Youkoso Jitsuryoku, Cilt 4.5, Kısım 2, Part 9

Katsuragi’yi odama davet ettikten yaklaşık bir saat kadar sonra, kulüp aktivitesinden dönen birisini aradım. 2 gün sonra turnuvası varmış, iş birliği yapmaya ikna etmek için onu çağırdım.

“Ha? Saçmalamayın. Böyle bir şeyi kim razı gelir be?”

Katsuragi’nin teklifini duyan Sudou, küfür eder gibi reddetti.
Beklenebilecek bir tepkiydi aslında.  Eğer kuralları çiğnerken yakalanırsa nasıl bir ceza alacağını Allah bilir.

“Bir kere, bu keltoşun ricasını dinlemek için bile elle tutulur gözle görülür hiçbir nedenim yok, bana ne.”

“Yani diyorsun ki..?”

Katsuragi de ona güvenmiyor olacak ki, üstünkörü konuşuyordu.

“Bu teklifi kabul edip etmemeni sonraya bırakarak sana bir şey sormak istiyorum, Sudou. Okul ne tür kontroller yapıyor?”

“Bunu sorsan bile, sonuç…”
Sudou yardım etmeye gönüllü değildi, soruya ciddiyetle cevap verecek gibi bir hali de yoktu.

“Duruma bağlı olarak, Katsuragi’nin seni ödüllendirme ihtimali var, bunu da bir düşün.”

“Ödül mü?”

“……evet. Sana ödeme yapabileceğimizi düşünüyorum.”
Hiç isteği olmayan Suduo, ödülü duyduktan sonra ciddi ciddi düşünmeye başladı.

 

“İlk olarak sabah, turnuvaya gitmek için otobüse binmeden önce,  bagajlar kontrol ediliyor. Ardından telefonlarımızı elimizden alıyorlar.  Turnuvanın yapılacağı yere gidince de,  üzerimizi değiştirip sahaya çıkıyoruz. Yemeği de, turnuva bittikten sonra sahada yiyoruz. Çok detaylı bilmiyorum ama.”

“Ya üzerinizi değiştirdiğiniz giyinme odası ile çantalarınızı koyduğunuz yer?”

“Kapalı oda normal olarak. Tabii, biz üzerimizi değiştirirken hocalar bizi gözetlemiyor. Ama gözetim yüksek. Tuvaletler bile bizim kullanmamız için özel olarak ikiye ayrılıyor. Diğer öğrencilerin konuşmalarını bile duymuyoruz.”

Sessizce konuşmalarımızı dinleyen Katsuragi, biranda heyecanlandı.

“Gerçekten gözetim iyi yapılıyor gibi. Yanında bir şeyler taşımak iyi bir fikir gibi gelmedi bana.”

“Kendiniz yiyecek birşeyler götürebiliyor musunuz?”

“Ahh, isteğe bağlı olarak evet. Bazıları getiriyor.”

“Madem durum bu, o zaman kolay olacak demektir.”

Ayağa kalkıp tezgâhtan bir tane sefer tası ile su şişesi getirdim. Okulun, öğrenciler için hazırladığı şeylerdi aslında. Her öğrencinin odasında, sefertası ile su şişesi vardır.

“Hediyeyi sefertasına koyuyorum. İçine tam sığacaktır. Paketi de su şişesine sıkıştırarak yerleştirdim. Bence böyle fark etmezler.”

Hocaların ne kadar çok kontrol yaparlarsa yapsın, her şeyin içeriğine bakmazlar.

“Bir dakika ya. Hadi götürdüm diyelim. Nasıl teslim edeceğim? Teslim etmem mümkün değil, param da yok zaten.”

“Sorun paraysa, o iş kolay. Bunu kullanırsın.”

Postane ofisinden aldığım teslimat kartlarından birisini çıkarttım.

“O gün yapacak tek bir işin kaldı, postaneye mail atmanın bir fırsatını bulmalısın.”

“Çok kolaymış gibi konuşuyorsun. Ama en zor kısmı bu değil mi?”

“…..Tabii,  düşünebileceğimiz en gerçekçi yolu bu, ama risk yüsek haliyle….”

Okul kurallarını çiğneme ihtimaliyle beraber, başka sınıftan birisini de bu olaya dahil etmiş oldu. Normalde Katsuragi hemen geri çekilir, risk etmezdi.  Ama Sudou’ya karşı direniyor a.

“Maalesef böyle bir ricayı sınıfımdan kimseye yapamam.  Eğer senden istersem yapmaz mısın?”

Katsuragi başını eğip ondan yardım istedi. Katsugari için kız kardeşinin ne kadar önemli olduğunu görebiliyordum.

“Sudou. Bu normalde kabul edilebilecek bir şey değil biliyorum.  Ama başka bir açıdan bakarsak da senin içinde kazançlı bir durum aynı zamanda, dimi?”

“Kazançlı mı? Az önce bahsettiğin ödülü mü diyorsun?”
Katsuragi’ye bakınca başını salladı.

“Başarılı olursan, 100,000 puan öderim ödül olarak.”

İlk teklif olarak, Katsuragi çok yüksek bir rakam verdi. Sudou şaşkınlığını gizleyemedi tabii ki.

Her gün 1000, 2000 puanla idare etmeye çalışan birisi için, çok yüklü bir miktar.

“Bu puana bu paketi göndermeyi isteyecek kadar diretmenin sebebi ne?”

Bu kadar yüksek bir meblağ söz konusu olunca, Sudou savunmaya geçti.

“…İkiz kız kardeşim var. Ayanokouji’den duymuşsundur bugün.”

Öğrenci konseyinde bahsetmişti, Ama kız kardeşine fazla özel davranıyor bence. Çok iyi geçinen bir sürü kız-erkek kardeşler var. Ama çoğu insan kural çiğnemek kadar ileri gitmez hem de sırf doğum günlerini kutlamak için.

“Kız kardeşim hasta. En önemlisi de, hem anne-babamız hem de onların anne babaları vefat ettiği için, bir akrabamızda kalıyor. Birbirimizden başka kimsemiz yok. Onun için abiden çok baba gibiyim. Eğer ben onun doğum gününü kutlamazsam kim kutlar?”

Bir şeyler olduğunu düşünmüştüm ama bu kadar üzücü bir hikaye beklemiyordum.

“Okulun kurallarını girmeden önce de biliyordum ama bir küçük paketi bile göndermeme izin vermiyorlarmış. Bu okulu seçmekle hata yapmışım anlıyorum. Ama şuanki gerçeği değiştirmiyor bu. Ona doğum günü hediyesi göndermek istiyorum.”

Şimdi, ben okul kurallarına bir göz attım detaylı bir şey yazmıyordu ya. Tek net olan şey, okuldan izinsiz okulu terketmenin yasak olduğu idi.  Dışarı ile iletişim kurmak gibi bir şey de vardı. Tabii, mesajlr/notlarla letişim kurmak yasak. Ama özel olarak ‘paket/kargo göndermek yasaktır’ yazmıyordu.

“Sen de bu yüzden bana geldin.”

 

Ben tam omuzlarımı silkerken, Sudou’nun mırıldanması duyuldu, Katsugari duydu yani.

“Asıl meseleye gelelim. Eğer beni ele verirsen ne yapacağız? C sınıfıın yaptığı gibi bir şey yaşansın istemiyorum, anlıyor musun?”

Bir süre önce, az daha ona kurulan tızağa düşüp basketbol kulübünden atılacaktı.

“Bu konuda endişelenmene hiç gerek yok. Böyle bir şeyin konuşulacağını biliyordum, hazırlıklıyım.”

Demek bir teklifi daha var.

“Ön ödeme olarak, sana 20.000 bin puan ödeyeceğim şimdi.  Kalan 80,000 puanda iş bitince ödenecek.”
Böyle yaparak kendisinin de bu işe dahil olduğuna kanıt bırakıyor aslında. Hem de kendini güvenceye alıyor. Birisi yakalanırsa, diğeri de yakayı ele verecek.

“20,000 ön ödeme olarak ha… ama…”

Yüksek bir meblağ olmasına rağmen, Sudou’nun çekinmesini çok iyi anlıyorum. Eğer basketbol turnuvaları sırasında kuralları çiğnediği fark edilirse, kulüp aktivitelerine de devam edemeyebilir. Böyle birşeyin yaşanmasından endişeli ya

“Güzel düşünülmüş bir plan gibi geldi bana. Tuzak mı diye de düşünmeden edemiyorum. Ama eğer sen yakalnırsan, ben de kendimi ele vermiş olacağım. Bu da kesin.”

Eğer bu olay ortaya çıkarsa, Katsugari, Sudou’dan daha fazla ceza alabilir. Ama bunu düşünerek, bu kadar yüksek bir fiyat verdiği de belli.

“Her şey yakalanıp yakalanmayacağına bağlı., ha…..”.

Eğer yakalanırsa, bu katsugari’nin suçu olmayacak haliyle. Sadece sudou sıkıntı yaşayacak.

Yüzünden tatmin olmuş bir ifadeyle bakıyordu Sudou, galiba kafasında ölçüp biçip bir sonuca varmış.

“Anladım. Tek yapmam gereken doğruca vermek hediyeyi değil mi? Kendim olayım yeter, tehlikeli bir işe girişeceğim, normal. ”

Tamam mı diyorsun……?”.

Onu ikna etmeye çaışan Katsuragi olsa da, böyle bir isteği yapmak isteyecek çok kişinin olmayacağı aşikardı, yüksek meblağ yine teklif edilse de yani, kabul etmez insanlar. Tanımadığı Sudou, resmen Katsugari’nin beklenmedik kurtarıcısıydı.

“Bana hasta kız kardeşinden bahsettin, şimdi nasıl reddediym senin teklfini. ”

Sudou gözlerinde hüzünlü bakışlarla saçını kaşıyarak söylüyordu bu sözleri.

“……..”.

Ama dikkatli Katsuragi mutlu olduğuna dair bir tepki vermedi, düşünceli bakışlarla kollarını bağladı, sessizlik hakimdi.

“Ne? Yaparım diyorum, aklına takılan bir şey mi var?”

“Belki de hala bizden şüpheleniyordur. Onu ele verip vermeyeceğimizden endişelidir.”

” Bu ne demek şimdi? Bizden yardım isteyen o, şüphelenende mi o?”

Katsuragi güvenli adım atanlardan ya.  Karşı taraf tavır değiştirince, o da baktı. Belki de böyle giden bir konuşma da çok normaldir şüphelenmek.

Tabii böyle olması da normal. Ama endişelenme yersiz. Sudou’ya ait önyargısı yok, zira bana da öyle. Aramızda bir ilişki yok çünkü. Bir kez olsun Katsuragi’yi tuzağa düşüreyim gibi bir düşüncem olmadı. Katsuragi’yi puan olarak bize borçlandırmak bile bizim için avantaj. Katsugari’nin bize ihanetmesi halinde de, onun kendi kendini ele vermesini sağlarsak biz kazançlı çıkarız. Başka bir deyişle, bize zayıf noktasını çoktan gösteren Katsuragi’nin bu işte bizden hiçbir üstünlüğü yok.

Eğer hediyenin gerçekliğini ele alırsak da, bu kadar puan vermeye gönüllü olmasından bize kurmaya çalıştığı bir tuzak olmadığı da kesin. Bunu fark edince zaten, Sudou’yla onu görüştürmeye karar verdim.  Ne kadar puan vereceğini bilmiyordum ama 100,000 puan anlaşmak için ideal bir meblağ.

“Ama puan transeferini Sudou’ya değil, Ayanokouji’ye yaparım. Başarılı olursa Sudou, onun hesabına sen aktarırsın.”

“Bu kadar zahmetli bir işe nedne gireyim?”

“Garantiye almak için.”

Sudou’yu okul yakalar ve puan transferini fark ederlerse, KAtsugari’ye ulaşmak çok kolay olur tabii ki. Ama puan transferi farklı olunca haliyle bu işin sonunun ona ulaşması zor.

Sudou hoşnut olmamıştı ama ben tamam deyince kabul etti.

“Son bir şey daha. Yalan söylemediğinize dair kanıt istiyorum.”

“Ha? Yalan söylemekten kastın ne?”

Katsugari’nin endişeli olduğunu anlamıştım, aklına takılan şey, ‘sudou’nun hediyeyi gönderdim deyip göndermeme ihtimali’ydi.
Sudou yalan söylese bile anlaması çok zor.  Gerçeği öğrenmesi için 2 yıl bekleyip mezun olması gerek. Bu da çok uzun bir süreç haliyle.

Kanıt nasıl toplanır birkaç fikrim var.  En basit ve güvenilir yol olarak, telefon ile fotoğraf çekerek kanıtlamak. Ama söylemesi zordu çünkü Katsugari bu ihtimali deşip duracak ya.

“Teslim edip etmediğini öğrenmem gerek.”

“Ne saçmalıyorsun, niye yalan söyleyeyim. Salak mısın sen?” dedi Sudou.

“Ben de sana güvenmek isterim. Ama sırf istemekle olmaz. Birbirimizin sözlerine güvenecek kadar samimi değiliz.”.

Katsuragi kollarını tekrar bağlayıp düşüncelere daldı yine.

“Telefon kullan. Postaneye gönderince video çekip bana gönder. Eğer video gelirse, güvenilirliğin artar bende.”

“Beni az önce dinlemedin mi? Telefonlarımız girişte alınıyor elimizden.”

“Tabi ki dinledim. Bu yüzden Ayanokouji’nin iş birliği yapmasını istiyorum ya zaten.”

“Yani diyorsun ki?”

“Su şişesinde hala yer var. Telefonunu kapatıp içine koy. Kimse fark etmeden telefon taşımış olacaksın.”

Herkes telefonunu veriyor, Sudou’da kendininkini verecek. Kimse ondan şüphelenmeyecektir.

“Tabii telefonunu vermene karşılık sana da bir ücret ödeyeceğim.”

10,000 puan teklif etti sonra da. Hiç fena bir anlaşma değil ya.

“Tamam, bana uyar.”

“Emin misin, Ayanokouji?”.

“Benim için sorun yok, Katsugari’nin ne demek istediğini de anladım zaten.  Hem puan almak da kazançlı.”

“O zaman size güveniyorum. ”

Katsuragi odadan çıkmadan önce bağını iyice eğip teşekkürlerini iletti.

“…bu gereksiz iş yüzünden gerildim ya.”

“İyi misin, Sudou?”.

“daha ikinci turnuvama gideceğim, biliyorsun. Sonuna kadar giderim diye düşünüyordum..”

Ruh halini anlasam da yine de çok rahat davranıyor.

“Peki, telefonunu ne zaman vereceksin?”

“Bir düşüneyim—eğer mümkünse, başka bir alternatif düşünmek istiyorum. Bir sorun yaşama ihtimaliyle puanlar içinde kalırsa, sana sorun çıkar. Başka birinin telefonunu kullanmak en mantıklısı şuan.”

Ike veya Yamauchi gibi konuyla alakası olmayan birinin telefonunu kullanmak en iyi seçenek şuan.

“Kimse telefonun vermez ki.”

“Eğer 5000 puan verirsem, verirler merak etme sen.”

“…sen de fenaymışsın, ha.”

Katsugari’yle anlaşan biz, hazırlıkları yaptık.
Sudou okulu kandırıp postaneyle hediyeyi göndermeyi başardı.  Hatta videosunu çekip gönderdikten sonra videoyu sildi bile. KAtsugari’nin kız kardeşine ulaşmışmıdır bilemiyorum ama işin sorunsuz ilerlediği kesin bilgi.  Sudu iyi iş çıkardı. Ama belki Horikita’nın abisi de yardım etmiştir, bilemiyorum.

Malum bizim bir şeyler yapacağımızı biliyordu. Eminim o çocuk bizim için gereksiz ayarlamalar bile yapmıştır. Ya da Sudou’yu gözlemlemiştir ya.

 

Belki de sadece hayal kuruyorumdur, zaten doğruluğundan emin olamayacağım bir şey. Sırf böyle düşünüyorum diye doğru çıkacak diye bir şey yok.

Ama er ya da geç öğrenirim gerçeği.