Youkoso Jitsuryoku Cilt 1, kısım 1, part 3

Okul zor olmasına rağmen, açılış töreni diğer okulların ki gibi aynıydı burada da. Yönetimdeki ve diğer yetkili kişilerden bazıları teşekkür konuşması yaptıktan sonra, tören sona erdi.

Ve öğlen olmuştu. Kampüsteki binalar ve tesisler hakkında açıklamalar yapıldıktan sonra, öğrenciler dağıldı.

Öğrencilerin yüzde 70-80’i yurtlara doğru hareket etmeye başladılar. Geri kalanı küçük gruplara ayrılarak kafelere, karaoke barlara doğru yürüdüler. Büyük kalabalık kısa zamanda kayboldu.

Yurda doğru yürürken, yolumun üzerinde olan markete girmeye karar verdim. Tabii ki yalnızdım, kimseyi tanımıyordum.

• “… Ne hoş olmayan bir tesadüf.”

Markete girer girmez, Horikita ile tekrar karşılaştım.

3part

 

• “Bu kadar çok düşmanca davranma. Yoksa alacağın şeyler mi vardı?”
• “Evet, birkaç şey. İhtiyacım olan şeyleri almaya geldim.”

Horikita, raftan aldığı şampuanı incelerken konuşuyordu. Yurt hayatı bugünden itibaren başlıyor, birkaç şeyden daha fazla şeye ihtiyacın vardır… Kızlar ayrıca daha çeşitli ürünlere ihtiyaç duyuyorlar.

Hemen şampuanı ve birkaç günlük kullanılan ürünleri alışveriş sepetine koydu. Nun kaliteli ürünleri alacağını düşünmüştüm ama en ucuz olanlarını seçti.

• “Kızların ne tür şampuan kullandıklarına daha çok önem verdiklerini sanırdım.”
• “Bu, şu tarz bir insana bağlı değil mi? Hani parasını nasıl harcaması gerektiğini bilmeyen insanlar var ya.”
Bana soğuk bir bakış attı ve ‘Başkalarının eşyalarına izin almadan bakamaz mısın? dedi.”

“Ayrıca, sınıfla tanışmak için sınıfta kalacağını ummamıştım. O grup sınıf arkadaşlarının içinde olacak bir tipe benzemiyorsun.”
“ Sessiz ve dikkatli bir şekilde o grubun içinde olmaya çalışıyorum, çünkü sorunlardan kaçınmaya çabalıyorum. Sen neden tanışmaya kalmadın? Sadece kısa bir selamlaşmaydı. Diğerleriyle iyi geçinip, arkadaş edinme fırsatın olabilirdi.”

Hem de birçok öğrenci aralarında iletişim adreslerini paylaştılar.

Eğer Horikita tanışmaya katılmış olsaydı, muhtemelen çok popüler olurdu sınıfta. Yazık oldu.

“Sana sunabileceğim pek çok sebebim var. Ama sana basit bir açıklama vermeliyim? Kendimi sınıfta tanıtmış olsaydım bile, herkesle iyi anlaşacağımın bir garantisi yok. Aksine sorunlara sebep olurdu. Eğer kendimi tanıtmazsam, bu problemlerin hiçbiri çıkmaz, dimi?”
“Ama herkesle iyi anlaşmak için çok yüksek bir ihtimalin var…”

“Bu ihtimali nerden çıkartıyorsun? Söylüyorum sana, ama tartışmaya kalksak, bu konu üzerinde konuşmayı hiç sonlandıramayız. Tamam, ihtimalin yüksek olduğunu varsayalım. Peki, sen herkesle iyi arkadaş olabildin mi?”

“Uu…”
Konuşurken bana bakıyordu.
… Anladım. Şaşırtıcıydı ama haklıydı.
Aslında, kimseyle iletişim adresi değişimi yapamamıştım.

 

Eğer kendini tanıtsaydı bile, arkadaş edinme ihtimalinin yüksek olduğuna dair bir kanıt yoktu, evet. Horikita’nın sözleriyle gerçeği anlamıştım.

“Başka bir deyişle, herkesle tanışmanın arkadaş edinmeyi kolaylaştırdığına dair kanıtın yok.”
Horikita devam etti.

“Başından beri, arkadaş edinmek gibi bir niyetim hiç olmadı. Bu sebeple ne kendimi tanıtmama gerek var, ne de başkalarının kendini tanıtmasını dinlememe. Şimdi ikna oldun mu?”

Kendimi ilk tanıttığım zaman beni reddetmişti.
Adını öğrenebilmek belki de bir mucizeyle gerçekleşmişti.
Kendimi tanıtmasa mıydım diye sorduğumda, başını salladı.

İnsanların çok çeşitli düşünme şekilleri vardır; bunu inkâr etmek imkânsızdır.

Horikita, düşündüğümden daha fazla yalnız… hayır, soğuk birisi.

Marketin içinde gezinirken, birbirimize bile bakmadık.
Karakteri biraz sinirli olsa da, beraber yürümek rahatsız etmedi.

• “Vayy~. Her çeşit hazır kutu eriştelerden bile var. Bu okul, gerçekten kullanışlı~”

Hazır yiyecekler bölümünün önünde, 2 çocuk gürültü yapıyorlardı. Alışveriş sepetlerinde bir sürü hazır erişte attıktan sonra, sonra ödemeye gittiler. Sepetlerini çokça içecek ve atıştırmalıkla doldurmuşlardı. Eğer harcayacak çok puanları kaldıysa, bir şekilde harcamaya çalışmaları çok normaldi.

• “Hazır kutu erişteler.. Böyle bir bölüm de kurmuşlar, ha.”
Markete gitmekteki amaçlarımdan birinin bu tarz şetler olduğunu öğreniyordum.

• “Demek erkekler bu tarz şeyleri beğeniyorlar? Sağlığa yararlı olduğunu düşünmüyorum ama.”

• “Eh, Ben de tam satın alsam mı almasam mı diye düşünüyordum.”

Bir hazır kutu erişte seçtim ve fiyatına baktım.
156 yen yazıyordu, ama hazır bir kutu erişte için yüksek mi düşük bir fiyat mı emin olamıyordum.

Okul her ne kadar ‘puan’ dese de, tüm fiyatlar yen cinsinden yazılıydı.

“Hey, bu fiyatlar hakkında ne düşünüyorsun? Ucuz mu pahalılar mı?”

“Hmm… Bilemiyorum. Bir fiyatı ilginç mi buldun?”

“Hayır, kast ettiğim bu değildi. Sadece sormak istedim.”
Bu marketteki ürünlerin üzerindeki fiyatlar doğru gibi geldi.
Ayrıca, 1 puan, 1 yen’e eş değer gözüküyordu.
Sıradan bir lise öğrencisinin harçlığı yaklaşık 5,000 yen iken, bizim aylık harçlığımız, 20 karı daha fazla.
Şüpheli tutumumu sezen Horikita, bana garip bir şekilde baktı.
En yakındaki hazır erişte kutularından birisini sepete attım, şüphesinden kurtulsun diye.

• “Vay, bu gerçekten çok büyük. G kutusu bu!”

“Büyük boy” anlamına geliyor gibiydi. Ama bir nedenden dolayı, bakarken bile tokluk hissi veriyordu. Alakasız bir not, Horikita’nın göğüsleri küçük değiller, ama dolgun da değiller. Sadece mükemmeller.

• “Ayanokouji-kun. Az önce uygunsuz bir şey mi düşündün?”
• “… Tabii ki, hayır.”
• “Garip davranıyordun ama…”

Sadece bir bakışla, garip bir şeyler düşündüğümü anlayabilmişti. Zeki birisi.

• “Ne satın alsam diye düşünüyordum. Hangisi daha iyi gözüküyor?”

“Madem bunu düşünüyordun, sorun yok o zaman. O sağlıksız besinleri almayı bırakmalısın. Okulun epey çok iyi yiyecek seçeneği var, alışkanlık haline getirme.”

Söylediği gibi, hazır yiyeceklere bağlı kalmama gerek yoktu.

Yine de, içimde birkaç tane satın almam için bastıramadığım bir dürtü vardı. Bu sebeple ben de normal boyutta bir hazır erişte kutusu aldım ve sepete attım. (Üzerinde FOO Yakisoba yazılıydı).

Horikita yiyecekler reyonundan uzaklaşıp, marketin inhitaçlar bölümüne göz atmaya başladı.

Sonunda, Horikita’ya birkaç zekice şakalar anlatıp puan toplayabilecek zaman gelmişti.

 

“Vay be, bu usturanın 5 bıçağı var! Mükemmel temizler gibi.” (ÇN: şakanın ne olduğuna dair bir fikrimiz yok.)

“Neden bununla temizleneyim ki?”
Ustura bıçağını tuttum, esprimin gururunu yaşarken. Ama tepkisi beklediğimden farklıydı. Gülümseyeceğini sanmıştım, ama tiksinçmişim gibi bana bakıyordu.

• “… Biliyor musun, ne çenemde ne de koltuk altlarımda tıraş edeceğim bir şey yok.”

İncinmiştim. Sanırım bu şakam kadınlarda işe yaramıyor.

• “Rastgele tanıştığın birisine böyle şeyler söyleme cesaretine hayran kaldım.”

• “… Sen de yeni tanıştığın birine berbat şeyler söylüyorsun ki.”

• “Gerçekten mi? Ben sadece gerçekleri söylüyordum, senin aksine.”

Sözlerimi sakin bir şekilde bana yedirdi ve beni susturdu.
Evet, aptalca şetler söylüyordum. Kusursuz Horikita, kötü şeyler söylemeyeceğinin sinyalini verdi.
Horikita yine en ucuz olan yüz temizleme ürününü seçti.
Bence kızlar kendilerine daha fazla özen göstermeliler. Biraz pahalı gözüken kremsi bir yüz temizleme ürünü elime aldım.
• “Bence bu daha iyi gözüküyor, dimi?”
• “Gerek yok.”

Reddedildim.

• “Hayır, ama───”
• “İhtiyacım olmadığını söyledim ya.”
• “Tamam… “

O bana bakarken, nazikçe ürünü rafına koydum.
Onu sinirlendirmeden onunla iletişim kurabileceğimi düşünmüştüm. Ama başaramadım.

• “Sosyalleşmede çok iyi değilsin. Konuşacak konu bulma konusunda berbatsın.”
• “Sen bile söylüyorsan.. Sanırım bu doğru.”

• “Tabii. Ben insanlardan anlarım. Normalde, senin sesini bir kez daha duymak istemezdim. Ama seni dinlemek için, bu acı verici çabayı sarf edeceğim.”

Bir sebepten dolayı, onunla arkadaş olmayı denedim. Ama tüm beklentilerim tamamen boşa çıktı.
Bu cümleyle, konuşmamız son bulmuştu. 2 kızın markete girip alışveriş yapmaya başlamasıyla, yeni bir şey fark ettim.
Horikita gerçekten çok sevimli.
“Hey. Bunlar ne için?”
Konuşacak bir şeyler ararken, garip bir şey gördüm.
Marketin köşesinde, birkaç kullanımlık malzemeler olduğunu gördüm.
İlk bakışta her şey gibi aynı gözüküyorlardı. Ama çok büyük bir fark ile..
• “Ücretsiz mi… ?”

Ne olduğuyla ilgilenen Horikita, ürünlerden birisini eline aldı.
Günlük ihtiyaç duyulan şeylerdi; diş fırçaları, bandajlar falan, ‘kullanımı ücretsizdir’ yazılı bir rafta duruyorlardı. Ayrıca rafın üzerinde, ‘aylık 3 ürün’ yazılıydı, başka ürünlerin de yer aldığı çok belliydi.

“Tüm puanlarını harcayanlar için acil durumu amaçlı şeyler mi acaba. Okulun bu kadar hoşgörülü olması ne kadar şaşırtıcı..”
Bu tarz servisleri mi sadece eksiksiz yerlerine getiriyorlar, merak ediyorum doğrusu.

• “Hey, bekle biraz! Hemen bakıyorum!”
Huzur verici arkaplan müziğini bozan ses, marketin ortalarından geliyordu.
• “Acele et! Herkes bekliyor!”
• “Oh, öyle mi!? Direkt bana şikayette bulunmalarını söyle!”
Sanki bir problem var gibiydi. 2 çocuk birbirlerine bakıp kavgaya giriştiler.
Hoşnut görünmeyen kişi, sınıftan kızıl kafaya çok benziyordu. Elinden birinde bir kutu hazır erişte tutuyordu.
• “Burada n’oluyor?”
• “Ha? Sen de kimsin?”
Arkadaşça konuşmak istemiştim. Ama kızıl kafa beni düşmanı sandı ve sert bir bakış attı.

• “Ben, Ayanokouji sınıftan. Burada bir sorun olduğunu düşündüğüm için yüksek sesle konuştum.”
Açıklamamdan sonra, kızıl kafa durumu anladı ve sesini alçalttı.
• “Oh… Hatırladım seni. Öğrenci kartımı unutmuşum. Hani şu para yerine geçen şeyi.”

Boş ellerini fark ettikten sonra, yurtlara doğru yürümeye başladı. Büyük ihtimalle orada unutmuştu.

Dürüst olmak gerekirse, o kartın her ödeme için gerekli olup olmadığını hala tam anlayamadım.

• “Eğer senin için sorun olmazsa, senin için ödemeyi ben yapabilirim. Gidip almak zahmetli olacaktır— Puanlarımı kullanman da bir sorun yok benim için.’’

• “… Evet, çok can sıkıcı. Burada olman çok iyi, teşekkürler.”

Yurt ile aradaki mesafe çok büyük değil. Ama gidip geri döneceği zaman boyunca, sıra büyük ihtimalle uzayacaktır, malum öğlen arasındayız.

• “… Ben, Sudou. Sana borçlandım.”
• “Tanıştığıma memnun oldum, Sudou.”

Sudou’dan hazır erişte kutusunu alıp sıcak su ısıtıcısına doğru yürüdüm. Horikita, küçük takasımızı görünce şaşırmıştı.
• “ Tam bi kolay lokmasın, hem de ilk tanıştığımız andan beri. Onun hizmetkârı mı olacaksın? Yoksa bu senin arkadaş edinmeye çalışma şeklin mi?”
• “Arkadaş edinmektense, sadece yardım etmeye çalışıyorum. Başka bir şey değil.”
• “Onun görünüşünden korkuyor gibi de değilsin.”
• “Korkmak mı? Neden korkayım ki? Suçlu birisi gibi görünüyor diye mi?”
• “Normal bir insan genelde bu tarz insanlardan uzak durur.”
• “Nah, kötü birisine bile benzemiyor ama. Ayrıca sen de korkuyor gibi durmuyorsun.”
• “Kendilerini koruyacak taktikleri olmayan insanlar sadece bu tarz insanlardan uzak durur. Eğer saldırgan bir hali olsaydı, onu uzaklaştırırdım kendimden. İşte bu yüzden korkmuyorum.”
Horikita ne zaman bir şey söylese, söyledikleri alışılmışın dışında oluyor. Her şeyden önce, ‘uzaklaştırmak’ derken neyi kast ediyor acaba? Yanında saldırganlara karşı kullanılan bir çeşit sprey falan mı taşıyor?
• “Alışverişi bitirelim artık. Eğer etrafta çok oyalanırsak, diğer öğrenciler rahatsız olabilir..”

Alışverişimizi bitirdik. Öğrenci kimliklerimizi, makineye gösterdikten sonra, işlem hızlıca tamamlandı. Hatta aşırı hızlı gerçekleşti, çünkü para üstü almalık bir durum yoktu.
• “Para yerine kullanılabiliyormuş gerçekten… ”

Makbuz, her ürünün fiyatını ve kalan puan sayısını gösteriyordu. Ödeme başarıyla gerçekleşmişti. Horikita’yı beklerken, kutu erişteye sıcak su ekledim. Kapağı açıp su akıtmanın daha zor olacağını düşünmüştüm ama şaşırtıcı derecede kolaydı.

Yine de, bu okul çok garipti.
Bu kadar büyük miktardaki harçlığın yetkisine, her öğrenci hangi hakla sahip olabilirdi ki?
Birinci sınıflarda yaklaşık 160 kişi olduğuna göre, basit bir hesaplama ile tüm okulda toplamda 480 kişi olması lazım. Bir ayda bile miktar 48 milyon yene denk geliyor. Bir yılda ise 560 milyona tekabül ediyor.
Okul her ne kadar ülke tarafından desteklense de, çok büyük bir miktar.

• “Acaba okula ne gibi bir fayda sağlıyor merak ediyorum doğrusu. 100,000 yen, birisine verilmek için çok yüksek bir meblağ.”
• “Evet… Öğrenci sayısına göre çok fazla kolaylıklar sağlanmış görünüyor, bu kadar çok parayı öğrencilere vermeye gerek yok gibi de. Öğrenciler bu kadar çok paraları oldukları için, derslerini ihmal edebilirler.”

Sınavı geçtiğimiz için bize verilen bir hediye olup olmadığından emin de değilim.
Paradan konuşarak, öğrenciler daha çok çalışmaları için motive edilebilir de.
Ama hiçbir şart koyulmadan, 100,000 yen herkese teslim edildi…

 

• “Sana yapmanı söyleyebileceğim bir şey değil, ama paranı biriktirmen büyük ihtimalle daha iyi olacak. Kötü alışkanlıkları düzeltmek zordur. İnsanlar bir kere rahat yaşamaya alışırlarsa, alıştıkları yaşamı bırakmaları çok zordur. Yaşayacakları zihinsel şok, ağır olacaktır.”
• “Bunu dikkate alacağım.”
Zaten paramı rastgele çarçur etmek gibi bir niyetim hiç yoktu. Ama doğru bir noktaya değinmişti.

İşlem bittikten sonra, Sudou marketin önünde bekliyordu. Benim dışarıya doğru gelişimi görünce, bana doğru elini salladı. Ben de ona elimi salladığımda, biraz utandım, aynı zamanda mutlu da oldum.
• “… Burda yemeye mi çalışacaksın?”
• “Evet, tabii. Başka nerde yiyebilirim ki?”

Sudou bu cevabı verdiğinde, ben şaşırmıştım. Horikita ise, bıkkın bir tonla ah çekti.
• “Ben eve gidiyorum. Burada sanki itibarım yerle bir oluyormuş gibi hissediyorum.’

“Ne itibarından bahsediyorsun? Sıradan bir lise öğrencisisin. Yoksa bir çeşit ojousama mısın, sen?”
Sudou, Horikitayı terslemiş olsa bile, O hiçbir tepki vermedi bile.

Tedirgin bir şekilde, Sudou kutu eriştesini kenara koydu ve ayağa kalktı.
• “Heyー? İnsanlar konuşurken dinle. Hey!”
• “Onun nesi var? Aniden sinirlendi.”
Horikita, onu görmezden gelmeye devam edip benimle konuştu.
Sinirlendirilen Sudou, sinirden bağırdı.
• “Buraya gel! Seni döveceğim!”
• ‘Kabul ediyorum Horikita’nun davranışı kötüydü. Ama senin tavrın da çok iyi değildi.”
Sudou’nun sabrı tükenmek üzere gibiydi.

• “Yani? Onun davranışı da bir kıza göre çok yüzsüzce!”
• “Bir kıza göre mi? Bu tarz düşünme şeklinin tarihi geçti. Böyle birisiyle arkadaş olma.”

Son cümlesini söyledikten sonra, arkasını dönüp Sudou’yu görmezden gelmeye devam etti.
• “Hey bekle! Lanet kız!”
• “Sakin ol.”
Horikita’ya ulaşmaya çalışan Sudou’yu geriye çektim.
Arkasına bile bakmaksızın, Horikita yurtlara doğru hareket etti.
• “Nası bir insan böyle davranır be? Lanet olsun!”
• “Çeşit çeşit insan var. Sen de biliyorsun.”
• “Püff. Bu tarz insanlardan nefret ediyorum.”

 

Beni dikkatlice izliyordu. Sudou kutu erişteyi alıp kapağını yırtıktan sonra yemeye başladı.
Bir süre önce kasada kavga etmişti. Ama görünen o ki, çabuk sinirlenen bir kişiliğe sahipti.
• “Hey, sizler birinci sınıflardan mısınız? Burası bizim yerimiz.”

Sudou’nun şapırdatarak erişteyi yemesini izlerken, benzer erişte kutuları taşıyan üç kişilik bir grup marketten dışarıya doğru çıkıyorlardı.

• “Siz kimsiniz? Bu yeri şuan biz kullanıyoruz. Yolu kapatıyorsunuz. Def olun.”
• “Onu duymadın mı? Çek git, seni yüzsüz çömez.”

Üçü de, Sudou’ya güldüler. Sudou ayağa kalkıp, kutuyu yere fırlattı. Eriştenin içindeki her şey yere döküldü.

• “Çömez kavga etmeye çalışıyor ha— ne!?”
… Hayır, Sudou’nun öfke kontrol problemi var. Karşı tarafa gözdağı vermeye çalışan birisi.
• “Bu ikinci sınıflar saçmalıyorlar. Biz zaten burada oturuyorduk.”
İkinci sınıflar da eşyalarını buraya bıraktılar. Ardından gülmeye başladılar.

• “Evet, biz de burdayız. Defolup git. Burası bizim yerimiz.”
• “Biraz cesaretiniz varmış, sizi pislikler.”
Sudou, sayılarının çokluğuna hiç aldırış etmedi. İlk kavga her an başlayacak gibiydi. Eh, tabii ki, ben kendimi saymıyorum.

• “Wow—— çok ürkütücü. Siz hangi sınıftansınız? Durun boş verin. Ben tahmin edeyim. D sınıfındansınız, dimi?”
• “Ne olmuş yani!?”
Sudou cevap verdikten sonra, üst sınıf öğrencileri birbirlerine baktılar ve aynı anda güldüler.

• “Duydun mu? D sınıfındanmış! Çok bariz belliydi!”
• “Oh? Ne demek istiyorsunuz be?”
Sudou’nun tepesi atarken, çocuklar bi adım geri attılar.
• “Çok sefil olduğunuz için, bugünlük sizi bırakıyorum. Hadi gidelim.”
• “Kaçıyor musunuz yani!?”
• “Köpek havlıyor! Neyse, siz ne de olsa çok kısa bir zaman içinde dünya kaç bucak olduğunu göreceksiniz.”
Dünyanın kaç bucak olduğunu görmek mi?
Çok açık bir şekilde sakince bakıyorlardı. Ne demek istediklerini merak ettim.

Bu okulun, fantastik obocchan’lar veya ojousama’lar için olduğunu düşünmüştüm. Ama az da olsa Sudou veya az önceki 3 kişilik grup gibi kişiler de varmış.

• “Kahretsin ya, eğer kız olsalardı yada daha nazik 2.nci sınıflardan olsalardı, çok iyi olurdu. Ama bize düşe düşe o aptal takımı denk geldi.”
Sudou ellerini ceplerine soktu ve etrafı temizlemeden geri dönüp gitti.

Markete baktım. 2 tane kamera vardı.
• “İlerde sorun çıkartır burası, ha.”
Hiç istemeden, yere eğildim ve etrafı temizlemeye başladım.
Sudou’nun D sınıfından olduğunu öğrenir öğrenmez, fikirlerini hemen değiştirdiler.
Bu konuda kaygılı olmama rağmen, nedenini anlamam için hiçbir ipucum yoktu.