Elitler Sınıfı - Cilt 8 - Bölüm 30 & 31 - Sınavlar
Cilt 8 – Bölüm 30 – Sınavlar Başlıyor
Eğitim kampının son günü. Yani, bugün bir grubun defteri dürülecek.
Bir hafta boyunca üç okul dönemi de kendi aralarında 36 küçük gruba ayrılarak iyi bir sonuç çıkarmak için çabaladı. Bazı gruplarda, arkadaşlık-dostluk bağları arttı, bazılarında ise düşmanlık. Tabii, arada grup üyelerinden bağımsız olarak grup için ortaklaşa çalışanlar da oldu.
Bizim grubumuz için konuşursam eğer, başta bir araya geleceğimizi bile tahmin etmiyorduk. Nerdeyse 6 gün boyunca kopukluklar artsa da, son günde aramızdaki sorunları tatlıya bağladık ve bir şekilde bir bütün olmayı başardık. Tabii, mükemmel bir grup ilişkisinden bahsetmiyorum, takdir edersiniz ki 6 günlük kavga-karmaşanın ardından bir günde aramızda güller açması mümkün değil, hele ki Kouenj gibi ciddi bir problemimiz çözümsüz kalmışken.
Kısacası, geçici olarak grup olduk. Yarına yine rakip ve hatta –düşman olacağız.
“Şimdiye kadar elimizden geleni yaptık. Sonuç ne olursa olsun, bu grubun pişman olacağını sanmıyorum. “
“Aynen. Bize liderlik ettiğin için teşekkürler, Yukimura.”
Ishizaki ile Keisei, uzlaşmaya varmış bir halde el sıkıştılar.
“Elimizden geleni yapalım.”
“Size güveniyorum.”
Herkes yavaşça el sıkıştı. Ardından sınıfımıza doğru yola çıktık. Grup olarak ortak paydayı bulduğumuz için tek sorunumuz, Kouenji olarak kaldı. Şuan sakince arkamızdan geliyordu. Fakat birkaç dakika sonra ne yapar kim bilir.
10 ve 11.sınıflar çoktan gelmişlerdi sınıfa. Biz de hemen yerlerimizi aldık. Çok geçmeden zil çaldı ve bir öğretmen içeri girerek sınavın içeriğini anlatmaya başladı.
Büyük gruplar olarak da değerlendirilecek olsak da, sınavın kendisi küçük gruplara özel olarak düzenleniyordu. Büyük gruplar, genel sıralamayı etkileyecek gibi.
Bu arada, sınavın konusu olarak dört ana başlık vardı.
‘Zen, konuşma, uzun koşu, ve yazılı sınav’
Bu dört konudan sorumlu olacakmışız. Dokuzlar olarak Zazenden başladık. Ardından yazılı sınava geçeceğiz, sonra uzun koşu ardından da konuşma/sunum.
- sınıflar ise, önce uzun koşudan başlayacakmış. 11.sınıflar da galiba sunum yaparak başlayacaklar. Herkesin sınav zamanı değişiyormuş.
☆ ★ ☆ ★ ☆ ★ ☆ ★
Kahvaltıdan sonra, Zazen için dojo salonunun önüne geçtik. Bugün sınav olduğu için, temizlikten muaf tutulduk. Bu arada, tüm 9.sınıfın erkek öğrencileri buradaymış. Bir hoca koridorda bize açıklama yapmaya başladı.
“Önce, Zazen ile başlıyoruz. Puanlamanın 2 kriteri var: Dojo salonuna girdikten sonraki tavırlarınız ve Zazen pratiği sırasındaki tavrınız. Zazen bittikten sonra, size talimat verilene kadar sınıfınızda durun. Sırayla isim sayacağım ve o sıraya göre içeri gireceksiniz. Şimdi başlıyorum A sınıfından Katsuragi Kouhei. D sınıfından Ishizaki Daichi—.”
Hoca isimleri saymaya başladı ama garip bir sıralama vardı. Katsuragi’den sonra Ishizaki’nin adını söyledi. Bu garipliğe tepki olarak, öğrencilerden uğultu ve fısıltı geldi.
“Acele et, Ishizaki. B sınıfından Beppu Ryouta.”
Şaşırıp kalan Ishizaki, panikleyip hemen sıraya girdi.
“Genel sıralamadan ilerlemiyor muyuz….”
Keisei panikleyip kendine çeki düzen verdi. Bu kadarını beklemiyorduk aslında. Herkes kendi küçük grubuyla Zazen pratiği yapmıştı ama böyle karışık gruplarda…
Bir hafta boyunca kendi seçtiğimiz grup arkadaşlarımızla beraber oturup kalkmıştık şimdi rastgele bir seçim vardı. Yani, rahat edememe ihtimalimiz çok yüksek.
Aslında basit bir durum gibi gelse de, biz ergenler için bu tarz şeyler rahatsız ediciydi. Zaten aramızda bir düşmanlık olan öğrencilerle bir şekilde grup olmuştuk, bir de sınava karışık gireceğiz ya. Okul da resmen bizi sarsmak için elinden geleni yapıyordu.
Keisei’nin omzuna büyük bir elin dokunmasıyla, sakinleşmesi için bir uyarı almış oldu. Elin sahibi, Albert’ti. İşe yaramış olacak ki, Keisei sakinleşti.
“Kusura bakmayın. Ben bile heyecanlanıp panikledim. Grubun moralini etkiliyorum herhalde. “
Keisei pozitif olarak gruba bir etki bırakmak için konuştu. Çok geçmeden Keisei’nin adı okundu, içeri geçti.
Bizim gruptan son olarak ben ile Albert’in adı okundu. Pek çok öğretmen ellerinde kalemlerle ellerind not kağıtlarıyla bekliyordu. Dahası, net sonuç almak adına dojo salonunda pek çok kamera yerleştirildiğini gördüm.
Zazenin temelini ezbere bildiğim için, karıştırmayacağımdan eminim.
Puanlama sisteminin hataya dayalı olduğunu düşünürsek, en iyi sonucu almak için elimden geleni yapacağım. Zazen için kendimi tutmama gerek olmadığına karar verdiğim için, bu sınavdan yüksek bir puan almaya odakladım kendimi.
Biraz ötemde, Kouenji’nin Zazen pratiği yaptığını fark ettim. Duruşunda tek bir hata bile yoktu. Bir süre hiçbir hata yapmadan, o mükemmel duruşunu bozmadan, devam etti.
Bu çocuk bir kez bile derslerde ciddi bir tavır takınmamıştı… ama bu kadarını bekliyordum ya. Zaten dediğim gibi, okuldan atılmayı göze alacak birisi değil.
Bu arada, sınav olurken gözlerimiz kapalı olacağı için, devamında ne kadar iyi performans gösterdiğini bilmiyorum, göremedim. Ama bu sınavın hakkını vereceğine eminim.
Cilt 8 – Bölüm 31 – Uzun Koşu
Zazen pratiğinden sonra herkes bir bir, tek kelime etmeden salondan çıktı. Büyük ihtimalle, dojo salonundan çıkana kadar bizi gözetleyip puan verecekler diyeydi.
Dışarı çıkan öğrenciler, onlara ayrılan sınıflara doğru geçiş yaptı. Bizim grup da bize ayrılan sınıfta toplanınca, Keisei derin bir oh çekerek bir sıraya oturdu.
“Bacaklarıma kramp girmiş gibi hissettim…..”
“Direnip pozisyonunu korudun değil mi?”
Ishizaki de aynı durumda olacak ki bacaklarını ovup duruyordu.
“Bir şekilde hallettim ama birkaç hatam olmuştur. “
“Eh, olanla ölene çare yok. Geçti gitti artık diye düşüneceğiz değil mi, Ayanokouji?“
Bu sözleri söyleyen kişi, Hashimoto’ydu.
“Evet. Sıra geldi yazılı sınava. Keisei’nin uzmanlık alanı. Ona odaklanman daha iyi olur.”
Dün gece Nagumo’nun söyledikleri aklına takılmış olmalı. Tabii, bana direkt olarak soramaz. Zaten Manabu Horikita’nın beni hangi açıdan iyi değerlendirdiğini bile bilmiyor.
Bizim dışımızda 9’lardan 2 grup daha vardı sınıfa giren. Akito’nun liderliğindeki, Ryuuen’in bulunduğu grup. Ishizaki ve Albert’in Ryuuen’e baktıklarını fark ettim.
Ryuuen ise bize bakmak yerine uzakta bir yere geçip oturdu. Kimseyle konuşmuyordu ve tek başınaydı. Gruba dahil gibiydi de, değil gibiydi de. Dışlanmış bir öğrenciyi andırıyordu tavırları.
“Çok garip ya?”
Yanımda duran Hashimoto, kendisine söylenir gibi fısıldadı. Duymazdan gelmeyeyim de, onunla uğraşayım bari.
“Garip olan ne?“
“Ishizaki’gilin bakışları. Normalde nefret ettikleri kişiye bakıyorlar ama bakışlarında o nefret duygusu yok. Sanki sahibinin bakmaktan vazgeçtiği ev köpekleri gibiler, şu tiplere bak. Gözleri dolu dolu ikisinin de.”
“Anlayamadım. Ishizaki’gil onun diktatör yönetiminden bıkıp onu dövmediler miydi?”
“Öyle diyorlar da….sanki Ryuuen’in bu geri çekilmesinin sebebi farklı gibi?“
Hashimoto’nın elinde Ryuuen ile beni aynı karede görecek tek bir kanıtı yoktu. Nagumo’nun Ryuuen’e olan ilgisinden, dünkü konuşmalardan sonra, düşüncelerini zorla bu konuya bağlamaya çalışıyordur ve büyük ihtimalle içinden de ‘Hadi canım sende!’ diyordur.
“Bilemiyorum ki… diğer sınıflarda ne yaşanıyor hiç takip etmiyorum.”
“Anladım. Kusura bakma senin de kafanı karıştırdım.”
10 dakikalık mola dolunca, yazılı sınav için bize söylenen yere geçtik. Sınavda, 1 haftalık eğitim kampında öğrendiklerimize ilişkin sorular vardı.
Temel bilgileri yazdığım sürece, çok iyi bir puan alacağımı biliyorum. Ama benim gibi 50~70 aralığında takılan bir öğrenci için, yüksek almak ne kadar mantıklı bilemiyorum şuan…
Sınıftaki herkes tüm gücüyle kendini sınava adamışken, ben ne kadar puan kaybetsem diye düşünmeye başladım. Kişisel puanları açıklamayacaklarını düşünsem de, okula yüksek puanlar alarak kendimi belli etmek de istemiyorum açıkçası.
Bu arada, son günlerde de beni ortaya çıkartmak isteyen öğrenciler çoğaldı. Yüksek puan almaktan bu yüzden çekiniyorum aslında.
…bir karara vardım.
Zor görünen bir soruyu yanlış cevaplayacağım. Böylece 95’den yüksek alma ihtimalimi azaltmış olurum. Sınav sorularını tamamladıktan sonra, canım camdan dışarı bakmak istedi….ama bu seferde kopya çekiyorum sanarlar diye gözlerimi kapatıp süre bitene kadar beklemeye karar verdim.
Test bittikten sonra gruplar bir araya geldi. Başladık soruları değerlendirmeye. Sonuç hiçbir şekilde değişmeyecek ama soruları ve cevapları tartışmak insanı rahatlatıyor herhalde. Bu arada, o bahsettiğim soruyu gerçekten doğru mu yanlış mı çözdüm merak ediyorum. Düşüncelerini değiştirmek insana yardımcı oluyordur herhalde… [Ç.N: sanırım soruyu zor olarak görüp farklı cevap vermeye kast ettiğini vurguluyor]
Sınav biter bitmez, Kouenji sınıftan çıkıp gitti. Ishizaki, çoğu soruyu yanlış yapmış gibi..
Yazılı sınav kolaydı, gruplar gayet iyi puan alacaktır. Dojo salonundaki gözlemlerime göre de, Zazen pratiği yaparken zorlanan çok fazla öğrenci yoktu. Bu iki sınavın zorluk derecesi eşit denebilir.
‘Sunum’ ve ‘Zazen’ dersleri, öğrendiklerimizin uygulaması olduğu için, istenilen şekilde yapıldığı sürece yüksek not almak kolaydı.
Bu sebeple ‘Uzun koşu maratonu’ ile, grup sıralamasında ciddi bir değişiklik yapabileceğimizi düşünüyorum.
Puanlar doğrudan sıralamayı etkileseydi, en yüksek almak için 100 puan yeterli olurdu ama burada her öğrencinin koşuyu ne kadar sürede tamamladığı da dikkate alınacaktır. Yani, sıralamada sonuncu sıraya gelsek bile, kısa sürede koştuysak, ek puan alacağız demektir.
Ne kadar hızlı koştuğunuza ve ne kadar yüksek bir sıralama aldığınıza bağlı olarak değişecek bir sınav.
Dışarı çıktığımda, etrafta park edilmiş halde küçük arkası açık kamyonetler gördüm. Öğrencileri başlama noktalarına taşımak için kullanacaklar herhalde.
Çok geçmeden bize kamyonetlere binmemiz söylendi. Öğrenciler için standart koşu mesafesi, 1.2 km.
Bayrağı her öğrenci 1.2 km geçtikçe verecekti. Herhangi bir yaralanma veya koşuya devam edememe söz konusu olduğunda ise, grup diskalifiye edilecekmiş.
Bu konuyla ilgili bahsettiğim üç açıklamadan sonra, Keisei’yi başlangıç noktasında indirdiler. Biz ilerlemeye devam ettik.
Bizim stratejimiz de, atletik olmayan öğrencileri ilk koşturmaktı. İlk olarak Keisei, ardından 9/B’den Sumida, Tokitou, Moriyama. Ardından da Yahiko, ilk beş koşucumuz.
İlk koşu alanı çok engebeli ve yamaç değildi, bu yüzden rahat ilerlerler diye düşündük. Beş kişi, 1.2 kilometreden 6 km koşmuş olacak.
6 km tamamlandıktan sonra, bayrağı Hashimoto’ya verecekler. Dönüş noktası da dahil olmak üzere, 3.6 km koşmak zorunda kalacak. Ardından Albert bayrağı alıp 1.2 kilometre koşacak, sonra Ishizaki 3.6 km koşacak. Albert’in yerini almak istedim ama Keisei, ikisini ayırmak istemedi, tanıdık arkadaşlar daha rahat ilerlerler diye düşündü.
Ben 2.4 kilometre koştuktan sonra finali Kouenji yapacak.
Keisei’nin uzun koşu planı böyleydi. Kouenji’yi de özellikle sona aldı ki, arada kalırsa sorun yaşanmasın diye. Hani direkt finali koşarsa daha rahat eder diye düşündü. Arada kalırsa, belki bize zorluk çıkarır, ağırdan alır falan. Biraz Kouenji’nin keyfine göre hareket ettik diyebiliriz..
Ishizaki de araçtan indi. Sona; öğretmen, ben, Kouenji ve kamyonet şoförü kaldık.
Dönüş noktasını geçtiğimiz halde, bizi indirmediler, galiba koşu sıralamasına göre bizi bırakıyorlardı.
Finalden 3.6 kilometre ötede duracağım. Kamyonet tekrar geldiğimiz yöne doğru u dönüşü yaptı.
“Ayanokouji çocuk, sana bir sorum var. Uzun koşuda birinci olursak, genel sonuçlar nasıl olur?“
“..ben nerden bileyim? Zaten sınav sonucu büyük grubun genel ortalamasına bağlı değil mi? Senpai’lerin sınavdaki performansı çok büyük rol oynuyor?“
Ne kadar çabalarsak çabalayayım, senpailer de aynı çabayı göstermiyorsa, birinci sırayı kapmamız mümkün değil.
“Yani, şakasına bile birinci oluruz diyemiyor musun?“
“Sen böyle kandırabileceğim birisi değilsin ki. Haksız mıyım?”
“Hmm.. Bana 1.2 kilometre koşundan versen? Tüm gücümle koşarsam, grubun kazanma şansı artar.”
Ayağa kalktıktan sonra, Kouenji kulağıma eğilip fısıldadı.
“Ne oldu sana?“
“Heves ediyorum işte. Bu hevesim size yardımcı olabilir, fena fikir değil bence?“
“Yani, 2.4 kilometre koşma sorumluluğunu alacağını ve bize iyi sonuç getireceğini mi söylüyorsun?“
“Bu kadar resmiyete gerek yok, sadece heveslendim diyorum.”
“Demek öyle. O zaman reddediyorum. Kendi kendime Keisei’nin stratejisini değiştiremem.”
“Fu. Fu. Fu. Öyle mi? Yazık oldu o zaman.”
Kouenji bu sözlerinden sonra yerine geri oturdu.
Bu çocuğun içine ne girdi bilmiyorum ama risk almak gibi bir düşüncem yok. Bize bir hevesle koşacağım diyorsa, koşu sırasında bir hevesle de durabilirdi. Kouenji bize standart koşu mesafesini koşacağına dair söz verdi zaten.
Ek 1.2 kilometrelik koşuda savsaklaması an meselesiydi bence. Çünkü ona sorumluluk alacak mısın yani dediğimde, ciddiyete gerek yok gibi bir cümle kurdu. Ona güvenmek gibi bir hata yaparsam, dikkatleri de üzerime çekerdim. Hiç gerek yok.
“Tahmin ettiğimden daha dikkatli birisi çıktın ama aynı zamanda sıkıcısın da. “
Bana karşı aldığı bu tavır, diğerlerine aldığı tavırdan farksızdı. Bu halinden memnunum. Kamyonetten indim ve Ishizaki’den 3.6 kilometre uzakta beklemeye koyuldum.
“Hey, Ayanokouji-kun.”
Bekleme yerimde Hirata da varmış. Bana seslendi.
“Son koşucu değil misin?“
“Değilim, Kouenji son koşucumuz. Ya sizin? Sudou mu sonuncu?“
“Evet, koşmak için yanıp tutuşuyordu zaten. Fakat 15 kişiyle işler kolay yürümüyor.”
Son 1.2 kilometre için, Sudou’nun rakibi Kouenji olacak demek..
“Açıkçası keşke bizim grup da büyük olsaydı, daha kolay olurdu diye düşünüyorum.”
“Artık elimizden geleni yapacağız. Barajın altına düşmeyelim de, gerisi önemli değil.”
“Aynen.”
Beklerken sohbet edebilirdik. Her başlangıç noktasına da su içebilelim diye sebiller konmuştu. Istediğimiz zaman gidip su içebiliyorduk.
Tabi, koşudan önce su içerseniz, karın ağrısı çekme riskini göze alıyorsunuz demektir….bu düşüncemi görmezden gelen birisi gidip bir bardak su içti.
“Ahh—geriliyorum….”
Bu bahsettiğim kişi, bu sözleri mırıldanmadan önce benimle göz göze geldi. Bizim Profesörden bahsediyorum, bu arada.
Yanıma yaklaştı. Konuşacak birini arıyor herhalde.
“Sen de burdasın demek, Ayanokouji-kun.”
“A-Ayanokouji-kun mu?“
…Profesörün konuşma tarzında değişiklik vardı. Normalde ‘Ayanokouji-dono~ seni de mi buraya atmışlar~’ falan demesi lazımdı.
“Ahh…ya öyle konuşmayı bıraktım artık. Bir karakterin sesini taklit ediyordum zaten. Zazen dersinde uyarı alınca en iyisi bırakayım dedim.”
“Hmm, demek öyle.”
Şaşkınlığımı gizleyemedim. Sanki karakteristik bir özelliğini kaybetmiş gibiydi. Şuan bana A sınıfı öğrencisi izlenimi veriyordu.
Profesör ile bir şeyler konuşmaya devam ettik. Ama içeriği hatırlayamıyorum bile. Konuşma tarzına o kadar alışmışım ki yabancı biri gibi geliyordu.
Keisei’nin bayrağı sağ salim teslim edip etmediğini merak eder oldum. Ne kadar zamanda tamamlarsa tamamlasın, önemli olan koşudan ayrılmamasıydı.
Tabii, bu koşudan dibe battık, grup olarak da çöktük diyelim, bana zarar gelme ihtimali sıfırdı. Yine de kimsenin okuldan atılmamasının iyi olacağını düşünüyorum. Birinin geldiğini gördüm ama Ishizaki değildi gelen, Kanzaki’nin grubundan birisiydi.
Ardından birkaç öğrenci daha geldi. Ishizaki, gelen dördüncü öğrenci oldu. Üçüncü ile başa baş mücadele ediyordu.
“Hah, haaah. Al, Ayanokouji! Birinci ol!“
Bağırarak bayrağı bana uzattı. Birinci olma meselesi tamamen, Kouenji’ye bağlı olduğu için tek kelime etmeden bayrağı kapıp koşmaya başladım.
“Kendini tutarsan seni öldürürüm!.”
Bayrağı almamla Ishizaki’nin arkamdan bağırması bir oldu. Zaten zar zor ilerliyor gibiydi, yere yığılmıştır yorgunluktan. Eh, dağlık bölgede 3.6 km kadar koştuğunu düşünürsek, bu hale gelmesi doğaldır.
Aramızdaki mesafeyi açmamaya çalışarak koşmaya devam ettim. Onları hızlıca geçmektense, hızlı koştuklarını sanıp dayanıklılıklarını yavaşlatmayı tercih ediyorum. Böylece kendilerini yavaş zannederek hem yetişemeyeceklerini düşünecekler hem de bitkin düşecekler.
Bu arada, 2 kilometrelik mesafe çok uzun değildi. Bir öğrenciyi arkama aldım, üçüncü oldum. İkinci ile de aramızda çok fark yoktu. Kouenji’ye bayrağı uzattım.
Bu bayrak 9 kişiden buralara kadar gelmişti…ve kaderi şuan Kouenji’ye bağlıydı.
“Eh, biraz canlanalım o zaman.”
Saçlarını arkaya savurduktan sonra, Kouenji yüzünde masum bir ifadeyle bayrağı alıp koşmaya başladı. Elinden gelenin fazlasını yapmayacak ama hızlı koşacağını düşünüyorum. Buna da şükür diyelim.
Kouenji, bir süre sonra gözden kayboldu.
☆ ★ ☆
Belki daha fazla çabalamıştır diye düşünüyorken, Kouenji’nin hızlıca finale ulaşıp 2.olduğunu duydum.
Birinciye yetişemedi mi, yoksa yetişmek mi istemedi bilmiyorum.Bence canı istememiştir ama..
Bu sınav da bitti, sıra az önce soluk soluğa koşan 9’ların sunum sınavına geldi.
Kayda değer bir sınav olduğunu söyleyemem. Kouenji’nin özel yeteneklerini saymazsak, herkes üstesinden gelecektir.