Youkoso Jitsuryoku, Cilt 4.5, Kısım 5
- Kısım 5: Sınıflar Toplanıyor
“Bugün hava çok sıcak…”
Bu sözleri yaz boyunca kaç kez sarf
ettim bilmiyorum. Söylenmek hiçbir şeyi çözmüyor maalesef, bunun da farkındayım.
Hatta yakındıkça daha çok sıcaklaşıyor sanki hava. Ancak dile getirmeden de
edemiyor insan.
Yakındıkça da kendimi strese sokuyorum. Bu sıcağa bayılanlar sadece ağustos
böcekleridir kesin.
bu arada, ben yine saçma sapan bir olaya dahil oluverdim. Olay dediğim duyulursa zaten tüm erkekler bana cephe alır, ha. Ama
durum biraz karışık. Ben de baştan sona anlatacağım şimdi yaşananları.
Yurtlardan biraz uzakta ağaçlarla
çevreli biri okula çıkan iki yönlü bir yol var. Diğer yönde, dinlenme alanı
var. Şimdi bu dinlenme alanına geldim
ayakta dikiliyorum. Birkaç bank ile yiyecek içecek makineleri var. Manzarası da
güzel. Sürekli bu tarafa öğrenci
gelmesine şaşmamalı, gayet güzel mekan. Dinlenmek için de biraz sohbet etmek
için de harika bir yer.
Ama bu saatte burada kimsecikler yok. Hava çok sıcak olduğu içindir muhtemelen.
Böyle kimsecikler olmadığı için de harika bir gizli buluşma alanı aynı zamanda.
Bir banka oturdum.
“Beklettim, değil mi seni.”
Beklediği kişi ana doğru gelirken seslendi. Önüme geçerek eliyle güneş ışığını engelliyor, aynı zamanda da gökyüzüne bakıyordu.
“Çok sıcak…”
D sınıfından, Karuizawa Kei yanıma oturdu. Saçlarını at kuyruğu yapmış. Basit bi’ tişört ile pantolon giymişti. Gayet uyumlu seçimler yapmış diyebilirim. Ne kadar sıcak olursa olsun, kızlar yine de tarzlarını ön planda tutuyorlar.
“Aniden arayarak vaktini aldım, özür.”
“Dalga mı geçiyorsun bir de? Yaz tatilinde tüm puanlarımı harcadım, ancak odamda takılabiliyordum.” Dedi.
“Yarın bir işin var mı?”
“Parasız dışarı çıkılmıyor sonuçta. Odamda pineklerim herhalde?” dedi.
Yaz tatili dolu dolu geçti herhalde.
“Gelecek ay epey puan alacaksın bence. Hem sınav sonuçlarından da puan gelecek.”
Gemideki sınavda, Karuizawa özel kişi olarak seçilmiş ve beraber kimliğini yarışma bitene kadar korumuştuk. Bu rol için bile eylülde en az 500.000 puan alır.
“Eh tabi. Bu sayede istediğim her şeyi alabildim. Ama puan biriktirmek mi gerekli emin olamıyorum. Sen ne düşünüyorsun?”
“En azından kendini tutabiliyorsun yani?” diye sordum.
Biraz ters konuşuyorum onunla. Yanaklarını şişirdikten sonra bana dik dik baktı.
Karuizawa elini havaya kaldırıp parmaklarıyla almak istediği şeyleri tek tek saydı. Parmaklarını bir kaldırıyor bir indiriyordu. Ne kadar çok şey istiyor ya böyle?
“Düşüncesizlik etmiyorum bunu da söyleyeyim. Kişisel puanların ne kadar önemli olduğunun farkındayım. Okulun puan sistemi çok garip dimi. Yaz tatilindeki özel sınavlarda çok yüksek puanlar kazanabiliyorsun ama okul döneminde kazandıkların az olduğu gibi nasıl kazandığından belli değil. “
Emek şüpheler öğrenciler arasında yayılmaya başlamış. Eğer çok yüksek bir meblağda puan kazanırsanız tabii ki dikkatinizi çeker. Okulun neden bu kadar çok puan verdiğini sormaya başlar, cevap ararsınız. Yani, bu puanlar insanları tatmin etmek ya da faydalansınlar diye verilmiş değil, bunun farkına varırsınız.
“Evet, durduk yere 1-2 milyonluk puan dağıttılar.”
“Aynen öyle. Bu kadar yüksek puanı (parayı) liselilere dağıtmak ne kadar doğru ki? Hiç normal karşılanacak bir şey değil. “
Puanların çoğu, bu okulda “hayatta kalabilmek” için gerekli. Bu gerçeği fark eden Karuizawa puanlarını harcayıp harcamama konusunda tereddütte kalıyordu. . Bu sadece bir örnek ama, birinin okuldan atılma ihtimali doğdu diyelim, kişisel puanlarını kullanarak bu durumdan sıyrılabilme ihtimali var. Bu ve benzeri durumlara binaen, birkaç milyon puan güvence olarak azımsanacak bir rakam değil.
“Bu konuya kafa yormanın yararı yok. Bu konuyu fazla kafaya takıp cimri olmak da kötü. Aylık puanlarının 10-20%’sini biriktirsen yeter bence.”
Neye sahip olmak istersek isteyelim, ölçülü olmak gerekiyor. Aksi halde kaybeden taraf oluruz. Özellikle Kariuzawa için bu durum zor olabilir, bir anda tüm harcamalarını keserse, sosyal çevresi de bu durumdan etkilenebilir, arkadaşları da şüphelenmeye başlar. Benimle bir bağlantısı var, ancak bunu başkalarının öğrenmesine izin vermek için çok erken.
“Eh, neyse. Senden yapmanı istediğim bir şey var.” Bir ricada bulundum.
“… Bu kadar sıcak bir günde beni buraya çağırdığın için önce özür dilemen gerekmiyor mu?”
“Bu yeter mi?”
Az önce aldığım plastik şişedeki çayı ona uzattım. Önce biraz tereddüt etti ama sonra aldı.
“Sanki ılık gibi…”
“Eh, havadan dolayıdır..”
“Poff, ne şanssızım ya.”
“Şanssız mı? Bu ürünlerde çekiliş falan yok diye biliyordum ama?”
“Şaka mıydı bu gerçekten? Kapağını açamadığımı kast ediyordum.”
Yanlış anlaşılmaya bağlı tatsız bir şaka oldu.. elimi uzatıp şişeyi aldım. Kapağı biraz güç uygulayarak açtıktan sonra ona geri uzattım.
“Sağ ol.”
Gemideki olaydan sonra, Karuizawa ile
aram epey iyi. Aksi halde böyle bir sohbetimiz asla olmazdı. Yaşananlardan
dolayı, eminim bana güvenmiyordur. Ama hiç göstermiyor. Kendisini kontrol
etmede baya iyi ya.
Kendisi korumak ve çevresine adapte olmak için var gücüyle çabalıyor, takdire
şayan doğrusu.
“Yarın yaz tatilinin son günü. Bir arkadaşım güzel bir gün geçirmek için bir şeyler hazırlıyormuş, beni de davet etti.”
“Güzel bir gün geçirmek derken? Bu okulda festival falan yok, dimi?”
“En azından bir havuzumuz var. Yüzme kulübü genelde kullanıyor ama bugünden itibaren herkese açık. Bilmiyor muydun?”
Yüzme derslerindeki havuzlardan daha büyük bir havuz. Son üç gün, herkes kullanabilsin diye halka açıldı. İlk gün öğrenciler dolup taşınca havuza, girişlere düzenleme getirilmiş diye duydum. Bu üç gün içinde, herkesin sadece bir kez giriş yapma hakkı var. Bu iki günde tıka basa doluymuş.
“Ah, Yüzmekten mi bahsediyorsun. Yüzmeyi pek sevmiyorum ben.”
Karuizawa her yüzme dersinde bir hastalık uyduruyor, derslere katılmıyordu. Okul her ne kadar puan sistemi üzerine kurulu olsa da, kimsenin sağlığını özel olarak kontrol etmiyordu, özellikle de kızların belirsiz sağlık sorunlarında. Karuizawa hariç, diğer kızların derslere katılmama sebepleri belliydi; Hastalık, yüzemediklerini kimse bilmesin, yüzmekten nefret etme, karşı cinse vücudunu göstermek istememe gibi sebepler çeşitliydi. Çoğu kız bu bahaneleri kullanıyor. Ama Kariuzawa’nınki farklıydı. Şuanda da aklına geldi hatta, düşünceli bir hali vardı. Diğer sınıflardan bir grup öğrenci ona bulaşıyordu. Hatta vücudunda çürük var diye biliyorum. Kimse görmesin istiyor bence.
“Peki, yüzmeyi seviyor musun?”
“Hmm-… Nefret etmiyorum. Nerdeyse yıllardır yüzmedim, nasıl yüzüldüğünü bile unutmuş olabilirim.”
Cevabı net değildi. Konuşma tarzından gerçek düşüncelerini söylemediğini anlayabiliyordum.
“Yani, havuzda güzel anılarınız olsun istiyorsunuz öyle mi? Hedefiniz biraz erotik?”
Bunu inkar edemem. Evet, aslında tek hedef buydu.
“Peki, bunun benimle ne gibi bir alakası var?”
“Bu konuya geçmeden önce— sana bir sorum var. Okul, sana şiddet uygulandığını gerçekten fark etmedi mi?”
“Ne?”
Şimdiye kadar mütevazı bir tavır takınan Karizawa bana şüpheli bakışlar atıyordu. Ben de ona dik dik baktım.
“Bu konuyu konuşmaktan hoşlanmadığımı biliyorsun değil mi?”
“Bu konuyu sebepsiz açmadım. Senin durumunu, bir sonraki konuya bağlayacağım.”
“Ama…”
Konuşması çok zor bir konu onun için farkındaydım.
“Peki, ne söyleyeceksen söyle. Sebeplerin varmış madem.”
Sinirlerine hakim olabiliyordu ya.
“Bana şiddet uygulandığı gerçeği… konusunda eğer bildikleri yada bilmedikleri arasında bir seçim yapmam gerekiyorsa, bilmediklerini seçerim. Ortaokuldayken derse katılmayışlarımı okula ara verişlerimi biliyorlardır diye düşünüyorum. Ama büyük ihtimalle ya hasta olduğumu ya da dersleri astığımı düşünmüşlerdir. Bana diğer öğrencilerin sataştığına inanmaktansa, salak olduğuma inanmış olabilirler. Belki de bu yüzden D sınıfına aldılar beni.”
Kendince sebepler sundu. D sınıfına yerleştirilme sebebi bu olabilir belki de. Derse katılmayışları ve düşük akademik başarısı, kötü bir etki bırakmış olabilir. Lisedeki kibirli tavırları ise, insanlar ona sataşmasın diye. D sınıfına koyulma sebebinin, zorbalık görmesinden kaynaklı olduğunu düşünmüyorum.
“Okul bu durumu araştırsa bile, bir şey bulacağını sanmıyorum.”
“Dünya dönüyor işte.. değil mi?”
“Evet…”
“Bu zorbalık yüzünden çok acı çektim, çok zarar gördüm. Hatta öğretmenlerimden sınıf arkadaşlarımdan yardım istedim ama sonunda en çok zararı gören yine ben oldum…. Gerçekle yüzleşirken kimse yanımda durmadı. Aksine, zorbalık giderek arttı.”
Zorbalık çok derin bir konu. Tam bir
dipsiz kuyu.
Birçok insan haberlerde izler, üzülür ve bu soruna bir çözüm bulunamadığını
fark eder. Haberler, bir süre bu dalgayı hafifletir ama durdurmaz. Kısacası,
olan kurbanlara olur.
“Ne kadar çok yıprandıysam da okul bu durumu kabullenmedi, yardım dahi etmedi. Tek yaptıkları, zorbalık edenlere çanak tutmak oldu. Olan bana oldu yani. Anlıyor musun?”
Can sıkıcı bir konu ya. Okulda bu konuyu dile getirdiği için onu okulu karalamakla suçlayıp cezalandırırlar. Okulun bu konuyu kabul ettiği durumlarda olur, böyle durumlarda da okul bu sorunu gizlice çözer. Asla ama asla zorbalık konusuyla gündeme gelerek kötü bir itibara sahip olmak istemezler. Hatta bazı okullarda, kurbanlar intihar notu bıraktığı halde okulların kabul etmeyip sorumluluk almadığı olmuş. Ama asıl kötü olan şey de öldükten sonrası ya. Kurbanlar dayanamayıp intihar ediyor ama insanlar arkalarından dalga geçip gülüşüyorlar. Zorbalık öldükten sonra da bitmiyor anlayacağınız üzere.
” Sınıftan yakın arkadaşlarım ve okul yönetimi hiçbir şey bilmediklerini söylediler. Gerçek farklıydı oysa.”
Sanki başkasının hakkında konşuyor gibiydi. Karuizawa Kei için bu hiç değiştiremediği ve değiştiremeyeceği geçmişiydi.
Okul mutlaka geniş çaplı bir araştırma yapmıştır, ama sonuç olarak Karuizawa’yı suçlamış, sadece arkadaşlarını değil yönetimi de örgütleyip aynı şeyi söyletmişler. Eğer gerçekten söylediği doğruysa, yaşadığı şeyleri hiç kanıtlayamayacak demektir.
“Ama memnunum ben. Bana zorbalık edenlere de, bu gerçeği gizleyen okula da.”
Geçmişini hatırladığı için ağlasaydı, şaşırmazdım. Ama geleceğine yönelip hayatına devam etmiş.
“Burada kimse eski beni tanımıyor. Böylece yeni bir ben doğdu işte. Eğer bilselerdi, yeniden başlayamazdım.”
Popüler Hirata’yı elde ederek kendine yeni bir yo çizdi demek.
“Karuizawa, seni gerçekten takdir ediyorum. Ama sana bir şey söylemem gerek. Birine zorbalık etmeye yardım etmek yasak artık.”
“Ha? Birine zorbalık ettiğimi mi söylüyorsun?”
“Dik kafalı olmak güzel bir şey. Ama Sakura’ya sataşıp durmuyor musun son zamanlarda? Sana zarar veremeyecek bir kız olduğu bariz belli. Kendini korumak için bir şeyler yapıyorsun farkındayım ama yine de diğerlerine destek çıkma.”
Onu uyararak bir hatırlatmada bulundum, Ne yaşamış olursa olsun, bir insanın yapabileceği ve yapamayacağı şeyler var hayatta.
“Sakura-san ha? Ona yardım etmek istiyorsun, çünkü o sana abayı yaktı, dimi?”
“Bir sebebe mi ihtiyacım var? Kurban olmanın nasıl zor olduğunu senin herkesten daha iyi bilmen gerek.”
“Şuan benim bulunduğum pozisyon benim için tam olarak zirve. Öylesine bırakamam hiçbir şeyi. Sakura-san için ben de üzülüyorum. Ama doğanın kanunun bu. Sadece güçlüler hayatta kalır. Özellikle de benim gibi çabalayanlar.”
Eğer birisi bana sataşacaksa, önce ben olay çıkartırım diyor galiba. Sözlerinden bunu çıkardım.
“Onun iyiliği için. Bana çok yardımı dokunuyor.”
“…Hmm. Çok çabuk kabullendin.”
Ne hoşnutsuzluk ne de memnuniyetsizlik yüzünden okunmuyordu, sadece ihtiyatlı davrandığı belli oluyordu.
“Sözlerimden pek ikna olmuşa benzemiyorsun… peki. Dikkati olacağım bundan sonra. Konuşmak istediklerin bu kadar mıydı?”
“Anlamana sevindim. Ayrıca, Hirata senin koruyucun. Seni zor duruma sokacak bir durum yok ortada.”
“Belki de biraz fazla abartmışımdır, olabilir.”
Kendini objektif olarak değerlendirebildiği sürece, endişelenecek bir şey yok demektir.
“Ama eğer bulunduğum konum tehlikeye girerse…”
” O zaman sana ben destek olurum. Eğer gerekirse, Hirata ve Chabashira-sensei’yi de senin yanına çeker düşmanlarını alt ederiz. Söz.”
“Hmm… Anlaştık o zaman.”
Hiç sorun çıkartıp şiddete başvuran birisi değildi. Böyle konuşuyor çünkü kendisini korumak istiyor. Zorbalık çeken kişiler genelde sosyalleşme konusunda hep sorun yaşar. Ama Kariuzawa bunun üstesinden gelip güçlü birisi olmuş.
” Neden …?”
“Ne, neden?”
“Geçmişimi düşünmeyi bıraktım artık. Başkaları da bilmesin istiyordum. Ama sana anlattım. Çok da kolay oldu, kendime şaşırdım.”
Farkında değilmiş demek ki. Tabii bu durum benim için de geçerli.
“Sana bir şet sorabilir miyim? Şu anki sen, gerçek sen misin?”
Karuizawa merakla sordu. Sınıfımdan, iki halimi de gören tek kişi olarak.
Ama aniden sorduğu için, cevap vermem zordu. Kollarımı birbirine doladım ve nasıl cevap vereceğimi düşünmeye başladım.
“Hep böyleydim, galiba.”
“Çok farklısın!”
Hem haklı hem de haksız. Olduğundan farklı görünmek (numara yapmak) ile farklı şeyler.
“Şimdi, genelde beni bildiğin hallerim ile şu anki halim nasıl farklı?”
“Konuşmayan kasvetli bir halin var. Ama şuan çok iddialı ve açık sözlü birisin. Çok farklı iki karakterden bahsediyorum. Konuşma tarzın bile farklı. Neden böylesin ki?”
“Sözlerine bir açıklık getirelim… herkes muhatap olduğu kişiye göre davranır, yanlış mıyım?”
Bundan uygun bir cevap bulamazdım. Ama yine de sanki bir şey eksik gibiydi cevabımda. Bir insan olarak, yani, “dünyaya gelmiş bir birey olarak” kişiliğim, okula kayıt olmamla gelişmeye başladı. Hala da güçlü bir yönlerim yok denebilir. Özellikle de insanlarla iletişim kurmada gelişmem gerekiyor. Kendimi iyi ifade etmenin doğru yolunu da bilmiyorum.
“Neyse, her zamanki ben olmayı planlıyorum.”
“Aynı değilsin, bu yüzden soruyorum.”
Karuizawa gözlerini devirdi, dudağını büzdü.
“Neyse, konuya dönelim. Beni incelersen, nasıl bir insan olduğumu görme fırsatı bulursun.”
“Soruya kaçamak cevaplar vererek geçiştirmeye çalışıyorsun ama… havuz ne alaka peki?”
“Yarın ben, Ike, Yamauchi, Sudou. Horikita, Sakura, Kushida hepberaber dışarı çıkmayı düşünüyoruz..”
“İşte çok ilginç bir buluşma. Horikita ve Sakura da katılıyor demek. Sen de katılıyorsan kesin önemli bir nedenin var demektir. Kızları gözetleyeceksiniz değil mi? Geçmiş olsun dileklerimi iletirsin.”
Böyle davetlere kızlar genelde katılmaz. Böyle tepki vermesi çok normal.
“Neyse işte. Senin de gelip onlara katılmanı istiyorum.”
“Ha!? Ciddi misin sen!?”
Bu grupla hiçbir bağlantısı yoktu….. onlarla arası kötü olduğu için böyle bir etkinliğe dahil olması da normal değil tabi.
“Yurtta üstünü değiştirirsin, üstünü kapatacak bir şey de giyersin hem. Aynı şekilde de geri dönersin.”
“Hayır, hayır sorun değil bu. Sen ciddi misin peki?”
“Ne hissettiğini anlıyorum ama bir düşün bakalım reddetmek gibi bir lüksün var mı?”
“Vay be, çok katısın—”
“Ne dersen de, ben çoktan her şeyi ayarladım. Seni yönlendireceğim ben.”
Cümlemi tamamladıktan sonra, bir not çıkartıp zorla eline tutuşturdum.
“Sana biraz ayrıcalık tanıyorum.”
“Ayrıcalık mı? Tüm gün boyunca beni kontrol edeceksin? Hem de tatilin son günü!”
” Odanda pinekleyeceğini söylememiş miydin? Ben bir sorun göremiyorum.”
Kendisi işinin olmadığını söyledi, inkar edemez.
” Senden bize katılmanı istiyorum. Onlara eşlik etmeni değil.”
Söylediklerimi anlamadı ama notu okudu.
“Fark ne ki…?”
“Şöyle ki—”
Onu neden çağırdığımı detaylı açıklayamadım. Karuizawa’nın da başı ağrımaya başlamış olsa gerek, elleriyle başını tutuyordu.
“Ne oldu? Başın mı ağrıyor?”
“Tabii ağrır. Neden onlar ya— hayır, hayır. Sormam bile hata.”
“Horikita-san’dan niye yardım istemiyorsun? İkiniz daha samimi değil misiniz?”
“Ona soramam. Ondan gizli işler çevirdiğimi bilmiyor.”
“Eh? Neden ki?”
Çok doğal bir soru sordu ama bu konuyu toparlayıp açıklamak çok zordu. Konuyu başka bir yere çekeyim derken başıma bela oldu. Yağmurdan kaçarken doluya tutuldum bir nevi. Kariuzawa ile ilişkimi bir adım daha ileriye götürmeye karar verdim ben de.
“Gemide seninle iletişime geçmemin sebebi, şimdiye kadar çok özgür davranmamdan kaynaklı idi. Ona söylememenin nedeni ise, ona tam anlamıyla güvenmediğim için.”
Ona her şeyi yalansız anlattım.
“Eh? Onunla bu kadar çok zaman geçirmene rağmen ona güvenmiyor musun yani? Garip.”
“Çünkü benim için harika bir koruma kalkanı. Kendi kendine yetiyor.”
“Yani, onu kullanıyorsun?”
“Bu doğru bir terim değil. Ama şuan için de uygun bir kelime.”
“Hmm? Tam anlamadım ama… Şu küçük zekice planlarını bir bıraksan artık?”
Gülerek bana karşı çıkıyordu.
“…ama planlar başarılı oldu. Horikita-san’ın hep sorun çıkaracağını düşündüm. Sen nesin ya?”
Onun için hala gizemli birisiyim galiba.
“Bu arada, Horikita’dan daha çok güvenilmek, fena değilmiş.”
Karuizawa’da, Horikita’da olmayan bazı özelliklere sahip. Bu yüzden onunla konuşamıyordum.
“Senin söylediklerini yapsam yeter, dimi?”
“Evet. Bu problemi çözdüğümüze göre, senden bir ricam daha var? Biraz ön hazırlık yapmamız gerek, bana eşlik et.”
“Reddedemiyorum değil mi? Anlaşıldı.”
Çabuk bitirmek istediğini vurguladıktan sonra ayağa kalktı. Ben de zaman kaybetmek istemediğim için beraber havuzun olduğu tesise doğru yola çıktık.
Not: Zorbalık etmek (to bully) : Birine uzun süre sataşmak, ona hayatı zindan etmek.
Keyifli okumalar~