Ona Kiyotaka’nın adını vermemi istiyordu.
“Evet?”
Ona adını söylersem her şey bitecek miydi?
“Evet, bitecek.”
Aklımı okuyor gibiydi, Ryuuen yine kahkaha attı.
“Eğer adını verirsen, seni bu işe bir daha dahil etmeyeceğimin sözünü veriyorum.”
Ahh, demek kurtulma ihtimalim var..
Sadece bu iki kelimeyi; Ayanokouji Kiyotaka demem yeterliydi.
Ona güvenip güvenemeyeceğimi bilmiyordum.
Kalbimin derinliklerinden geçerse adı, bu çocuk kesin anlardı.Bundan şüphem yoktu.
Irademin dışında, dudaklarım hareket etmeye başladı. Aynı zamanda da titriyordum.
İhanete uğramanın çaresizliği ile öfkesi… ve bu acıya son verme isteğime rağmen, sesim çıkmıyordu.
Bu kadar soğukken sesim çıkmıyordu.
“Sakin ol. Bana o adı söyle.“
“—ta…..“
Çıkıyor.
Titriyorum, titrek ve korkak bir haldeyim.
Ağzımdan sadece bu hece çıkıverdi.
“Ta?“
Ryuuen dikkat kesilmiş dinliyordu.
“Ta……..ka…….“
Kendimi sıkarak tekrar denedim. Söylersem, özgür olacağım.
“Bir kez daha. Tekrar söyle. Yavaşça söyle.”
Ryuuen yüzünü bana yaklaştırdı.
“Ne kadar……“
Kelimeler ağzımdan dökülmeye başladı. Fakat, başından beri söyleme niyetinde değildim. Başından beri…
Çünkü ben—
“Ne kadar sorarsan sor…..sana ‘ASLA‘, ama ‘ASLA‘……söylemeyeceğim.”
“…………“
Bu sözlerimden sonra, Ryuuen’in yüzündeki gülümsemesi kayboldu.
Gerçek değişmese de böyle bir sonuca vardım.
“Yarın dahi bu okuldaki pozisyonumu kaybetsem….. acı çekmeye devam etsem…..“
Bir şeye… umut bağlamam gerekiyordu. Ne Ryuuen’e ne de Kiyotaka’ya değil.
“İstediğin adı vermeyeceğim…..“
Kalbimde hafif bir ışık parıltısı belirdi.
“Emin misin, Karuizawa?“
Evet.
Emindim. Ilerde pişman olabilirdim ama emindim.
“X’in seni kullandığını bildiğin halde, onu korumaya devam edeceksin yani?“
“Bilmem……“
Fakat —bildiğim tek bir şey vardı.
“Sonuna kadar kendimi koruyacağım……!“
Görüş alanım bulanıklaşmışken, bir anlığına netleşti.
“Peki. Kötü oldu, Karuizawa. Bu okulda artık gün yüzü göremeyeceksin. Ben de şahsen ileri gitmek istemezdim, fakat başka çarem kalmadı. Takdire şayan bir tavır sergiledin. Travmana rağmen, tek güvendiğin insanın seni sırtından bıçaklamasına rağmen, onun adını vermedin. Saygıyı hak ediyorsun.”
Benim içim rahattı. Bu yeterliydi.
Sürekli kendime bunu söylememe rağmen, burasının kırılma noktam olduğunun da farkındaydım. Yine de içten içe kendimle gurur duyuyordum.
Ihanete uğramış olmama rağmen, onu satmadım. Onun kimliğini korudum.
Istediği huzura kavuşmasına yardımcı olabileceksem eğer, bu son benim için kötü olmayacaktı.
Bir bakıma…havalı birine dönüşmüştüm.
Hayatımda eğlence adına hiçbir şey yoktu. Kiyotaka ile iş birliği yapınca, işler ilginçleşmişti.
Eğlenmiştim.
Nasıl desem… kahramanını perde arkasından destekleyen bir yardımcı aktrist gibiydim?…
Yaptıklarının çoğunun nedenini anlamasam dahi, içine dahil olduğum için mutluydum.
Ayrıca, hikayemiz nasıl başlarsa başlasın; beni sonunda kurtaran o olmuştu.
Bu yüzden pişman değilim. Pişman olmayacağım.
Içten içe…. tüm benliğimle hala onun buraya gelip beni kurtarmasını bekliyorum… bu garip duygularımı da değiştiremem herhalde…
Salağın tekiyim…
Avucunun içinde benimle oynuyormuş ve haberim yokmuş.
Bunun suçlusu da bendim… Yousuke-kun ile Kiyotaka’ya beni korumaları için güvenen bendim.
Tek başıma hiçbir şey başaramayacak haldeyim çünkü.
Bu soğuk havada… her şeye rağmen içim rahatlamıştı.
Sahte kişiliğime veda etmemle, eski ruhsuz kişiliğimi, ‘beni’ karşılamam bir oldu.