Elitler Sınıfı - Cilt 9 - Bölüm 24 - İftiraların Perde Arkası
Cilt 9 – Bölüm 24 – İftiraların Perde Arkası
Şubatın 11’i cuma günü başladı her şey. Ichinose’in suçlu olduğunu ortaya atan notun yayıldığı gün.
Ichinose notu gördükten sonra, Kamuro odama gelip nottaki yazının sebebini anlattı. Kendisi gibi onun da hırsız olduğunu dile getirdi.
Sakayanagi’nin stratejisine karşılık hamle yapmaya o gün karar verdim. Plana uygun gidebilmek için, o akşam okuldan bir kızı odama çağırarak, onunla görüşmek istedim.
Görüşme zamanımız geldiğinde, zile basmak yerine kapıya hafifçe tıklattı. Kapıyı kilitlemediğim için, çabucak açtım.
Koridordaki çiçeklerin kokusu, soğuk rüzgarla kapıdan içeri girince burnum gıdıklandı.
“Merhabalar, Ayanokōji-kun.”
Akşam dediğim… gece yarısıydı, Kushida’nın sesi normalden daha nazik geldi.
“Bu kadar geç saatte çağırdığım için, özür dilerim. İçeri gelsene.”
“Emin misin?”
“Kapıda üşütebiliriz.”
“Doğru.. tamam.”
Bir kız olarak, bir erkeğin odasına gecenin köründe girmek istemedi. Dahası, baş başa kalacaktık. Kimse yoktu. Reddetse şaşırmazdım.
Fakat Kushida tereddüt etmeden içeri girdi.
“Ayanokōji-kun. Erken oldu ama bu senin için.”
Montunun cebinden bir paket çıkarttı. Küçük bir çikolata kutusu, pembe kurdeleli.
“Emin misin?”
“Ayın 14’üne çok fazla kişiye çikolata vereceğim. Şansım varken, erken vereyim dedim.”
Madem böyle bir durumdan bahsediyor. O zaman kabul edeceğim.
“Konuşmak istediğin konu neydi? Gecenin bu saatte çağırmana da şaşırdım doğrusu.”
Basit bir konu olsaydı, gündüz gözüyle istediğimiz saat görüşebilirdik. Geç olduğu için şüphelenmesi doğaldı.
“Sana danışmak istediğim bir konu var.”
“Gerçekten mi…?”
Şaşkınlığını belli ettikten sonra, Kushida devam etti.
“Benden nefret ettiğin için, benimle konuşmak dahi istemediğini düşünüyordum.”
“Senden nefret etmiyorum. Aksine benimle iletişim kurmayı, senin istemediğinin farkındayım.”
“Ahahaha! Doğru söze ne denir!”
Verdiği cevapla güldü. Fakat bu gülüşü herkese gösterdiği Kushida’ya ait değildi, karanlık tarafına ait de değildi. İkisinin tam ortasında bir haldeydi.
“Horikita-san’a sorsaydın? Benden daha çok ona güvenmiyor musun?”
“Bu konuda senden başka kimseye güvenemem.”
“Yardımcı olabilir miyim bilemiyorum ama anlat bakalım…. bir de, güvenebileceğin tek kişi ben miyim yani?”
Kafasını hafif kaldırıp gözlerini kocaman açtı. Ne hakkında konuşacağımıza dair tek bir fikri bile yoktu.
“9.sınıflar arasında çeşitli öğrencilere ait kişisel bilgiler edinmek istiyorum. Ortaya çıktığında mağdur duruma düşecekleri, utanıp sıkılacakları bilgilerden lazım. Kısacası, bazı öğrencilerin sırlarını öğrenmek istiyorum.”
“…Anlayamadım, pardon?”
Yüzündeki gülümsemesi değişmedi ama bakışları sertleşti.
“Daha önce anlattın ya hani, bir sınıfın dağılmasına sebep olacak bilgilere sahip olduğunu, ortaokulda nasıl sınıfının dağılmasını sağladığını. Senin engin bilgilerinden faydalanmak istiyorum. Sadece C sınıfından değil, diğer sınıflardan da bilgin var, değil mi?”
Popüler, güvenilir ve iyi bir kişiliğe sahip rolü kesen Kushida’nın çok arkadaşı olduğu gibi, bazıları dertlerini paylaşmak, akıl almak, için ona kişisel meselelerinden bahsediyordu.
C sınıfına dair bilgisi daha fazla olsa da, diğer sınıflardan da kayda değer bilgilere sahiptir.
“Peki, Ayanokōji-kun neden böyle bilgiler öğrenmek istiyorsun?”
“Ichinose’in dedikodular yüzünden epey zorlandığını biliyorsun değil mi?”
“Evet. Bugün de o notlar yüzünden epey kötü olmuş…”
“İşte, bu dedikoduları durdurmak için lazım.”
“Hmm, pek anlamadım. Bu fikir senin mi, Ayanokōji-kun? Yoksa-”
“Horikita ile uzaktan yakından alakası yok.”
“Hmmmm? Ne kadar duyarlı bir insanmışsın. Sudō-kun’a da yardım etmiştin.”
Okul başladıktan kısa bir süre sonra Sudō’nun okuldan atılmasını önlemek için benim de çaba harcadığımı biliyordu, Kushida.
“Neyse… başkalarının kişisel bilgilerini öğrenerek bu dedikodulara son vereceğini mi söylüyorsun şimdi?”
“Evet.”
“Hala anlamıyorum. İnsanları üzecek daha fazla dedikodu çıkartırsan eğer, durum daha kötüye gitmeyecek mi? Yoksa amacın, Ichinose-san’ın dedikodularını bastırmak falan mı?”
Birini kurtarmak için, daha fazla kişiyi feda etmek.. aklında böyle bir plan oluşmuş.
Düşünce tarzı doğru olsa da, çıkardığı sonuç yanlıştı.
Konuşmasına devam etti:
“Ichinose-san ile aram iyi. Onun için yapabileceğim bir şey varsa, yapmaya hazırım. Ben çoğu kişiye göre daha fazla sır duymuş olabilirim ama söylemek bana düşmez. Hem arkadaşlarıma kimseye söylemeyeceğime dair söz veriyorum.”
Böyle cevap vermesi çok doğaldı. Kimse gizledikleri bilgilerin ortaya çıkmasını istemez; insanların öğrendiğini düşünmek bile rahatsız ederdi.
Hani derler ya ‘iki kişinin bildiği sır, sır değildir’ diye.. o hesap.
İnsanlar, duyulmasından hoşnut olmadığı kişisel bilgilerini kimseyle paylaşmaması gerekir.. Fakat bu, aynı zamanda insanın doğasına aykırı bir durum.
İnsanlar sırlarını; arkadaşlarıyla, aileleriyle, sevdikleriyle paylaşırlar. Çünkü insanlar, yaşadıkları sevinci, hüznü paylaşma eğilimindedir. Bir nevi, muhabbet etmek, insanın doğasında var denebilir.
Bu iki durumun birbirleriyle çelişmesinden de, insanlar karmaşık varlıklardır demek daha doğru olur.
“Arkadaşlarıma ihanet edemem. Hem Ichinose-san için seninle iş birliği yaptım diyelim, bilgileri benim ortaya çıkarttığımı öğrenirlerse…?”
“Tabii, bu duruma engel olmak için, kullanacağımız dedikodularda seçici olacağız.”
Sadece Kushida ile paylaşılan ağır sırları kullanamayız.
Dedikodusunu çıkartacağımız kişinin, arkadaş çevresinin bildiği sırlara ihtiyacımız var. Çok fazla kişinin bilmediği, az kişinin konudan haberdar olduğu sırlar. Çok iyi bir denge kurmamız gerekiyor.
“Anlamadığım bir strateji için sana yardım edeceğimi falan düşünmüyorsun herhalde?”
“Kolay olmayacak.”
Kushida’nın karanlık tarafını bilmeseydim, böyle bir anlaşma yapmamız mümkün değildi. Melek rolüne bürünüp herkesi tuzağına düşüren Kushida’dan bahsediyoruz sonuçta..
Bir çıkar yolum vardı.
“İstediğim bilgiyi verebilirsen, ben de sana karşılığında istediğin bir şeyi yerine getireceğim.”
“Karşılık olarak mı?”
“İsteğine gücüm yettiği kadar yardımcı olacağım.”
“Ne istesem yapacak mısın?”
“Kabaca evet, aynen öyle.”
“Sözünü tutacağına nasıl güveneyim? Horikita-san ile iş birliği yapıyorsun.”
“O zaman şuanki konuşmamızı güvence olarak düşün.”
“Nasıl yani?”
“İlla söylememi istemezsin herhalde… yani gerek var mı?”
Gözlerimle Kushida’nın montunun cebini işaret ettim.
“Hmmmm?”
Anlamazdan gelmeye devam edince;
“Söylememe gerek yoktu ama madem ısrar ediyorsun… cebinde ses kaydedici… ya da telefon yok mu? Yoksa ikisini de mi kullanıyorsun?”
Gece yarısı buluşma teklifimi ve odama girme cesaretini gösterdiğine göre, hazırlıklı geldiği kesindi.
“Farkındaydın yani… ses kaydı aldığımın?”
“Kiminle aşık attığımı öğrendiğimden beri, ihtimalleri değerlendiriyorum diyelim.”
“Ama emindin… değil mi?”
Onu kandırdığımı sanarak farklı bir soru yöneltti.
“Sana uygun olmayan kısımları silersen de, kaydın orijinalliğini bozmuş olursun. Bu yüzden de olabildiğince kayıt ettiğini belli etmemeye çalışıyorsun. Kayıt kelimesini bile ağzımdan çıksın istemedin. Bir de davranışlarına da dikkat ediyorsun tabii.”
Kushida odama girdiğinden beri kelimelerini seçerek çok nazik konuşuyordu. Bu odada sorun yaşanırsa şayet, kendini çok rahat bir şekilde temize çıkartmayı hedefliyordu.
“Bunlardan yola çıkarak sonuca varman….fena değil.”
Kushida telefonunu çıkartıp ekranını gösterdi.
“Eh, kayıt bitti. Şimdi daha rahat konuşabiliriz.”
Kaydı sonlandırmasıyla Kushida, ortamdaki nazik ve ılımlı havayı da yok etmiş oldu.
“Horikita-san’a yardım ettiğinden az çok haberdardım… doğruydu, değil mi?”
“Horikita’ya biraz fikir verdiğim doğru.”
“Eh, bu konuyu kapatalım o zaman. Asıl mesele bittikten sonra konuşabiliriz. Vaktimiz çok zaten….. Ee, başkasının bilgilerini öğrenip Ichinose-san’a atılan iftiraları nasıl durduracaksın anlat bakalım?”
Direkt sadede gelerek Kushida, dinleme pozisyonuna geçti.
“Sürekli— seyirci modunda takılan okulu dahil ederek.”
“Okulu dahil ederek derken…?”
“Ichinose şuan dedikodulara karşı sesiz kaldığı için, okul da talep olmadan müdahale etmiyor. ”
“Ama bu varsayımdan ibaret değil mi? Yani, okulun bu işe karışacağına emin misin?”
“Sayılır. Sınıf öğretmeni durumdan haberdar olsa da, Ichinose’n kendisi bir şikayette bulunmadığı için okul da harekete geçmiyor. Konuyu kimsenin seyirci kalamayacağı bir noktaya çekersek şayet, okul konunun ciddiyetinin farkına varıp harekete geçecektir.”
Okul, dünyadan izole bir eğitim verse de, bazı şeylere burada göz yumulsa da… her şeyin bir sınırı var.
Okulun öğrencilerine karşı, iftiralar olduğuna dair sürekli şikayet gelirse; ki bu bazı öğrencileri okuldan kendi istekleriyle ayrılmaya, -hatta intihara sürükleyecek duruma düşürecek kadar ağırsa – okulun itibarı iki paralık olacaktır. Böyle bir şeye izin vermezler.
Hatta, zorbalığa gidebilecek her hangi bir duruma göz yumacaklarını hiç sanmıyorum.
Sakayanagi’nin hamlesi de okulun koyduğu kuralları zorluyordu zaten.
Ben de bu zorlanan kuralların çiğnenme noktasına gelmesi için arkadan destek vereceğim.
Sonuç olarak da, dedikoduların ömrü bitecek; amacım buydu.
“Ichinose-san gibi sessiz kalanlar olmayacaktır.. okula gidip ağlayıp sızlananlar olacaktır mı diyorsun yani?”
“Evet. Dahası, kimse okula başvurmadı diyelim. Sene sonu sınavı geliyorken, herkes gergin bir halde bir de dedikodularla uğraşacaklar. Mutlaka küçük tartışmalar çıkacak, okulun haberi olacaktır..”
“Okulun da eli armut toplamaz diyorsun…. amacın okulu harekete geçirmek yani?”
Her sınıftan üç dört öğrenci seçip gerçekle yalan karışımı birkaç dedikodu çıkartmak…
İftiraya maruz kalan öğrencilerin en azından yarısı kendi hakkını aramak için konuşacaktır. Hatta kimsenin iftiraları kabul etmeme ihtimali bile vardı.
Fakat işe yaraması için, dedikodular arasına az da olsa gerçeklik katmamız gerekiyor ki herkes iftira deyip susmasın, duyan bilen varsa ‘ama bu doğru’ diyebilsin.
“Ayrıca bir avantajımız daha var. Ichionese hakkında çıkanlardan dolayı, A sınıfı ilk şüphelenecekleri sınıf olacak..”
Sakayanagi’nin tayfası, Ichinose’e iftira atıp yaydıkları için, başka bir gruba daha saldırı yapıldığında hemen fark edilir.
A sınıfı tuzağa düştüklerini fark etse dahi, kendilerini savunamazlardı. Sütten çıkma ak kaşık olmadıkları için, yalanlasalar dahi, kimse inanmazdı.
Şüpheleri üzerlerine çekmekten başka çareleri yok yani. Bu açıklamamdan sonra, Kushida planın nasıl işleyeceğini anlamış gibiydi.
“Peki nasıl bu dedikoduları yayacaksın? Kolay olmayacaktır.”
“Nasıl mı? Okulun forum sayfalarıyla.”
“Forum derken derken okulun uygulamasındaki mi? O uygulamayı kimse kullanmıyor, farkındasın değil mi? Hem okulu harekete geçirdin diyelim, oraya sen anonim olarak yazdın diye seni bulamazlar mı sanıyorsun? ”
Kushida art arda sorular sordu.
“O riskleri düşündüm çoktan.”
“İşler istediğin gibi gitmediğinde…. tüm suçu üstlenmeye hazırsın, öyle mi?”
“Evet. Ola ki yakalandım, senin adını vermeyeceğim, bu konuyla hiçbir bağın olmayacak.”
Yakalanma ihtimalime karşı birkaç önlem aldım, almadım değil. Fakat işler o raddeye kadar gider mi bilemiyorum.
Dahası, bana ulaşacak bir iş yapma niyetinde değilim. Forumda paylaşımı ben yapmayacağım.
“Benim için risk hala var.”
“Haklısın. Bana ulaşırlarsa, başka sınıfların bilgilerine ulaşmam garipsenir. Hatta bilgileri başkasından edindiğimden şüphelenirler.”
Kushida’nın önünde açık vererek, bazı konuları düşünmediğimi belli ederek onu yanıltmam gerekiyordu.
“Senden şüphelenmesinler diye, kullanacağımız dedikoduları özenle seçeriz, ne dersin… aklıma bu geliyor?”
“…Tamam. Ayanokōji-kun, amacını anladım. Anlaşma niyetimi sohbetin devamına göre belirleyeceğim.”
Hala ikna olmadığını dile getiriyordu.
“Şartlarını kabul edip etmemekte emin değilim… mi diyorsun?”
“Evet.”
Kushida olmadan bu işi başarmam mümkün değildi.
Yalan uydurarak sınıflar içinde huzursuzluk çıkartabilirdim ama etkili olmazdı. Bana yalanlarla gerçekler birbirine karışık, gerçeğe dayalı hikayeler gerekli.
Gerçekle yalanı karıştırırsak, mağdur kişiler etrafından rahatsız olup gerilecekti. O gerginlik de, ateşi körüklemeye yetecektir.
“Peki, şartların neler?”
Şartları umarım zorlayıcı olmaz. Yoksa anlaşamayız.
“Horikita Suzune’yi okuldan attır.”
“Olmaz.”
“Ben de böyle diyeceğini tahmin etmiştim.”
Kushida’nın en büyük arzusu buydu. Olmayacağı bile bile, dile getirse de…
“Sen de okuldan ayrılmazsın değil mi?”
“Horikita’yı okuldan attırmaktan daha kötü bir istek.”
“Ahaha.”
Kushida cevabımı komik bularak güldü.
“Fakat bunlar dışında istediğim bir şey yok.”
“O zaman ben birkaç öneri de bulunayım?”
Ben şart koymayı önerdim.
“Peki, söyle?”
“Kazandığım puanların yarısını sana vereceğim.”
“Ne? Ryūen’in yaptığı gibi bir anlaşma mı teklif ediyorsun…?”
Ryūen’in A sınıfı ile yaptığı anlaşmayı biliyormuş. Hiç şaşırmadım.
“Evet, aynı anlaşma gibi düşünebilirsin. Gerekirse, sana her ay hesabıma giren çıkan puanları gösteririm. Böylece seni kandırmadığıma emin olursun. Mezun olmaya yakın belki 1-2 milyon puan birikmişin olur. Böylece bana vereceğin bilgilerin karşılığını da almış olacaksın.”
Bir süre Kushida düşünüp cevap vermedi.
“Hiç fena fikir değil ama kişisel puan ihtiyacım yok. Çok puandan zarar gelmez biliyorum ama zaten çok puanım var.”
Kushida gemi sınavında yüksek puan elde etmişti. Çok fazla har vurup harman savursa bile bitmez demeye getiriyordu.
Fakat, bu okulun dünyasında paranın adı: puandı.
“Bolca harcayacak kadar puanın olsa da acil durumlar için birikmiş puanının olması senin hayatını kurtarır. Chabashira-sensei’nin otobüste dediklerini unutmamışsındır diye düşünüyorum. Kendini korumak için puana muhtaçsın. Harcamak ayrı mesele.”
Ne demiş atalarımız: para her kapıyı açar.
Sigorta olarak düşünülürse puanlar, harcamak da kullanmak da insanı strese sokardı.
“Bu teklifin…senin için pek avantajlı değil ama, Ayanokōji-kun. Bu olaydan okuldan atılmak zorunda kalacak falan olsan, kendini riske atmanı anlarım? Ichinose-san’ı kurtarmak için resmen kendini feda ediyorsun.”
“Ichinose’i seviyorum.”
“Şakaya gerek yok.”
Güler sanmıştım ama Kushida mimiklerini bile oynatmadı.
“O zaman gerçeği söyleyeyim. Kişisel puanlarımdan olacağım doğru… ama ancak böyle kendimi kurtarabileceğim…”
“Ne demek şimdi bu?”
“Bu okuldan atılmamı dört gözle bekliyorsun… ne zaman sırtımdan bıçaklanıp okuldan atılmak zorunda kalacağımı da bilmiyorum. Bu planı bir nevi kendimi savunmak için düşündüm..”
“Yani bana puan vererek, varlığını benim için faydalı kılacaksın.. bunu mu demeye çalışıyorsun?”
“Evet. Senin düşmanın olmaktansa, puanlarımın yarısını sana vermeyi tercih ediyorum.”
Kişisel puanlarla kapanacak bir meseleydi. İkimizden birisi ihanet etmediği sürece, her ay hesabına bir sürü puan girecekti.
Şartlar onun için gerçekten iyiydi.
“…demek öyle.”
Biraz düşünmeye dalan Kushida, kafasını toplayıp bir sonuca vardı:
“Peki, varım. Ana şartın Ayanokōji-kun senden nefret etmemem değil, mi? Horikita-san için de bir şart koymak istemez misin?”
“O kadar aç gözlü değilim. Horikita için de koruma şartı istemem ile anlaşma tamamen bitebilir. Bunu göze alamam.”
“Çok çekici şart….değil mi?”
“Sözlü bir anlaşma yapmak seni rahatsız ediyorsa, yazabilirim?”
“Hayır, gerek yok.”
Kushida elini cebine attı ve…….bir ses kayıt cihazı çıkarttı.
İki kayıt cihazı.. hem telefonuyla hem de yedek bir kayıt cihazıyla ses kaydı alıyormuş.
“İhtiyacım olan kanıt burda. Bana ihanet edersen, neler olacağını söylememe gerek yok herhalde. Değil mi?”
“Evet.”
Anlaşmamızı bozduğum sürece, konuşmamızı okula bildirebilirdi.
Konu aleyhime kötü bitebilir.
“Tahmin ettiğim gibi. Ayanokōji-kun, Horikita-san’dan farklı.”
Al gülüm ver gülüm
Sadece duyguların yer aldığı ilişkilerde karşı tarafa güven vermek bazen zordu. Duyguların aksine, sayılar… somuttur ve daha çok iş görür.
Tabii, Horikita’nın işleri yürütüş şekli de kötü değil. Sayıların ve anlaşmaların havada uçuştuğu bazı ilişkilerde de duyguların ağır bastığı olmuştur.
Fakat bizim durumumuzda, sayılar ağır basıyor.
Kushida’nın kendi kötü niyet ve amellerine katlanmaya itmek, başlı başına yanlış bir yöntemdi. Kızı boğarak onunla anlaşmaya çalışması…onu itici kılıyordu, Kushida için.
“Peki, yarısını vermeye kararlı mısın?”
“Tutar düşük olursa, kabul etmezsin diye düşündüm. ”
Tabii, sürekli ona puan aktarmam benim için de zor olacak. Fakat o problemi de en kısa zamanda çözeceğim.
“Anlaşmamız tamamlandığına göre, detaylara geçebilir miyiz? Bana nasıl bilgiler verebilirsin mesela?”
“Olur. Ne tür sırlar arıyorsun?”
“Suç ya da yüz kızartıcı bilgiler… yani bu ikisi olur. Genel manada açığa çıkınca, insanları huzursuz edecek bilgiler lazım.”
“Tamam, biraz düşüneyim bakalım.”
Durumdan hoşnut bir halde Kushida, bir yıl boyunca 9’lardan öğrendiği bilgileri anlatmaya başladı.
Kim kimi seviyor’dan başlayıp, kim kimden nefret ediyor’a… ordan da kişilerin ailevi durumlarından ve okula gelmeden önceki taşkınlıklarından bahsetti.
Tüm enerjisini kullanarak bana bilgiler veriyor şuan.
Ve hala asıl niyetimden bihaber.
Ichinose’i kurtarmak,
Sakayanagi’nin kışkırtmasına karşılık vermek,
Hashimoto’nun takibinden kurtulmak,
Nagumo’nun dikkatini çevirip değitirmek,..
Bunların hepsi bu planımın bir parçasından ibaretti.
Dahası, şuanki iletişimimizden tek beklentim; Kushida Kikyō’nun elinde bulundurduğu bilgilerin güvenilirliği ve bu bilgilerin çokluğuydu.
…bu kızı okuldan attırmak için ne kadar bilgi sahibi olduğunu ilk öğrenmem gereken konu. Ayaklı gazete Kushida’nın ne kadar güçlü bir tehdit olduğunu öğrenmem şart.
Onu bu okuldan attırmak kulağa kolay gelse de, yanlış bir hamle yaparsam işler karışabilirdi.
Kushida’nın bilgi ağının gücünü ve doğruluğunu ölçmeliyim: bu dedikoduları kimlerden duyuyor, ilk elden mi bilgi alıyor, ne kadar kişiye anlatıyor falan.
Karakter ve kişilik analizi konusunda çok iyi bir yeteneğe sahipti. Hatta 9’lar arasında onun kadar büyük bilgi ağına sahip birisi olacağını sanmıyorum. Kimse eline su dökemez desem yeridir.
Bu yeteneğini, Kushida….kendisini korumak ve asil bir karakter imajı çizebilmek için yıllardır geliştiriyordu.
“Anladım…”
“İşine yarar mı?”
Benimle az önce paylaştığı bilgilerin, buz dağının görünen yüzü olduğuna kalıbımı basarım..
“C sınıfı içinse… Satō ve Hondō hakkında dedikodu çıkartalım.”
“Olur. Satou-san’ın Onodera’dan nefret ettiğini az çok herkes biliyor.”
Sadece Onodera’nın kulağına gitmedi demeye getirdi.. güzel..
“Yani benimde kötü bir karakterim var. Kızlar bazen böyledir. Bunu aklında tutsan iyi olur.”
Ardından Kushida telefonunu çıkartıp sohbet uygulamasını açtı. Telefon rehberinin maşallahı vardı. Sohbetinde de bir sürü grup var falan.
“Mesela şöyle örnek vereyim. Bizim sınıftan 6 kişilik bir sohbet grubu var ve o gruba A grubu diyelim. Aynı zamanda gruptaki 5 kişinin açtığı bir 2. grup daha var. Sadece bir kişi eksik. Bizim sınıftan Nene adında bir kız.”
Mori Nene, Kei’nin arkadaş grubundan biriydi.
“Mori’yi sevmiyorlar mı?”
“Evet, sevmiyorlar. A grubunda yüzeysel düşünceler, duygular paylaşılıyorsa, B grubunda kızların içinde tuttuğu asıl düşünceler yer alıyor. Arada bir arkasından konuşulur, dedikodusu yapılır. Tabii, ben böyle düşüncesiz hareketler yapmam. Yüzeysel olarak herkes birbirine iyi davranır ama nefret ettikleri en az bir kişi vardır. Kızlar için dedikodu yapmak normal bir olay. Fakat böyle iki taraflı grupların sayısı az değil.. düzinelerce.”
Normal şartlarda söyleyemeyeceği şeylerden bahsedince mutlu olan Kushida ayağa kalktı.
“Çok geç oldu. Ben odama dönüyorum. Anlaşmamızı unutmazsın umarım, Ayanokōji-kun.”
Kushida kapının önüne geçip ayakkabılarını giymeye başladı.
“Kushida.”
“Efendim?”
“Bugün çok yardımın dokundu, teşekkür ederim.”
“Oh, ne demek. İyi geceler, Ayanokōji-kun. Güzel bir sohbetti.”
Bu sohbet ile Kushida’ya Nagumo’yu sorabilecek ortamı yakalamıştım ama özellikle sormadım..
Nagumo ile Kushida’nın iletişim kurması, tesadüfen öğrendiğim bir gerçekti. Şuan kullanmama gerek yoktu.
Dahası, Kushida’nın verdiği bilgileri kullanarak işe koyulmam gerekiyordu.
Ducucun’a ithafen gelen +1