Youkoso Jitsuryoku, Cilt 4.5, Kısım 3, Part 4

“Eee? Elin boş gelmişsin?”

Horikita umut dolu gözlerle bakıyordu ama yapabileceğim hiçbir şey yoktu.

“Odamdan bari getiriyim diye düşünüyordum ki ben de tüm kalan suyumu kullandım.”

Bu da ayrı bir talihsizlik tabii…

“O zaman ne yapacağız?”

“Eğer dilersen, Ike ya da Sudou’dan su isteyebiliriz?”

“Olmaz.”

Böyle cevap alacağımı biliyordum ama yine de sordum.

“Eğer onlardan bizzat istemem dersen, benim ihtiyacım var deyip yalan söyleyebilirim.”

“Konu bu değil. Onların kullandığı suyu kullanmam ben. Kim bilir ne katıyorlardır içine…”

Onlara hastalıklı muamelesi yapıyor ya… eminim durum böyle değildir.. ama emin olamadığım şeyi söylemek istemem.

Eğer Horikita bizzat onlardan su isterse, ellerindeki en temiz suyu verirler, bu kesin. Ama eğer ben istersem, kim bilir hangi suyu verirler bana. Kötü niyet, çok tehlikeli..

“O zaman çıkarmayı tekrar deneyelim mi?”

“Olur. Acıtsa da çıkarmaya zorla, lütfen.”

Horikita sağ kolunu uzattı. Hemen kurtulmak istediği bes belliydi. Alnından ter akıyor ya.

“Peki,  kendimi biraz geriye çekip yükleneceğim o zaman.”

Horikita’yı bir an önce bu sorundan kurtarıp odama dönmek istiyorum ya. Durduğum rezil pozisyonu düşünmemeye çalışarak, şişeyi çektim. İki defa yüklenip çektiysem de tek etkisi Horikita’yı daha çok umutsuzluğa sürüklemek oldu. Ama Horikita ne şikayet etti ne de acı hissetti.

“Bunun için, bize su lazım. kesin artık bu.”

Çıkartmadan önce kaygan olmasını sağlamam gerek. Eğer yine de çıkartamazsak, itfaiyeden yardım alırız artık.

 

“Gece yarısına kadar bekle mi diyorsun yani? Bu halde?”.

“Telefon rehberimde başka güvenebileceğimiz birisi var mı diye sorarsan eğer, Hirata güzel bir seçenek.”

“Onun lirli su vermeyeceği kesin ama….. ona borçlanmak istemem.”

“Borç diyorsun iyi de. Suyu isteyecek olan kişi benim. Senlik bir durum yok ortada.”

“…haklısın, evet.”.

Hala hoşnut değildi durumdan ama istediğini yapabilmemiz için kurban vermemiz gerektiğinin farkındaydı ve kabullendi.

“O zaman onu arayayım.”

Hirata’yı aramaya çalışıyordum ki bir talihsizlik daha yaşadık. Kaç defa aradıysam da açmıyordu.  Mesaj attım ama iletildi yazısı bile çıkmıyordu.

“Ona ulaşamıyorum, belki de uyumuştur. Cevap yok kısacası.”

“Anladım. Hem seviniyorum hem de üzülüyorum, ne hissedeceğimi ben de şaşırdım şuan. ” dedi.

“Kushida ya da Sakura, diğer seçeneklerimiz, ne dersin?”

“O zaman, lütfen Sakura-san’dan yardım iste.”

Kushida’dan yardım istemeyi hiç düşünmüyor gibi hemen cevap verdi ya.

“Kushida ile aranız hala kötü mü?” diye sordum.

“Onunla iyi geçinmek gibi bir mecburiyetim yok. Hem onun hala pek çok halini, tavrını anlayamıyorum.”

“Anlayamıyorum derken?”.

“…..gemideki sınavda, kazanmaktan hemen vazgeçip boşa kürek çekmeyi seçti.”

O özel sınavı hatırlayınca Horikita kollarını birbirine doladı.  Ama elini sıkıştıran su şişesi ciddiyetini bozuyordu.

 

“Pasif birisi. Tek dileği, herkes mutlu olsun.”

“Bu niyetini kötülemiyorum, ama “hedef” herkes ise, işte orda her şey değişiyor.”

Ağır konuşmaya başladı.

Gemideki sınavda, öğrenciler 12 gruba ayrılıp “hedefi” bulmak için yarıştılar.  Sadece olası 4 çıkış noktası vardı. Birincisi ve aynı zamanda en zoru ise, “hedefteki kişiyi” herkese açıklamak ama aynı zamanda da grubuna ihanet etmemekti. Tüm gruplar toplamda, 1,000,000 puan alabileceği bir ödülü vardı hem de.  Kötü noktası ise,  “hedefin” bağlı olduğu sınıfın hiç puan kazanamaması idi. Diğer tüm sınıflar eşit bir şekilde kazanacağı için,  gruplar arasında fark olmayacaktı. “Hedeften” yararlanmadığı için, Horikita sinirlenmişti.

“Bu durum, D sınıfının avantajınaydı. Yani, “hedefin kimliği” asla ortaya çıkmamalıydı. Ama herkes Kushida-san’ın hedef olduğunu öğreniverdi. Bence bilerek kendini açığa verdi.”

Yani, Horikita diyor ki, Kushida bizi zor duruma soktu, iyi niyeti ile.

“Bu sadece tahminin, dimi?”

“Evet. Ama baya gerçek olması yüksek bir ihtimal. Suçlu olduğunu düşünüyorum.”.

Horikita suçlamasını güçlendiriyordu. Bu suçlamalarla kendini nasıl hissediyor bilmiyorum ama kolundaki su şişesiyle pek bir ciddiyetsiz duruyor ya.

Horikita’nın düşüncelerini düzeltmem lazım.

“Ne hissettiğini anlıyorum ama yapacak bir şey yok, dimi?”.

“Hiçbir kanıtın olmadan bize ihanet ettiğini mi söylüyorsun?”.

“Hayır, bunu kast etmiyorum. Bunun senin sorumluluğun olduğunu diyorum.  Kushida’nın bize ihanet ettiğini varsayarak düşünürsek eğer, yine de kazançlı çıktık. Haksız mıyım?”

Söylediklerimi çok iyi anladı. Kendi mantıksızlığı ile yüzleşiyordu şimdi.

“Mantıksız konuşuyorsun şuan. Söylediğinin gerçekle alakası olmadığının farkında mısın?”.

“Gerçekle alakası mı yok? Hiçte bilene. Bak tekrar söylüyorum. Kushida’nın bize ihanet edip bizi böyle bir sonuca getirmesi bile harika bir sonuç. Böyle bir sonuca, gönülsüzce kimse ulaşamaz. Bir önceki sınavda,  Kushida ile aranda sadece farklı yeteneklere sahip olduğunuz için farklı sonuçlara ulaşıyorsunuz.”

Tabii, Kushida’nın bize ihanet ettiğini varsayarak konuşuyordum.  Eğer etmediyse, her şey değişir.  Ryuuen veya Katsuragi, -hangisi daha güçlü bilmiyorum-, Ejderha grubunu nasıl dize getirip teslim olmalarını sağladılar bilmiyorum, bu durumda bile, Horikita’nın onlardan akıllı adımlar attığı gerçeğini değiştirmiyor.

” “hedef” sınıftan birisiydi. Kazanacağından o kadar emindin ki yeni planlar yapmadın. Ama bu grup işi, sadece bir kişiye bağlı değildir işte, tüm grubun performansına bağlıdır. Eğer A sınıfına ulaşmak istiyorsan, en azından insanları yönetmeyi bilmen gerekir.”

“…..çok zor şeylerden bahsediyorsun.”

“Halini anlıyorum. Ama yine de bu senin seçtiğin yol. Hem çok olgunlaştın. İlk tanıştığımızda da sana aynı şeyleri söylemiştim ama sen beni hiç dinlememiştin bile.”

İlk tanıştığımızdan bu yana, epey olgunlaştı. Artık hemen ret çekmiyor insanlara.

“Anladım. Sonuçları kabul ediyorum, tamam. Çok pozitif düşünüyordum evet. Ama şuan önemli olan elimin özgürlüğüne kavuşması.”

“Sakura’ya tekrar ulaşmaya çalışayım bi ben.”

Malum saat epey geç oldu, onu direkt aramak yerine mesaj atmaya karar verdim.

“Sakura, su kesintisinden haberin var diye düşünüyorum. Odamda içme suyum bitti benimde acil suya ihtiyacım var. Kafeteryaya gittim ama hiçbir yerde su kalmamış. Bana biraz su verebilir misin?”

Mesajı gönderdikten sonra biraz bekledim ama okundu bildirimi çıkmadı.

” Bittik ya. Belki de uyuyordur.”

” Off, bugün resmen şansımız yok…”.

“Hemen çıkartmak istiyorsun, değil mi?”

” Eğer bir gün daha bu halde beklemek isteseydim, seni aramazdım.”

“Madem öyle, o zaman bazı riskleri göze almak zorunda kalacaksın demektir.”

“…..bazı riskler derken?”

“Odadan çıkıp, Keyaki alışveriş merkezine, su kullanabileceğimiz yere gideceğiz. Başka seçeneğimiz yok.”

“Demek bunu kast ediyordun…….”.

Elini alnına koydu, ama ne yaparsa yapsın elindeki şişe ile garip gözüküyor ya.

“Şuan insanlar ya yemek yiyordur ya da banyo yapıyorlardır. Gitmenin tam vakti yani.”

Odasına çıktım, kafeteryaya gittim. Hiç sınıftan birine rastlamadım. Eğer gece yarısına kadar beklemezse, bu riski göze almaya değer bence.

” Bu riski göze alamam. Arkadaşlarına soramaz mısın?”

” Maalesef, imkânsız.  Hep beraber karaokeye gitmişler galiba.”

“Off, tekrar mı söyleyeyim ya. bugün…”.

“Hadi gidip şu işi çözelim.”

 

“B-bekle. Dışarı bu halde çıkamam.”

“O zaman elini örtelim mi bir şeyle? Gerçi zaten şişe elini saklıyor ama.”

“Bu şakanın hiç sırası değildi.”

Elini bana doğru hareket ettirdi.

“T-tamam. Özür. Şimdi indir o elini bakalım.”.

Tekrar elini hareket ettirince, hemen bir adım geriye attım.

“Yağmurluğun falan var mı?”.

“Yağmurluk mu….? Sadece bez mendil var desem…” raftan bez bir mendil çıkardı.

Alıp elini kapatmaya çalıştım.

“…böyle üzerini kapatınca çok dikkat çekiyor. Zaten boyu da kısa.”
Şişenin tamamını kapatmadığı için işe yaramıyordu.

“Daha büyük bir şey var mı peki?”

“Eğer büyük bir şey arıyorsan, banyo havlusu olacaktı burada bir yerde……”.
Bu sefer de banyo havlusu getirdi. Ben de kolunu kapattım.

“Eh, fena olmadı…..”
“Dengede değil ama. Böyle dışarı çıkarsam kesin düşer.”

“Eğer diğer elinle tutarsan sorun yaşamazsın?”

“Birisi görse, nasıl bakar acaba?”

“Bakalım…”

Yurtlarda kimse havluyla falan dolaşmadığı için, doğal olarak herkesin dikkatini çeker. Hem de yanında birisi beni görürse, daha çok gizemli bir görüntü çıkar ortaya.

“Aslına bakarsan…. Bilemiyorum. Belki de benden havlu ödünç aldığını düşünürler.”

Gözümün önünde bir hayal edince, aklıma bu geliyor.

“Asla olmaz.”
Havluyu çekip attı. Ben de böyle bir düşünceye kimsenin sahip olmasını istemem.

“Kolunu çantaya sokup yürüsen nasıl olur?”

“Düşüncesi bile korkunç, olmaz. Daha iyi bir fikrin yok mu?”

“Direkt böyle gidelim ya? Ne mendil düşecek diye ne de havlu düşecek diye endişelenmeyiz.”

“…..bi düşüneyim.”
Düşünerek vakit harcamaktansa harekete geçmek en mantıklısı.  Kolundan çekip koridora çıktım.

“Güzel. Etrafta kimse yok. Gidelim. “

“B-bekle. Daha ayakkabılarımı giymedim.”

“Okul yolunda yolda bir musluk vardı, dimi?  Oraya gidersek harika olur.”

Eğer normal hızımızda yürürsek 5 dk içinde orda oluruz.

 

Malum bu durum biraz riskliydi. Ama gece karanlığında sorun yaşamayacağımızı umuyorum. Asansöre geldik, ikisi de hareket etmiyordu.

“Olmaz, Ayanokouji-kun. Asansöre binemeyiz.”

“Ne?”

“birinci katta güvenlik kamerası yok mu? Kim bizi gözetliyor bilmiyoruz.”

Elini kameradan saklasa bile, şüpheli tavırlarından dolayı sorun yaşayabilir.

“o zaman merdivenleri mi kullanacağız?”

Eğer bu kattan aşağı ineceksek, epey vakit harcayacağız demektir. Zaten ellerini kullanamıyor.

“Merdivenlerden gidelim.” dedi.

Tehlike ile gururu arasında gidip gelen Horikita, gururunu seçti tabi ki.

İtfaiye merdiveni vardı iki tane. İkisi de asansöre en uzak noktadaydı. Hangisini kullanmaya karar verirsek verelim, öğrencilerin odalarının önünden geçeceğiz yine.

Horikita arkamdan saklanarak geliyor gibiydi,  geçtiğimiz kapılardan birisi açılır gibi oldu.

“Off,  Maezono-san’ın odasının kapısı açıldı.”

D sınıfından Maezono, ha? Horikita’nın kimse ile karşılaşmamak istememesine şaşmamalı. Ama kaçmak için vaktimiz yok maalesef.

Ama kapı açıldıktan sonra dışarı çıkan kişi Kushida oldu. Horikita bir şok daha yaşadı ya.

“Teşekkür ederim, Kushida-san. Bu iyiliğini asla unutmayacağım.”

“Ne demek, hiç düşünme böyle şeyler. İyi geceler, Maezono-san”.

Maezono kapı dışına kadar çıkmadı, Kushida da bizi fark etmeden asansöre doğru yöneldi.

“Ucuz atlattık….”

“Evet.”

Arkasını dönse bizi görür. Alnımdan soğuk terler akmaya başladı ya. Acilen itfaiye merdivenine ulaşmamız lazım.

Ama tam bir adım daha attık ki, Maezono’ın odasının kapısı tekrar açıldı.

“Kushida-san. Telefonun kalmış odamda!”

Bu seslenişten sonra haliyle Kushida arkasını döndü.

“Hmm, Ayanokouji-kun ve Horikita-san. İyi akşamlar.”

“S—sanada.”

Kushida ne unuttuğunu kontrol ettikten sonra, Maezono’nun yanına gitti.

Tabii ki,  Maezono da bizi gördü.  Horikita kızarıverdi birden. Bakışlara karşı, olduğu yerden kımıldayamadı.

“Telefonunu unutmuşsun.”

“Aaa, pardon ya. Teşekkür ederim, hayatımı kurtardın—“.

“Hadi gidelim, Ayanokouji-kun. Burda beklememize gerek yok.”

Kushida’nın dikkati başka bir yerdeyken kaçmanın tam sırasıydı.  Sağ eliyle de sırtımdan ittirerek elini saklamaya çalışıyordu. Böylece gururunu da kurtarmış oldu tabii.

Ancak—

“Açılmıyor…..”.

“Şaka mı, bu? İtfaiye merdiveni bu, nasıl açılmaz.”

“Ama açılmıyor.”

“Nereye gideceksiniz ki?”

Kushida neden itfaiye merdivenlerini kullanmak istediğimizi merak etmiş olacak ki bize yaklaşıp sordu.

“Şey.. sadece merdivenlerden inmek istedik.”

Mantıklı bir açıklama değildi ama aklıma başka bir şey gelmiyordu.

” Doğudaki merdivenlerle ilgili bir sorun varmış bu yüzden şu an kullanıma kapalı diye biliyorum.  Zaten karanlıkta epey zor olur merdivenleri kullanmak. Batıdaki merdivenleri deneyin bence?”

“Demek öyle.”
Horikita hiç iletişim kurmadan arkamda saklanıyordu.

“Horikita-san normalden daha garip davranıyor. Bir sorun yok değil mi?”

 

“Bir sorun yok.”

Bu cümle ile, Kushida’yı susturmak istiyordu.

“Anladım. Eğer bir sorununuz varsa, mutlaka söyleyin. Maozeno’nın suyu yokmuş ben de ona su getirdim. Epey suyum var.”

Horikita’nın, Kushida’da tam da her şeyden çok istediği şey vardı.

Eğer şimdi isterse, hemencecik eline s geçe—
ama o sağ elindeki su şişesini silah gibi dik tutup sırtımdan beni ittirdi ya. Eğer Kushida’dan yardım isteseydim, beni mahvederdi kesin.

“O zaman Horikita-san, Ayanokouji-kun. İkinize de iyi geceler.”

“Ohh, iyi geceler.”


Not: Kısım 3, Part 5 – 22 Kasım Perşembe günü yayınlanacaktır.

Yorum yaparak ya da blogumuzu sosyal medyada paylaşarak bize destek olabilirsiniz. 

Keyifli Okumalar~~